“Sorunlu kredi piyasası”nın* sorunları

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

VERGİ PORTALI / Nuran DURMAZ

Bankaları krizde kredi musluklarını kısmakla suçlayanların haklılık payı mutlaka vardır. Diğer taraftan, bankacılarla oturup konuşursanız kriz öncesinde kredi satmaya çalışırken krizde nasıl kredi tahsil etmek için uğraştıklarının hikâyesini dinleyebilirsiniz. Zira krizle birlikte birçok firma ve şahıs kredi borçlarını ödemede problem yaşamaya başladılar.

Türk bankacılık sektörünün toplam sorunlu kredileri 30 Haziran 2008 ve 30 Haziran 2009 arasında %73 oranında, yani 8 milyar TL artmış, toplam bakiye 19 milyar TL’ye yani toplam kredilerin %5’ine ulaşmış durumda.

Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısıyla yaşanan krizden daha az etkilendiğini ve sağlam durduğu söylenebilir. Ancak büyüyen sorunlu kredi bakiyesinin kârlılığı olumsuz etkilediği ve daha da önemlisi aktif kalitesini düşürdüğü de açıktır. Bu durum, bankaların acil çözüm bulması gereken en önemli konulardan biri haline gelmiş durumdadır.

Sorun neden önemli?

Bankalar normalde sorunlu kredilerini kendileri çözümlüyorlar. Sorunlu kredi tahsilâtında tecrübeli tahsilât ekipleri ve anlaşmalı avukatlar oldukça da etkin çalışıyorlar. Ancak şimdi yaşanan krizde olduğu gibi sorunlu kredi bakiyesinin hızla büyümesi, bu konuda çalışan ekibin yetersiz kalmasına sebep olabiliyor. Diğer taraftan, sorunlu kredilerin bireysel ve KOBİ kredileri tarafında daha hızlı büyümesi ilgilenilecek dosya sayısını çok daha hızlı artırıyor.

Operasyon yükü bir tarafa, sorunlu krediler sermaye ihtiyacı doğuruyor ve bilançoda da hiç şık durmuyor. Rating şirketleri, borç verenler, düzenleyici otorite ve yatırımcılar için aktif kalitesi çok önemli ve sorunlu kredi oranının yüksek olması hem rating notunu, hem borçlanma maliyetini hem de bankanın hisse senedi değerini olumsuz etkiliyor. BDDK’nın açıklamalarına göre sorunlu kredilerin en kötü senaryoda yüzde 10’a çıkması halinde sermaye yeterlilik rasyosu 2,5 puan düşüyor.

Çözüm alternatifleri

Sorunlu kredilerin bir kısmı tahsilât imkânı sınırlı kredilerdir ve bankalar genellikle bu kredilere tam karşılık ayırır. Sorunlu kredilerin bu sınıfta olan kısmının bilançodan silinmesi (“write off”) en mantıklı alternatif gibi görünür. Sorunu tamamen çözmese de en azından katkı sağlayabilir. Ancak bilançodan silindikten sonra bu alacaklardan tahsilât yapılması halinde vergi ortaya çıkıyor. Bu nedenle de bazı bankalar bilançodan silme konusunda çekinceli davranıyorlar.

Diğer bir alternatif, sorunlu kredilerin bir kısmını üçüncü bir tarafa satmaktır. Kriz öncesi dönemde bilanço temizliği ve operasyon yükünü azaltmak için en makul alternatif de buydu. Alıcıların çok fazla sayıda olduğu geçmiş dönemde piyasada çok da iyi fiyatlar oluşuyordu. Son döneme kadar çok büyük sorunlu kredi portföy satışları oldu ve önemli büyüklükte sorunlu kredi piyasaları oluştu.

Sorunlu kredi alım-satımları neden yavaşladı?

Bugüne geldiğimizde yurtdışındaki bankaların da sorunlu kredileri hızla büyüyor ancak artık eskisi gibi rahat satış yapamadıklarını görüyoruz. Bunun en önemli nedeni ise alıcı sayısının azalması ve alıcıların fiyat önerilerinin banka beklentilerinin çok altında olması. Alıcı ve satıcının fiyat beklentileri arasındaki fark temel varsayım farklılığından kaynaklanıyor. Bu varsayımlar

iki temel parametreye dayanır:

I) Borçlulardan alacağı nakit tahsilinin tahmini zamanlaması: Tahsilatın zamanlaması tahsilat yöntemine göre değişir. TGA’ların tahsilâtında uygulanan başlıca yöntemler: 1) Borçluyla pazarlık; 2) Borç yeniden yapılandırması veya 3)Hukuki takip sürecinde teminat ve kefaletlerin nakde çevrilmesi; olabilmektedir.

II) Gayrimenkul piyasasına ilişkin beklentiler: Gayrimenkulün tahmini piyasa satış değeri TGA teminatlarının değerini dolayısıyla portföy değerini belirlemektedir. Bu parametre ile ilgili temel varsayım farklılıkları gayrimenkulün ne zaman satılabileceği ve kaça satılabileceği konularında olmaktadır. Gelecek dönemde faizlerin ve gayrimenkul fiyatlarının nasıl seyredeceğine dair belirsizlik alıcıların en kötü senaryoya göre fiyatlama yapmalarına neden oluyor. Alıcı sayısının azlığı ve rekabet yokluğunun da etkisiyle fiyatlar düşük oluşuyor.

Türkiye piyasasında alıcı sayısı yetersiz

Türkiye’de sorunlu kredi piyasası Avrupa ülkelerine göre çok sığdır. Bunun en önemli sebebi geçmişte satıcıların isteksiz olması iken bugün alıcıların yetersiz olmasıdır. Alıcıların bu piyasada faaliyet gösterebilmesi için Varlık Yönetim Şirketi (VYŞ) kurmaları gerekiyor.

Yabancı yatırımcılar açısından VYŞ kurulumunun önündeki en önemli engel ise minimum sermaye tutarıdır. (10 milyon TL minimum sermaye) Yabancı yatırımcı ne büyüklükte bir sorunlu kredi portföyü alacağını, ilerde bu piyasanın ne kadar aktif olacağını bilemezken, bu tutarda bir yatırımı yapmayı riskli buluyor. Yabancı yatırımcının portföy alımı sonrasında VYŞ kurmaya girişmesi ise satıcı açısından sorun yaratıyor. Zira satıcı portföyünü sattıktan sonra alacaklarını hemen alıcıya temlik etmek ve portföyü elinden çıkarmak istiyor. VYŞ kurulumu ise en iyi koşullarda 6-9 ay sürüyor. Bu durum bir kısır döngü yaratıyor ve ilgi olmasına rağmen yabancı yatırımcıların piyasaya girişini zorlaştırıyor.

Sorunlu kredi piyasanın önü nasıl açılır?

Alıcı sayısının sınırlı olması nedeniyle yurtdışında ve Türkiye’de pek çok banka kendi VYŞ‘sini kurma alternatifini düşünüyor. Ancak bankanın kendi kuracağı bir VYŞ‘ye satış yapması sorunlu kredileri bir cepten çıkarıp öbür cebe koymak anlamına geleceğinden aslında sorunu çözmüyor.

Piyasanın önünün açılması için yeterli sayıda alıcı oluşmasının koşullarının yaratılması gerekiyor. En önemli konu, VYŞ kuruluşunu kolaylaştırmak olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de yatırım yapmaya istekli pek çok yatırımcı, yukarıda anlatılan problemler nedeniyle piyasaya giremiyor. Bu anlamda VYŞ kuruluşu için gerekli minimum sermaye tutarının ve gerekli bürokratik işlemlerin gözden geçirilmesi faydalı olabilir.

Diğer taraftan, BDDK’nın sorunlu kredilere ilişkin olarak bankaları uyarması ve belirli yaptırımlar getirmesi piyasayı zorlayacaktır. BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’in kredi kartında ve konut kredisinde takibe dönüşüm oranı sektör ortalaması üzerinde kalan bankaların bu hizmetlerini geçici olarak askıya alacakları uyarısında bulunması bu anlamda önemli bir gelişmedir. Piyasanın büyüyeceğine dair somut gelişmeler, ilgilenen yatırımcıları risk almaya teşvik edecektir.

Faizlerdeki düşüş ve ekonomik daralmanın hız kesmesi sonrasında piyasaların canlanmasının sorunlu kredi piyasasını da olumlu etkilemesi bekleniyor. Bu gelişmeler, önümüzdeki aylarda bankaların sorunlu kredilerini satmaları için uygun fırsatlar sunacaktır.

Not: *Sorunlu kredi piyasası sorunlu kredilerin alınıp satıldığı piyasayı ifade etmektedir.

Varlık yönetim şirketlerinin portföy büyüklükleri

Satış Portföy Satış

değeri büyüklüğü değ./port.

Tarih Satıcı Alıcı (Milyon-$) (Milyon-$)* büyüklüğü

1 Ocak 2008 Yapı Kredi Girişim Varlık Yönetimi 17 258 %7

1 Nisan 2008 Akbank Girişim Varlık Yönetimi 33 194 %17

31 Mart 2008 Yapı Kredi Lehman Brothers 46 407 %11

17 Mart 2008 Şekerbank Lehman Brothers 48 193 %25

1 Eylül 2005 SDIF Lehman Brothers-Fiba 161** 934 %25

2 Eylül 2004 SDIF Bebek Varlık Yönetimi 23 223 %10

(Deutsche Bank)

1 Ocak 2004 Abank Anadolu Varlık Yönetimi 19 29 %64

* Toplam anapara alacak tutarı olarak.

** Belirtilen tutar ilk ödeme tutarıdır. Anlaşmaya göre satış sonrasında yapılan tahsilatlardan %43 pay ödenecektir.

Mart 2008 itibariyle TMSF’nin toplam kazancı 236 milyon $’dır.

Kaynak: Bankaların İMKB’ye yaptığı bildirimler, gazete haberler, TMSF faaliyet raporları.

 

Toplam sorunlu kredi piyasa büyüklüğü (*)

Milyar-Euro 2007 2008 GSMH

İngiltere - 107 %5,9

İspanya 16 63 %5,7

Almanya 136 - %5,4

Yunanistan 10 12 %5,1

Fransa 50 54 %2,8

İtalya 48 42 %2,7

Portekiz 3 4 %2,4

Çek Cumhuriyeti 2 3 %1,9

Türkiye 4 5 %0,9

Polonya 6 8 %0,2

* Sorunlu kredi piyasası sorunlu kredilerin alınıp satıldığı piyasayı ifade etmektedir. Bankaların

bilançolarında tuttukları sorunlu krediler bu rakama dahil değildir.

Kaynak: PwC Distressed Debt Group, “NPLs in Europe - August 2009”