Sanatta yerelden globale daha kapsayıcı bir yıl

Dijital sanat alanının yapay zekâyla giderek ivme kazandığı 2025’in ardından, yeni yılda artık kişisel koleksiyonlarda da daha çok yer alırken, alımlar kavram ve anlam içerikleriyle öne çıkacak. Documenta, Venedik Bienali ve bu yıl Doha ve Katar’a uzanan Art Basel dünya çapında yeni sanatın nabzını tutmaya devam edecek. Frida Kahlo ve Tracey Emin sergileri Londra’nın en çok izlenecekleri arasında. Sanat piyasasının uzmanlarıyla 2026'yı konuştuk.

Sanatta yerelden globale daha kapsayıcı bir yıl

MELTEM KERRAR
meltemkerrar@gmail.com

Medya sanatı daha sorgulayıcı bir alan oluyor

Ayşe Demirci
Küratör/sanat danışmanı

● 2026’ya yaklaşırken Türkiye’de özellikle medya sanatı ve teknoloji temelli üretimlerde çok net bir kırılma var. Artık teknolojiyle iş üretmek tek başına bir ayrım yaratmıyor. Asıl mesele, teknolojiyi nerede konumlandırdığımız ve onunla nasıl bir düşünsel alan açtığımız. Yapay zekâ bu dönüşümün merkezinde duruyor. Bir süre önce yapay zekâyla üretilmiş bir görsel, tek başına yeterli bir ifade olarak okunabiliyordu. Bugün ise çok daha temel sorular gündemde: Bu sistem hangi veriyle besleniyor? O veri hangi bağlamdan geliyor? Kültürel, tarihsel ve etik sorumluluklar nasıl ele alınıyor? Yapay zekâ burada bir estetik araç mı, yoksa üretim sürecinin düşünsel omurgası mı? ‘Immersive’ sergileme pratiklerinde de benzer bir olgunlaşma söz konusu. İzleyiciyi saran teknolojiler artık şaşırtıcı değil. Görsel yoğunluk tek başına bir deneyim vaadi sunmuyor. Fark yaratan işler, mekanı sadece bir yüzey olarak değil, anlatının kurucu bir unsuru olarak ele alan; izleyiciyi bilinçli bir dramaturjik akış içinde konumlandıran projeler oluyor. Teknoloji, burada geri planda kalan bir unsur değil; düşünceyle eş zamanlı ilerleyen, onun yapısal bir parçası haline geliyor.

Türkiye’de Paribu Art, The Cube gibi mekanlar bu dönüşümün önemli durakları. Medya sanatının daha sürekliliği olan bir sergileme pratiği olarak konuşulmasına önemli bir katkı sunuyorlar.

● Özellikle dijital ve medya sanatı ekseninde takip edilmesi gereken sanat olaylarını birkaç farklı hat üzerinden okuyorum. Çünkü bugün artık tek bir bienal ya da festival, alanın tamamını temsil etmiyor; söylemi, üretimi ve piyasayı birlikte düşünmek gerekiyor.

Sanatta yerelden globale daha kapsayıcı bir yıl - Resim : 1

Tuvalin dışına çıkan koleksiyonlar

● Koleksiyonerler için yeni yılda temel önerim, alım kararını ‘isim’ ya da ‘görünürlük’ üzerinden değil; eserin kurumsal dolaşımı, bağlamsal gücü ve sürdürülebilirliği üzerinden kurgulamaları. Yani eser hangi sergi ve kurum bağlamlarında okunmuş, hangi küratöryel çerçevelere girmiş, üretim pratiği zaman içinde nasıl evrilmiş, edisyon/sertifikasyon dili ne kadar net, bakım–koruma–kurulum gereksinimleri nasıl yönetiliyor? 2026’da güçlü koleksiyonlar; tekil ve bağımsız alımlardan ziyade, belirli bir düşünsel çerçeve etrafında, zaman içinde inşa edilen koleksiyon yapıları üzerinden değer kazanacak. Alım açısından ‘erken’ ve ‘doğru’hamle, çoğu zaman pazarın en görünür noktasından değil; sanatçının üretim çizgisinin en tutarlı, en çok referans üreten aşamasından yapılır. Bununla birlikte, yeni yılda koleksiyonerlerin özellikle dikkat etmesi gereken bir kırılma var: medya sanatı ve teknoloji temelli işler artık niş bir alan olmaktan çıkıp, koleksiyonların karakterini belirleyen güçlü bir katman haline geliyor.

Orta segment alımlar globalleşiyor

Ece Köksal
Art On Galeri Direktörü

● Bu yıl Türkiye sanat ortamında üç ana yönelimin belirginleşeceğini düşünüyorum. Birincisi, erişilebilir fiyat segmentinde nitelikli üretimin güçlenmesi. Küresel raporların da işaret ettiği gibi, orta segmentin uluslararası ölçekte önem kazanması, Türkiye’deki genç ve orta kariyer sanatçıları daha görünür kılıyor. Bu, yalnızca estetik değil; ekonomik açıdan da daha sürdürülebilir bir sanat ekosistemi anlamına geliyor. İkincisi, koleksiyonculuğun daha bilinçli ve araştırma temelli bir yapıya evrilmesi. Türkiye’de koleksiyonerler artık sadece isim ya da sezgiyle değil; sergi geçmişi, galeri temsili, metin üretimi ve uluslararası dolaşım potansiyeli gibi kriterlerle hareket ediyor. Bu yaklaşım, sanat eserini kısa vadeli bir alımdan ziyade uzun vadeli bir değer olarak konumlandırıyor. Üçüncü önemli yönelim ise uluslararası temasların artması. İstanbul merkezli galerilerin Orta Doğu ve Avrupa ekseninde daha aktif rol alması; Türkiye’de üretilen çağdaş sanatın küresel bağlamda daha okunur hale gelmesini sağlıyor. Bu da yerel sanat ortamının ekonomik ve kurumsal olarak güçlenmesine katkıda bulunuyor.

● 2026 küresel sanat takviminde öne çıkacak konuların başında, sanat fuarlarının dönüşen rolü var. Art Basel haftaları (Basel, Miami) hala referans noktaları olmaya devam ederken bu fuarların artık rekor satışlardan çok, pazarın yönünü belirleyen veri ve eğilimleri ortaya koyduğu platformlar haline geldiğini görüyoruz. Özellikle Art Basel Miami Beach, yıl sonu itibarıyla koleksiyoncu davranışlarını ve yeni yıl alım stratejilerini şekillendiren en önemli buluşmalardan biri olmayı sürdürüyor. Buna paralel olarak Orta Doğu merkezli etkinlikler, özellikle Abu Dhabi Art ve Dubai ekseni, bölgenin yükselen koleksiyoncu profili nedeniyle, küresel sanat piyasasında daha stratejik bir konuma yerleşiyor. Avrupa tarafında ise Photo London, disiplinlerarası üretimlerin ve fotoğraf temelli çağdaş pratiğin ekonomik karşılığını görmek açısından önemli bir referans olmaya devam edecek.

Sanatta yerelden globale daha kapsayıcı bir yıl - Resim : 2

Portföy dengesi önemli

● 2026’da koleksiyonerler için en kritik kavramın portföy dengesi olduğunu düşünüyorum. Tekil ve yüksek fiyatlı alımlardan çok, farklı risk profillerine sahip eserleri bir arada düşünmek çok daha sağlıklı bir yaklaşım sunuyor. Özellikle, orta fiyat segmentindeki güçlü işler, genç ama üretim disiplini ve kavramsal derinliği olan sanatçılar, sergi ve yayın potansiyeli taşıyan üretimler ön plana çıkacak. Küresel raporlar, koleksiyonerlerin önemli bir bölümünün ‘kendileri için yeni’ sanatçılara yöneldiğini gösteriyor. Bu da keşfin artık bir risk değil, bilinçli bir yatırım davranışı haline geldiğini ortaya koyuyor. Ancak burada temel önerim şu olur; genç sanatçı alımı mutlaka araştırmaya, galeri temsiline ve sürekliliğe dayanmalı. Ucuz olan değil, gerekçesi güçlü olan iş uzun vadede değer üretir.

Yeniden okumanın yılı

Pelin Davidyan
PDB Danışmanlık Kurucusu

● 2026 yılı, sanat dünyasında este­tik tartışmaların ötesine geçen ye­ni bir evreye işa­ret ediyor. Yapay zekanın üretim süreçlerine dahil olması, veri te­melli sanat piyasasının güçlen­mesi ve ekolojik hassasiyetlerin kurumsal stratejilere dönüşme­si, bu dönemin belirleyici dina­mikleri arasında yer alıyor. Sanat artık yalnızca kültürel bir ifade alanı değil; yaratıcı ekonomi, tek­noloji yatırımları ve şehir politi­kalarıyla iç içe geçen çok katman­lı bir yapı olarak konumlanıyor.

● Türkiye’de bu dönüşümün dikkat çekici örnekleri kurum­sal sergiler üzerinden izleniyor. Arter, 2026 programında disip­linlerarası üretimleri buluştu­ran sergileriyle öne çıkıyor. Nil­bar Güreş’in Türkiye’deki ilk ku­rumsal solo sergisi Kadife Bakış ile Hera Büyüktaşcıyan’ın Ağus­tos 2026’ya kadar sürecek Ha­yalet Kuartet sergisi, sanatçının bellek, mimari, şehir ve görün­mezlik eksenindeki üretimini ki­şisel ve kentsel tarihler üzerin­den ele alıyor. Eskişehir’de OMM – Odunpazarı Modern Müze, Ey­lül 2026’ya kadar devam edecek Ferahfeza sergisiyle öne çıkıyor. Sofranın yalnızca yemek yenilen bir alan olmadığını; konuşmanın, kutlamanın, yas tutmanın ve pay­laşmanın merkezinde olduğunu hatırlatan serginin küratörlüğü­nü Yağmur Elif Ertekin üstleni­yor. OMM’un devam eden ve geç­miş sergilerini incelediğimizde çağdaş sanatın yalnızca büyük metropollerde değil, orta ölçekli şehirlerde de sürdürülebilir bir ekosistem yaratabileceğini gös­teriyor.

Sanatta yerelden globale daha kapsayıcı bir yıl - Resim : 3

Venedik- Paris- Londra

● Küresel ölçekte ise Venedik Bienali 2026, iklim krizi ve göç temalarıyla sanatın politik ve etik sorumluluğunu yeniden günde­me taşırken; Documenta, sürece dayalı yaklaşımıyla sanatın top­lumsal yaşamla kurduğu bağı ha­tırlatıyor. Paris ve Londra’daki büyük retrospektifler de çağdaş sanatı tarihsel bir çerçevede oku­mak isteyenler için önemli durak­lar sunuyor. Paris, klasik ile çağ­daş arasında ustaca bir denge ku­ruyor.

Yılın ilk aylarında gerçekle­şecek Art Paris ve diğer önem­li sergiler, şehrin modern sanat nabzını tutarken Paris müzele­ri disiplinlerarası işler ve retros­pektiflerle zenginleşecek. Lond­ra cephesinde ise Tate Modern, Tate Britain ve Tate St Ives’e ya­yılan program, Tracey Emin’in sarsıcı kariyerine kapsamlı bir bakıştan Frida Kahlo’nun eş­siz bir kültürel fenomene dönüş­mesini ele alan bir sergiye uza­nıyor. Avrupa’da son 30 yılın en büyük James McNeill Whistler retrospektifi ve 90’ların gürültü­lü, asi ruhuna dalan bir sergi de öne çıkanlar arasında. Bunlara ek olarak, Ana Mendieta’nın İn­giltere’de ilk kez görülecek işle­ri izleyiciyle buluşacak; Duncan Grant’in Sussex’teki atölyesi Ta­te Britain’a taşınacak; Tate St Ives ise Wilhelmina Barns-Graham’ın seksen yıla yayılan kariyerinin ilk büyük sergisine ev sahipliği yapa­cak. 2026, Tate için olduğu kadar sanatseverler için de iddialı bir yıl olmaya aday. Fotoğraf tutkun­ları içinse dikkat çekici bir yeni­lik var: Photo London 2026, uzun süredir Somerset House’da ger­çekleşen etkinliğin ardından ar­tık Kensington’daki Olympia’nın geniş ve yeniden canlandırılmış National Hall’unda yapılacak — bu adım fuarı daha büyük bir sah­neye taşıyacak.