"OHAL bugün kaldırılsa 3 ay içinde faiz, 1 yıl içinde enflasyon yarıya iner"
OHAL'in yatırımcıları ürküttüğünü vurgulayan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, "OHAL bugün kaldırılsa 3 ay içinde faiz, 1 yıl içinde enflasyon yarıya iner" dedi.
Hüseyin GÖKÇE
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu, ekonomideki yapısal sorunların kangrenleşmeye başladığını söyledi. Uygulanan OHAL'in yerli ve yabancı yatırımcıları ürküttüğünü belirten Kılıçdaroğlu, "OHAL bugün kaldırılması halinde faiz yarıya iner" dedi. TÜİK'in yeni milli gelir hesaplama yöntemi konusunda ikna edici bir performans sergilemediğine dikkat çeken Kılıçdaroğlu, CHP'nin Merkez Türkiye Projesi ile gelişmişlik farklarının azaltılmasını sağlayacaklarını, petrokimya dahil büyük ölçekli yatırımlarla tulumbaya ilk suyu kamu eliyle koyacaklarını söyledi. Ankara Sohbetleri'ne konuk olan Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak'ın sorularını cevaplandırdı.
Türkiye ekonomisine ilişkin görüşleriniz?
Türkiye iyi yönetilmiyor. Faturasını da halk çekiyor, toplumun tüm kesimleri çekiyor. Enflasyon da işsizlik oranı da çift haneli. Vatandaş bir yandan yüksek işsizliğin sıkıntısıyla uğraşırken yüksek enflasyon, sofrasından her gün bir lokmasını eksiltiyor. Kurların hangi saatte nereye fırlayacağını kimse kestiremiyor. Faizler Hazine'nin aşırı borçlanmasının da katkısıyla rekorlar kırıyor. Bu koşullarda ne sanayici, ne de esnaf önünü göremiyor. Esnaf sattığı malın yerine yenisini koyabilecek mi, çiftçi her gün artan maliyetler karşısında ürünün değerini alabilecek mi hiç emin değil. Yanlış politikalarla aşırı döviz borçlanmaya yönlendirilen reel sektör, kurlardaki ve faizdeki yükseliş karşısında bıçak sırtında ayakta kalma savaşı veriyor.
Ekonominin yapısal sorunları iyice kangrenleşiyor. Temel ekonomik göstergelere baktığınızda dünyadan kopuk bir şekilde bir türbülansın içinde olduğumuz ve bir fırtınaya doğru sürüklendiğimiz görüntüsü var. Enflasyon oranı, bize benzeyen ülkelerin 4 katı. Türk Liramız dünyanın en çok değer kaybeden paraları arasında. Döviz kurunun fırlaması ve yüksek enflasyon faizleri yukarı çekiyor. Çifte açık sorunu ile karşı karşıyayız. Hem cari açık hem bütçe açığı veriyoruz. 2017 yılında ilk dokuz ayda cari açık 31 milyar doları geçti, on aylık bütçe açığı 34 milyar TL'ye ulaştı. Kurlar bu kadar yükselmiş olmasına rağmen cari açık artmaya devam ediyor. Buna bir de yüksek dış borç ödemelerini ekleyin; ekonominin ayakta kalabilmesi için yüklü miktarda dış kaynağa ihtiyacı var. Ama Türkiye'yi dünyanın en kırılgan, en riskli ülkelerinden birisi yaptıkları için yeterli dış kaynak da gelmiyor. Gelen de sadece yüksek faize geliyor.
Sonuç olarak ekonominin şoklara dayanma gücü iyice zayıflıyor. Bugün ekonominin tek derdi bu yapısal sorunlar değil. İktidarın yarattığı siyasi yapıda ekonominin yapısal sorunlarını daha da derinleştiren bir engel haline geldi. Keyfi tek adam yönetimi, yargı bağımsızlığının ayaklar altına alınması, hak, hukuk, adalet alanındaki kötüye gidiş, basın özgürlüğünün ortadan kaldırılması, üniversiteler üzerindeki baskılar, OHAL'in amacının dışına taşarak gereksiz şekilde uzayıp durması, dış politikada sağı-solu belli olmayan tehlikeli politikalar, yerli ve yabancı yatırımcıları ürkütüyor. Türkiye'de otoriterleşme eğiliminin hızla artmaya başladığı süreçle birlikte özel sektör yatırımlarının yerinde saymaya ve gerilemeye başlaması bir tesadüf değil. Yabancıların gayrimenkul alımı dışında doğrudan yatırımlarının böyle düşmesinin de asıl sebebi, hukukun, adaletin, basın özgürlüğünün olmadığı bir yerde kendilerini güvende hissetmiyor olmalarıdır.
"TÜİK verileri gerçeği yansıtmıyor"
Peki, Türkiye ekonomisi nasıl büyüyor?
Evet Türkiye'nin büyümesi görünürde sevindirici bir gelişme. Ancak burada birkaç konuyu hatırlatmakta fayda var. Öncelikle büyüme rakamları ne kadar doğru? TÜİK verilerine sadece biz değil saygın hiçbir ekonomist güvenmiyor. Bu konuda çok ciddi tartışmalar var. Biz de bu tartışmaları yakından izliyoruz. TÜİK yeni milli gelir hesaplama yöntemleri konusunda ikna edici bir performans sergilemedi. İnşaat ile büyüdük diyorlar. İnşaat büyüdüyse inşaat sektörü girdilerinin büyümesi gerekir. Bu büyümeyi göremiyoruz. Girdi çıktı tablolarını açıklayamıyorlar. Sanayi endeksi rakamları ile büyüme rakamları arasında kopukluk var. Sanayi rakamları hala eski seriyle takip ediliyor. TÜİK tasarrufların arttığını iddia ediyor ancak borçlanmalarda kırılan rekorlar bu iddiayı tartışmalı hale getiriyor.
Yani büyüme oranları bu kadar değil mi sizce?
Büyüme rakamı tartışmalarını bir tarafa bırakıp büyüme kalitesini tartışalım. Hatırlarsanız referandum öncesi çıkarılan bir dizi kanunla Kredi Garanti Fonu (KGF) uygulaması ile birlikte vergi ve SGK teşvikleri sağlandı. Bu tek seferlik çözümler ekonomide geçici bir rahatlama yarattı. Ancak bu pansuman tedavi sorunu ötelerken büyüttü. Sonuçta ekonomide sınırlı bir büyüme sağlandı ancak bu defa kamu maliyesi çöktü. Artan bütçe açığı ile birlikte bütçe açığını da aşan yetkisiz borçlanma faizleri sıçrattı. Kanunlara göre 2017'de en fazla 52 milyar TL borçlanma yetkileri varken TBMM'nin bütçe ile ilgili anayasal yetkilerini gasp ederek on ayda 73 milyar TL borçlandılar. Piyasada faizleri yükseltmek uğruna yapılan yetkisiz borçlanma sonucunda elde edilen tutar Merkez Bankası'nda tutuluyor. Bir felakete hazırlandıkları belli. KGF kaynaklı kredilerin hem bankacılık sektörü hem Hazine için yarattığı riskler de ayrı. Kredi mevduat dengesi hızla bozuluyor.
"En kısa zamanda seçim yapılmalı"
Biz en kısa zamanda seçim yapılmasını istiyoruz. Bugün Türkiye'de 28 milyondan fazla vatandaşımız seçmediği belediye başkanları tarafından yönetiliyor. Bir taraftan seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanırken diğer yandan bazı belediye başkanları tehditle görevden uzaklaştırılıyor. Milletvekilleri hapiste akademisyenler sürgün. Türkiye bu tabloyu taşıyamaz. Taşıyamadığı, ekonomik göstergelere de yansıyor. Bu ağır tablo karşısında tek çaremiz adil rekabet şartlarında yapılacak demokratik seçimdir. Bu tabloyu gördüğüm için aylar öncesinden parti yöneticilerine ve örgütlerimize seçime hazırlık talimatı verdim. Bütün hazırlıkları yakından takip ediyorum. Bütün ana sektörlere ilişkin çalışma yapıyoruz.
Peki CHP'nin bu konuda somut önerisi var mı?
Elbette var. İlk adım olarak hemen şimdi OHAL kaldırılmalı. OHAL bugün kaldırılsa 3 ay içinde faizler, bir yıl içinde de enflasyon yarıya iner. Bizim ekonomi birimimizin yaptığı hesaplamalara göre OHAL'in yarattığı korku ve dehşet ortamı kalktığında geçmiş trendler analiz edilerek bir yıl içinde enflasyonun kayda değer bir şekilde azaltılabileceği, dar tanımlı işsizliğin tek haneli rakamlara ineceği hesaplandı. Ayrıca dış politikanın ekonomik maliyetleri üzerine de çalışıyoruz. Kısa vadede değiştirebileceğimiz bütün değişkenlerin maliyet ve getirilerini hesaplayarak bir yol haritası hazırlıyoruz. Aslında bunları 4 temel ilke şeklinde özetleyebiliriz. Bunların başında demokrasi geliyor. İkincisi ekonominin tutarlı ve sağlıklı programla yeniden yapılandırılması, üçüncüsü hukukun üstünlüğü. Bakın yargı bağımsızlığının olmadığı bir ülkede can ve mal güvenliğinden söz edilemez. Bir kararnameyle hükümet kızıp mal varlığınıza el koyabiliyorsa ve siz hiçbir hak arama merci yeri bulamıyorsanız yatırım yapamazsınız, yabancı da gelmez. Son olarak da tüketen Türkiye yerine üreten Türkiye'nin önünün açılmasıdır.
Son günlerde tartışılan tarım politikaları konusunda siz ne öngörüyorsunuz? Örneğin et fiyatlarını nasıl düşüreceksiniz?
CHP olarak hiçbir sektörü tekil olarak düşünmüyoruz. Bütün sektörleri birbiriyle ilişkili ve bir makro hedefin parçaları olarak planlıyoruz. Tarım ve hayvancılık bizim en öncelikli en çok kaynak tahsis edeceğimiz sektörlerin başında geliyor. 2 yıl içinde tarım ve hayvancılık sektörümüzü kendi ihtiyacımızı karşılayacak ve 4 yıl içinde net tarım ihracatçısı olacak şekilde planlıyoruz. Bu planlamayı yaparken bir büyükbaş hayvanın verim süresinden ki yanlış hatırlamıyorsam bu 300 gündür, teşvik finansman programımızın kaynaklarına kadar birçok değişeni dikkate alıyoruz. Bu planlamayı ürün, bölge, pazar bazında yapıyoruz. Örneğin süt fiyatları hayvan besicisinin maliyetini belirlerken sosyal politikalarımızın da temel girdisini teşkil ediyor. Et fiyatıyla ilgili şu kadarını söyleyeyim. Temel hedefimiz yerli besiciyi korurken tüketiciye yerli eti ucuza yedirmek. Burada kamuya önemli rol düşüyor. Bu rol kesinlikle ithalat değil. Bir taraftan kırsal kalkınma modelimiz ile verimliliği artırırken diğer taraftan girdilerin maliyetini azaltacağız. Girdi maliyetleri başlığında yem fiyatlarının düşürülmesi var. Bu aynı zamanda mera alanlarının azalmasının önüne geçmemizi gerektiriyor.
Türkiye'nin dış politikasını değerlendirebilir misiniz?
Rusya komşumuz, ABD müttefikimiz. Ama biz bağımsız bir ülkeyiz ve komşularımızla yüzlerce yıla dayanan ilişkilerimiz var. Bizim dış politikamızın iki ana ekseni var. Birinci ekseni "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ikinci ekseni "Tam Bağımsız Türkiye". Bu eksende savaşın maliyetini veya tam tersinden barışın getirisini hesaplıyoruz. Bu hesaplamada "stratejik derinlikle" başlayan kavgacı dış politikanın maliyetini barış döneminde gerçekleşen eğilimle karşılaştırarak hesaplıyoruz. Sadece yurtdışı müteahhitlik hizmetlerimizdeki düşüşe bakıldığında kavgacı dış politikanın maliyeti daha iyi anlaşılır. 2012'de 30 milyar dolar olan yurt dışı müteahhitlik hizmetleri 2016 yılında 4 milyar dolara düştü. Bu kayıpları bütün ihracatımızda gelir kaybımız veya ithalatımızda gider artışımız olarak düşünün. Bu bizim mevcut koşullar altında kaybımızı gösteriyor. Bu kayıp sadece trend olarak bile hesaplansa on milyarlarca dolara ulaşılıyor.
Bugün dünyanın petrol ve doğalgaz kaynaklarının dörtte üçüne sahip olan komşularımızla kuracağımız iyi ilişkiler bizlere büyük zenginlik kazandırabilir. Son bir yılda 34 milyar dolarlık enerji ithalatı gerçekleşti. Bu faturayı beşte bir oranında düşürebilsek yaklaşık 7 milyar dolar tasarruf etmiş olacağız. Biz göreceli üstünlüğe sahip olduğumuz tarım, turizm, inşaat gibi sektörlerimizle komşularımızda sahip oldukları enerji kaynaklarıyla büyük sinerji yaratabiliriz. Bizde un var, komşularımızda yağ var. Beraber helva yapmak için tek ihtiyacımız şeker. Şeker de barışçı dış politikamızdır. Barış ile sağlayacağımız ucuz enerji kaynaklarıyla sanayicilerimizin küresel rekabet gücünü artıracağız.
Bu kapsamda Güneydoğu Anadolu ile ilgili kapsamlı bir proje üzerinde çalışmalarımız sürüyor. Merkez Türkiye projemiz kapsamında bölgesel gelişmişlik farklarını azaltacağız. İnşallah Güneydoğumuzu başta petro-kimya ürünleri olmak üzere ülkemizin temel üretim girdilerini üreten dev tesislerle buluşturacağız. Bu tesisler için kamu-özel işbirliği önceliğimiz olacak. Eğer özel sektör isteksiz davranırsa tulumbaya ilk suyu kamu eliyle koyacağız.
Sanayi politikalarınızın ana hatlarını anlatır mısınız?
Sanayicimiz yıllardır izlenen düşük kur yüksek faiz politikasıyla desteklenen ithalat ile ezildi. Birçok sanayi kuruluşumuz bu haksız rekabete dayanamayarak kapandı. Elde kalan sanayi kuruluşlarımız bu haksız rekabete karşı ayakta kalabilmek için ağırlıklı döviz üzerinden borçlanmak zorunda kaldı. Bizim sanayi politikamız yerli sanayicilerimizin girdi maliyetlerini özellikle enerji ve ara malı maliyetlerini düşürerek ithalata karşı korumak ve ihracatta rekabet avantajı sağlama üzerine kurulu olacak. Petrol ve doğalgaz üzerinden alınan haksız vergileri düşüreceğiz. Dolaylı vergileri azaltmak bizim temel önceliğimiz olacak. Dolaylı vergilerin düşürülmesi sonucunda doğacak vergi kaybımızı büyümeden kaynaklanan vergi geliri artışıyla, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alarak ve doğrudan vergilerde yapılan ayarlamalarla karşılayacağız. Girdi maliyetlerini düşürerek sanayimizin rekabet gücünü artırmanın yanı sıra sanayimizi yüksek teknoloji ile sağlanacak yüksek katma değerli üretime yönlendireceğiz. Bu kapsamda Endüstri 4.0 çatı kavramıyla tanımlanan gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Endüstri 4.0 ile ilgili endişe ve eleştirilerin de farkındayız.
"Ekonomide bu kadar sorun varken iş dünyası sesini çıkarmıyor"
Ekonomide bu kadar sorun, bu kadar belirsizlik ve yanlış yönetim varken iş dünyasının örgütlerinin sesinin çıkmıyor olması önemli bir eksiklik. İş insanları mevcut keyfi yönetim ve siyasal baskılar karşısında çekingen duruyorlar. Bunu anlayabiliyoruz. Ama ekonomi bu kadar kritik, bu kadar bıçak sırtında giderken sorunların faturasını ve önümüze çıkardığı riskleri en yakından gören ve yaşayanların, düşüncelerini, eleştirilerini, çözüm önerilerini açıkça ve yüksek sesle dile getirmeleri bugün her zamankinden daha önemli, daha değerli. Bu aynı zamanda bir görev, bir sorumluluk. İş dünyasına çağrım, gördüğünüz yanlışları anlatın, eleştirilerinizi paylaşın, çözüm önerilerinizi ortaya koyun.
Yatırım ikilemi
Yüksek faiz, yüksek kur, yüksek enflasyon, yüksek açık, düşük istihdam gibi ekonominin temelini tehdit eden göstergeleri olumluya çevirmenin yolu, mal ve hizmet sektörlerini dünya ile rekabet eder şekilde geliştirmekten geçiyor… Gelişim için öncelikle ‘yatırım iklimi' oluşturmamız gerekiyor. Yatırım iklimi dediğimiz şey ise eğitimden adalete, vergi sisteminden dış politikaya, çevrecilikten iç politikaya kadar tüm alanları kapsıyor… CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun reformlar, demokrasi, yargı bağımsızlığı ve üretim başlıkları altında dikkat çektikleri, tüm ülkeler gibi bizim de oluşturmak için çaba harcadığımız yatırım ikliminin temelini oluşturan kavramlar arasında başı çekiyor.