AB'ye olan ticaret ve finansman bağımlılığımızı azaltmalıyız

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan: "Çok tüketiyoruz. Daha dikkatli olmamız gerekiyor. Hem şirketlerimizin, hem halkımızın mutlaka daha tasarruf odaklı gitmesi gerekiyor" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

GAZİANTEP - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin AB'ye olan ticaret ve finansman bağımlılığını hızla azaltmak zorunda olduğunu söyledi.
     Babacan, Gaziantep Sanayi Odası (GSO) tarafından Şehitkamil Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Gaziantep'in Yıldızları" ödül töreninde, Türkiye Cumhuriyeti'nin finans konusunda, ekonomi konusunda çok yüksek bir itibara ve güvene kavuştuğunu belirtti.
     ABD'nin bütçesinde yüzde 10 açık verdiğini kaydeden Babacan, şöyle konuştu:
     "Niye, 'işte biz devlet olarak topladığımız vergiden daha fazla harcama yapalım ki o fazla yaptığımız harcama ekonomiyi canlandırsın.' Merkez Bankası ha bire para basıyor, bir yandan bankaları kurtarıyor bir yandan aman hazine iflas etmesin diyor. Fakat bir türlü yüksek büyüme oranlarını göremiyorlar. Ciddi bir güven erozyonu var. Halk geleceğinden korkuyor, iş dünyası geleceğinden korkuyor, bankalar geleceğinden korkuyor. Bugün ABD şirketlerinde 3 trilyon dolar nakit duruyor. Bankaların kredi olarak kullanamadıkları, kullandıramadıkları ya da korkup kullandırmadıkları 2 trilyonun üzerinde nakit söz konusu. Güven olmayınca bunların hiç biri devreye girmiyor. Yatırım yok halk korkuyor, finans şirketleri korkuyor."
    
     "Ekonomilerde güven sorunu var"
    
     Babacan, Avrupa Birliği'nde (AB) de durumun farklı olmadığını ifade ederek, AB'de son bir yılda çok önemli kararlar alındığını kaydetti. Avrupa'da 100 milyarlarca avroluk emniyet duvarları oluşturulduğunu dile getiren Babacan, "Avrupa Merkez Bankası 4 ayrı programla yine trilyonlarca avro piyasaya para sürdü fakat Avro Bölgesi'nin büyüme beklentisi eksi 0,3. Gelecek sene ya sıfır büyüme ya da belki artı, belki eksi,bir olabilir. Güveni oluşturamadıkları için sonuç alamıyorlar. 27 kafadan 27 ayrı ses çıkıyor. Azınlık hükümetleri var, koalisyon hükümetleri var. Hükümetlerle meclisler arasında farklı görüşler var ve popülist, kısa vadede, kendi ismini duyurmaya çalışan politikacılar var. Şu anda AB'nin en büyük problemi bu. Doğru politikalar, doğru adımlar atılıyor, fakat gürültü yapan da çok büyük kesim var. O gürültüyü duyan halk korkuyor" diye konuştu.
     "Böyle bir siyasi yapıda nasıl bir ekonomi politikası uygulayacaksınız, neyi açıklayacaksınız ki güven oluşsun, insanlar önünü görebilsin-" diye soran Babacan, Amerika'nın, Avrupa'nın ve Japonya'nın durumunun bu şekilde olduğuna dikkati çekti. Bu ekonomilerde bir öngörülebilirlik, bir güven sorunu olduğu için dünya ekonomisinin bir türlü toparlanamadığını dile getiren Babacan, şöyle devam etti:
     "Bakın geçen yıl daha iyi şeyler bekliyorduk. Bu yıl dünya ekonomisiyle ilgili beklentiler artıyor. Geçen senekinden bir puan daha aşağı büyüyor şu anda dünya ekonomisi. Bütün gelişmiş ülkelerde sorun varken, o ülkelere mal satan gelişmekte olan ülkelerin bunun dışında kalması mümkün değil. İşte Çin, artık yüzde 9-10'luk büyüme oranlarını konuşamaz hale geldi. Brezilya, son 3 yıldır arka arkaya büyüme hedeflerini aşağı doğru çekmeye başladı. Hindistan, bir yandan korkunç bütçe açıkları, bir yandan altyapı sorunları, büyüme oranlarını aşağı doğru çekmeye başladı."
    
     "Türkiye başarı örneği olarak görülüyor"
    
     Babacan, bütün bu coğrafyada Türkiye'nin "çok şükür" artık bir başarı örneği olarak görüldüğünü söyledi. Bunda kuşkusuz siyasi istikrarın çok önemli yeri olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle konuştu:
     "Ne yaptığını bilen, uzun vadeli hedefler ortaya koyabilen güçlü bir siyasi irade, bu başarının arkasındaki temel faktör. Kuşkusuz bunun yanında doğru politikalar. Günü kurtarmak için değil, uzun vadeye bakan politikalar. Sadece kendimizi değil çocuklarımızın, torunlarımızın Türkiye'sini düşünen politikalar...
     İşte bu amaçladır ki, Türkiye AB'ye olan ticaret ve finansman bağımlılığını hızla azaltmak zorunda. Çünkü bugünkü seviyenin daha ilerisine AB'nin çıkması artık zor görülüyor. Öyle bir borç yükü altında kaldılar ki bu borç yükü yıllarca, hatta on yıllarca pek çok Avrupa ülkesinin büyümesinin üzerine sınırlama getirecek. Şu anda Avrupa'nın ABD'nin kamu borcu 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemin seviyelerine yükseldi. 2. Dünya Savaşı'nın ağır maliyetinin sonunda borç miktarları nereye çıktıysa şu anda aynı o seviyelere çıkmış durumda. Dolayısıyla hızla başka coğrafyalara bakmamız lazım."
     Babacan, ihracatta Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin Avrupa'yla başa baş noktaya geldiğini, Asya ve Güney Amerika'nın da ihracatta önemli yer tuttuğunu dile getirdi.
    
     Devlete güvenin önemi
    
     Türkiye'nin ulaştığı sonuçlarda, uygulanan makro ekonomik politikaların öneminin büyük olduğunu ifade eden Babacan, Türkiye'nin geçmişte yaşadığı krizlerin hep makro ekonomik kaynaklı sorunlardan kaynaklandığını aktardı. 2002-2007 arasında önemli kararlar aldıklarını, bankacılık sistemini güçlendirdiklerini, sosyal güvenlik ve sağlık reformu yaptıklarını anlatan Babacan, onun için krizin etkilerinin Türkiye'de sınırlı kaldığına dikkati çekti.
     Bankacılık sisteminde "işi sağlama bağlayıcı" tedbirler aldıklarını belirten Babacan, "Bankalarımızın Türkiye'nin gerçeklerine uygun, insaflı, sanayiciye destek veren politika izlemesi ve bünyelerini sağlama almaları önemli" dedi.
     Finans sistemi ve finansal istikrarın önemine de değinen Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
     "Fakat finansal istikrarın zemininde yine devlete olan güven var. Hangi ülke olursa olsun. O ülkenin finans sisteminin istikrarı ve o finans sistemine olan güvenin zemininde, temelinde o ülkenin devletine olan güven var. O ülkenin devletine güven yoksa, devletine güvenin sarsıldığı ülkelerin bankacılık, finans sisteminin normal seyretmesi mümkün değil. Çünkü devlet, Merkez Bankası ve hazinesiyle tüm bankacılık sisteminin arkasındaki, zeminindeki önemli destek unsurudur. Bu destek zayıflayınca, o ülkenin finans sistemi sıkıntıya giriyor. Biz bütün politikalarımızda devlete olan güveni önceledik. Kriz döneminde de bunu yaptık."
    
     "Borç yiyen kesesinden yer"

[PAGE]


 "Borç yiyen kesesinden yer"
    
     Ali Babacan, 2010-2011'de Türkiye'nin yüzde 9,2 ve yüzde 8,5 büyüdüğünü bunun güzel bir gelişme olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
     "Ama baktık ki bu büyümenin içerisinde sıkıntılı bir tablo da oluşmaya başladı. Büyüme sıhhatli büyümemi mi, yoksa hafif obeziteye kaçan bir büyüme mi- Baktık ki iç tüketim büyümenin temel unsuru olmaya başlamış. Borçlanarak yapılıyor. Halkımız bankadan krediyi çekiyor, harcıyor. Tamam, kısa vadede güzel, araba sayısı artıyor. Yeni binalar yapılıyor, yeni evler alınıyor ama öyle bir noktaya geldik ki, bankaların kredi açığı bir yılda yüzde 35 arttı. Demek ki bir dönem, aslında hak etmediğimiz refah oluşmuş Türkiye'de."
     Babacan, önce üretmek sonra tüketmek, önce hak etmek sonra harcamak gerektiğini vurguladı. "Borç yiyen kesesinden yer" denildiğini anımsatan Babacan, şöyle devam etti:
     "Ama bu işe sonuçta uzun vadeli baktık. Kısa vadeli baksak, '2012'de yüzde 6-7 büyüyelim ondan sonrası bizi ilgilendirmez' desek bu sonuçları almamız mümkün değildi. Çünkü bir sene daha böyle hızlı büyürüz ondan sonra Allah korusun 2013-2014'de öyle bir tabloyla karşı karşıya kalırız ki bütün birikimleri yine silip götürür. Dünyada ekonomisi en yüksek cari açık veren ülke Türkiye. Geçen sene yüzde 10'a ulaştı. Milyar dolar olarak da dünyada ikinciyiz. Bu kadar yüksek cari açığa bu kadar döviz açığına rağmen döviz borçlanmasında ABD ile faiz aramız sadece 1,3'e indiyse işte bu güvenin sonucudur."
    
     "Dış talep büyümesi"
    
     Türkiye'nin bu yıl ki büyümesinin ağırlıklı olarak net dış talep büyümesi olduğunu, iç tüketimde fazla büyüme olmadığını dile getirdi. İlla ki ihracatın artması değil, ithalatın azalmasının da büyüme anlamına geldiğini, bu yıl ithalattaki azalmanın şiddetli olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:
     "Bu seneki ithalatımız ancak geçen seneki kadar olacak. Bu süreci çok şükür başarıyla götürdük. Gelecek yıl tablo biraz daha değişecek. Evet cari açığımız halen yüksek ama cari açığı daha aşağı seviyelere indirmenin yolu bundan sonra yapısal reformlardan geçiyor. Enerjide dışa bağımlığımızı azaltabiliyor muyuz, Türkiye'de tasarruf oranlarını yükseltebiliyor muyuz, daha yüksek katma değer içeren bir üretim yapısına gidebilir miyiz- Cari açığın çözümü bundan sonraki dönemlerde buradan geçecek. Yüzde 10'lardan yüzde 7'lere düşüreceğiz bu sene cari açığı ama bundan sonraki düşüş daha yavaş olacak. 2015'de hala yüzde 6,5 cari açık bekliyoruz. Yapısal sorunlarımızı çünkü bu kadar kısa sürede çözmek mümkün değil."
     Babacan, bu yıl 59 milyar dolarlık petrol ve doğal gaz ithal ettiklerini, bu oranın 2002'de 10 milyar dolar olduğunu anımsattı. Bir yandan fiyatların arttığını, diğer yandan da Türkiye'nin büyüdüğünü ve ihtiyacın çok olduğunu bildiren Babacan, şunları kaydetti:
     "Cari açığımız kadar enerji ithalatımız var. Bizim şu anda sadece kendimize yetecek kadar petrolümüz ve doğal gazımız olsaydı cari açık bu sene sıfır olacaktı. Böyle bir problemimiz olmayacaktı. Ama tabii bu artık ülkenin bir bakıma tabii kaynakları, Allah vergisi. Belki var henüz bulamadık. Ümidimiz o ki bulalım, çıkaralım, kullanalım. Ama bu gerçekle de karşı karşıyayız."
    
     "Çok tüketiyoruz"
    
     Babacan, Türkiye'de geçen yıl tasarruf oranı değerlerinin milli gelirin yüzde 12'si olduğunu, Çin'de bu rakamın yüzde 50 olduğunu vurguladı. Gelişmekte olan ülkelerin ortalamasına bakıldığında tasarruf oranının yüzde 30 olduğunu ifade eden Babacan, şunları aktardı:
     "Çok tüketiyoruz. Daha dikkatli olmamız gerekiyor. Hem şirketlerimizin, hem halkımızın mutlaka daha tasarruf odaklı gitmesi gerekiyor. Tasarruf oranlarımızı yükseltmek, bizim cari açık çözümündeki en önemli konulardan bir tanesi. Bakın yeni bireysel emeklilik sistemini başlatıyoruz 1 Ocak'ta. Halkımıza diyoruz ki, '100 lira bir kenara koy, kendi rızanla 25 lira da biz devlet olarak yanına katacağız' diyoruz. Bu kanunu çıkardık ve Ocak'ta başlıyor.
     Çok cömert bir teşvik. Zorunlu değil. Geçmişte denenmiş, 14 katrilyon lira para ödedik zorunlu tasarruftan o günün parasıyla. Enflasyonla bugüne getirin 25-30 katrilyon. 3 milyon vatandaşımız sisteme girmiş durumda. 10-15 yıl dokunmayın. Bu fonlar sanayiye, üretime dönecek. Ülke dışarıdan kaynak kullanacağına, kendi kaynaklarıyla büyümüş olacak."
     Türkiye'nin şu anda cari açığı dışarıdan finanse ettiğini ifade eden Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
     "Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz' demişler. Tamamen elden gelene dayanan bir ekonomi politikası izleyemeyiz. Mutlaka kendi tasarruflarımız, kendi kaynaklarımıza dayanan büyüme modeline geçmemiz gerekiyor. Bu uzun vade için şart, istikrar için şart. Kısa vadede geçici, saman alevi gibi ekonomik sonuçlar almak doğru değil. Bunu hemen yapabiliriz. Merkez Bankası'nın elinde en az bir düzine imkan var. İstesek biz 6 ay sonunda tekrar yüzde 7-8 büyümeyi görürüz, bu elimizde. Her türlü imkan var, ama yüzde 7-8 büyümeye tamamen dışarıya dayalı, borçlanmaya dayanan ve cari açığı patlatan bir yapıyla gidersek Allah korusun, 6 ay sonunda belki iyi sonuç, 1-2 sene sonra gelir çok kötü vurur. Ne zaman cari açığımız yüzde 5'i görmüş Türkiye döviz krizine girmiş, finansal ve ekonomik krize girmiş. Biz yüzde 10'u görmemize rağmen çok şükür istikrarla devam ediyoruz."
     Babacan, kredi faizlerinin düşüş trendine girdiğini, daha aşağı düşeceğini, faizlerin düşmesinin bir ekonomideki büyümenin en sıhhatli yolu olduğunu ifade ederek, "Ama talimatla değil, işin doğal akışında ve güven ortamıyla beraber düşüşü önemli. Bundan sonra da hep istikrar odaklı, güven odaklı gideceğiz" diye konuştu.