Kültüre hizmeti unutmayalım!
Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu, Sırma Köksal
Bu haftaki konuğum, doğduğu günden beri kitaplarla birlikte yaşayan bir isim. Yayıncı bir dedenin, yazar bir annenin çocuğu... Doğal olarak hep kitaplı evler görerek büyümüş. Bugün de kitapları, kedileri, köpeği, küçücük de olsa bahçesi olan bir evi var... Ve hayatını yine kitaplarla uğraşarak kazanıyor. Çünkü, Sırma Köksal, Everest Yayınları Genel Yayın Yönetmeni... Sohbetimize yayınevinin yeni projeleriyle başlıyoruz:
"Yeni projeler her zaman gündemimizde. Yeni neler yapılabilir diye sürekli araştırıyoruz. Örneğin bugünlerde tarih kitapları üzerine çalışmalarımız devam ediyor. Geleceğe yönelik temel hedefimiz daha büyüyerek ve güçlenerek sektörde yerimizi korumak, iyice oturtmak. Biz, biraz hızlı yükselmiş bir şirketiz aslında. Bu yükselişleri yaşarsınız bir enerjiyle, kaptırır gidersiniz, ama önemli olan geldiğiniz noktada tutunabilmektir, esas tehlike orada başlar. Çünkü, hızlı yükselişlerin zaman içinde inişi, sönmesi söz konusu olabilir. Bizim esas hedefimiz, dinamizmi kaybetmeden, tempoyu düşürmeden sektördeki yerimizi koruyabilmek."
Ve bunun için de...
"Everest'te tabii ki yeni diziler, yeni yazar transferleri elbette olacaktır; ayrıca yeni alanlar açmamız da söz konusu... Çünkü bütün bunlar, bize dinamizm kazandıracaktır. İşte bu şekilde, adım adım ilerlemeyi düşünüyoruz. Bunların dışında kurumsal işbirliklerimiz var. Sözgelimi Bilgi Üniversitesi ile konferans dizileri düzenliyoruz, onların kimi eğitim projelerinde ortak çalışıyoruz. Bu tür ortaklıkları da zaman içinde geliştirmeyi düşünüyoruz. Bunlar, sektör içinde, daha doğrusu kültür dünyasında bizim kurumsal olarak etkinliğimizi artırmaya yönelik çalışmalar. Bir yayınevi yalnızca yayınladığı kitaplarla değil, ortak olduğu, desteklediği projelerle de konumunu güçlendirir. Bizim temel işimiz kitap yayınlamak, ama kültür için yayınlamak, kültüre hizmet etmek. Dolayısıyla kitap bir araç, diğer araçlara da açılıyoruz."
Bugün sektörün önde gelen yayınevleri arasında yer alıyor Everest. Gerçekten de hızlı bir biçimde büyüdü, gelişti... Yaşanın bu sürecin kimi handikapları da olmadı mı? Yok mu?
"Handikaplar her an yaşanabilir, çok dikkatli adımlar atmak gerekiyor."
Kesinlikle. Örneğin yazarlarınızla sizin aranızda veya onların kendi aralarında...
"Everest bünyesindeki yazarlar biribirlerinin dostlarıdır. Biribirleriyle bir yayınevini paylaşmanın ötesinde edebiyata ilişkin - birebir örtüşmüyor belki, ama - yakın bir duruşu da paylaşıyorlar. Ama gene de ne olursa olsun, edebiyat, yazarlık bireysel olduğu için rekâbetler her zaman söz konusudur yazarlar arasında. Ve bu, olması da gereken bir şeydir. Dolayısıyla yayınevinin çok dikkatli adımlar atması lâzım. Örneğin, aynı durumdaki iki yazarı, yani edebiyatı biribirine çok benzeyen ya da satış rakamları biribirine yakın yazarları çok yakın tarihlerde yayınlamak risktir. Hem söz konusu yazarların kalbini kırmaya kadar gidebilir bu durum, hem de yayınevinin ticari kaynaklarında zorluklar yaratabilir."
Bütün bunlar, yapacağınız programın önemini daha da artırıyor...
"Evet, ama biz bugüne kadar büyük bir sorun yaşamadık. Çünkü, kitap zaten üç günde üretilen bir şey değil... Kimin hangi kitap üzerinde çalıştığını, ne zaman hazır olabileceğini önceden biliyoruz. Yazarlarımızla iyi bir dialog içindeyiz. Bizimle olduğu kadar biribiriyleriyle de dialogları iyi olan yazarlarla çalışıyoruz, bu da bizim için bir şans. Dolayısıyla büyük çakışmalar yaşamıyoruz."
Yayıneviniz bünyesinde satış rakamları çok yüksek olan yazarlar da var, düşük olanlar da...
"Edebiyatın kalitesini ve değerini tabii ki satış rakamları belirlemez. Ama satış rakamları arasındaki farklılıklara çok dikkat etmemiz lâzım. Çünkü, satış rakamları düşük yazarların ikinci plana düşme tehlikesi her zaman vardır. Onları, bu duruma düşürmemek zorundasınız. Çünkü, bir yayıncı olarak edebiyat değerleri arasındaki eşitliği gözetmelisiniz. Sadece satışa değil, edebi değerlerine göre davranmak zorundasınız..."
Bütün bu olasılıklar, davranış eşitliğini koruma, sürdürme gayretleri sizi epey yoruyor olmalı?
"Bunları bir şablon gibi sürekli kafanızda tutarak hareket etmiyorsunuz. Bir süre sonra kendi temposunu bulan bir akış söz konusu. Ben, işletme okumuş, ticaret hukuku bilen ya da ticaretten gelen biri değilim. Edebiyattan geliyorum. Bu durum, edebiyatı her zaman ön planda tutmakta bana yardımcı oluyor. Biraz daha rahatlatan bir bakış getiriyor."
İYİ NİYET VARSA...
Çünkü, yazar Ayhan Bozfırat'ın kızı, bir yayıncının torunusunuz...
"Evet, ayrıca kendim de uzun yıllar yazı yazarak geçindim. Dolayısıyla bir yazının yazılışına, yazanın psikolojisine dair birazcık bir şeyler biliyorum, belki bu bir tanışıklık duygusu ve rahatlık yaratıyor aramızda. Onun dışında temelde iyi niyet varsa ilişkilerde karşılıklı, büyük bir stres olmuyor."
Stres nerede yaşanıyor?
"Matbaada kitap yetişti yetişmedi, tashih girildi girilmedi diye... Çalışma temposunun yükseldiği zamanlarda stres oluyor. Ama kitap çıkıp önünüze geldiğinde bu, uçup giden bir yorgunluk. Geriyye sadece keyif kalıyor, seviniyoruz."
Uzun yıllar yazılar yazdınız, ama bu tempo, sizin üretiminizi biraz düşürdü galiba... Yazılarınızı çok sık okuyamıyoruz...
"Çok yavaş yavaş yazmaya niyet ediyorum. Bir tane yazıyorum, araya zaman giriyor, sonra bir tane daha yazmaya çalışıyorum. Aslında tekrar yazıya dönmek istiyorum. Uzun zaman uzak kalınca birçok şey birikiyor. Ama yazarken çok dikkatli olmanız gerekiyor, çünkü yazılarınız ve yayıncılığınız zaman zaman çelişkiler yaratabilir. Bu da insanı biraz duraklatıyor galiba."
Peki, dönelim yazarlarınıza... Onlardan örneğin, her yıl bir yeni kitap vermelerini istiyor musunuz?
"Hayır. Sonuçta edebiyat buna uygun bir alan değil. Yazarınızdan her yıl bir kitap vermesini isteyemezsiniz, bu edebi kaliteyi de düşürebilecek bir durumdur. Bir kitap, ancak olgunlaştığında yayınlanmalı. Aksi durumda ne yazar, ne de yayıncı yayınlamış olduğu ürünün değerinden memnun olur. Ama temelde yazarı çok mutlu etmez. Çünkü, yarım kalmış, iyi kotarılmamış, kendi ayarının altındaki bir metinle çıkmak istemez hiçbir yazar. Bir yazarın en ciddi, en saygın, en haklı endişelerinden biridir bu... Ama şuna dikkat ediyoruz, kimi yazarlar daha üretken olabiliyorlar, bu durumda onların yeni kitapları arasına bir yıldan daha az bir süre koymamaya gayret ediyoruz. Çünkü, bir önceki kitabının toplayacağı ilgiyi düşürebiliyor bu kadar sık yayınlamak..."
ÖDÜLE 150 DOSYA GELİYOR
Everest Yayınları'nın kurumsal etkinliklerinden birisi de ilk roman ödülü.
"Bu yarışma, bizim kurumsallaşma yolundaki adımlarımızdan biri. Epey de ilgi görüyor ve Türkiye'de tek. Temel koşulu da yazarın daha önce başka bir alanda da olsa yayınlanmış bir kitabının olmaması. Çünkü, böyle bir durumda yayınevleri ile ilişkisi var demektir, biz, böyle ilişkileri olmayan, tamamen amatör insanlara fırsat tanımak istiyoruz. Bu nedenle bu yarışmayı düzenliyoruz. Yılda yaklaşık 150 kadar dosya geliyor. Bu dosyalar arasında bir ön eleme yapılıyor jüri başkanı tarafından, geçenler, bütün jüri üyelerine gönderiliyor. Şunu da belirtmek isterim biz, Everest olarak gelen dosyaları görmüyoruz bile, sadece jüri üyelerine ulaştırılmalarını sağlıyoruz. Kazanan dosyayı da ancak seçildikten sonra okuyoruz... Bu, özellikle seçtiğimiz bir yöntem..."
SEKTÖR BÜYÜYOR
Sektörün bugünkü durumunu nasıl görüyorsunuz?
"Genel olarak büyüyor. Kitap satışlarında yükseliş, türlerinde çeşitlenme var. Bu çeşitlenmeyi biraz toplumsal değişime bağlıyorum. Toplum, aslında hobileri olan insanlardan oluşmuyor fazla. Ama belirli kesimlerdeki refahın gittikçe artması, hobilerin de gelişmesine neden oldu. Dolayısıyla hobi kitaplarını da içerecek şekilde kitap sektöründeki çeşitlilik arttı. Bu açıdan bakarsak, iyiye doğru gidiyor..."
Ama?!
"Her zaman madalyonun öteki yüzü vardır. Bu büyüyüşün arkasında dikkat ederseniz büyük yayınevleri var. Küçük yayınevlerinin şansları gittikçe azalmaya başladı. Bu, tıpkı süpermarketlerle bakkallar arasındaki çelişki gibi ve üzücü bir şey. Çünkü, her zaman dinamik ve altkültürü temsil edecek yayınlar, küçük yayınevlerinden gelir. Hiçbir zaman büyük yayınevleri sözgelimi anarşist bir romanın ilk yayıncısı olmazlar. Ancak o roman, yayınlanıp sattıktan sonra, belki onu tekrar basabilirler.
Yeni sesleri yakalamak küçük, butik yayınevlerinin işidir. Dolayısıyla bu çok renkliliği kaybetmekten korkuyorum ben uzun zaman içinde. Küçük yayınevlerinin, butik yayınevlerinin zaman zaman iyi hizmet veremeseler de ‘iki kalas bir heves' kurulmuş yayınevlerinin mutlaka varlıklarının korunmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, edebiyatın ve yayıncılığın gerçek çeşitliliği oradadır. Bu açıdan bakarsak bir tehlike görüyorum..."
KORSAN BUGÜN DE SORUN
Ya korsan yayıncılık?
"Korsanın önlenemez yükselişinin hâlâ büyük bir tehlike olarak durduğunu görüyorum. Yıllardır hep konuştuğumuz konu... Burada tekrarlamayayım. Bir diğer riskli gördüğüm de bu büyümenin dışarıdan sektörel gibi görünse de zaman zaman esnaf işi olabilmesi. Bu bir risk. Ben, sektörel büyümenin sektöre özgü kurallarla olması gerektiğinden yanayım. Yani esnaf zihniyetiyle elde edilen büyüme, çok fazla sonuç vermeyebilir. Birtakım yayınevlerinin sektörleşme girişimi altında sektör dışından gelen üst düzey yöneticilerle çalışmaya başladıklarını görüyoruz.
Evet, yayınevleri birer ticari kurumdur, yoksa bizim gibi sırf edebiyatseverlerin eline kalsalar batarlar... Mutlaka ekonomi bilen bir yönetim olması gerekiyor. Ama yalnızca ticari birer işletme olarak bakar, içerikteki edebiyat ve sanatı – bazen maddi karşılığı alınamayan bir yatırım, karşılığı yokmuş gibi görünür, ancak toplumsal olarak karşılığı mutlaka vardır – gözardı ederseniz olmaz.
Ticari kaygılarla bazı yayınevleri ikinci baskı yapmayan kitapları yayınlamıyorlar, şiir kitaplarını basmıyorlar. Getirisi düşük olan yazarlarla çalışmıyorlar. Bunlar çok büyük tehlike. Önünde sonunda evet, tabii ki kitap ticari bir üründür, ama kültürel bir varlıktır da... Sonuçta yayıncılık kültüre hizmet etmek zorundadır. Sadece bu kitap para kazandırıyor, kazandırmıyor diye baktığınız vakit, kötü bir market işletmecisi gibi olursunuz!"
SANSÜR TEHLİKESİ
Birçok kitabevinde raf maliyetini karşılamadığı düşüncesiyle ince kitaplara, örneğin şiir kitaplarına yer verilmediğini görüyoruz...
"Meselâ... Eminim ki şiir kitabı yerine CD sattığında ekonomik olarak daha çok kazanacaktır. Ama bir dakika, kitapçı dediğiniz yerden de şiir kitabı alamayacaksanız şiir niye yazılacak, kim neyi okuyacak?! Siz, kimin neyi okuyacağına siz karar vermiş oluyorsunuz onları satmayarak. Bu yaklaşım, her şeyden bir sansür değil midir? Para etmeyen hiçbir şeyin bu toplumda değeri yok demektir. O zaman bu toplumda yaşanan bütün kabalıklardan, bütün rahatsızlıklardan, bütün çürümelerden şikâyet etme hakkınız ortadan kalkıyor bu durumda... Sizi çürüyüşten kurtaracak olan tek şek kültürdür. Bazen parasal olarak çok tatmin etmeyebilir, ama ona ihtiyacımız var."
KİTAP FUARLARININ SEKTÖRE KATKISI ÖNEMLİ
Kitap fuarları, yayınevlerinin daha eşit bir biçimde okurlarına ulaşabilmesi için önemli fırsatlar... Bu yıl, varolanların yanında Antalya'da, önümüzdeki sene Kayseri'de de açılacaklar...
"Bu konuda Tüyap'ın çok büyük katkısı var. Uzun yıllardır süren, çok emekle yoğrulmuş, neredeyse çok gönül işi gibi yapılan bir çaba. Kitap fuarlarının tabii ki büyük etkisi oluyor. Her şeyden önce korsana karşı önlem. Keşke sayıları daha da artsa. Oralarda bütün kitaplarınızla, kitapçı raflarına zor sokabildiğiniz kitaplarınızla da çıkabiliyorsunuz okurlarınızın karşısına, bu büyük bir şans. Okurun zaman zaman ulaşamadığı yayınevleri de fuarlarda kendini göstermek fırsatı buluyor, bu da çok büyük bir destek."
Everest, kitapçı açmayı düşünmüyor mu?
"Hayır. En azından kısa vadeli projelerimizde bu yok. Everest, Alfa Grup'un bir parçasıdır. Alfa Grup'un da Türkiye'nin en büyük dağıtım şirketinin sahibi olmak gibi bir özelliği var. Dağıtım şirketi olmamız nedeniyle de zaten kitapçılarla çok etkin bir biçimde çalışıyoruz."
YAYINCILIKTA EDİTÖRLÜK MÜESSESESİ ÇOK ÖNEMLİ
Everest'in bir başka kurumsal özelliği şu: Siz, editörlük müessesesine büyük önem veriyorsunuz... Bu alana da ciddi yatırım yapıyorsunuz.
"Yayıncılıkta yazarlara, kitaba yatırım yapmak kadar önemli bir şey yayınevleri çalışanlarına yatırım yapmak, yeni editörler yetiştirmek ya da varolanların kendilerini geliştirmelerine imkân yaratmak. Çünkü, editörlük çok meşakkatli, çok bireysel düşünce gücü isteyen bir meslek. Editörün birikiminin üzerine ufuk açmak, onu kendi ufkunda desteklemek çok önemli... Editörlerin olmadığı bir yayıncılık düşünemiyorum. Bir yayınevi yönetirken sektöre bırakabileceğiniz en önemli miras, yetiştirdiğiniz editörlerdir. Bilirsiniz ki onlar sizden sonra da sizin kadar severek kitaba sahip çıkacaklardır. Bu, edebiyat ve kitap için en büyük güvencedir. Yayın yönetmeni ve editörler biribirleriyle iyi bir dialog içinde çalışıyorlarsa, bir ekip çalışması oluşur, o ekip çalışmasıdır bence Everest'i bu kadar güçlü kılan. Çünkü, dostluk var arada..."