İthalatçı olmak zor zanaat

İthalatın ihracatın kardeşi olduğunu, ithalat olmadan ihracatın her zaman mümkün olmayacağını sıkça dile getirirken, ülkemiz için ithalatın da en az ihracat kadar önemli olduğunu cesaretle söyleyebilenlerin de herhalde başında geliyorum.

Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI hakan.cinar@dunya.com

İthalatın ihracatın kardeşi olduğunu, ithalat olmadan ihracatın her zaman mümkün olmayacağını sıkça dile getirirken, ülkemiz için ithalatın da en az ihracat kadar önemli olduğunu cesaretle söyleyebilenlerin de herhalde başında geliyorum.

Dış ticaret fazlası verebilmeyi hayal eden bir ülke olarak bunun ithalatı kısıtlamaktan geçmediğine ikna etme yönündeki çabamı, bu yazımla da ortaya koymaya çalışacağım. Çok rakamlara boğmayı istemesem de, kısa bir iki veri paylaşacağım. Yılın ilk üç ayında ihracattaki artış %3,6 iken ithalattaki azalma %12,8 olmuş. Yani bir şekilde ithalatı düşürme yönündeki politikalar bu yönde sonuç vermeye başlamış, makas kapanmaya başlamış.

Veriler böyle söylese de, gerçek manada dış ticaret açığını kapamak ithalatı kısmaya çalışmaktan mı geçer sorusunun cevabını anlamak için üretimimizin ne oranda ithalata dayalı olduğunu anlamak gerekiyor. İhracatımızın yaklaşık % 95’ini imalat, % 3,5’unu tarım, ormancılık ve balıkçılık, % 1,5’unu ise madencilik oluşturmakta. Gelelim ithalatın dağılımına. İthalatlarımızın % 70,6’sını ara mallar, yani üretimde kullanılan hammaddeler, % 14,8’ini sermaye malları, sadece % 14,5’unu ise tüketim malları oluşturmakta.

İlk 3 ayda en çok ithalat yapılan ülke ise, Rusya. Petrol, doğal gaz, taşkömürü, demirçelik ürünleri, işlenmemiş alüminyum ve muhtelif tahıl gibi ürünleri bu ülkeyi birinci sıraya taşımış durumda. Dış ticaretle uğraşanlar bilirler; ülkeler ihracatını arttırmak için pek çok teşvik sağlar ve gümrük vergisi tahsil etmez. Genel olarak ithalatta ise korunma önlemleri öne çıkar ve gümrük vergileri tahsil edilir.

Koruma önlemlerinin pek çok sebebi olsa da, en temel iki unsur ön plana çıkar. Biri yerli üretiyiciyi korumak ve gözetmek, diğeriyse ülkeye kalitesiz ve standart dışu ürün girmesini engelleyerek halkın çıkarlarını gözetmek. Diğer yandan ülkelerin bütçesi için de ithalattan elde edilen vergi gelirleri son derece önemlidir. Hele ki ülkemiz gibi dolaysız vergi olarak adlandırılan Kurumlar ve Gelir Vergisi toplamakta zorlanan ülkeler için ithal esnasında alınan bu vergiler, sıcak para olarak son derece önemli bir gelir sağlamaktadır.

Ülkemiz, 1996 yılı başında Gümrük Birliği’ne girerek AB ülkeleri ile ticaretimizde sanayi ürünleri için gümrük vergilerini sıfırlarken, yine serbest ticaret anlaşması olan ülke menşeli ürünlerde de aynı şekilde gümrük vergilerini sıfırladı. Diğer ülkeler olarak adlandırılan 3.ülkelerden gerçekleştirilen ithalatlarda ise gümrük vergisi oranları AB ile OGT, yani ortak gümrük tarife cetveli üzerinden belirlenmekte.

Bir de ülkemizde diğer ülkeler kategorisine uygulanan pek çok tarife dışı önlem olduğunu belirtmem gerekiyor. İlave gümrük vergisi, gözetim, antidamping, ek mali yükümlülük, ÖTV, bandrol gibi isimler ile tahsil edilen bu mali yükler ile ithalat daha da pahalı hale gelirken, haliyle devletin buradaki gelirlerini de önemli ölçüde arttırmakta.

Tabi bir de ürün güvenliği söz konusu olunca, bu maliyetlerin üzerine gelen TSE ücreti, tareks ücreti, bandrol, deney gibi pek çok ilave maliyet de söz konusu. Maliyetlerin artmasının enflasyon üzerindeki olumsuz etkisini varın siz hesap edin. Şimdi bunu söyleyince, koruma önlemi olmasın mı diyenlere yukarıda belirttiğim sebepler ile korunma ise, elbette olmalı derim.

Ülkemizde ana sebep bu olmaktan çıkıp, tümüyle dış ticaret açığını kapatmak olunca, haliyle bu durumdan ithalatın % 85’lik kısmını üretimde kullanacak olan sanayici de, yani kurunun yanındaki yaş da nasibini alıyor. Oysaki ülkemiz ithalatının yalnızca % 15’i tüketime yönelik. Üstelik bu ithal ürünlerin ülkemizdeki yabancılara satışının da bir tür gizli ihracat olduğunu da atlamamak gerekiyor.

Ülkemizde ithalatı zorlaştırmanın üretici üzerindeki etkisinin göz ardı ediliyor olması bir yanda dursun, dış ticaret fazlası vermenin asıl formülünün rakamlardan da anlaşılacağı üzere ithalatı kısmaktan değil, ürettiğimiz ürünü değerli hale getirmekten, inovatif hale getirmekten ve markalaştırmaktan geçiyor.

Biz mermeri blokla çıkarıp satarken 100 birime, İtalyan tasarımcı bir çizik atıyor, pazarlıyor dünyaya 500 birime. Biz fındığı dalından kopartıp satıyoruz, Avrupalı kavanoza koyarak, kakao katarak misli fiyatlarla dünyaya pazarlıyor. Ve bunun gibi daha onlarcası. Sizi bilmem ama, büyük resim bana dış ticaret açığını kapamanın yolunun ithalatı kısmaktan ve pahallılaştırmaktan değil, satışı değerli hale getirmekten, taşeron bir ülke olma konumundan kurtulup, tasarımcı olmaktan geçtiğini işaret ediyor.

Tüm yazılarını göster