‘3 günlük dünya’ diyoruz, tasarrufu 'es' geçiyoruz

Özlem Denizmen, Türkiye’de bireylere ya da ailelere danışmanlık hizmeti verecek ‘borç yönetim merkezleri’ kurulması gerektiğine inanıyor. Tasarrufu es geçenlerin ise kendi geleceklerinden çaldığını söylüyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği’nin (FODER) Kurucu Başkanı Özlem Denizmen’e göre Türklerin finansal okur yazarlık ya da çerçeveyi daha da daraltırsak ‘tasarruf’ta bir türlü dikiş tutturamamasının nedeni ‘3 günlük dünya’ bakış açısıyla hayatını planlayamaması.

Biz Türkler olarak neden tasarruf oranlarımızı yükseltemiyoruz? Finansal okur-yazarlıkta neyi yanlış yapıyoruz? Hangi bankacı ile konuşsanız hep işin mevduat, kaynak tarafına bir dikkat çekiyor. Biz de paraterapistliği, profesyonel hayata tercih eden, Finansal Okur Yazarlık Derneği’ni kuran, “Bu yıl hayatımın en mutlu günü, Milli Eğitim Bakanlığı’nın finansal okur yazarlığı müfredata aldığı gündü” diyen Özlem Denizmen ile konuştuk.

‘100 yaş'a olmuş gözüyle bakılıyor

“Hepimizde bir ‘amannn 3 günlük dünya’ anlayışı var. Halbuki bu anlayışı bir an önce terk etmemiz gerek. Son yapılan Davos toplantılarında 120 yaşına kadar olan hayatı konuştuk. Dünya neredeyse 100 yaşa ‘artık olmuş’ gözüyle bakılıyor. Düşünün, artık 3D organ basılıyor. Mobil telefondan hastalık teşhisi mümkün hale geliyor. İtalya’daki Sophie’nin de, Ayşe’nin de kendini ‘3 günlük dünya’ kavramının ötesine taşıması lazım.”

Soyut hedefleriniz de olmalı

“İkinci önemli nokta, hedefler koyamıyoruz. İnsanların büyük kısmında para yok ya da borcunu kapatıyor. Kenara para ayırabilenlerin de temel hedefi ev almak. Mortgage ile yeni tanışıyoruz bu arada, ama yüzde 60’ımızdan fazlasının da kendi evi var. Evi aldıktan sonra sıra arabaya geliyor. Ondan sonra… İkinci ev ya da yazlık, sonra… Hedef yok. Ne yapacağım diyor ve harcamaya karar veriyor! Halbuki artık 100 yaşımda kimseye muhtaç olmamak bence daha değerli bir hedef. Son 7 senede milyonlarca soru cevapladık. Herkese bir bütçe yaptırdık. Hep aynı hatayı yapıyoruz. Kültür, eğlence ve tatili en sona bırakıyoruz. Halbuki her sene bir hafta düzenli olarak tatile gitmek kalp krizi riskini yüzde 35 düşürüyor. Bizde hedefl er hep somut. Hayatımıza insan ruhunun gıdası olacak soyut hedefleri de eklememiz gerek.”

Çocuklarınız geleceğinizin ‘sigortası’ değil

“Üçüncü yanlışımız; çocuklarımızı geleceğimizin ‘sigortası’ olarak görüyoruz. Bu bence Türkiye’de sigortacılık sisteminin de gelişmemesinin en önemli nedeni. Ama çocuklar değişecek. Paylaşım ekonomisi geliyor. İnsanlar araba sahibi olmak yerine paylaşmayı tercih ediyor. Bizden sonra gelenlerden bugünün geleneksel aile yapısını ve bakış açısını beklemeyin. Özellikle kadınlara aman çocuğunuza güvenmeyin diyorum. "

Her konuda uzman değilsiniz

“Dördüncü yanlışımız ise bildiğimizi sanmak. Türkiye’de 80 milyon politikacı ya da teknik direktör varsa 80 milyon da finansçı var. Aslında bilmediğimizi bilmiyoruz. Mars’a gidiyoruz ama artık komşuya gidemiyoruz. Eskiden bir bilenle kahve içerdiniz. Hızlı yaşamın içinde kime gideceksiniz? Bankalar da sadece hedef kaygısıyla hareket ediyor. Dolayısıyla kulaktan kulağa yatırım tavsiyeleri dolaşıyor. Ben bireyin gücüne inanıyorum. Hayal edemeyeceğiniz kadar güçlüsünüz. Bankaya girdiğinizde başınız dik .”

Ne yazık ki enflasyon çocuklarıyız

“Neden tasarruf edemediğimizin bir cevabı da yüksek enflasyon çocukları olmamız. Anında getiriyi görmek istiyor. Parayı koyayım yüzde 20’yi de hemen yarın kazanayım. En çok söylenen cümlelerden biri 'Uğraştırma beni söyle parayı hemen nereye yatıralım?' Hızlı, çabuk ve risksiz getiri istiyor.”

Borç yönetim merkezi kurulmalı

“Her akşam soru cevaplıyoruz. 1 milyondan fazla kişiye birebir eriştik. 1.500 TL’ye 5 kişinin geçinebildiğini de görüyoruz. 15 bin TL’ye tek kişinin geçinemediğini de… En çok borç sorusu cevaplıyorum. İnsanların kendi risk algısına, kazancına, hedefine uygun borçlanması çok önemli. Taşıyamayacağınız kamburlar oluşturmayın. Öncelikle borçlanmanız gelirinize uygun olacak. Öyle örnekler geliyor ki… İnanılmaz borçlanarak evleniyorlar. Boşanıyorlar hala borç ödüyorlar. OECD’ye göre Türkiye’de hane halkının borçluluk oranları çok yüksek değil ama borçlanmayla da çok hızlı tanıştık. Aynı yurt dışında olduğu gibi Türkiye’de de ‘borç yönetim merkezleri’ kurulmalı.”

Para esas harcanırken birikiyor

"Aslında biriktirmenin reçetesi çok basit. Önce plan çıkartacaksınız. Ne yapmak istiyorsunuz? Borcunuzu mu ödeyeceksiniz? Ev ya da araba mı alacaksınız? Eğitim, tatil gibi bir hedefiniz mi var. Evliyseniz ortak hedefiniz olmalı. Hedefinizi yaşamanız lazım. Hayal etmeden olmaz. En önemlisi de bu hedefi deklare edeceksiniz. Bunu aynen 300 kişinin önünde evlenmek gibi düşünün. Yazılmayan hedefl er unutuluyor. Zaman zaman da açın yazdığınız bu yazıyı okuyun. Para esas harcanırken birikiyor. Bunu hiç unutmayın.”

Gelirinin %10’unu biriktir

“Para duyguların ifadesidir. Parayı harcama eğilimin kişiliğinin bir yansımasıdır. Kredi kartı ekstreni ver bana, kim olduğunu söyleyeyim sana. Onun için diyorum ki; mutlaka bir birikim hesabınız olsun. Mümkünse de her ay otomatik olarak maaşınız eline geçmeden kenara ayırın. Bir yanlış da önce harcayıp, sonra biriktirmeye çalışmakta. Aslında, en büyük hırsız yine kendinsin, biriktirmedin mi geleceğinden çalarsın. Hayatınız boyunca gelirinizin yüzde 10’unu biriktirebilirsiniz. Ailenizle yaşıyor ve bekarsanız gelirinizin yüzde 30’u ile yüzde 50’sine kadar biriktirebilirsiniz. Yalnız yaşıyorsanız oranınız yüzde 25.”

Aynı diyet gibi, kutlamadan olmaz

“Ben para biriktirme ile diyeti birbirine çok benzetiyorum. Hedef diyelim ki 10 bin TL biriktirmek. İlk 10 bin TL’ye gelince ufak bir kutlama yapacaksın. 5 bin TL’ye gelince de. İstenilen zenginlik ise yatırım yapmayan zengin olamaz. Fakat kadınlar erkeklerden daha iyi yatırım yapabiliyor. Çünkü kadınlar daha sabırlı. Daha çok araştırıyor. En önemlisi de adrenalin aramıyor. Ayrıca, Fed Başkanı Yellen de, IMF Başkanı Lagarde da kadın. Hatırlatmak lazım.”

The Economist’in kapağı rotasını değiştirdi

Özlem Denizmen, Doğuş Holding Strateji Bölüm Başkanlığı görevini yaparken o ay çıkan The Economist’i eline alıyor ve finansal okur yazarlık mücadelesi böyle başlıyor: “The Econmist’i çok severim ve sürekli okurum. Sene 2009, çocuk gelin konusunu işlemişler. 60 yaşında bir Afgan ve yanında 13 yaşında bir kız. Kurumsal bir hayattan gelen 2 master yapmış bir sonraki adımı CEO olan birisiydim. O noktadayken rayları değiştirdim. ABD’nin en ünlü finansal gurularından Suze Orman ile tanıştım. ‘Neden Türkiye’de bunları sen anlatmayasın’ dedi. Muhammed Yunus’tan mentorluk aldım. Yunus, fakirlikle mücadele ediyor. Ben kendime ‘herkes gelirde bir üst seviyeye geçmeli’ düsturu edindim. Ailesinden ötürü mağdur olan üniversiteye gidemeyen kadınlara anlatıyorum. Kadınlar için başladım ama kadın ya da erkek yapabileceklerini gösterip bir üst kademeye geçebilmesi için fırsatı vermeye çalışıyorum. Bu nedenle Para Durumu diye bir şirket ve Finansal Okur Yazarlık Derneği’ni kurdum. Platform önemli bir şey. Geçenlerde bir büfesi olan bir kişi ile karşılaştım. Kitabımdaki adımları izlemiş şimdi ikincisi büfesini açıyor. Bundan daha güzeli yok!”

En büyük CEO'lar bile eve gelince bütçe yapmıyor

“Parasını yöneten hayatını yönetir. Bütçe yapmayan hiç ilerleyemez. Meclisin, şirketlerin belediyelerin herkesin en önemli yaptığı şey bütçedir. Ev hayatına gelince en büyük CEO’lar bile bütçe yapmıyor. Ölçülmeyen şey yönetilmeyen bir şeydir. Bütçe deyince para harcamayı kısıtlamak anlaşılıyor. 12 kalemi olan bir bütçe yapmanız lazım. Ne kadar harcadığınızı görmek için son 3 aylık ortalamalara bakabilirsiniz. Diyoruz ki; geçen yıl kıyafete kaç TL harcadınız? Bilmiyor. Halbuki bilmenizde fayda var. Çünkü kıyafete harcadığınız para yıllık gelirinizin yüzde 7’sini geçmemeli.”