Eko-politik gündem ve piyasalar

Fatma MELEK PİYASA GÖZÜYLE fatma.melek@akbank.com

Piyasalar yurt içinde orta vadeli programa (OVP), yurt dışında ise ABD'de vergi planı çalışmaları, Avrupa seçim sonuçlarına odaklandılar.

OVP'de özetle, yüksek büyüme ve yüksek istihdam artışı hedefleniyor. 2018-2020 program döneminde büyüme ortalamada yüzde 5,5 olarak hedeflenmiş. İleri teknoloji ve Ar-Ge konularına daha fazla vurgu var. İthalata bağımlılığı azaltmak için, ithal girdi içeriği yüksek olan sektörlere odaklanılacak. Ancak, Türkiye'nin temel sorunu, yapılan araştırmaların ticari bir ürün haline dönüştürülememesi. Program döneminde, özellikle ürünlerin ticarileştirilmesi konusuna daha fazla odaklanılacak diye anlıyoruz.

Enflasyonun 2018'de yüzde 7 olması bekleniyor. yüzde 5 hedefine ise ancak 2020'de ulaşılabilecek. OVP'deki Dolar/TL tahminlerine baktığımızda, program dönemi boyunca TL'de ortalamada yüzde 4 civarında, enflasyonun altında, bir nominal değer kaybı öngörülmüş; diğer bir deyişle TL'nin reel olarak değer kazanması bekleniyor. TL'nin göreli güçlü kalacağı fikri; para politikasının da sıkı olacağı anlamına geliyor.

Bütçe disiplininin korunmasında kararlı olunacak. Bütçede, artan savunma harcamalarını karşılamak için vergi gelirleri artırılıyor. Artışlar büyük ölçüde savunma fonuna aktarılacak. Bütçe açığı/milli gelir oranı yüzde 2'nin altında tutulacak ve 2020 yılında yüzde 1,6'lara kadar gerileyecek. Bütçenin büyüme hassasiyeti çok önemli; Dolayısıyla bu hedeflerin gerçekleşebilmesi, büyüme performansının yüksek olmasına bağlı. Büyüme öngörülenden düşük olursa bütçe açığı milli gelir oranı da yükselir. Ayrıca, vergi artışları enflasyon üzerinde risk unsuru.

Küresel piyasalara baktığımızda, özellikle hisse senedi piyasalarında 2017 başından beri hızlı değer kazanımları gördük. Bunun iki sebebi mevcut idi: İlki, global ekonomik büyümelerin olumlu olması, ikincisi ise ise olumlu ekonomik büyümeye rağmen, düşük enflasyondan dolayı, faiz artırımlarının ötelenmiş olmasıydı. Bu durum gelişmekte olan ülkelere giden fon akımlarının güçlü kalmasını sağladı.

Ancak, son günlerde dolar endeksinin (DXY) bir miktar değer kazandığını, gelişmekte olan ülke para birimlerinin de kısmen değer kaybettiklerini gözlemekteyiz. Bunun bir sebebi, Fed'in Ekim ayında bilançosunu küçültmeye başlayacağını belirtmesi ve Aralık'ta faiz artışı beklentilerinin güçlenmesi. Bir diğer sebep ise, Trump yönetiminin, kurumlar vergisinin yüzde 35'den yüzde 20'ye indirilmesini de içeren, kapsayıcı bir vergi indirim reformunu gündeme getirmesi oldu.

Vergi tasarısı geçtiği takdirde ne beklenebilir? Planın büyük ölçekli yatırımları teşvik etmesi, verimlilik artışı ve büyüme açısından olumlu olur. Bazı çalışmalara göre, önümüzdeki 10 yıl için 2 trilyon $ (ABD milli gelirinin yüzde 1'i) tutarında bir vergi indirimi söz konusu. Olumlu büyüme ve dolayısıyla enflasyon etkisi, faiz artırımlarının planladığı gibi (Fed öngörüsü: 2018'de 3 kez artırım) yapılmasını getirir ve dolarda ek bir değer kazanımı görebiliriz; bu da gelişmekte olan ülke para birimleri için olumsuz olur. Ancak temel konu, dolardaki olası değerlenmenin ne boyutta olacağı ki bu da önemli bir soru işareti.

Avrupa'da ise gündemi son seçimlerde de gördüğümüz gibi artan milliyetçilik oluşturuyor. 2008 ekonomik krizi ve özellikle yaşanan göç olayı popülist akımlara kapıyı açtı. Ayrıca, merkez partilerin küreselleşmenin getirdiği zorluklar ve diğer birçok konuda uygulanabilir bir politika üretememelerinin de popülist partilerin yükselişi için bir zemin hazırladığı belirtiliyor; Fransa, İtalya, Hollanda'da popülist partilerin yükselişleri, Almanya seçimleri ve İspanya'daki Katalan bölgesindeki bağımsızlık referandumu bunun sonucu. Bu durum Avrupa'da orta vadeli belirsizlikleri artırırken, Euro üzerinde de baskı yaratıyor. Hem ABD'deki genel ekonomik görünüm hem de Avrupa'daki belirsizlikler pariteyi aşağı yönlü etkileyebilecek faktörler…

Tüm yazılarını göster