Başarının anahtarı; farklılaşmak

Başarının anahtarı; farklılaşmak

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Rekabetin azami hale geldiği dünyamızda, başarı herkes gibi olmaktan çok, başkalaşmaktan, farklılaşmaktan geçiyor. Gelişeceği öngörülen, az sayıda insanın uzmanlaştığı bir alanda öğrenim görmek, çalışmaları sürdürmek, deneyim kazanmak kişiyi özel bir konuma getiriyor; konuyla ilgili aranan insan olmak ise, arz-talep dengesini kişinin lehine çeviriyor. Ülkeler arasındaki farklılaşma da buna benzer. Ülkeler, doğal kaynaklarını, bilimsel ve teknolojik değerlerini, iş gücünü dikkate alarak farklı alanlarda uzmanlaşma yolunda ilerlerler. Bu doğrultuda, teknoloji alanında başı çeken Kuzey Avrupa ülkeleri, tarım alanında gelişmiş olan Güney Avrupa ülkeleriyle ticaret halinde olurlar. Böylelikle, 18. yy düşünürü ve ekonomisti Adam Smith'in iş bölümü teorisiyle ortaya koyduğu uzmanlaşmanın ve farklı uzmanlık alanlarında uluslararası ticaretin getirdiği kârlılık sağlanır. Çağımızın karmaşık iş dünyası, sadece geleneksel alanlarda üretim yapmaktan çok, günümüzün ve geleceğin ihtiyaçlarını karşılamak adına çeşitli sektörlerde araştırma-geliştirmeye hız veriyor ve yeni pazarlara öncülük etmek için zamanla yarışıyor. Belli bir doymuşluğa ulaşmış Avrupa ekonomileri, alışmış oldukları pazarların yanı sıra, yeni sektörlere girmekten ve daha evvel sektörleşmemiş niş alanlara ilk giren olmaktan geri kalmıyorlar. Her ülke farklılaşmak için birbiriyle yarışıyor. Avrupa ülkeleri nasıl farklılaşıyor? Avrupa'da değişim ve gelişim, ülkelerarası farklılıklarla devam ediyor. Bu değişim ve gelişim, Fransa'da internet sektöründe olurken, Almanya'da yeşil enerji şeklinde kendini gösteriyor; Londra'da finanstan teknolojik inovasyonlara, İspanya'da gastronomi alanında devrim yapan şeflere, İtalya'da moda ve mimari gibi geniş bir yelpazeye yayılıyor. Baltık Dinamikleri adıyla anılan Estonya, Letonya ve Litvanya, rekabetçi ve teknolojik gelişim alanında atak yapmış durumda. İlk akla gelen başarı öyküsü Estonya'dan Skype internet teknolojileri alanında Niklas Zennström ve Janus Friis tarafından 2003'te ortaya çıkmış ve tüm dünya ülkelerini etkisi altına almış. Stockholm ve Helsinki, güçlü inovasyon merkezleri olduğundan; Ericsson, Nokia, Hewlett-Packard ve Winpro, araştırma ve geliştirme merkezlerini burada konumlandırmış. Belçika, Hollanda ve Lüksemburg INSEAD Global İnovasyon Index'ine göre, Hollanda 9. sırada olmak üzere, en inovatif ilk 20 içinde. Hollanda menşeili Philips, sağlık, aydınlatma, ve elektronik firması olarak 19. yy'ın sonundan beri faaliyette ve yenilikçi bakış açısını hiç kaybetmemiş. AR-GE çalışmalarını güçlendirmek için, 2003'te yeni bir araştırma kampüsü kurmuş. Uluslararası standarttaki elit okulları sayesinde, grafik tasarım ve dijital medya alanlarında iddialı bir merkez olarak anılıyor. İsviçre saat, peynir ve çikolatanın yanı sıra, bilim alanında araştırma ve geliştirmeye yoğunlaşan bir iş politikası izliyor. Güzel sanatlar, mutfak kültürü, ve mimariyi yüzyıllardır hegemonyaları altında bulunduran Fransa, son zamanlarda pozitif bilimlere, mühendisliğe ve yüksek teknolojiye yoğunlaşıyor. France Telecom Minitel ile 1982'de www'den (world wide web) bile önce internet üzerinden iletişime başlamış, ancak web'i geç bünyesine geçirmiş. Şu an ise, kaybettiği zamanı telafi etmeye çalışıyor, internet start-up'lar e-ticaretten e-randevuya kadar birçok alanda faaliyet gösteriyor. Lyon, Sphia Antipolis ve Grenoble mikroçip teknolojisinde dünya merkezlerinden biri. Avrupa'nın en büyük mühendislik şirketler topluluğu Siemens, dev yazılım şirketi SAP, otomotiv devleri, Daimler, BMW ve Volkswagen, Almanya'yı farklı kulvarlarda temsil eden şirketler. Yeşil enerji alanındaki yenilikler ise, Almanya'nın 21. yy'da ağırlık verdiği odak noktası. İngiltere'nin birincil bilgi bazlı ekonomi olmasında en büyük katkı, yüksek teknoloji üretmek adına iki büyük üniversitenin güçlerini Oxford-Cambridge Arc'ın (Oxbridge) kurulmasında. Bluetooth çip üreticisi Cambridge Silicon Radio gibi bazı şirketler, hızlı bir büyümede. Cambridge'in yüksek teknoloji şirketleri, California'daki Silikon Vadisi ile boy ölçüşür durumdalar. Bir yandan da Londra, dünyanın önde gelen finansal merkezlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. İtalya, Rönesans ile sanata damgasını vurmuş bir öncü ülke. Ancak, sanat konusundaki başarıları günümüze de taşımayı başarmış. İtalya, endüstriyel tasarım, iç mimari, mobilya tasarımı ve moda konularında dünyaya ilham veriyor. Mutfak eşyalarının bile sanat eseri kabul edildiği bir sektör yaratılmış İtalya'da. İspanya apayrı bir alanda başı çekiyor. Dünyanın en meşhur restoranı El Bulli'nin şefi Ferran Adria, 30 çeşit yemek sunuyor ve yılın yarısını laboratuvarında araştırma yaparak geçiriyor. Diğer İspanyol şefler ise, geleneksel yemekleri modernize ederek, yemek kültürünü yaşayan bir devrime tabi tutuyor. Barcelona'daki 7 Portes Restaurant, 100 çeşit paella tarifiyle bu yolda ilerleyenlerden. Türkiye neler yapmalı? Türkiye, doğal kaynaklarıyla dünyanın en değerli ülkelerinden biri. Bu değerlerin en iyi şekilde korunması ve geliştirilmesi; ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik açılardan ilerlemesi için çok önemli. Değerlerimize sahip çıkmak, bu değerlerin bilincinde olmaktan ve bu bilinci gelecek nesillerle paylaşmaktan geçiyor. Bu farkındalık ile, bu değerlerin üzerine bilgi koymanın ve ilerlemenin önü açılıyor. Doğal kaynaklarımızı değerlendirme yoluna gidebiliriz - Endemik bitkiler zengini Türkiye Bu farkındalığı yaratmamız gereken doğal zenginliklerimizden biri endemik bitkiler. Endemik, alanları belirli bir ülke veya bölgeye ait, yerel ve ender bulunan türdeki bitkilere verilen genel ad. Yurdumuzun siyasi sınırları içerisinde doğal olarak yetiştiği halde, başka hiçbir yerde yetişmeyen, diğer bir deyişle dünyada yalnız ülkemizde yetişen bitkiler, Türkiye endemikleri olarak adlandırılır. Yurdumuz endemiklerinin sayısı 3 bin dolaylarında olup, endemizm oranı yüzde 3 civarındadır. Toplam bitki sayısı bakımından; Yunanistan'ın 5 bin, İran'ın 8 bin, Fransa'nın 4 bin 500, Almanya'nın 2 bin 500, İtalya'nın 5 bin 600, İspanya'nın 5 bin ve İngiltere'nin ise 2 bin adet bitkiye sahip olduğu bilinmektedir. Bitki örtüsü zenginliği söz konusu olduğunda, genel bitki türleri sayısı yanında, "sadece bir ülkeye veya bir bölgeye has" bitkilere verilen isimle, "endemik" türlere de dikkatle bakmak gerekmektedir. Ülkemiz, endemik bitki türleri bakımından da oldukça zengin bir varlığa sahiptir. Avrupa'daki 2 bin 500 endemik bitki türüne karşılık, tek başına Türkiye'de 3 bin endemik tür vardır. Bu konudaki zenginliğimizi vurgulaması bakımından bir kıyaslama yapmak gerekirse; Akdeniz ülkelerinden İspanya ile Eski Yugoslavya 500'er adet endemik bitkiye sahip iken, ülkemizde en çok endemik bitkiye sahip olan üç ilimiz; 578 bitkiyle Antalya, 478 bitkiyle Konya ve 366 bitkiyle İçel'dir. Türkiye haricinde Avrupa'nın en çok endemik bitkisine sahip ülkesi olan Yunanistan'da bu sayı 800 kadarken; İtalya'nın endemik bitki sayısı 712, Japonya'nın 2 bin ve ABD'nin ise 4 bin 036'dır. Bu doğal zenginliğe sahip çıkmak, doğa parkları kurmak, bu endemik bitkileri yaygınlaştırmak, tanıtmak, alternatif tıbba katkıda bulunacak bitkileri incelemek ve hastalıkların tedavisinde kullanmak gibi bilimsel açılımlar getirecek birçok alan yaratmak bizlerin elinde. - Sağlık turizminde gelecek var: Kaplıca, içmeler ve termal kaynakları ile Türkiye, alternatif turizm alanında gelişme potansiyeli olan bir ülke. Bu alanda çalışmalar düzenleyen Sağlık Turizmini Geliştirme Derneği, bu seneki kongre organizasyonuyla hedef belirlemiş durumda. Bu hedef; dünyada sağlık turizmi alanında dönen 100 milyar USD'lik pastadan yüzde 10'luk payı almak olmalıdır. Antalya gibi turizm bölgelerinde dönemsel işlerde çalışıp, senenin geri kalanında istihdam edilebilecek gençleri bu alana yönlendirmek mümkün olacaktır. Turizm gelirlerini artırmanın henüz keşfedilmemiş yollarından biri; sağlık turizmi konusuna çok büyük bir önem verilmesi, desteklenmesi ve milli bir politika haline getirilmesi. Tarım üretimindeki başarılar ve tehlikeler görülmeli Türkiye verimli toprakları ve bu topraklara emek vermiş çiftçileri ve üreticileri ile geleneksel bir tarım ülkesi. Ancak son dönemde, tarımda yavaşlama görülmekte. Ekonomik büyüme ve istihdam açısından son yıllarda ağırlık, endüstri ve servis sektörlerine yöneliyor. Bu olumsuz gelişmelere rağmen, toplam üretimde, Türkiye; yıllık ortalama üretimiyle fındık (350 bin ton), incir (275 bin ton), kayısı (320 bin ton), kiraz (245 bin ton), ayva (80 bin ton) ve narda (73 bin ton) dünyada ilk sırada bulunuyor. Yılda 650 bin tonluk üretimiyle nohutta, 1 milyon 750 bin tonla salatalıkta ve 4 milyon tonla karpuzda dünya ikincisi konumunda bulunan Türkiye; domates (8 milyon ton), mercimek (560 bin ton), patlıcan (970 bin ton) ve yeşil biberde (1 milyon 760 bin ton) üçüncü sırada yer alıyor. Türkiye, soğan ve zeytinde dördüncü, şeker pancarında beşinci, tütün, çay ve elmada altıncı, pamuk ve arpada yedinci, bademde sekizinci, buğday, çavdar ve greyfurtta dokuzuncu ve limonda onuncu durumda. Diğer taraftan, tohumluk üretiminde dışa bağımlılığın sürdüğü ve kaliteli üretimde istenilen seviyeye gelinemediği de bir gerçek. Tarım teknolojisinde ve kalite seviyesinde dünya standartlarına ulaşmak, iç ve dış ticaret hacmini genişletmek için çok önemli. Gerekli eğitim, denetim ve devlet desteğinin artarak çiftçi ve üreticilerin yanında olması, bu sektörün sağlıklı bir evrim geçirmesi için şart.