“İstanbul’un kültür sanat hayatı ve bakışı değişirse, tüm Türkiye’nin de değişir"

Kültür ve sanat alanında dönüşüm çalışmaları üreten İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı, kente yayılan sanatı demokratikleştirmek ve her kesimin kendini ifade edebileceği alanlar oluşturmak için yenilikler yapıyor.

Haber Merkezi
YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Günay DEMİRBAĞ

İstanbul’un her köşesin­de sanat var. Şehir, restore edilen yapılar, özel çalışma­larla adeta kültür merkezine dö nüştürülüyor. İstanbul Büyük­şehir Belediyesi, sanat ve kül­türe dair yapılan tüm projeleri daha da kalıcı kılmak amacıyla adımlar atıyor. Kültürün demok­ratikleşmesinin yanı sıra “kül­tür hakkı olarak kentin her kesi­minin kendini ifade edebileceği alanlar oluşturma isteğindeyiz” diyen Kültür Daire Başkanı Sa­yın Tolga Volkan Aslan ile yapı­lan çalışmaların bugününü ve yarınını konuştuk.

 İstanbul Büyükşehir Bele­diyesi Kültür Daire Başkan­lığı birimlerinden ve işlevle­rinden bahseder misiniz?

İstanbul Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı dört bölüm­den oluşuyor: Kültürel Etkin­likler Müdürlüğü, Şehir Tiyat­roları Müdürlüğü, İstanbul Bü­yükşehir Belediyesi Orkestralar Müdürlüğü ve diğeri de Turizm Müdürlüğü. Kültürel etkinlikler Müdürlüğü İstanbul’daki kültür merkezlerini, restore edilen yeni mekanlar yani kültür sanat alan­larının kültürel etkinliklerini ko­ordine ve aynı zamanda salon tahsislerini, özel günler ve hafta­lardaki İstanbul’daki tüm etkin­likleri organize eden bir birim.  Şehir tiyatroları 12 sahnesi oyuncuları ile 109 yıldır hizmet veren ve hiç perdesini kapatma­mış bir kurum. İBB orkestraları, toplam dokuz orkestrası ile hem geleneksel Türk, halk müziği, mehteran, bando geleneği ayrıca diğer orkestralarıyla ve kadrolu müzisyenleri ile kent içerisinde düzenli konserler veren bir mü­dürlüğümüz. Şehir tiyatroları hariç tüm mü­dürlükler kendi içerisinde hem etkinlik hem de organizasyon üretmek üzerine toparlanmışlar­dır. Bir diğeri Turizm Müdürlü­ğü; kentteki turizm algısı ve çe­şitliliği üzerine çalışan, sektörle iş birliği yürüten aynı zamanda İstanbul’a gelen hem Erasmus öğrencileri hem de turistler ile ilgili projeler üreten bir müdür­lük. Yurt içi ve yurt dışında İstan­bul’un görünürlülüğü konusunda çaba gösteren bir birim. Bizimle birlikte çalışan 1000’e yakın per­sonel var. Yaklaşık 50 adet kültü­rel mekânın etkinliklendirilme­si, programlanması bu dairenin koordinasyonunda gerçekleşi­yor. Bunların yanı sıra alanın ba­ğımsızlarıyla yürütülen ortak projeler yani hemen hemen bü­tün uluslararası festivallerin içe­risinde biz de varız. Mesela Kuk­la Festivali, İKSV’nin festivalleri gibi organizasyonlara iştirakimiz ve ortaklığımız oluyor.

 Kültürün demokratikleştirilme­si, kültür politikalarını oluşturuyor

İBB Kültür Daire Başkanlı­ğı olarak kültür politikanız­dan ve yaptığınız çalışmalar­dan bahseder misiniz?

Kültür Daire Başkanlığı’nı bir etkinlik üretme ve sunma mer­kezi olarak değil aynı zamanda kültürel alanda bir politika mer­kezi olarak kurgulamaya çalışı­yoruz. Özel ve bağımsız herkesin içerisinde olabileceği yeni ya­pısal çözümler üretmeye çalışı­yoruz. İBB’nin şu an yürüttüğü kültür politikasında birkaç tane özellik var. Bunlardan bir tane­si kültürün demokratikleştiril­mesi. Yani kültürel alandaki tüm faaliyetler ve etkinliklerin daha fazla insana ulaşmasını sağla­mak. Bunun için bu yaz başlayan çok özel çalışmalar yaptık.

 Cumhuriyet otobüsü her mahalleyi geziyor

Bir tarafıyla etkinliklerin üc­retsiz ve ulaşılabilir olmasının yanı sıra, insanları sadece kültür merkezlerimize bekleyerek kül­türel etkinliklerden faydalanma­sını sağlayamayız dedik ve da­ha mobilize bir yapı oluşturduk. Örnek veriyorum, Cumhuriyet Otobüsü dediğimiz bir projemiz şu ana kadar toplam 202 mahal­le dolaştı. Mahalle mahalle ge­zerek çocuklara tiyatro, animas­yon götürdü, atölyeler yaptı. Ge­zici film festivali üç durak gezdi, özellikle Şile, Arnavutköy, Çatal­ca gibi merkezinin dışında köy­lerde 15 gün gibi sürelerle geze­rek, kalarak hem sinema kültürü açısından bir çalışma yaptı hem de çocuklar ve kadınlarla atöl­yeler gerçekleştirdi. Bunun yanı sıra semt festivalleri ile konser­lerimizi ilçe ilçe gezdirmeye ça­ba gösterdik. Tabii ki kültür mer­kezlerimizde ki çeşitliliği konser, tiyatro programları, bu yıl baş­layan sanat eğitimleri ile arttır­maya çalışıyoruz. Bu yıl 7-14 yaş çocuklara piyano, bağlama, gitar, eğitimleri, halk oyunları, dans, drama gibi çeşitli alanlarda çalış­malar gerçekleştiriyoruz. Bu an­lamda herkesin kültür ve sanata erişimini sağlayarak bir tarafıyla kültürün demokratikleşmesini sağlıyoruz. İkinci anlamda bizim kültür hakkı diye tarif ettiğimiz yani kentin her kesiminin kendini ifa­de edebileceği alanlar oluşturma isteğindeyiz. Yani bu yoksulluk, yoksunluk durumundan tutun­da, İstanbul’da ki dil temsiline kadar bir sürü alanda herkesin, her disiplinden kendi ifade ede­bildiği ortamlar yaratma derdin­deyiz. En önemli parantezi şura­da açmak istiyorum, buranın en önemli yönünü teşkil eden ba­ğımsızlar, yani kendi ürettikle­riniz dışında bağımsız sanatçı­ların üretim alanı bulmasını ne kadar sağladığınız, onlarla or­taklaşa işlerin dışında yaptıkla­rına ne kadar vakit ayırdığınız ve alan bıraktığınız da çok önemli.

 Bağımsız sanatçılardan kastınız nedir, biraz açar mı­sınız?

 Bağımsızlardan kastım, tiyat­rolar, çağdaş sanatçılar, ressam­lar, heykeltıraşlar, dijitalciler v.s. Kamu da şöyle bir mantık var ge­nel itibari ile hem belediyeleri­mizde hem de bakanlıkta hakim olan genel olarak bizim kültür politikası yürütme anlayışımız “ben organize ediyorum, yapı­yorum zaten.” Biz bunun dışında çıkmak istiyoruz. Çünkü İstan­bul’da ki kültür sanat hayatı ve kültür bakışı değişirse tüm Tür­kiye’nin değişeceğini çok net far­kındayız. O yüzden de bunu sade­ce bir alışveriş ilişkilerine dök­mek istemiyoruz. Tam tersi bir alan yaratan, destekleyen, sana­tın ve sanatçının yanında dura­bilen bir yapıyı nasıl oluştururuz diye düşünüyoruz. Örnek ver­mek istiyorum, uzun yıllardır ka­muda, belediyelerde çalıştığım için bir çok tiyatro kooperatifin­den inisiyatifine, oyuncular sen­dikasına kadar ciddi hukukları­mız ve geliştirmeye yönelik hep masa başı çalışmalarımız olmuş­tur. Genelde problemler birbirini çok benzer. Yani tiyatrolar oyun satın alma meselesine çok takık değillerdir. Tiyatro: “ben prova alanı arıyorum, depo arıyorum, nakliye sorununu yaşıyorum” gi­bi sorunları der.

 “Sinema ve belgesel birimi gibi birimler oluşturuyoruz.”

 Şimdi Büyükşehir Belediyesi Kültür politikasını örerken, kaç tane tiyatroyu aldım ve oynattım diye bakmamalı. Aslında tiyatro­ya özel prova, depo alanı sağlaya­bilmek kendi kendini idame et­tireceği yapıya kavuşmaları için destekleyici projeler üretmek önemli. Dolayısıyla da hareket­lendirilmesi gereken bir kamu fonu meselesini de ciddi ciddi tartışıyoruz. Bu alan için böyley­ken sinema ve belgesel için bam­ve belgesel birimi gibi birimler oluşturuyoruz. Şu anda burada derdimiz İstanbul'un üreten si­nemacılarının belgeselcileri­nin bir araya gelebileceği alanlar oluşturmak, gösterim mekânla­rını çoğaltmak. Onlarla birlikte İstanbul'dan belgesel çekerken en azından belediye kanalında yaşadıkları zorlukları, çözebile­cek bilincin temas noktasını ku­rabilmek.

 “Kültür ve sanat  alanı çok hızlı gelişiyor”

 Dışarıdan gelen projelerle çalışma şeklinizi öğrenebilir miyiz?

Kamu mevzuatında sistem, ha­zır bir ürünü satın almak üzerine kurulmuştur. Orada da aynı şey bir tiyatro ürünü bitmişse satın alıp para ödeyebilirsiniz ve oyna­tırsınız. Hali hazırda başlamamış bir belgeseli desteklemeye müsa­it değil. Bence buradaki asıl aşıl­ması gereken sorunlardan biri de bu. Başka yöntemlerle bunun formüllerini bulmaya çalışıyo­ruz. Yani kültür fonu meselesini ciddi ciddi bir gündem yaptık ve çalışıyoruz. Burada çalışmamı­zın sebebi de aslında devlette bir yasa çıksa ve bunu destekleyebi­leceğimize dair bir alan oluştu­rulsa buna da gerek kalmayacak. Kültür ve sanat alanı çok hızlı ge­lişiyor. Bazı alanları zaten sek­törleşti. Ama şu anki mevzuat­lar bu durumu taşımıyor. Kültür Bakanlığında var olan fonlama ve proje desteği yetkilerinin beledi­yelere de verilmesi gerekiyor.Hatta ilçe belediyeleri burada çok önemli bir role de bürünüyor­lar. Bütçelerinde kültür ve sanata ayrılacak bir pay olursa herhan­gi bir ayrım gözetmeksizin sanat kurumlarını destekleyecek bir yapıya kavuşabilir. Eğer kabul gö­rürse bir düzenlemeyle önü açıla­bilir. Farklı şekillerde çalışmaya da başladık. Şu an alanlarımızın tiyatrolar tarafından prova sah­nesi için kullanılmasına yol açtık. Tiyatro alıp oynatmak değil, var olan bütün kurumlarla, bağımsız­larla birlikte bir organizasyonun içinde olmak. Şimdi arkadaşları­mız sponsorlarla yerleşik tiyatro­ları nasıl buluşturacağımız üze­rinde çalışıyorlar. Kalıcı tiyatro­ların daha fazla kalıcı olabilmesi için görünürlüklerini nasıl arttı­racağız konusuna çalışıyoruz.

Sanatçıların eserlerini sergileyeceği alanlar arttı

 Fark ediyorsunuzdur İstan­bul'da çok fazla sergi açılıyor. Çünkü çok fazla mekân restore edildi ve yeni sergi mekânı oluş­tu. Sergi alanı bulamayan birçok sanatçı bu sayede sergi yapma imkânı yakaladılar. Bunlar için özel birimler oluşturuyoruz. Adı­nı resmi olarak açıklamadığımız ama sezon açılışında söylediği­miz Kültür Politikaları Birimi­miz aslında buna hizmet edecek.

Demokratikleştir, kültür hakkını sağla, sivilleşmesini sağlayacak projeleri oluştur

 Müzik alanı, bence İstan­bul'daki aslında en problemli kı­sımlardan biri. Çeşitli ilçelerde oluşturabileceğimiz müzik ve prova stüdyolarıyla acaba müzis­yenlere bu anlamda bir katkımız olabilir mi? Eminim öyle şeyler yapıyo­ruz ki mesela İstanbul’un Sesle­ri programımız var ve orada he­nüz piyasanın tanımadığı arka­daşlarımıza da sahne veriyoruz. Afiş fotoğrafları bile olamayabi­liyor, biz o hizmeti de veriyoruz. Alt yapı hizmeti derdinde olmak gerekiyor. Etkinlik, festival or­ganizasyon yapmak çok kıymet­li, bunlar ayrı bir alanımız. Ama asıl boşta bırakılan alan işte bu alt yapı, üstü yapı meselelerini organize edecek yeri oturtmaya çalışıyoruz aslında. Bizim kültür politikasından anladığımız bu. Yani hem demokratikleştir hem kültür hakkını sağla hem de si­villeşmesini sağlayacak projele­ri oluştur.

Planlarınız için hedef koy­duğunuz bir süre var mı ve ya­kın gelecekteki projelerinizi öğrenebilir miyiz?

Önümüzdeki beş yılı kapsayan bir plan. Şu an başladı, çalışıyo­ruz ve adımlar atılıyor. Örneğin Ünalan'da Kültür Sanat Odağı dediğimiz bir proje var mesela. Yakında projenin yarışması çı­kacak, mimarlar çizecekler. Özel tiyatrolar prova yapabilsin diye oluşturulmuş beş tane sahne, ışı­ğını, rejisini her şeyi yapabilece­ği, organize edebileceği bir alan oluşturuyoruz. Aynı alana yine Anadolu yakasındaki özel tiyat­rolar için en azından 20-25 tiyat­ronun içine sığabileceği bir depo alanı yapıyoruz. Şu ana kadar ka­musal alanda özeldeki insanları da destekleyelim, böyle bir alan yaratalım denmedi. Bu Ekrem Bey'in vizyonuyla beraber ilk de­fa uygulanacak. Bu alana işte mü­zisyenler için müzik stüdyoları ve prova stüdyoları yerleştirdik ki benim gibi kökeni benim gibi müzik olanlar veya müzikten ge­lenler iyi bilirler, bir orkestra ku­rarsınız prova nerede yapacaksı­nız diye bir sorum var. Aynı za­manda Yeditepe Üniversitesinde Kültür Politikaları dersi veriyo­rum. Öğrencilerim var yeni yeni alana atılacak, çalışacak yeri yok.

 Öncelik verdiğiniz çalışma­lar nelerdir?

Kültür ve sanat meselesinin üretme aşamasının program­lanması, desteklenmesi, alt ya­pı olarak belirlediğimiz 7-14 yaş çocukların, belediye kanalıyla sanatla ya eğitimde ya da görerek tanışması önceliklikli hedefleri­miz olmalıydı, biz de bu minval­de çalışıyoruz. Buraya odaklan­mak gerektiğini düşünüyorum. Odaklandığımızda kendi alanı­mızın meselelerini çözmüş olu­ruz aslında. Kültür sanat kenti hayal ettiğimiz de bu kentin bir­kaç tane odağı olmamalı. Bu ha­reketliliği mesela Sultangazi’de, Şile’de de görmemiz lazım.  Biz kültür merkezlerinde ço­cuklara sertifika vermiyoruz, başlangıç seviyesinde eğitimi veriyoruz. Onun hayatını zih­nine beynine ve görgüsüne ka­zandıracağı çok şey var. Enstrü­man çalmıyorsa fotoğraf çeksin fotoğraf çekmeyecekse cep tele­fonu ile film yapsın ama sanatın bir alanıyla muhakkak ki uğraş­sın isteriz.

 “Bu kentin yoksunlukla mücadele etmesi gerekiyor.”

 Kültür ve sanat kenti ola­rak herkesi kapsamak müm­kün mü?

Kültür ve sanatla buluşmak derdini edinmenin bir sınıf­sal karşılığı var. Yılların tecrü­besi diyebilirim 2001'de öğret­menlik yapmaya başladım bu il­de. Öğretmen olarak anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversi­te tamamında çalıştım ve yıllar­dır da belediyecilik yapıyorum. Nasıl ulaşılıyor veya nasıl ula­şılmıyor konusunu çok net ya­şamış biriyim. Yoksul bir mahal­lede halk oyunları öğretmenliği yaptım bir okulda. Halk oyunları dersine gelmeyenlerin ve gelen­lerin arasındaki bile bir sınıfsal durum vardı. Derin yoksulluk­la kültür ve sanatın buluşabil­mesini sağlamak çok temel bir mesele, çok zor bir mesele. Çün­kü ihtiyaçlar sıralaması var do­ğal olarak. Bu ihtiyaç sıralama­sında aslında kültür ve sanatı bir kenara koyuyoruz. Çünkü ora­da mücadele etmemiz gereken başka bir şey var. Bu kentin yok­sunlukla mücadele etmesi gere­kiyor. Derin yoksulluğun olduğu bir yerde kültür ve sanatın sos­yolojik olarak temas ettiğini söy­lemek hayalperestlik olur. Tabii ki en ücra köşelerde her çocukla buluşuyoruz. Bir aracın üstün­de buluşuyoruz. Arnavutköy'de Kültür Merkezimiz var ama Ar­navutköy o kadar büyük ki ço­cukların gelemeyecekleri yerler mobilizasyonla ulaşıyoruz.

Deprem bölgesinde de ça­lışmalarınız oldu, neler yap­tınız orada?

Biz İBB Kültür ekibi olarak 7 aya yakın Hatay'da kaldık. İlk olarak rehabilitasyon süreci­nin bir parçası olmak için gittik. Sonra bize ihtiyaç olunan yerle­ri gördük. Yani birebir bu traje­dinin kendisiyle karşılaşmamış ama bir şekilde sokakta olanla­rın da ihtiyacı vardı. O andan iti­baren bir kumpanya gibi gezdik. Sonra İstanbul'da da gezmeye karar verdik. O günden itibaren Cumhuriyet Otobüs’ü ile gez­meye başladık.

 “29 Ekim'de Cumhuriyet Otobüsü 200'üncü mahalleye gitti”

Otobüsün kapısı açılınca taşı­dığı ortaya saçılan danslar, tiyat­rolar, müzikler, atölyeler çok kıy­metli. 29 Ekim günü Cumhuri­yet Otobüsü 200'üncü mahalleye gitti. Hedefimiz gezmediğimiz bir tane bile mahalle bırakma­mak. Gittiğimiz yerin arkasına da Gezici Film Festivali gibi pro­jeler ekliyoruz. Bu çalışmaları İBB Çocuk, Kültür, Sağlık Dai­resi, Halkla İlişkiler hep beraber yaptık. Çadırlarda biri tansiyo­na bakılıyor, diğer tarafta oyun­lar oynatıyoruz, seminer veriyo­ruz, film izletiyoruz yani o günü o mahalleye ayırıyoruz.

 Hedef 100. yılda  100 tane etkinlik

 Biz 100. yıl da 100 tane kültü­rel etkinlik hedef koyduk ama bunun üstüne çıkarız muhte­melen. O kadar çok işleyeceği­miz konumuz var ki şu ana kadar henüz 26 etkinlik yapmışız 100 yıl kapsamında ve yüzüncü yıl­da özel olarak. Birkaç program konsepti belirlemiştik “100 Yı­lın Yüzleri”. Bu yüzyılda Cum­huriyet aydınlanmasına sana­tına ve kültürüne katkı sunmuş insanların etkinliklerle anılma­sını ve unutulmamasını sağla­yan bir proje. Cumhuriyet Aşık­ları Projesi’nde Cumhuriyet Dö­nemi ozanlarını işliyoruz. Onun dışında Harbiye'de bir prodük­siyon hazırladık, “Yüz” isminde Özen Yula yönetmenliğinde, Fa­hir Atakoğlu’nun marşlarını ve bestelerini yaptığı iki gösterim yaptık. Şehir Tiyatroları ile “Bu Memleket Bizim” isimli bir gös­teri hazırladık. Bütün oyuncular aynı anda sahnedeydi.

 Cumhuriyet etkinlikleri 29 Ekim 2024'e kadar durmayacak

 Özel günlerimiz 23 Nisan'da 30 Ağustos gibi günlerimizin dı­şında Nail Akıncı gibi özel ser­gilerimiz oldu. 100. yıl kapsa­mında birçok sergi açıyoruz, özel yayınlarımız yaptık ve de­vam ediyor. Lozan Sergisi ve söy­leşisini gerçekleştirdik. 28 - 29 Ekim'de de Maltepe’de daha şova yönelik bölümünü gerçekleştir­dik. 2024'ün 29 Ekim’ine kadar durdurmayacağımız bir süreç. “Mekanın Sesi” diye bir progra­mında mekanda özdeşleşmiş ki­şilerle bir program kayda alıyo­ruz. Şiir Poezyumu yapıyoruz. İlk olarak Nurettin Bey zamanında Cumhuriyetin 75. yılında İstan­bul Büyükşehir Belediyesi tara­fından yapılmış. Türkiye'den ve dünyadan çok şairin katılımıy­la gerçekleştirilmiş. Biraz daha genişletilmiş bir biçimde aralık ayında yapacağız.

Beyoğlu eski kültür ve sanat dolu günlerine geri dönüyor

Casa Botter gibi restore ederek kente kazandırdı­ğınız binalar halkın pay­laşımına da açılıyor. Sıra­da hangi çalışmalar var?

Casa Botter’de Lozan Sergisi var şu an. Ofisler açık ve insanlar istedikleri zaman içerisine girip gezebiliyorlar. Muammer Karaca ve Kenter Tiyatrolarının tadilat süreçleri binaların zorlukların dolayı uzun sürüyor. Yani öncelikle deprem dayanıklı olmadığı için ciddi bir güçlendirme yapılıyor tarihi bina özelliğine sahip oldukları için kurul denetiminde ilerliyor. İkisinin de çalışmaları güzel gidiyor ve bitecek sonunda. Beyoğlu Sineması bitti hemen faaliyete geçti, Casa Botter bitti ve bir kısmı devam ediyor, Metro Han devam ediyor ama kullanmaya başlanıldı. Muammer Karaca, Kenter tiyatrolarının bitmesiyle beraber inanılmaz bir kültür hafızası oluşuyor Beyoğlu'nda. Restorasyon Beyoğlu'nu eski Beyoğlu haline getirir. Anadolu Hisarı mesela restorasyonu bitti ve şu anda mükemmel bir kültürel açık havası var. Çok keyifli konserler yaptık, iyi bir sezon geçirdi. Keza Feshane hem halkın kullanabileceği bir alan ve halkın katıldığı etkinlikler düzenledi hem de bir sergi alanı olarak 250 bine yakın ziyaretçi günümüze kadar gezdi.