McKinsey: Bankacılık sektörü 2020'ye kadar birleşerek küçülecek

Danışmanlık şirketi McKinsey&Co.'ya göre dünyanın dev bankacılık kuruluşlarının beşte biri, hissedarların kazançlarının artırılması için parçalara ayırılabilir ya da "radikal bir düzeltme" kapsamında satılabilir

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

HİLAL SARI

McKinsey, finansal sektörün yıllık değerlendirmesinde, küresel bankaların sayısının, bu kuruluşların bölge ya da ürünlere odaklanmasıyla 2020 yılı itibariyle 25'ten 10'un altına gerileyebileceğini öngördü. Çalışmanın diğer bir sonucu ise 90 küresel bankanın, 5 ayrı stratejiden birini kullanarak daha yüksek getiri elde ettiği. 

Çalışmanın yazarlarından ve McKinsey'in direktörlerinden Fritz Nauck, "Bu yapılamaz bir şey değil. Bu konu, diğer bankaların o noktaya nasıl vardığı ya da bu konsolidasyonun, sektör genelinde performansları yükseltmek için nasıl başlayacağı" yorumunda bulundu. McKinsey raporu, küresel bankaların öz kaynak getirilerinin (ROE) 2012'de yıllık bazda yüzde 7.9'dan yüzde 8.6'ya çıktığını, ancak hâlen mevcut öz kaynak maliyeti ortalaması olan yüzde 10-12'ni altında kaldığını söyledi. Amerikan bankaları geçtiğimiz yıl ortalama yüzde 8 kazanırken, “Lider Bankalar Farklılaşarak Performansları Nasıl İyileştirebilir” adlı rapora göre İspanya ve Yunanistan dışındaki Avrupa bankaları ise yüzde 2 getiri sağladı.

Yüksek sermaye gereksinimi, yavaş ekonomik büyüme ve ulusal düzenleyicilerin artan talepleri, uluslararası sermaye akışı ve ticaret hacmini azalttı. Bu durum ise bankaların performansı üzerine baskı yapıyor. Ek leveraj oranı gibi yeni düzenlemeler ve online rakiplerin ortaya çıkması ise McKinsey raporuna göre sektörün diğer tehditleri. Danışmanlık firmasının araştırma sonucu ulaştığı verilere göre, iyi performans gösteren 90 banka, yüzde 15 sermaye getirisi elde etti. Bu 90 bankanın hisseleri, araştırılan 500 bankanın fiyat defter değeri oranına göre iki kat daha yüksek değerlerle işlem gördü. McKinsey’nin yakın dönemde yaptığı bir araştırmaya göre bu 90 küresel banka, 5 ayrı stratejiden birini kullanarak daha yüksek getiri elde etti.

Bu stratejiler takip edildiği halde sektörün 2011’deki yüzde 7.9 olan sermaye gelirleri 2012’de yüzde 8.6’ya çıktı. Fakat bu yükselişin 1.6’lık kısmı, değer kaybetmiş aktiflerin içindeki itibar ve ıslahatların bir kerelik değişimi sonucu oluşmuştu. Bu durum göz önüne alındığında ise aslında bankaların operasyonel performansları bir yıl öncesine göre kötüleşti. 

Bu kötüleşmenin sebebi ise bankalarının bir çok kuvvetle sürekli çarpışma halinde olması. Küresel makro ekonominin parlak noktaları olmasına rağmen, büyüme durmuş durumda. Finansal küreselleşmenin yavaşladığı hatta gerilemeye başladığı görülüyor. Sermaye akışları ve ticaret hacimleri azalıyor. Yeni vergiler tartışma konusu oluyor ve diğer düzenleyici kuruluşların şartları bankaların çıktılarını zedeliyor. Çok yoğun bir rekabet ortamı ve dijital girişimlerin de bu rekabete girmiş olması göz önüne alındığında bariz hoşnutsuz bir faaliyet çevresi oluştuğu görülüyor. Bankalar da bu durumun sorumlularından. Bir çoğu performanslarını iyileştirebilmek için alınması gereken zor kararları almış değil. 

Sektör büyümek için küçülmeli

Rapora göre sürecin telafisi bankaların en temel ürünlerine ihtiyaç ve istek duyan insanların dikkatini çekecek şekilde yapılandırılmasıyla mümkün. Raporda gittikçe daha az bilim adamının ve çok daha fazla kişinin mortgage kredilerini ve mevduat hesaplarını adil ve uygun bir şekilde elden çıkartmak istediği belirtiliyor. Raporun araştırmacılarından Fritz Nauck, bankacılık sektörün satın alma ve birleşmelerle de küçülebileceğini ifade ediyor. Çünkü rapora göre sermaye gelirleri, sermaye maliyetlerinin altında olan 190 banka var ve bu bankaların defter değerlerinin aşağısında faaliyet gösteriyor olmaları, kendilerini satışa çıkartmaya yönlendirebilir. Nauck, 1980’lerde yaşanan tasarruf ve gelir krizinden sonra ortaya çıkan ve takip eden 20 yıl süresince banka sayısının yarısına düştüğü konsolidasyon döneminin altını çiziyor. 

McKinsey direktörlerinden Nauck “Bugün böylesi büyük bir küçülmeye ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum fakat güçsüz bankalar, daha iyi ve güçlü bankalar tarafından alınır ve yönetilirse, hem müşteriler, hem bankalar, hem düzenleyiciler ve hem de tüm bileşenler için çok daha güçlü bir sektör var olacak” diyor.  

Küresel ekonomik ve finansal dalgalanmalara rağmen, araştırmaya dahil olan bankalar arasında önemli bir sayıda çok iyi sonuçlar getiren bankalar da var. Dünyanın en büyük 500 bankasının 90 tanesi, McKinsey tarafından belirlenen 5 değer yaratan ayırt edici stratejiyi başarılı bir şekilde yönetebiliyor. McKinsey küresel bankacılık için, performansı çok iyi olan bu 90 bankanın stratejilerini incelediğinde, coğrafi olarak çok farklı bölgelerde bulunsalar da, takip ettikleri stratejilerin sayısının çok benzer olduğu görüldü. McKinsey’nin ana hatlarını belirlediği beş ana strateji ise şöyle; 

Ayırt edici müşteri-franchise

Bankalar bu stratejiyi gerçekten heyecan verici bir müşteri deneyimi sağlayarak büyüme ve dönüş elde etmek amacıyla kullanıyor. Her pazarda böyle bir tüketici tabanı olmasa da, müşteriler baştan sonra böyle bir deneyim için premium bir bedel ödemeye razılar. Müşterilere iyi bir hizmet vermek diğer stratejiler için de önemli fakat hedefleri ayrı. Müşteri-Franchise Bankalar bu strateji kapsamında perakende ve ticari müşterilerine odaklanıyorlar. Rapora göre bu strateji ile kurumsal müşterilere ulaşmak daha zor. Stratejinin hedefe ulaşması için, bankanın pazar ortalamasına göre yüzde 10 daha yüksek risk sonrası marja sahip olması gerekir. 

Özüne dönüş bankacılığı

McKinsey raporuna göre “back-to-basics” adı da verilen bu strateji, basit bir teklif, sürdürülebilir maliyet avantajları ve sıkı bir risk yönetimi sayesinde sabit kar büyümesi getiriyor. Bu stratejiyi kullanan bankaların maliyet-varlık oranı pazar ortalamasın 30 baz puan altında yer alıyor ve temettü oranları ise yüzde 20’nin üzerinde. 

Varlıkta hafif bilanço yatırım uzmanları

Bu bankalar katma değere, teknolojiye ve düşük riskli kurumsal hizmetlere odaklanırken sermaye yoğun aktivitelerden kaçınarak, güçlü dönüşler elde ediyor. Bu grup için kriterler ise gelir-varlık oranının yüzde 10’dan fazla olması ve sermaye-varlık oranının yüzde 15’ten fazla olması. Ayrıca grup gelirlerinin yüzde 50’sinden fazlasını servet ve varlık yönetimi faaliyetlerinden sağlıyor olmaları gerekir. 

Büyüyen pazar liderleri

Bu bankalar ise hızlı gelişen pazarlarda performans listesinin en üst sıralarında yer alıyor ve en güçlü büyüme rakamlarına sahipler. Pazar ortalamasının üzerinde büyüme oranı ve sermaye getirisine (ROE) sahip bu bankalar,  kendi iç pazarlarında da yıllık yüzde 5 ve üzeri büyüme gösteriyorlar.

Küresel ölçüde evrensel bankacılık

Bu bankalar ise küresel ekonomilerden gelen aralıksız arayış sayesinde devamlı kar büyümesi gösteriyorlar. Bu kategoride yer almak için bankanın gelirlerinin yüzde 30’undan fazlasının kendi iç pazarı haricindeki bölgelerden, ve en az yüzde 20’sini perakende ve toptan satış faaliyetlerinden sağlıyor olması gerekir. 

Araştırmaya dahil firmalar arasından en iyi 90 banka dışındaki bir çok banka bu stratejilerden en az birini gerçekleştirmeye çalıştı fakat bu stratejilerden birini seçmek, başarıyı garantilemiyor ve gelirleri yükseltmiyor. Lider bankalar bu stratejilerden birini seçip onun uygulanmasına odaklandılar ve sektöre gerekli mesajı verdiler. 

Rapora göre birçok banka ayırt edici müşteri-franchise stratejisini deneyecek fakat aslında çoğu bu strateji için uygun konumda değiller ve önlerindeki engelleri küçümsüyor. Özüne dönüş bankacılığı yaklaşımının, sürdürülebilir bir performans dönüşü için en mantıklı strateji olacağı öngörülüyor. Varlıkta hafif bilanço stratejisinin ise leveraj oranı gibi yeni düzenlemeleriyle kazandırdığı avantajları artıyor. 

Bugünün büyüyen pazar liderleri stratejisini seçmiş olan bankalar ise, gelişen pazarlar olgunlaşıp büyümeleri yavaşladığında yeni bir stratejiye ihtiyaç duyacak. Küresel ölçüde evrensel bankacılık ise, bir çok bankanın denediği bir strateji olsa da, başarılı olabilenlerin sayısı onu geçmiyor. Ayrıca rapora göre endüstriyel kamu hizmetlerinin artıyor olmasının bankaların hangi stratejiyi seçeceğine dair çok önemli bir etkisi var. 

Bu konularda ilginizi çekebilir