DR. MURAT KARASALIHOĞLU: Kastamonu, Türkiye’de il bazında ilk kent tarihi müzesine sahip
"Kastamonu Kent Müzesi 2002 yılında Türkiye’de il bazında kurulan ilk Kent Tarihi Müzesi’dir. Ülkemizde birçok ilde yerel yönetimler kent müzelerine imza atarken Kastamonu’da bu süreç valilik eliyle gerçekleşmiş ve bu açıdan da farklılık kazanmıştır."
Dünya Kitap Ağustos sayısı Tarih ve Arkeoloji röportajı Kastamonu Kent Müzesi ile Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi yöneticisi Dr. Murat Karasalihoğlu ile gerçekleştirdik. Kendisine Batı Karadeniz’de gerçekleştirilen arkeolojik çalışmaları ve müze hakkında sorularımızı yönelttik.
Dr. Murat Karasalihoğlu kimdir, bize kendinizi tanıtır mısınız?
Ben 1977 yılında Kastamonu’da dünyaya geldim. Tüm ailem Kastamonulu. İlk-orta ve lise eğitimimi Kastamonu’da tamamladıktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Klasik Arkeoloji bölümünü bitirdim. Ardından Kastamonu Valiliği Kent Müzesi’nde göreve başlasam da bir süre profesyonel gazetecilik yaptım. Daha sonra ise İl Özel İdaresi Koruma Uygulama Bürosu ve Kastamonu Kent Müzesi’nde yeniden çalışmaya başladım. Şu anda da Kastamonu Kent Müzesi ve Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi’nin yöneticiliğini yapmaktayım.
Üniversite hayatımla birlikte başlasam da yarım bıraktığım yüksek lisansımı ardından da doktora sürecimi çalışma hayatı içerisinde bitirdim. Bu süreç içerisinde görev yaptığım müzeden dolayı arkeolojinin yanı sıra kent tarihi ve kültür tarihi üzerine de Kastamonu özelinde uzmanlaşma fırsatı yakaladım. Yine ana mesleğim olan arkeoloji konusunda da çalışmalarımı Batı Karadeniz üzerine yoğunlaştırdığımdan dolayı bir nevi Kastamonu ve Batı Karadeniz’in kültür tarihi üzerine bütünleşik bir çalışma odağı oluşturmuş oldum.
Bilimsel anlamda yayın ve projelerim devam etmekle birlikte, günümüzden geriye doğru Paphlagon’dan Candar’a Kastamonu’nun Tarih Kitabı, Antik Çağdan Bugüne Glykon Kültü, Kastamonulu Bir Kore Gazisinin Anıları, Tarihin Konakladığı Han Ecevit adlı kitaplara imza attım. Kitap çalışmalarından başka İnebolu’dan Ankara’ya Atatürk ve İstiklal Yolu, Atatürk’ün Kastamonu Ziyareti, Şapka ve Kıyafet İnkılâbı, Ağız Tadıyla Kastamonu Mutfağı, Anadolu’nun Yüce Dağı Ilgaz gibi kitaplarda da yazar ve araştırmacı olarak iki imzalı işlerde de yer aldım.
Yine değişik yayınevlerinden çıkan kitaplarda Kastamonu’nun Tarihçesi ve Antik Çağı, Kastamonu Müzeleri, Traveller’s Notes on the Cide Region Through the Ages, Batı Karadeniz Bölgesinde Son On Yılda Yapılan Arkeolojik Çalışmalar ve Kültürel Yansımaları gibi başlıklarla bölüm katkıları sunmaya çalıştım. Yazınsal çalışmalarla birlikte bilginin daha popüler olarak kullanımı ve yayımına yönelik de Paphlagon’dan Candar’a, Bir Liman Bir Han, ve Tarihin Konakladığı Han Ecevit sergilerinin kürotorluğunu ve bilimsel araştırma ve danışmanlığını gerçekleştirdim.
Ülkemizdeki arkeolojik çalışmaları Batı Karadeniz Bölgesi çerçevesinde değerlendirir misiniz?
Batı Karadeniz Bölgesi Anadolu Arkeolojisi içinde kısmen bakir ve son yıllarda gelişmekte olan bir alandır. Bölgenin mevcut coğrafi konumu, topografik yapısı ve kıyılarının durumu düşünüldüğünde Anadolu’nun birçok bölgesinden daha dezavantajlı bir konumda olduğu söylenebilir. Bu dezavantajdan kaynaklı antikçağ ve daha eski dönemler düşünüldüğünde bölgede dağınık yerleşimler, Roma Dönemi ortalarına kadar gelen süreçte kentleşmenin olmaması, önemli ticari yollardan yoksunluk ve Karadeniz kıyılarındaki liman sayısının az olması ile iç hintarlandının dar olması gibi etmenler bölgede özellikle Anadolu’nun batısı ve güneyindeki gibi erken dönemde bir kültür oluşumundan bölgeyi yoksun bırakmıştır.
Kentleşmenin geç oluşması ve oluştuktan sonra da çok sayıda olmaması sebebiyle, bölgede yapı malzemesi olarak daha çok organik bir madde olan ahşabın kullanımına bağlı büyük ve geniş alanlara yayılmış tarihi kalıntıları görmek zordur. Bu tanıma bölge kıyı kentleri pek girmez. Ancak buralarda da çağlar boyunca kentleşme üst üste olduğu için yine ciddi bir talihsizlik söz konusudur.
Bölgenin tarihsel panoramasının bu şekilde olması arkeoloji biliminin gözünü bu tarafa çevirmesini geciktirmiştir. Cumhuriyetle birlikte bölgede bilimsel yüzey araştırmaları ve kurtarma kazıları yapılmışsa da az sayıdadır. İstanbul Üniversitesi ve Fransız Arkeoloji Enstitüsü ortaklığında 1996-2000 yıllar arasında Kastamonu; California State University tarafından Sinop, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü adına Çankırı, Leiden-Glasgow ve Çanakkale 18 Mart üniversitelerinin 2009-2011 yılları arasında Cide ve Şenpazar, Pompeiopolis kazı ekibince Taşköprü-Araç ve son olarak halen devam eden Kastamonu Üniversitesi’nin İnebolu-Abana-Çatalzeytin yüzey araştırmaları bu çalışmaları oluşturmaktadır. Her ne kadar Anadolu’nun diğer bölgelerine bakarak yüzey araştırmaları az sayıda da olsa bu çalışmalardan elde edilen her bir bilgi bölgenin tarihselliğini ve karakterini anlama konusunda altın değerindedir.
1990’lı yıllarla birlikte arkeolojik kazılar başlamıştır. Bunlar, Kastamonu’nun Devrekâni İlçesi Kınık kazıları, halen devam eden Taşköprü Pompeiopolis kazıları ve Karabük Eskipazar Hadrianopolis, Sinop Balatlar, Demir Çağı Sinop (Giriş Surları), Kahintepe kazılarıdır. Bu kazılar bölgenin Prehistoryası, Tunç Çağları, Klasik Çağları, Geç Antikçağı ve Ortaçağı açısından bilgiler sunarken az olmalarına karşın yine çok önemli bilgileri sunmaktan da geri durmazlar.
Bu kazılara ilaveten kurtarma kazıları son dönemde artan sayıları ile doktora çalışmaları da bölgeye bilgisel anlamda çok şey katsalar da yine de bölgenin kültür katmanlaşmasını anlamak adına hala yetersizlerdir. Bu nedenle bölgede yer alan illerle birlikte havza olarak bölgesel anlamda da arkeoloji çalışmaları ele alınmalı ve kesinlikte sadece bakanlık düzeyinden değil yerel ve bölgesel anlamda hem desteklenip hem de kültür politikası haline getirilmelidir.
Türkiye’de ilk kurulan “Kastamonu Kent Müzesi” hakkında bilgi verir misiniz?
Kastamonu Kent Müzesi 2002 yılında Türkiye’de il bazında kurulan ilk Kent Tarihi Müzesi’dir. Ülkemizde birçok ilde yerel yönetimler kent müzelerine imza atarken Kastamonu’da bu süreç valilik eliyle gerçekleşmiş ve bu açıdan da farklılık kazanmıştır. Bu hususta dönem valisi Dr. Enis Yeter’in çabalarını unutmamak gerekir. Kastamonu 1990’lı yılların ortasında ülkemizde koruma kültürü çalışmalarının merkezi olmuştur. Kent, Tarihi Kentler Birliğinin doğum yeridir. İşte Kent Tarihi Müzesi de bu çalışmalar kapsamında vücuda gelmiştir. Bu dönemde açılan müze, daha çok arşiv merkezi olarak düşünülmüş ve bu yönde hizmet vermiştir.
Kastamonu Kent Müzesi 1901 yılında Ulusal Mimari Akımının kurucusu Mimar Vedat Tek’in yapmış olduğu Kastamonu Hükümet Konağının giriş kısmında hizmet vermektedir. Kastamonu Hükümet Konağı’nın 2016 yılında restorasyona girmesiyle müze de geçici olarak kapatılmıştır. Ancak değişen dünyada gelişen teknoloji, müzecilik gibi kavramlarla birlikte artan bilgi, bilginin doğru aktarılması, bilimsellik ve bir bütünlük bağlamında kentlerin, kentlere ait olguların anlatılması ve çağın koşullarında doğru aktarım gibi unsurlar Kent Tarihi Müzesi’nin de bir yenilemeye gitmesini elzem kılmıştır. Biz de Hükümet Konağının restorasyonu sürecinde yukarıda bahsettiğim olgular doğrultusunda yeni bir müze, yeni bir anlayış amacıyla çalışmalarımıza başladık ve 2021 yılı Ekim ayında bu kez “Kastamonu Kent Müzesi” adıyla neredeyse yüzde yüz bir değişimle yeni müzemizin kapısını ziyaretçi ve araştırmacılara açtık.
Amacımız, Kastamonu’nun kent kültürünü doğru bir bağlamla bir bütünlük içinde önce kendi kentlisine sonra da tüm ziyaretçilere aktarabilmekti. Bu nedenle Kastamonu’nun kimliğini oluşturan tüm kültürel katmanları yeniden taradık-araştırdık ve yeniden tanımladık. Bu şekliyle jeolojik çağlardan başlayarak 21. yüzyıla kadar gelen Kastamonu’yu tek bir müze çatısı altında sunmaya çalıştık. Bunu yaparken uzman danışmanlıklar, teknoloji, grafik gibi alanlardan yararlanmaya gayret ettik.
Yenilenmiş Kastamonu Kent Müzesi, klasik obje sergileri yanı sıra interaktif ve teknolojik alt yapı ve grafik tasarımlarla tüm yaşlardaki ve ilgi alanlarındaki ziyaretçilere özel olarak tasarlandı. Kastamonu ise jeolojik ve doğa tarihi, Prehistoryadan 21. yüzyıla gelen tarihi, mimarlık kültürü ve kentin ekonomik ve sosyal tarihi başlıkları ile 4 temel alanda anlatılmaya çalışıldı. Bunun yanı sıra yaratıcı çocuk atölyesi ile çok işlevli salonu ve bilgi işlem merkezi ve kütüphanesi ile de bir müzede olması gereken tüm birimleri kendi bünyesinde sağlamaya çalıştı.
Kent müzeleri, dünyanın gelişimi yanında sınırları kalkmış tek bir mekâna giden süreci içinde aslında yerel kültürel renklerin korunması ve yerelden çıkıp evrensele koşan bir anlayışın zorunlu mekânlarıdır. Kent müzeleri kentlerin bir bellek mekânı, ait olduğu kentin yeryüzündeki serüvenin kendi ayrıcalıklarını ve farklılıklarını anlatan canlı bir miras noktasıdır. Bu noktada da Kastamonu Kent Müzesi, siyah-beyaz fotoğraf, belge, efemera, sözlü tarih, derleme, çağdaş bilimsel yayınlar ve kent kültürüne katkı sağlayacak koleksiyonların artırılması çalışmasını yapmaktadır. Bir bellek merkezi olmanın yanı sıra araştırmacılar içinde uygun bir laboratuvar olmak için kendini geliştirmektedir.
Kent kültürüne katkı sağlamak konusunda ayrıca müze içi seminerler, ulusal bilimsel konferanslar, sergi ve sanatsal etkinliklere de imza atmaktadır.
Kent müzeleri kent turizminde olmazsa olmaz bir unsur olmanın yanında içinde bulunduğu kentin her bir bireyinin “kentimin ortak paydaşıyım” diyebilmesi için kentlisiyle gelişecek ve önem kazanacak yerlerdir.
2022 yılında Cinius Yayınlarından çıkan Paphlagon’dan Candar’a Kastamonu’nun Tarih Kitabı adlı çalışmanızı anlatır mısınız?
Bu çalışmanın ana gayesi Kastamonu gibi kadim kökleri olan bir kentin tarih ve kültürüne bir önsöz oluşturmak, bu kentin köklerinin önemine dikkat çekmek ve Anadolu ile dünya tarihi içinde oynadığı rollerin doğru bilinmesini sağlamaktır. Ayrıca son yıllarda ülkede her bir ferdin artan tarih merakı bulunmaktadır. Bu merakın doyurulmasında bir nebze olsun katkı sunmak istedim.
Çalışmanın bir başka ana gayesi ise ‘Kastamonu Tarihi’ni ele alan bütünleşik bir çalışmanın olmamasından dolayı böyle bir uğraşının ortaya koyma gerekliliğidir. 1935 yılında eğitimci ve bir halk bilimci olan Talat Mümtaz Yaman “Kastamonu Tarihi 15. Asra Kadar” adlı; 1952 yılında da Kastamonu Arkeoloji Müzesi kurucusu arkeolog Ahmet Gökoğlu “Paflagonya” adlı eserlerini yayınlamıştır. Her iki eser hala başucu kaynaklar olsa da aradan geçen 80 yılda maalesef bütünleşik tarih ve çağın devamında gelen bilimsel araştırmaları ve gelişmeleri de içeren bir çalışma yayınlanmamıştır.
Kastamonu tarihi şaşırtıcı bir şekilde az bilinen, ancak uzmanlarınca göz ardı edilmeyen bir noktadadır. Diğer yandan ise insanlar az ve yanlış bilgilerle çevrelenmiş durumdalar. İşte bu kitap uzmanların bildiği bilginin biraz daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak için ortaya konuldu. Bu yapılırken de olabildiğince bilimsel metotlar, çağdaş ve ana kaynaklar, kronoloji takibi ve her bir dönem kendi içinde olduğu kadar bir önceki ve bir sonraki dönemle olan ilişkisi içinde sunulmaya çalışıldı. Burada amaç herkesin ulaşabildiği bilgilerin tamamıyla doğru ve bilimsel olmasıydı.
Çalışmam, Kastamonu kentinin jeolojik süreci ile başlıyor. Çünkü yaşadığımız habitat ve eko sistem yaratılacak tüm kültürel olguların ana kaynağı olacaktır. Daha sonra kentin prehistorik çağlarından başlayarak 21. yüzyıl başına kadar olan süreç farklı bölümler altında okuyucuya sunulmuştur.
Kastamonu Tarihi içinde Türk-İslam Dönemi üzerine çalışmalar ve bu çalışmalara ait yayınlar daha görünür şekildedir. Ama bölgenin arkeolojisi, antikçağı, Roma Dönemi ve Geç Antikçağ ile Bizans dönemi ise hem çalışma azlığı hem de farklı nedenlerle göz ardı edilmiştir. İşte Paphlagon’dan Candar’a adlı çalışmada bu dönemlere ilişkin olabildiğince geniş bilgiler de sunularak bir kent tarihi bütün halinde verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca antik dönemlerden başlayarak 19. yüzyıl sonuna kadar bölgeye uğramış seyyahların seyahatnameleri de kitap içerisine eklenmiş, klasik tarih çalışmalarının yanı sıra farklı bir kaynak olarak seyahatnameler de görünür kılınmaya çalışılmıştır.
Kitabın ulaştırmak istediği birkaç mesaj çalışmanın giriş bölümünde belirtilmişse de aslında “kent tarihi” çalışmanın özel bir anlam taşıdığı; Kastamonu tarihinin de çalışılması gereken birçok yanının olduğunun bilinmesini sağlamaktır. İşte bunlar hem bir motivasyon hem de bir gereklilik olarak okuyucu, araştırmacı ve akademisyenlere alt metin mesajı olarak da sunulmak istenmiştir. Yani kitap aracılığıyla benim asıl isteğim kent tarihçiliğinin önemli olduğu ve Kastamonu gibi müstesna bir kent için kent tarihçiliğinin daha yaygın-geniş ve bilimsel olarak yapılabilmesinin sağlanmasıdır.