Arının kahrını çekenlerle…

Arının kahrını çekenler, Türkiye'nin dört bir yanındaki arıcılardır… Marmaris'te bal hasadındaydım geçtiğimiz günlerde… Balın arıcılarla doğa arasında büyük fedakârlık gerektiren zorluluklarla dolu mücadelesine tanık oldum…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Bir halk türküsü, "Arının kahrını çekmeyen / Ne bilir balın kıymatın" der… Arının kahrını
çekenler, Türkiye'nin dört bir yanındaki arıcılardır… Söke'de, Bergama'da, Marmaris'te,
Çığlıkara'da, Geyik Dağları'nda, Muğla'da, Finike'de, Afyon'da, Kahramanmaraş'ta, Anzer'de,
Macahel'de, Kaçkarlar'da, Kayseri'de, Sivas'ta, Şanlıurfa'da, Van'da, Hakkâri'de,
Tunceli'de, Elazığ'da, Muş'ta, Erzurum'da, Kars'ta, Bingöl'deki arıcılar, binbir emek ve
meşakkatle arının mucizesi balın sofralarımıza ulaşmasını sağlarlar…

Yukarıda saydığım merkezler, ülkemizin bal veren yörelerinin önemli bölümü; onlardan birisi
olan Marmaris'te bal hasadındaydım geçtiğimiz günlerde… Balın arıcılarla doğa arasında
büyük fedakârlık gerektiren zorluluklarla dolu mücadelesine tanık oldum… Gördüklerim,
Gökova Körfezi'nin muhteşem doğasında 900 metre yükseklikteki arıcıların nispeten daha
kolay yaşamıydı; Van, Hakkâri, Tunceli doğası ve iklimi gibi çok daha zor bölgelerdeki
arıcıların çok daha meşakkatli uğraşlarını hayal ettim… Türkiye'nin zengin coğrafyasında
her bir arıcının bambaşka şeyler yaşadığını, her birinin anlatmaya değer öyküleri olduğunu
öğrendim…

Dünya üretiminin yüzde 90'ı…

Bizim konumuz, Marmaris'te bulunduğumuzdan Akdeniz ve Ege'de dünya üretiminin yüzde 90'a
yakın bir bölümünü karşıladığımız dünyadaki salgı balları arasındaki en değerli olan çam
balıydı…

Çam balı, çam ağaçları üzerinde yaşayan çam pamuklu koşnili böceğinin çam ağaçları üzerine
bıraktığı enzimleri, arının alması ve kendinden kattığı enzimlerle işlemesi sonucu elde
ediliyordu. Ülkemizde kızılçam sahalarından yapılan bal üretimi yaklaşık on 10 bin arıcı
ailesinin ana geçim kaynağıydı. Çam balı üretimi yıllara göre değişkenlik göstermekle
birlikte 12 bin ila 15 bin ton arasında gerçekleşiyordu.

Bu bilgilerle donanmış bir şekilde Gökova Körfezi'ne bakan dünyanın pek ünlü, turist
kaynayan turizm merkezlerinden kat kat güzel doğanın içinde kıvrıla kıvrıla yamaçları
tırmanıp 900 metrelere çıktığımızda arı üreticileri ile karşılaşmaya başlayacaktık… 250-350
kovanı bulunanlar, bu bacasız sanayinden para kazanmaya aday oluyorlardı…

Bölge bölge geziyorlar

Ülkemizin arıcılarının büyük bir bölümü gezgindi… Bbahar aylarından başlayarak tüm
Türkiye'yi bölge bölge gezip en son (eğer arıları güçlüyse) Ağustos'tan Ekim'e hasadı
yapılan çam balıyla mevsimi kapatıyorlardı…

Yani, birkaç kez hasat almak da mümkündü… Karşılaştığımız arıcılar biraz yorgun, ama
keyifliydiler… Bu sene mevsim iyi gitmişti; çok sıcaklar olmazsa verimli bir hasat
yapacaklardı… Dikkatimi çeken, belki bir rastlantıydı, ama tanıştığımız kovan sahipleri
kadınlardı…

Yılın büyük bölümünü bütün hava şartlarına uyum sağlayarak gezgin geçiren arıcılar,
kovanlarını koydukları yöreye bir kamp kuruyor, onların yanında yaşıyorlardı… Bu
yolculuklar, arıların kovanlarına döndükleri gece vakitlerinde yapılabiliyor, bazen bu
nedenle birkaç gün sürebiliyordu.

Bu arıcılardan Feriştah Hanım'ların tırla getirdikleri 500'e yakın kovanları vardı. Bizi
kendi elleriyle yaptığı patlıcan ve kabak çiçeği dolmaları ve keklerle ağırlarken
sohbetiyle ve enerjisiyle yorgunluğumuz unutturacaktı…

Bal hasadı

Balcı hasat kıyafetlerini giyecek ve bal hasadına tanık olacaktık… Özellikle siyah renk
arıların ilgisini çektiğinden bembeyaz, yüz kısımları dantelle korunmuş tek parça
kıyafetler giymiştik… Kovanlar açılıp tütsüyle arılar uzaklaştırılarak petekler
çıkarılıyor, hasat çadırında balın akmaması için üzerlerine kaplanmış balmumları
kazındıktan sonra santrifüj bir sistemle bal sağılıyordu…

Türkiye, kovan ve arıcı sayısına rağmen kovan başı verimlilikte ortalama 17 kg ile sonlarda
yer alıyordu. Kanada 64 kg, Avustralya 55 kg, Arjantin ve Macaristan 40 kg, Çin 33 kg ve
Meksika 27 kg ile verimlilikte ilk sıraları paylaşıyordu.

150 milyon yıldır yapıyorlar

Bal arıları, en az 150 milyon yıldır bal üretiyor, çiçekten çiçeğe konarak bitkilerin
çoğalmasına yardımcı oluyorlardı… Bir kovanda üç çeşit arı bulunuyordu: Ana arı, erkek arı
ve işçi arı. Her kovanda sadece bir tane ana arı yaşıyordu. Erkek arıların sayısı, kovana
göre değişmekle birlikte sınırlıydı Kovanda sayı bakımından en fazla olan işçi arılardı.
İdeal bir kovanda 5-7 yıl yaşayan kraliçe arının çocukları olan 40 bin civarında arı
bulunuyordu… Bir balarısının ömrü ise sadece 4-5 haftaydı ve hayatı boyunca ancak 1 gram
bal yapabiliyordu… Bu arada 4 milyon çiçeği ziyaret ediyor, 5 kilometre kadar bir alanda
toplam 150 bin kilometre yol alıyordu…

Ağustosun 15'i geçmiş, hava sonbahara dönmüştü… Biz sohbet ederken gökyüzünü kaplayan kara bulutlardan sağanak bastırıvermişti. Acaba çiçekten çiçeğe konan arılar bir yerlere
sığınabilmişler miydi? Arıcılar, arı sokmasına alışıklardı, elleri, parmakları nasır
tutmuştu… Bazen 7-8 arının aynı anda soktuğu bile oluyor, aldırmıyorlardı. Arılarla
dostlukları görülmeye, anlattıkları hikâyeler dinlemeye değerdi…
Arılar, çocukları gibiydi. Hastalıkları da vardı, orman yangınlarında yandıkları da!..
Arıcılar, kızılçam ormanlarının arılar düşünülmeden kesilmesinden endişe duyuyor, lütfen
sesimizi duyurun, diyorlardı… Sevinçli, mutlu günleri hasat zamanıydı ve biz, ona denk
gelmiştik…

Çam balının özellikleri

Yapılan araştırmalarda salgı (çam) ballarının çiçek ballarından farklı olarak şu
özellikleri tespit edilmişti:

•Salgı ballarının mineral içeriği (kalsiyum, çinko, magnezyum, bakır, manganez, demir,
fosfor, selenyum, krom ve sodyum) daha yüksek.
•Salgı ballarının antioksidan aktivitesi daha yüksek.
•Salgı ballarının fenolik madde içeriği çiçek ballarından daha yüksek.
•Salgı balları çiçek ballarına göre daha yüksek prebiyotik etkiye sahip.
•Çam balı kıvamı bozulmadan, kristalize olmadan (şekerlenmeden) uzun süre saklanabilmekte…

Türkiye'de bal sektörü

Türkiye'de toplam bal ve arı ürünleri pazarı yaklaşık 500 milyon dolarlık bir hacme
sahipti, ambalajlı bal pazarı ise 200 milyon dolarını oluşturuyordu.

Yıllara göre değişkenlik göstermekle birlikte yıllık 2 bin ila 5 bin tonluk bal ihracatı
yapılıyordu. Bunun önemli bir kısmı çam balıydı…

Türkiye Arıcılar Birliği'nin verilerine göre ülkemizde 7 milyonun üzerinde arı kovanı, 60
bin civarında arıcı bulunuyordı. Yıllık bal üretimi ise yaklaşık 103 bin tondu.
Ülkemiz, flora çeşitliliği açısından çok zengin bir ülkeydi. Dünyadaki endemik bitki
örtüsünün 8'de 3'ü Anadolu'da yer alıyordu. Türkiye, kovan ve arıcı potansiyeli sayesinde,
dünya arıcılığında Çin'den sonra ikinci önemli aktör olarak yer alıyordu.

Hakiki balı anlamak

Bu köşede daha önce de çeşitli vesilelerle vurguladığım gibi balın hakiki olup olmadığını
gözle veya koklayarak ya da tadarak, dokunarak anlamak mümkün değildi. Mutlaka laboratuvar
tahlili gerekiyordu. Konuğu olduğumuz Balparmak Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak'ın
anlattığına göre ciddi bir yatırım yaparak Bal ve Diğer Arı Ürünleri Araştırma ve Kalite
Kontrol Laboratuvarı kurmuşlardı…

Laboratuvar, Avrupa'nın en gelişmiş 4 eşdeğer bal ve arı ürünleri laboratuvarından bir
tanesiydi. Bal ve diğer arı ürünleri, gelişmiş laboratuvar test cihazları ve uluslararası
analiz metotları kullanılarak kimyasal, fiziksel, mikrobiyolojik, mikroskobik ve duyusal
özelliklerinin belirlenmesi açısından toplam 193 parametrede analiz ediliyordu. Balın elde
edildiği bitki nektarlarının belirlenmesine yönelik yapılan polen analizleri ile de balın
nektar kaynağı ve orijini belirleniyordu. Bunları dile getiren Özen Bey, Balparmak Ar-Ge
Merkezi'nin Mart 2016 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, T. C. Bilim Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı tarafından onaylanarak gıda sektöründe 8. bal ve diğer arı ürünleri
alanında ilk ve tek "Ar – Ge Merkezi" unvanını aldığını vurguluyordu.

Verdiği bilgilere göre Balparmak, dünya ambalajlı bal pazarının en büyük altıncı
markasıydı, ulusal pazar payları ise yüzde 55'ti.

Uluslararası Arıcılık Kongresi

Özen Altıparmak'tan öğrendiğimize göre "45. Apimondia Uluslararası Arıcılık Kongresi", 29
Eylül – 4 Ekim tarihleri arasında, ilk defa Türkiye'de gerçekleşecekti. Balparmak, dünya
arıcılığının ve sektörün ele alınacağı bu kongrenin Altın Sponsor'u olmuştu.

Dönüş yolunda…

Beni çocukluğumda çok arı sokmuştu, ama hasatta böyle bir şey olmayacaktı… Halbuki, arı
zehirinin de faydalı olduğunu, çeşitli tedavilerde kullanıldığını hep duyuyordum… Yine de
onları çok sevdiğimden her türlü önlemimi almıştım, nedenini birazdan anlatacağım…
Dönüş yolunda Gökova Körfezi'ni seyredebileceğimiz bir noktaya geldiğimizde güneş, epey
alçalmıştı. Ağustos böceklerinin gürültüsü arasında tepemizde bir uğultu dikkatimizi
çekecekti, arılar 900 metre aşağıya, deniz kıyısına kadar inmiş, kovanlarına dönüyorlardı.
Milyonlarcası geliyordu… Hayranlıkla seyretmekle kalmayıp hemen fotoğraflayacaktım. Birer
nokta, leke gibi görülseler de bence güzel bir anı olacaktı kaydettiğim…

Anlatmaya devam edeceğim

Arıcılık hakkında konuşacak, yazacak çok şey var… Özellikle çam balının ve bal dışındaki
arı ürünlerinin geleceği çok parlak… Önümüzdeki haftalarda konuya devam etmek, yeni
seyahatlerimi, öğrendiklerimi anlatmak istiyorum…

Son söz, aman dikkat edin! Yanlış bir davranışınız sonucu işçi arılar sizi sokmasın,
diyorum… Sanmayın ki sizin için bunu söylüyorum (alerjisi olanlar hariç) canınız biraz
acır, ama iğnesini derinizden çıkaramayan o işçi arı bu dünyaya veda eder. En iyisi
dikkatli ve tedbirli olmak. Bu arada, bir arının ömrünce yalnızca 1 gr bal ürettiğini
düşürsek, lütfen balı da israf etmeyin, tabakta bıraktığınız 10 gr bal, 10 arının ömür boyu
emeği demek!..