Thomas Piketty 21. Yüzyılda Capital
Selçuk Maruflu - 19. D. İstanbul Milletvekili
Mülkiye’de en sevdiğim derslerden birisi de “İktisadi Doktirinler Tarihi” idi. Hocalarımız rahmetli Prof. Dr. Fadıl Hakkısur ve Prof. Dr. Aydın Yalçın bu dersi çok güzel anlatırlardı. Biz Mülkiye’de okurken, çeşitli fikirlerle birlikte, Karl Marx’ın “Das Capital”ini okumuştuk. Marx Avrupa’nın sanayileşme sürecine girdiği dönemde sanayide çalışanların, emeğin ezildiği bir dönemde bu kitabını kaleme almıştı. Amacı ezen sermaye sınıfının karşısında, emeği korumaktı. Ezilenlerin (emeğin) bir gün ezen sermaye sınıfına karşı direnip, ploretarya sistemini kuracaklarını ve emeğin sömürüsüne son vererek, sanayileşmeyi kendilerinin gerçekleştirileceğini ve böylece işçi sınıfının insan onuruna haiz haklar elde edeceğini ileriye sürmüştü. Ancak, daha sonraki gelişmeler Karl Marx’ı çürütmüş ve Londra’da ölümünden önce, “benim görüşlerim bir tarihi yanılgıdır”, şeklinde beyanı olmuştu. Aslında, belki de Marx emeğin istismarını ve ezilmesini” sermayenin vahşi kapitalizm davranış ve tutumlarını ileriye sürdüğü yeni tezlerle zayıflatmış, sermaye sahipleri Marx’ın fikirlerinden esinlenerek, çalışanlara daha rahat çalışma imkanları ve daha fazla haklar vermeye başlamışlardı. Esasen Karl Marx’ın düşüncelerini çürüten uygulama Amerika’daki Kapitalist sistem sayesinde öne çıkmıştır. Amerika’da bugün şirketler, hisse senetleri aracılığıyla halka açılmıştır. Çok etkin bir sermaye piyasası ve halkın tasarrufları ölçüsünde, şirket hisseleri alarak, şirket sahipliği olgusu mevcuttur. Bizzat yaşadığım iki olay bu durumu gösterdi. Pepsi Co Genel Müdürü iken Pepsi Co Başkanı Dr. Roger Enrico Türkiye’ye gelmişti. Türkiye’deki fabrika ziyaretlerimde kendisine eşlik ediyordum. Bir gün İzmir fabrikasına giderken şöyle dedim: “Mr. Enrico, Sayın. Başkan, herhalde siz çok zengin bir insansınız, zira Pepsi Co’nun sahibisiniz…” Enrico, “yok Selçuk! Ben Pepsi’nin sahibi değilim, profesyonel olarak başkanlık yapıyorum, ama iyi maaş alıyorum, bu maaştan biriktirdiğim paralar ile sermaye piyasasından Pepsi Co hisselerini aldım. Eğer sahiplik konu ise, evet, %2.5 oranında Pepsi Co’nun sahibiyim. Ama, benim yanım sıra, yüzlerce insan birikimleri ölçüsünde Pepsi Co’nun veya diğer birçok şirketin sahibidirler.” “Onlar her yıl şirket genel kurullarını beklerler ve hisselerine karşılık kaç para temettü alacaklarını hesaplarlar” dedi. Gene yakın dostum, çocuklarımın hocası Nebraska Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Jack Gobbel, eşi ile devamlı dünyayı gezer. Gitmediği ülke ve yer kalmadı. Ne zaman arasam seyahattedir. Jack’e sordum: “Jack, galiba sana üniversitede çok para veriyorlar, böyle gezip, tozuyorsun”. Jack ciddiyetle, “ Selçuk ben aldığım profesörlük maaşından ve eşim kendi maaşından tasarruf yaparak, şirketlerin hisse senetlerini alıyoruz. Yıl sonunda bize temettü olarak para veriyorlar. Böylece profesörlük maaşına dokunmadan iyi yaşıyoruz, bu paraları harcayarak dünyayı geziyoruz” dedi. Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin “21. Yüzyılda Capital” kitabı ile ileriye sürdüğü fikirler dünyada büyük etki yarattı. Piketty, özetle “Ekonomik büyüme tüm fertlere fayda sağlamalıdır. Servetin dengesiz büyümesi sonsuza kadar devam edemez. Ne yazık ki, piyasa ekonomisi servetin eşit dağılımını güvence altına almıyor. Servet eşitsizlikleri gelir eşitsizliklerinden daha fazladır. ABD kendi topraklarında savaş yaşamadığından, ekonomik ve siyasi açıdan Avrupa’ya göre daha güvenceli durumdadır. ABD’de varlıklar ve değer kazanımı ve miras artmıştır. Örneğin, Fransa’da 1910 – 1930 yıllarında doğanlar hayat boyu kazanarak ulaşacakları meblağa, bazen miras yolu ile kolayca ulaşmaktadırlar. Avrupa’da para politikalarından çok şey beklenmemektedir. Zira, parasal politikalar finansal krizleri çözmekte yeterli değildir. Finansal krizlerin yaşanmaması için, yapısal reformlar gereklidir. Yapısal reformlar için bütçe ve vergi politikaları bu yöndeki düzenlemeler hayati öneme haizdir. Parasal gevşemeler, uluslararası ve ulusal boyutta eşitsizliklerin artmasına yol açarlar. Bir ülkede her şeyi merkez bankasından beklemek yeterli olmayabilir. Örneğin, bankalar kısa sürede milyarlarca parasal değer yaratabiliyorlar. Önemli olan bu paranın nerede kullanılacağıdır. Diğer bir deyişle, örneğin, AB ülkelerinde tek bir para birimi euro vardır. Ancak, AB üye sayısı kadar, farklı borç, tasarruf, vergi ve değer artışı politikaları mevcuttur. AB ülkelerinde vergi sisteminde birlik yoktur. Doktor Piketty’ye şöyle bir soru yöneltilmiş: “Size 21. Yüzyılın Karl Marx’ı diyorlar, Das Capital’i incelediniz mi?” Dr. Piketty’nin cevabı: “Das Capital’i okudum. Capitali ve benim yeni kitabımı okuyanlar, Marx ile aramda büyük farklılıklar olduğunu müşahade edeceklerdir. Ben servetler, gelirler, vergiler ve sosyal refah üzerinde eleştirilerimi yoğunlaştırıyorum. Marx ise 1867’lerin yeni sanayileşme olgusu üzerine fikirlerini bina etmiş ve emek, sermaye ilişkisi üzerine sert sayılabilecek tezler ileriye sürmüştür. Ben özel mülkiyete ve piyasa ekonomisine karşı değilim. Sadece bunların yeniden refah ve istikrar yaratacak şekilde yapısal reformlarla düzenlenmesini öngörüyorum. Ben gerçekçiyim. Örneğin, toplumda hayırseverlik yolu ile servetlerin, toplum yararına kullanılabileceğine inanıyorum. Zengin, büyük servet sahipleri gıdaya, giyime, seyahate alışverişe ne harcarlarsa harcasınlar, servetlerini tüketemezler. Bu servetlerin kamu düzenlemeleri ile toplum yararına kullanılması sağlanmalıdır. Toplumda ne yazık ki sınıfsal segmentler arasında eşitsizlik mevcuttur. Bunu çözmek veya azaltmak için yeni servet vergileri konulmalıdır. Örneğin çok zenginler yılda ortalama %6.4 oranında daha da zenginleşirken, orta sınıf ve daha düşük sermaye sahipleri sadece %1 veya %2 büyüyebiliyorlar. Her şeye rağmen şunu da kabul etmek gerekir ki, ABD’de, AB ülkelerinde, Japonya ve Çin’de ve daha başka gelişmiş ülkede Marx dönemine göre fertler arasında refah sağlanmış, ileri refah indikatörlerine ulaşılmış insanlar daha mutlu ve huzurlu yaşamayı başarabilmişlerdir. Bununla beraber, önümüzdeki 30 sene fevkalade önemlidir. Finansal adalet, sosyal refah ve eşitlik beraberce düşünülmelidir. Bu toplumsal yarardır. Ben küreselleşmeye inanıyorum, fakat ekonomik kalkınmanın farklı sosyal gruplara eşit yarar sağlamasını garanti edecek kurumlara, finansal ihtiyacımız var. Aksi taktirde, yeni bir Dünya Savaşı değil, ama korumacılık tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz. Hatta Euro Bölgesi kuruldu, artık yıkılması imkansız” demek yeterli değil. Euro Bölgesi'nin geleceği için, vergi birliğine de ihtiyacımız var. Thomas Piketty, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kalkınma planlarında, yabancı yatırıma bel bağlanmaması gerektiğini söyledi. Ekonomi dünyasında paradigmaları sarsan kitabında Thomas Piketty sürdürülebilir büyüme için, fon yaratmada, kademeli vergilendirme ve eğitime yatırım yapılması gerektiğini söylüyor. Güney Kore gibi, kalkınma hamlesinde, başarı yakalayan ülkelere bakıldığında, yabancı yatırım payının kayda değer olmadığına dikkat çeken Thomas Piketty, “Afrika’ya doğru büyük bir sermaye akımı var ama başarı yok. Bu ülkeler, eninde sonunda kendilerine yapılan yatırımdan daha fazlasını geri ödemek zorunda kalıyor. Bu nedenle yabancı sermaye, kalkınma ve büyüme için iyi bir yöntem değil. Başarılı ülkelere baktığınızda eğitime ve sosyal alanlara yatırım yaptıklarını ve tasarruflarını artırdıklarını görürsünüz. Sermaye akımlarının muhakkak olumlu etkisi olur ama, Türkiye kalkınma için, ileri sürdüğü tezlerle yabancı sermayeye bel bağlamamalı demektedir. Thomas Piketty’nin fikir ve önerilerine katılıp, katılmamak serbesttir. Ancak, Piketty ileri sürdüğü tezlerle,servet, zenginlik, gelir, adalet, vergi ve en önemlisi sosyal refah gelir ve refah dağılımı konularında bizleri düşünmeye ve yeni ufuklar ve vizyona yönelmeyi sağlamaktadır. Bende önümüzdeki 30 yılda ekonomik büyümenin nimetlerinin, sosyal refah politikalarıyla, fertlerin refah seviyelerinin arttırılmasına yönelik kullanılmasını öneriyorum.