Yalnızlıkta yalnız değilsiniz

Son zamanlarda 'yalnızlık sal­gını' ifadesini sıklıkla duyma­ya başladık. Yapılan araştırmalar dünya genelinde yalnızlığın arttı­ğını ve bu durumun bir halk sağ­lığı sorunu olmaya doğru gittiğini göstermektedir. Eskiden yalnızlık daha çok yaşlı bireylerde görülen bir durum olarak kabul edilirdi. Ancak yetişkinler üzerinde ger­çekleştirilen araştırmalar, her yaş grubundan insanlarda yalnızlık oranlarının arttığını ortaya koy­maktadır.

Yalnızlıkta yalnız değilsiniz

PROF. DR. TAYFUN DOĞAN ( Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü)

Kişilerarası ilişkiler alanında­ki çalışmalarıyla bilinen Harry S. Sullivan yalnızlığı, başka insan­larla yakınlık kurma ihtiyacının yeterince karşılanamaması sonu­cu ortaya çıkan oldukça nahoş ve rahatsız edici bir yaşantı olarak nitelendirmiştir. Dr. Louis Cozo­lino, doğumdan ölüme kadar hepi­mizin bizi arayan, bize ilgi göste­ren, kim olduğumuzu merak eden ve kendimizi güvende hissetme­mize yardım eden insanlara ihti­yacımız olduğunu; ilişkilerin bi­zim doğal habitatımız olduğunu belirtmektedir. Yalnızlık ise doğa­mıza uygun değildir. Atlantik ok­yanusunu elli bir günde teknesiyle tek başına geçen W. Carl Jackson: “İkinci ayda yalnızlık dayanılmaz bir şekilde acı vericiydi. İnsan­lar olmaksızın hayat anlamsızdı. Kesinlikle nefes alıp veren, konu­şabileceğim birisine ihtiyaç duy­dum” diyordu.

“Tek başına değildim ama müthiş yalnızdım”

Yalnızlık, oldukça güçlü bir bi­çimde hissedilen öznel bir yaşan­tıdır. Yalnızlık durumunda birey kendisini anlaşılmamış, kimsesiz ve çaresiz hissedebilir. Ayrıca his­sedilen bu rahatsızlık verici duy­gu, niceliksel olmaktan ziyade ni­teliksel bir durumdur. Yani kişi etrafında başka insanlar varken de yalnız hissedebilir. Söz gelimi, Üsküdar Meydanı’nda on binlerce kişinin içinde yürüyen ya da bank­ta oturan bir kişi son derece yo­ğun bir yalnızlık yaşıyor olabilir. Bir baba ya da genç evinin içinde, ailesinin yanında yapayalnız his­sediyor olabilir.

Hastanede onlar­ca hastanın içinde ya da sınıfta pek çok öğrencinin arasında kişi tahammülü zor bir yalnızlık yaşı­yor olabilir. Kucağında bebeğiy­le gezen bir annenin, yalnızlıktan bunalmış olabileceği de kimse­nin aklına gelmeyebilir. Japon ya­zar Haruki Murakami bu durumu, “Yalnızdım, tek başına değildim ama müthiş yalnızdım” diyerek veciz bir şekilde ifade etmektedir. Aslında pek çok insan görünme­yen bir yalnızlık içindedir. Bunu birileriyle paylaşamadıkları için de diğer insanlar tarafından fark edilmezler. Şair Özdemir Asaf’ın dediği gibi yalnızlık paylaşılmaz, zaten paylaşılsaydı yalnızlık ol­mazdı.

Yalnızlıkla başa çıkabilmek için öncelikli olarak nedenlerini anla­mak gerekmektedir. Sosyal bir acı olarak nitelendirebileceğimiz bu duygunun nedenleri de özneldir ve kişiden kişiye değişebilmekte­dir. Kimseyi beğenmediği ya da in­san seçtiği için kibrinden dolayı yalnız kalan insanlar olduğu gibi aşırı bireyselci bir toplumda ya­şadığı için bu duyguyu derinden hissedenler de bulunmaktadır. Bi­reysel nedenler olarak değerlen­direbileceğimiz, aşırı duyarlı ol­mak, sosyal beceri eksikliği, öz­güven yoksunluğu, reddedilme duyarlılığı ve sosyal fobi nedeniy­le yalnızlık çeken insanlar da az değildir.

Fiziksel olarak kendisi­ni beğenmeyen ve bedensel görü­nüş kaygısı yaşayan, dolayısıyla insanların arasına karışmak iste­meyen kişileri de unutmamak ge­rekir. Ruh sağlığı sorunları yaşı­yor olmak da yalnızlığın nedenle­ri arasında gösterilebilir. Birçok kişi mutluyken, psikolojik sorun­lar yaşıyor olmak ya da en basitin­den üzgün olmak kişiyi yalnızlı­ğa itebilmektedir. Bunların dışın­da, değişik nedenlerle gerçekten etrafta insan olmaması, yoğun ve yorucu şehir yaşamı, hastalık, en­gellilik, bekarlık, yaşlılık, mahkû­miyet, göçmenlik, işsizlik ve sos­yal dışlanma gibi pek çok neden­den dolayı da insanlar yalnızlığa mahkûm olabilmektedir.

Yalnızlığın bedelleri

Yalnızlığın nedenleri gibi so­nuçları da oldukça çeşitlidir. Ön­celikli olarak, yalnızlık hem men­tal hem de fiziksel sağlık açısın­dan oldukça risklidir. Yalnızlık, ruh sağlığı açısından, depresyon ve anksiyetede artışa, düşük öz­saygı ve değersizlik hissine, umut­suzluğa ve yaşam memnuniyetin­de azalmaya neden olabilmekte­dir. Yine kronik biçimde yalnızlık çeken bireylerin stres düzeyleri ve buna bağlı olarak kortizol düzey­leri oldukça yüksektir. Yalnızlığın fiziksel açıdan maliyeti de olduk­ça ağırdır. Uzun süreli yalnızlık içinde olmak, bağışıklık sistemi­nin zayıflamasına ve kişinin en­feksiyonlar/hastalıklara açık hale gelmesine neden olmaktadır. Yal­nız bireylerde, kalp-damar has­talıkları görülme sıklığı artmak­ta, kronik hastalıklarda kötüleş­me görülmekte ve yaşam süresi de kısalmaktadır. Araştırmalar, yal­nızlığın bağımlılık riskini artıran bir psikososyal faktör olduğunu göstermiştir. Yalnız insanlar, ya­şadıkları duygusal boşluğu doldu­rabilmek için alkol ve madde kul­lanımına, dijital bağımlılıklara ve yeme bağımlılığına yönelebilmek­tedirler. Özellikle duygusal yeme, yalnızlığın sık görülen sonuçların­dan biridir. Öte yandan yalnızlık bağımlılığa neden olabilmekte, ba­ğımlılıkta kişiyi daha fazla yalnız­lığa itebilmektedir. Yani yalnızlık, bağımlılığın hem nedeni hem de sonucu olabilmektedir.

Peki yalnızlıkla başa çıkmak için ne yapabiliriz? Bunu da bir sonraki yazıda ele alacağım.

Sağlıcakla kalın.

Kaynak: DÜNYA - İSTANBUL