Rüyayı bölen kâbus: Avrupa borç krizinde kurtulur mu?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa YILDIRAN / Durham/ İngiltere

 

Avrupa, 21. yüzyılın başlarında doğu Avrupa'yı içine alarak, yeni Roma'nın temellerinin atıldığı izlenimini veriyordu. Birçok araştırmacı ve bilim adamı Avrupa'nın yeryüzünde insanın meydana getirdiği en büyük sosyal organizasyon olarak görmekteydi. Fakat 2008 küresel finans krizi ile Avrupa'nın zaafları net olarak ortaya çıkmaya başladı. Bu zaaflar,

1) Avrupa finans kurumlarının finansal yapılarının göründüğünden daha zayıf olması;

2) Avrupa devletlerinin mali yapılarının kırılgan olması;

3) Avrupa Merkez Bankası'nın yeterli mali gücünün olmaması ve en önemlisi;

4) Avrupa'da karar verme mekanizmalarının işlememesi, şeklindedir.

Öncelikle Avrupa bankaları, sadece tut sat (mortgage) kredilerde krizinin başında OECD yayınlarına göre, 125 milyar dolar kayıp verdiler. Ardından borsada kaybettikleri değerler ve psikolojik etkilerle artan zararlar nedeniyle, Avrupa ekonomisi için önemli bir sorun haline geldiler. Bankaların kurtuluşu için akla ilk gelen yöntem olan, devletleştirme yöntemi uygulanarak ekonominin düzeltileceği umuluyordu. Bu ümidin ekonomik maliyetinin 2008 yılındaki milli gelire oranı, %30, 2009'da ise, %29 şeklinde bir yük olarak ortaya çıktı. Devleştirmenin getirdiği yük, ülkelerin bütçelerinin kırılganlığı karşısında hemen daha büyük bir krizin altyapısını oluşturdu.

Avrupa devletlerinin mali kurtarma operasyonlarının maliyetlerinin bütçeye eklenmesiyle birlikte sürdürülemeyecek bir kamu açıkları meydana geldi. Kısa sürede ülkelerin mali açıklarının etkisiyle borçların ağırlığı artmaya başladı, hatta İrlanda, Yunanistan, İzlanda ve İtalya gibi ülkelerde patlama yaptı. Sonuçta Avrupa'nın Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere gibi büyük devletlerinin de içinde olduğu büyük bir borç krizi meydana geldi.

Avrupa ekonomilerindeki durgunluk ve işsizlik gibi sorunlarla birlikte ekonomi açısından karanlık günler devam etmektedir. Bu aşamada temel soru, 'Avrupa ekonomisini kim kurtaracak' bu sorunun cevabı için iki alternatif bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa Merkez Bankası, diğeri de,  Avrupa devletlerinin yönetimleri ve politikacılar. Şu ana kadar her ikisinden de krizden çıkışı sağlayabilecek net bir atılım olmadı. Bu aşama da, Avrupa Merkez Bankası'nın FED gibi özgür kararlar alabilen ve güçlü bir ekonomik yapısının olmadığı ortaya çıkmıştır. Özellikle Almanya ve Fransa ağırlıklı yapısı ile alınan kararlarda sınırlamalar getirdiği de net olarak belirmiştir. İkinci ihtimal ise, politikacılarının krize çözüm bulması imkânı. Aslında Avrupalı politikacılarının en önemli yetenekleri, bir sorunu uzun süre müzakere etmeleridir.(!) Bütün sorunları komisyonlarda veya başkanlar/bakanlardan oluşan gruplarda tartışmaktadırlar. Dolayısıyla risk alabilecek ve liderlik yapabilecek bir görüşün ortaya çıkması kolay değildir. Ayrıca, 1950'lerin Schuman, Monet, ve Audenaur gibi güçlü Avrupalı liderler artık ortada yoktur. Mevcut Avrupa liderleri içerisinde, entelektüel birikimi ve güçlü liderlik özelliklerine sahip birisinin ortaya çıkarak kriz için alternatif bir görüş ortaya koyabileceği gözükmemektedir. Özellikle Fransa ve İtalya yönetimlerinin spekülasyona dönük liderlik tarzlarıyla yeni bir çözüm üretime yeteneklerinin kısıtlı olduğu da söylenebilir. Avrupa açısında önemli bir sorun da, komisyonlarda müzakere ve anlaşarak karar alma şeklindeki işleyiş, kriz yönetimi açısından riskli bir sistemdir. Ayrıca, her ne kadar AB bir birlik gibi görünse de, aslında politik ve ekonomik dengelere göre kararlar alınabilmektedir. Bu süreçte her ülkenin pozisyonu farklıdır. Almanya, Avrupa'nın tek çalışan ekonomisi olarak bütün yükü üstlenmek istememektedir. İngiltere ise, Avrupa'nın para birliğinde yer almadığı için bütün süreçlere katılmamaktadır. Fransa ise, ekonomik yapısında sorunları nedeniyle, diğer Avrupa ülkelerinin kurtarılması fikrine her zaman doğrudan katılmamaktadır.

Avrupa borç krizinden ne zaman kurtulur? Bu sorunun cevabı için en yakın tarih 2015'den sonradır. Eğer Avrupa, yeni bir teknolojik buluş veya yeni bir enerji kaynağı gibi ekstra bir varlık ortaya koyamazsa, 2015'den önce İtalya, Fransa, İngiltere,  Portekiz ve İspanya gibi devletlerin mali yapılarının düzelme ihtimali yoktur. IMF tahminlerine göre 2015'e kadar, İtalya ve Yunanistan'ın bütçe açıklarının milli gelire oranı %7-20 arasındadır. Fransa, İtalya ve İngiltere'nin ise, %5-10 arasında değişmektedir. Ülkelerin borçlarının milli gelire oranı beş yıl içinde ortalama %10-20 arasında artacağı tahmin edilmektedir. Yine sayılan ülkelerin borç milli gelir oranı%75 ile %150 arasında tahmin edilmektedir. Bu oranlar mali açıdan sürdürülebilir, değildir. Avrupa'da başlayan radikal sağ hareketler ve göçmenlerin ayaklanmaları diğer kaygılardandır. Ayrıca, Avrupa borç maliyetleri artıkça soysal koruma politikalarının getirdiği maliyetleri düşürmek için uygulanacak yeni politikalar nedeniyle oluşacak yeni kargaşalar, Avrupa'nın beş yıldan aşağı sürmeyecek bir kriz sürecinde olduğunu göstermektedir. Hatta dünya Avrupa'nın yeniden kurulmasını ve güçlenmesini uzun süre beklemek durumunda kalabilir. Avrupa rüyası, bir borç kâbusu ile sona ermek üzere.