Bu yıl ve gelecek yıl çok daha iyi olacak

Muharrem Yılmaz, 2012 yılında iç ve dış talep arasında sağlanan dengelemeyi başarılı bulduğunu söyleyerek gelecek döneme ilişkin umutlu mesajlar verdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

İSTANBUL  - Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, "2012 yılında yüzde 3'ün altında büyümüş olduğumuzu tahmin ediyoruz. Ancak bu yıl ve gelecek yıl çok daha iyi olacaktır" dedi.
Ceylan Otel'de düzenlenen TÜSİAD 2013-2014 Çalışma Programı'na ilişkin basın toplantısından Yılmaz, Türkiye'nin ekonomik performansından memnuniyet duyduğunu belirtti.
Yılmaz, Türkiye ekonomisinin kriz sonrasında gelişmiş ekonomilerdeki daralmadan kendini pozitif bir şekilde ayrıştırdığını dile getirerek, "Özellikle 2010-11 döneminde küresel krizin etkilerinden olumlu ayrışma, bize dünya genelinde uzun süre devam edecek gibi görünen sorunlarla mücadele etmede önemli direnç noktaları sağladı. Bu temel direnç noktaları, cari işlemler açığı sorununa rağmen bize bugün daha emniyetli bir alanda hareket etme ve sağlıklı bir dengeleme politikası uygulayabilme olanağı sağlıyor. Evet, 2012 yılında yüzde 3'ün altında büyümüş olduğumuzu tahmin ediyoruz. Ancak bu yıl ve gelecek yıl çok daha iyi olacaktır" dedi.
Muharrem Yılmaz, 2012 yılında iç ve dış talep arasında sağlanan dengelemeyi başarılı bulduğunu ve bu sonuca ulaşılmasında hem ihracatta sağlanan başarılı sonuçlar hem de para, maliye ve finansal sektör politikaları önemli rol oynadığının vurguladı.
"Kriz esnasında ve cari dönemde makroekonomik politika koordinasyonunu başarılı buluyoruz" diyen Yılmaz, bu koordinasyon sayesinde 2009 sonrasında yüksek büyüme hızlarının yakalandığını, cari açık tehlikeli noktalara geldiğinde ise yumuşak inişin başarıldığını kaydetti.
Yılmaz, TÜSİAD 2013-2014 yıllarını kapsayan Çalışma Programı'nın hazırlık sürecinde yürürlükteki kalkınma planları, orta vadeli programların ve yıllık programlarını referans alındığını belirterek, "Her ne kadar kriz finans sektöründe başlayıp reel ekonomiye yayılmış gözükse de, aslında kriz, özellikle son 20 yılda ertelenmiş bir dizi küresel nitelikteki reformun hayata geçirilememiş olmasından kaynaklanmıştır. O yüzdendir ki, finansal regülasyon eksikliği gibi algılanan krizi, aslında bir küresel regülasyon ve küresel işbirliği anlayışı eksikliği olarak okumak gerekiyor ve krizden çıkışı da bu boşluğun nasıl ve ne zaman doldurulacağı ile ilişkilendirmek gerekiyor" diye konuştu.
TÜSİAD Başkanı Yılmaz, gelecek dönemde, artık yeni bir iktisadi düzen ve yeni bir küresel yönetişim modelinden bahsedeceklerini belirterek, artık klasik büyüme anlayışıyla, insanların mutluluğunu, refahını sağlamanın ve sürdürmenin mümkün olmadığını kaydetti.
 
Ulus-devlet modelleri...
 
Yılmaz, ayrıca, ulus-devlet modelleriyle tutarlı olan iktisat politikalarının, küreselleşme dinamikleriyle yeniden şekillendirilmek zorunda olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu önemli dönüşüm sürecini yakından izliyor ve üyesi olduğumuz uluslararası örgütler içindeki partnerlerimizle birlikte tartışmaya katkıda bulunmaya gayret ediyoruz. OECD nezdinde iş dünyasının çatı örgütü BIAC üyesi olarak, iş dünyasının bu yeni yapılanmadaki görüşlerini önümüzdeki dönemde daha da olgunlaştırmaya çalışacağız.
Bu değişim sürecinde bir tehlikeyi tespit etmek gerekir. Devletin krizle mücadele ortamında ekonomik yaşamda daha fazla rol alması, bu rolün kalıcı hale gelmesi ve böylelikle bir tür müdahaleci ekonomi anlayışının benimsenmesi ihtimali görünmektedir. İşte bu tartışma alanı iş dünyası örgütleri açısından son derece önemli. Günümüz özel sektörünün en önemli özelliği olan özgür girişimciliğin korunarak geliştirilmesi konusunda tüm muhatap örgütlerimizle birlikte çalışmaya, kafa yormaya devam edeceğiz."
TÜSİAD'ın G-20 ve B-20 gündemini içselleştirmeye çalıştığını belirten Yılmaz, "Artık gündemimiz, B-20 gündemine paraleldir. Bu kurumun derinleşerek daha kapsamlı ve süratli çözüm üretebilmesi ve Türk iş dünyasının bu kurum içinde daha etkili kılınması için, TÜSİAD olarak ciddi bir çaba göstereceğiz. 'Küresel İlişkiler Komisyonu'muzun en önemli başlığı bu konu olacak. 2015 yılında G-20'ye ev sahipliği yapacak olan Türkiye açısından konu, özel bir dikkati gerektiriyor. Bu zirveye hazırlık için önümüzde sadece 22 ay var" diye konuştu.
Yılmaz, küreselleşme sürecini salt bir iktisadi dönüşüme indirgemenin mümkün olmadığını, bu değişimin dış politikadaki iz düşümünü açıklıkla görüldüğün değinerek, 20. yüzyılın uluslararası siyasi dengelerinin de, ekonomik dinamiklere paralel olarak süratle yeniden oluşmakta olduğunu söyledi.
Küresel kriz ile tetiklenen bu tartışmaların ve yeni arayışların iş dünyası açısından çok önemli olduğunu belirten Yılmaz, "Biz bu tartışmanın içinde yer almak durumundayız ve demokrasi ile refahın birlikte gittiklerini savunanların yanında yerimizi almalıyız" dedi.
 
"Türkiye'nin AB'ye üye olması bir zorunluluktur"
 
Küreselleşmenin, barış ve demokrasi referansını Avrupa Birliği'nin sağlayacağını belirten Yılmaz, şunları kaydetti:
"AB, kontrollü ve dengeli küreselleşmenin bir provasıdır ve başarıya ulaşması herkesin çıkarınadır. Yeni küreselleşme anlayışının demokrasi, özgürlükler, çalışanların hakları, çevre duyarlılığı gibi değerler nüvesi yine AB merkezli oluşacaktır. Öte yandan kriz sırasında yaşadığı sıkıntılar ve kilitlenme hali de göstermektedir ki AB 'Yeni Dünya Düzeni'ne uyum sağlayabilmek için yeni bir yapılanmaya, Birliği derinleştirmeye ihtiyaç duymaktadır. Türkiye, AB'nin sağlıklı gelişmesi için kritik öneme sahip bir ülkedir. AB'nin gerçek anlamda bir küresel sürükleyici güç olması aşamasında Türkiye'nin de AB'ye üye olması bir zorunluluktur. AB'nin yeniden yapılanması, tek pazarın genişlemesi açılarından kritik önemdedir.
TÜSAİD AB sürecine hiçbir zaman salt bir ticaret ortaklığı olarak yaklaşmadı. Öncelikle barışın, insan haklarının ve demokrasinin referansı olarak değerlendirdik. AB bu değerler kümesini içinde barındırdığı için önemliydi. Bu yönüyle halen aynı düzeyde ve hatta artan derecede öneme sahiptir. TÜSİAD Komisyonları içinde münhasır bir AB Komisyonu kurulması ve yeniden yapılanma çalışmalarını AB'deki muhatap kuruluşlarımız ile özel bir proje olarak ele alacak olmamız, bu konuya verdiğimiz önemin bir göstergesidir."
 
 
Kürt sorununun çözümü ile kalkınma hızlanacak
[PAGE]
Kürt sorununun çözümü ile kalkınma hızlanacak
 
Yılmaz , Yeni Anayasa ve Kürt meselesi konuları bağlamında Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin en önemli aşamalarından birine girdiğine işaret ederek, "Bu süreçte, katılımcı demokrasi bağlamında üzerimize düşen nedir? Çağdaş refah toplumuna ulaşılmasına nasıl katkı yapabiliriz? Girişimde bulunan, yatırımı yapan, istihdam yaratan, yenilikçi olmak isteyen ve risk alan bir topluluğuz. Üzerinde faaliyet gösterdiğimiz zeminin güçlü olmasını sağlamak üzere bu sürece katkı vermek arzusundayız. Bunu bir görev ve sorumluluk olarak görüyoruz. Güçlü olmasını istediğimiz bu zemin demokrasi zeminidir ve yeni Anayasa, bu zeminin güçlendirilmesi için çok önemli bir fırsat sunmaktadır" dedi.
TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun bir buçuk yıla yakın bir süredir çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Yılmaz, partilerin eşit temsil edildiği bir özel uzlaşma komisyonun kurulmuş olmasını çok olumlu karşıladığını söyledi.
Muharrem Yılmaz, şunları kaydetti:
"Son zamanlarda basına yansıyan birkaç konudaki görüş ayrılığını doğal karşılıyoruz. Bunlar yola çıkarken beklenen tartışmalardı. Siyasi partilerimizin hiç biri dün sabah kurulmadı ve doğal olarak ideolojik farklılıkları, söylem farklılıkları ve politika farklılıkları var… Ancak biz tüm görüş ayrılıklarına rağmen, uzlaşılacak pek çok alan olduğunu ve uzlaşma anlayışıyla gidilirse, her konuda ilerleme sağlanabileceğini düşünerek yeni Anayasa çağrısı yapmıştık."
Biz, uzlaşmaya inanıyoruz. Yeter ki hiçbir parti yeni Anayasa'da, bugüne kadar savunduğu tüm tezlerini aynen görmeyi beklemesin. Tüm tarafların uzlaşma niyetiyle hareket etmelerini ve 21. yüzyılın öngördüğü özgürlükçü tercihler ile müzakere etmelerini bekliyoruz. Özellikle birkaç gün önce sivil-asker ilişkilerinde çok önemli bir konuda tüm partilerimiz arasında uzlaşma sağlanmış olduğu haberi çok umut verici. Keşke Komisyonun uzlaşmaya vardığı diğer konuların da kamuoyu ile paylaşılması mümkün olsa ve uzlaşma umudu böylelikle daha canlı tutulabilse."
Türkiye'yi Komisyonda partiler arasında sağlanacak bir uzlaşma kadar ilerletecek başkaca bir unsur olmadığını dile getiren Yılmaz, geniş tabanlı bir uzlaşmanın sağlandığı bir Anayasa'nın, en az Anayasa'nın içeriği kadar önemli olduğuna işaret etti.
Yılmaz, "Sivil toplum kuruluşları, düşünce kuruluşları ve özellikle TÜSİAD yirmi yılı aşkın süredir yaptıkları çalışmalarla bugüne kadar bu sürece yapabilecekleri katkıyı yaptı. Bu aşamada bizlere düşen görev, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmalarını izlemek ve uzlaşmayı teşvik etmektir. Yeni Anayasa üzerinde mutabakata varılmasını talep etmeyi kendimize hak görüyoruz" dedi.
 
TÜSİAD Başkanı Yılmaz, "Terör ve Kürt meselesinin çözümüne yönelik süreç, barışın, huzurun ve demokratikleşmenin önemli ayaklarından birini oluşturacak ve Anayasa sürecine çok önemli bir ivme kazandıracak. Sürecin çok dikkatli bir dil ve tutum ile en iyi şekilde değerlendirilmesi gerekir. Acaba süreç nerede takılır, nerede tökezler gibi başarısızlık hikâyelerine kendimizi kaptırmamalıyız. Bunların yerine, üzerinde uzlaştığımız bir toplumsal sözleşmenin, bir mutabakat anayasasının sağladığı ortamda hep birlikte barış ve huzur içinde yaşayacağımız olumlu senaryoyu hayata geçirmek için çaba sarf etmeye gayret etmeliyiz" şeklinde konuştu.
Yılmaz, "Demokratik standartları yükselteceğini umduğumuz yeni Anayasa'nın yazılması ve Kürt sorununun çözümüyle birlikte kalkınmanın da hızlanacağına inanıyoruz. Huzur ortamı, bölgesel kalkınmışlık farklarını süratle azaltacak çalışmalara imkân sağlayacaktır" dedi.
İhtiyatlı bütçe politikalarının yarattığı zeminde Merkez Bankası finansal istikrarı da gözeten, 'yenilikçi para politikası' uygulamalarına geçtiğini vurgulayan Yılmaz, "Nitekim rezerv para yaratan Merkez Bankalarının nerede duracağı henüz belli olmayan ve 5 trilyon dolara ulaşmış parasal genişlemesinin olumsuz etkilerini bertaraf etmede başarılı bir yol izlenmiştir. Küredeki rezerv para büyüklüğünün anlamlı bir ekonomik aktivite ile ilişkili olmadığı açıkken, bu enjeksiyonun etkileri ancak Merkez Bankası'nın mevcut yaklaşımı ile dengelenebilirdi. Bu yaklaşım, hem TL'nin aşırı değerlenmesine neden olabilecek arızi gelişmeleri bertaraf etmiş, hem de finansal portföyün TCMB tarafından kısmen kontrolünü sağlamıştır" diye konuştu.
Yılmaz, Türkiye'nin borç stokunun on yıllık başarılı kamu maliyesi politikaları ile önemli ölçüde düşürüldüğünü dile getirerek, ancak bu olumlu gelişmeye rağmen sürecin devam ettirilmesi ve dış şokların etkilerini hafifletmek amacıyla kamu maliyesinde bir ek ihtiyat alanı oluşturmakta yarar olduğunu anlattı.
 
"Uzun dönemde, kamu maliyesinde esas olan, sıfır açıktır"
 
Muharrem Yılmaz, şunları kaydetti:
"Uzun dönemde, kamu maliyesinde esas olan, sıfır açıktır; yani kamu açığı ancak arızi bir mefhum olmalıdır. Şeffaflıktır; yani her bir vergi ödeyen kişi harcamaların nereye yapıldığını bilmelidir. Verimliliktir; yani harcamalar sürdürülebilir büyüme amaçlı olarak kullanılmalıdır. Hesap verebilme ve denetlemedir; bütçe disiplini esastır, bütçeden sapmalar gerekçeli olarak vergi ödeyene anlatılmalı ve denetime tabi olmalıdır. Bu esaslar sağlandığı ölçüde, devletten kamu maliyesine yönelik bir beklentimiz olmaz, zaten olmamalıdır; devlet ekonomik bir aktör değil, denetleyici ve düzenleyici bir yapıdır"
Bizlerin de hazırlanma sürecinde bulunduğumuz, bir yandan mikro yapısal nitelikteki tüm unsurları içeren, diğer yandan bölgesel kalkınmışlık farklarını gidermeye ve sektörel rekabet potansiyellerini tahlil etmeye yönelik hazırlanmış bir yol haritası niteliğindeki 'Sanayi Stratejisi' belgesi bulunmakta. Yine bu yıl devreye girecek olan ve orta-uzun dönemli kalkınma eksenlerini ortaya koymasını beklediğimiz 10. Plan belgesi çalışmaları devam etmekte. Bu belgelere, ara malı üretim kapasitesinin artırılması ve ithalat bağımlılığın azaltılmasına yönelik olarak hazırlanan 'Girdi Tedarik Stratejisi' belgesini de eklemek gerekir."