Bayram

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Efendim bir bayram daha geçti. Geçmiş bayramınız mübarek olsun. Yaz sonuna da yaklaştık. Tatilciler, hele okul çağında çocukları olanlar yavaş yavaş geri dönmeye başladılar. Tatile geliş ve tatilden dönüş adet üzeri yolları kan gölüne döndürdü. Eylül ayı ile birlikte mesai başlıyor. Aylar boyu çalışıp yorulanlar hak ettikleri tatillerini kullandılar. Artık övün, güven, çalış Türkiye. Ben de bu hafta bayramlık bir yazı yazayım dedim.

Çalışıp yorulmak dedim de aklıma geldi. 2019 yılında yaklaşık 262 iş günü varmış. Bu yıl resmi tatiller 20 gün. Kalıyor 242 iş günü. Yirmi dört saat mesai yapmıyorsanız, yani her gün sabah 9 akşam 5 işe gidiyorsanız yılda 160 gün kadar işe gitmiyorsunuz demektir. Kaldı 82 gün. Günde iki saat yemek, çay ve mavra arası veriyorsanız bir hafta da öyle gitti. Kaldı 75 gün. Koskoca yılda topu topu 75 günlük çalışıp “yoruldum” demek ne demek? Bu benim büyük torunun bütün gün video seyrederken “şu pazar torbalarını taşı” talimatına “çok yorgunum” demesi gibi bir şey.
Neyse bu işin latife tarafı. Bu yıl dokuz gün şeker dört gün de kurban bayramı kutladık. Benim gibi yetmişini aşmış emeklilere bayram dokuz günmüş yok dört günmüş bir şey ifade etmiyor. Tatiller uzun çok çalışmamız gerekir falan gibi bir tezim de yok. Merak ediyorsanız “Nerede o eski bayramlar” veyahut ailemin bana aldığı bayram hediyesi ayakkabı-elbise, bayram harçlığı, bayram akşamları yapılan işret(1) ve Kanuni Hacı Arif Bey’in oğlu büyük amcam merhum bestekâr Zeki Arif Ataergin liderliğinde yapılan meşk(2)den bahsetmeyeceğim. Hayır! Okuldaşım ve bir ara talebe birliğinde beraber çalıştığım Sn. Emin Çölaşan’ın anlattığı bayram tatiline giderken trafik eziyeti ve can korkusu, tatil beldelerinde kaz gibi yolunmak, dönerken kelleyi koltuğa almak gibi konulardan da bahsetmeyeceğim. Emin gayet güzel anlatmış. Bizler gibi senede toplam 75 tam günlük çalışan insanların tatil analarının ak sütü gibi haklarıdır.

Şimdi “Hoca uzattın. Ne diyeceksin onu anlat” dediğinizi duyar gibiyim. Biz 9 Ağustos Cuma akşamından 15 Ağustos Perşembe sabahına kadar bayram ederken dış dünyada başka şeyler oldu. Söz gelimi Arjantinliler bayram edemediler. Ekonomileri dibe oturdu. Halbuki 1990’lı yılların sonuna doğru IMF ve onu yöneticisi Michel Camdessus Arjantin’i ekonomik politika mucizesi olarak göstermiş ve Carlos Menem (1989-1999) hükümetini öve öve bitirememişti. 2002 yılında Arjantin dibe vurdu. 2019 da bir daha. Neyse bunun Global etkileri olacak elbette. Yine dış dünyada hem Çin’den hem kendi çevresinden fırça yiyen ABD Başkanı Trump nam maruf kişi daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi Çin’e ek gümrük vergileri koyma kararını Noel tatiline kadar tehir ettiğini duyurdu. Bu adam ya hem bizle hem dünya ile dalga geçiyor ya da akli dengesi bozuk. Bence her ikisi. İçerde de önemli işler oldu. Ülkemizin şaha kalkacağını öğrendik. İşçi sendikaları zamlarını aldılar. Her ne kadar “işleri karıştırmamak için” kendilerine yapılan teklifi kabul ederek “dış mihrakların oyunu” bozdular. Memurlar da toplu sözleşme görüşmelerine başlamak istiyorlar. Kaz dağlarında Kanadalıların altın aramak için dünyada oksijeni en zengin yerlerden biri olarak bilinen yerde ağaçları al aşağı etmeleri tepki topladı. Oksijenle ağaçların ne alakası varsa!

Benim değineceğim konu bu bayram tatillerinde hizmetlerde rastladıklarım. Son söyleyeceğim şeyi ilk söyleyeyim. Eğer benim yaşadıklarım ve duyduklarım tüm ülkede de oluyorsa böyle şey olmaz. Tatil olabilir, insanlar izin alabilirler ama bu demek değildir ki tüm hizmetler duracak, tatil yapamayan vatandaş kepaze olacak.

Önce bir dostum bir çalışanına izin verdi. Çalışan Yozgat’a bayram için aile ziyaretine gitti. Dostum kurban kesmeye onu vekil tayin etti. Hem kurban için hem bayram için ikramiye olsun diye para vermeye niyetlenmiş. Çalışanı İstanbul’da kendisi ise seyahatteymiş.
Buraya kadar iyi. Çağımız iletişim çağı. Nerede olduğun önemli değil. Bayramdan önceki günlerde çalışanıyla parayı alsın diye Yozgat’taki bankasının IBAN numarasını istemiş. Çalışan arifeden bir gün önce saat 16:30 da gönderebilmiş. Dostum hemen makinasın başına geçmiş. Bulunduğu yerde banka olsa gidecek ama ne beis? Çağımız iletişim çağı. Her bankanın internet şubesi var. Dostum hesabına girmiş. Her şey mükemmel. Müşteri numaranız nedir, şifreniz nedir, ne yapmak istiyorsunuz gibi sorulardan sonra ETF (Electronic Fund Transfer) yapmak isteyen dostumun karşısına banka mesai saatleri dışında bunu yapamayacağı gibi garip bir ekran çıkıyor. Bu nasıl Internet? Eee ertesi günü zaten hafta sonu. Ondan sonra perşembeye kadar bayram tatili. Sizin anlayacağınız bankanın internet şubesi saat 16:30’dan sonra ve resmi tatillerde çalışmıyor. Resmi tatil bayramlarda dokuz veya dört gün olunca! Böyle bayram olmaz.
Bir başka vaka bendenizin başından geçti. Biliyorsunuz ben Bodrum’da oturuyorum. Bir hırsızlık olayı için acil işim düştü. Düşmez olaydı. Jandarmaya gidiyorsun “oraya polis” karışır diyor. Peki diyorsun polisi ara da bul. Savcılığa gidiyorsun; inanır mısınız koca bir bina park yeri bile kapalı. Neymiş bayramda binada kimse yokmuş. Bir tek polis memuru var. O da bayramda orada kaldığı için herhalde burnundan soluyor. Nöbetçi savcı diyorsun o evden çalışıyormuş. Sizin anlayacağınız dostlar Cumartesiden Perşembeye adli işler durmuş. Neden? Bayram tatili. Nöbetçi hakim ortada yok. Telefonla ulaşalım diyorsun nerede? Kraliçe Elizabeth’i telefonda bulup konuşmak daha kolay. Neden? Bayram tatili! Böyle bayram olmaz.

Bir vatandaş hem bayram tatilinden hem de bize has garabetlerden vurgun yiyor. Eşi Bodrum’da ciddi bir ruhsal bunalım geçiriyor. Durum oldukça vahim. Ruhsal bunalım geçiren hasta yakınları bilirler. Anadolu’da bir laf vardır: “hasta olmak mı zor hasta bakmak mı?” derler. Hastalık elbette zor. Ancak ruhsal bunalım hastalarına bakanların işi hastadan zormuş. Batı ülkelerinin tümünü bilmem ama ABD’de kendine veya başkalarına zararı dokunacak şekilde ruhi bunalım geçiren hastaları bir ambulansla alırlar, sakinleştirirler, krizin ciddiyetine göre gereken ilaçları veririler ya hemen ya da bir kaç gün sonra evine yollarlar. Efendim bizde işler öyle çalışmıyor. Kişisel özgürlüklerin büyük bir hassasiyetle korunduğu ülkemizde bir kere ruhsal bunalım geçiren hastaların bir tedavi merkezine alınması için polis veya jandarma gerekiyormuş ama yetmiyormuş. Kaymakamlıktan hastanın tehlikeli olduğuna dair yazı da lazımmış! Kaymakamlıkta kimse yok. Neden? Bayram tatili!! Böyle bayram olmaz.

Üstelik fukara hastanın adı kanlı katil, cani vampire çıkacak. Hikaye sahibi bunu istemiyor. Neyse 112’yi arıyor ambulans istiyor, polis jandarma elde ne varsa geliyor. Flaşlar çakıyor, dört emniyet mensubu dört sağlık personeli. Eh! Daha ne istersin? Fakat hastayı alamıyorlar efendim. Neden! Rızası olmadan alamazlarmış! Yahu hasta kendinde değil ki rızası olsun. Rıza gösterecek kadar şuuru yerinde olsa ruhsal bunalım geçiriyor demezler. Allem kallem hastaneye gidiyor üç beş personel var doktor yok! Neden bayram tatili!! Yalvar yakar hastayı yatırıyor. Nöbetçi hemşirelere bırakıyor eve dönüyor. Bir hasta çantası hazırlayıp hastaneye geri gidiyor bir de bakıyor ki eşi yok!! Neden gece nöbetçisi “gitti” diyor. “Nereye gitti? Nasıl salarsınız?” diye soruyor. “Efendim” diyorlar “Biz hastayı rızası hilafına tutamayız. Siz hastayı bir kapalı psikiyatri servisi olan hastaneye nakledin” En yakın hastane 4 saat uzakta. Ambulansla naklediyor. Dört yüz hastalı hastanede iki nöbetçi doktor var! Neden?: Bayram tatili. Burada hasta bırakılmaz diye söylene sokrana geri dönüyor. Böyle bayram tatili olmaz.

Tanrı sizi bayram tatillerinde özellikle sağlık ve diğer kamu hizmetlerine muhtaç bırakmasın.

Sağlıcakla kalın

___________

(1) İçki demektir
(2) Meşk genel olarak şarkı söylemek şeklinde anlaşılırsa da "alışmak veya öğrenmek için çalışmak" anlamına gelir. Aslında "yazı, yani hat eğitimi gören öğrenciye, hocasının benzerini yapması için verdiği örnek yazı" demektir. Ben yazıda şarkılı eğlence anlamında kullandım.

Tüm yazılarını göster