İş Bankası, Mısır ve Azerbaycan'da banka satın alma peşinde

Türkiye İş Bankası Gürcistan'ın Batum, Kosova'nın Priştina, Pakistan'ın Karaçi kentinde birer şube açmayı planlıyor. Mısır'da temsilciliği bulunan banka hem bu ülkede hem de Azerbaycan'da banka satın alma dahil tüm fırsatlara bakıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Ece CEYHUN
Jülide Y. GÜRDAMAR
 
İSTANBUL - Yurtiçinde 1.200 şubeyi deviren İş Bankası son dönemde yurt dışında da daha hızlı büyüme planları yapıyor. Almanya'daki iştiraki İş Bankası GmbH aracılığıyla Bulgaristan'ın Başkenti Sofya'da şube açan, Rusya'da Bank Sofia'yı alan, Irak'a Erbil'de açtığı şube ile giren ve Mısır'da temsilciliği bulunan İş Bankası orta vadeli hedefi bölgesel güç olma vizyonu ile ilerlemeye devam ediyor. 
 
İş Bankası'nın 2008'den bu yana DÜNYA Gazetesi işbirliği ile 24 ilde 28'incisini düzenlediği İş'le Buluşmalar toplantısının bu yılki ilk durağı İstanbul'du. Moderatörlüğünü Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ'ın yaptığı "Değişen Dünyada Uyum ve Rekabet" konulu toplantıya Netaş Genel Müdürü C. Müjdat Altay, Ambalaj Sanayicileri Derneği Başkanı Sadettin Korkut, Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Taner Berksoy ve Dünya Gazetesi Yazarı Rüştü Bozkurt konuşmacı olarak katıldı.
 
Toplantıda bir konuşma yapan Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Azerbaycan ve Mısır'da banka satın alma dahil tüm finansal yatırım alternatiflerini değerlendirdiklerini açıkladı. Bali 4 ülkede de şube açmayı planladıklarını aktardı. Bu çabalarının önümüzdeki günlerde somut sonuçlarını almayı umduklarını da kaydeden Bali, şu açıklamayı yaptı: "İş Bankası yurt dışında da aktif bir yapılanma politikası izliyor. Şimdi Gürcistan'ın Batum, Kosova'nın Priştina, Pakistan'ın Karaçi kentinde birer şube açmayı planlıyoruz. Irak'ta Bağdat'ta da şube açmayı planlıyoruz. Azerbaycan ve Mısır da banka satın almada dahil finansal yatırım alternatiflerini değerlendiriyoruz. Bütün bunlar müşterimizin zaten faaliyet gösterdiği piyasalarda müşterisine en yakın banka olma vizyonu ile çalışmak arzusundan kaynaklanıyor. Bu çalışmalar aynı zamanda İş Bankası'nın sadece Türkiye ile sınırlı olmayan bakış açısının bir sonucudur. Önümüzdeki dönemde bu çabalarımızın da somut sonuçlar vereceğini umuyorum." Bali sadece Suriye'de temsilcilik açma girişimlerini ileri bir tarihe ertelediklerini belirterek buna neden olarak da yaşanan karşılıkları gösterdi. 
 
Rakiplerimizden hızlı ve sorunsuz büyüdük
"Rakiplerimizden daha fazla büyüyeceğiz ama rakiplerimizden daha az soruna maruz kalacağız" diyerek  ‘sorunsuz büyüme' stratejisi ortaya koyduklarını ve bu doğrultuda ilerlediklerini aktaran Bali şöyle devam etti: "Rakiplerimizden fazla büyüdük ve rakiplerimizin çok daha altında soruna maruz kaldık. Sorunlu krediler tarafından baktığımızda yüzde 3.6'lık takipteki kredi rasyomuz yıl sonunda yüzde 2.1'e geriledi. Bu sadece hızlı büyüdüğümüz yani sadece paydayı genişlettiğimiz için değil yeni intikallerimizin azaldığı, meslek erbaplığımızı gösterdiğimiz, muhataplarımıza değer yarattığımız için ve mevcut portföyümüzden de tahsilatlar yapabildiğimiz için geriledi. İş Bankası'nın 2011 yılında net sorunlu alacak oluşumu negatif düzeyde oluştu. İstanbul'da bu oran daha da düşük; yüzde 1.6. Bunu hakikaten çok önemsiyoruz. Çünkü bu ülkenin zaten kıt kanaat ve birkaç neslin emeği ile bir araya getirdiği sermayesini kolay heba etmemek bakımından çok kıymetli buluyoruz. Bütün bunların sırrı ne diyecek olursanız, çok büyük bir sırrı yok. Kısa vadeli gel-geç kazançlara göre değil uzun vadeli işbirliğine göre iyi günü kötü günü gözeterek bunu yapmaya çalışıyoruz. Tek sırrımız bu. Farklı ekonomik konjonktürlerde değişik tavırlar sergilemiyoruz, müşterilerimizi şaşırtmıyoruz." 
 
2011 yılında İş Bankası'nın 87 yıllık tarihinde tahsis edilmiş olan limitlerin yüzde 40'ının tahsis edildiğini de ifade eden Bali, kredi verme süreçlerinde kendilerini diğer rakiplerinden ayırt edici bir performans sergilediklerini anlattı. "İşi yerinde çözen" bir anlayışla hareket ettiklerini söyleyen Bali, "Sahadaki kredi değerlendirme birimlerimizle yine inisiyatifleri yerinde çözme performansı gösteriyoruz" dedi. 
 
Krediyi verirken cari açığı da göz ettik
2011 yılında hızlı kredi büyümesinin cari açığı artırıcı etki yaptığı dolayısıyla artış hızına sınır getirildiğini de hatırlatan Bali kredilerini bir yılda yüzde 43 artırarak 91.6 milyar TL'ye çıkartırken ağırlığı ticari kredilere verdiklerini vurguladı. Ticari kredilerin istihdam ve yatırım yaratan krediler olduğunu belirten Bali, "Kredilerin cari açıkla ilişkisi kurularak kategorize edilmesini savunduk. Biz mevzuata dair bir düzenleme olmaksızın kurum olarak kendimiz bu hassasiyeti gösterdik" şeklinde konuştu. 
9.jpg
 
Meşgul olmak iş sahibi olmak demek değil
Türkiye ekonomisinin ciddi bir fleksibiliteye sahip olduğunu düşünen Bali, hem büyüme hem de küçülme dönemlerinde Türk girişimcilerin yeni ortama çok hızlı adapte olabildiğini anlattı. 
 
Bali, "Bir süredir yaşadığımız ve yaşayacağımız belli olan bu dalgalı büyüme trendinde Türkiye'nin optimum ölçeklere sahip olması talebin kestirilemediği durumlarda kısa temrinlerle sipariş alınması ve o siparişlerin esnek dinamik bir üretim modeliyle zamanında ve uygun vasıfta karşılanabilmesi farklı sektörlerde karlı büyüme olanakları sağlıyor. Özellikle de optimum ölçek ekonomisinin ve lojistiğin önemini daha fazla artırıyor. Bunun önemli bir avantaj olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla çok hızlı büyüme konjonktürü ya da olayların son derece kaotik gitmesi gibi iki uç senaryo dışındaki dalgalı trendin Türkiye için lehe sonuçlanacağını düşünüyorum. Nitekim giderek daralan rating farklarını dikkate aldığımızda önümüzdeki dönemin hem müteşebbisler hem de finans sektörü için çok daha uygun kaynak imkanları, çok daha uygun aktif yaratma imkanları ve erişilebilirlik sağlayacağını düşünüyorum. Bu dinamik ve esnek üretim yapısına değindiğimizde aklınıza mutlaka katma değer gelmeli. Faaliyette bulunmak üretmek anlamına gelmiyor. Üretmek mutlaka değer yaratmak, katma değer yaratmak anlamına gelmiyor. Dolayısıyla meşgul olmanız da iş sahibi olmanız anlamına gelmez. Biz bu süreçte üstümüze düşeni yapmaya öteden beri hazırız. Sanayi ve ticareti desteklemeye sonuna kadar devam edeceğiz" değerlendirmesinde bulundu. 
  
Adnan Bali, hem finans sektörünün hem de özel sektörün yurt dışı borçlanmalarında da bir sorun olmasını beklemediğini ifade etti. Bali, Türkiye'nin öyküsü sağlam bir ülke olduğunu ve Avrupa Merkez Bankası'nın verdiği bol likiditeden Türkiye'nin de payını alacağını vurguladı. Bali, "Parasal genişleme sonucunda bir para akışı olacaksa Türkiye'de bundan payını alacaktır" dedi. Yurtdışından sağlanan fonların çevrilme oranının kriz döneminde yüzde 78'e kadar indiğini ama bu gerilemenin ‘alınamadığı' için değil ‘tercih edilmediği' için yaşandığını da aktaran Bali, önümüzdeki dönem içinde bir sorun görmediğinin altını çizdi. 
 
Bilişim sektörü 2020 yılında 50 milyar cihaz ve insanı birbiriyle görüştürecek
 
Netaş CEO'su C. Müjdat Altay, bugün 6 milyarı görüştüren bilişim sektörünün 2020 yılında 50 milyar cihaz ve insanı birbiriyle görüştüreceğini söyledi. Bilişim sektörünü önümüzdeki çeyrek asırda neler beklediği ile ilgili açıklamalarda bulunan Altay, "Önümüzdeki 25 yıla yolculuk yapmak istiyorum. Bilişim sektörü dünyada yaşayan insanları birbiriyle görüştürüyor, konuşturuyor ve veri akışı ile haberleşmelerini sağlıyor. Fakat bu yeterli değil. Bilişim sektörünün bundan sonraki hedefi; içinde bilgi olan, bilgisayar olan, akıl olan her türlü cihazı insan gibi birbiriyle görüştürmek. Bu teknoloji ile 2020 yılında 50 milyar cihaz ve insanı birbiriyle görüştüreceğiz" dedi.  Bu bağ ve hıza hiperbağlantı denildiğini kaydeden Altay, bunun da yeterli olmayacağını ve bunun yanında da gerçek bant denilen kavramın da olması gerektiğini dile getirdi. Altay, "İnsanların birbirini duyduğu, hissettiği, bir insanın ihtiyacı olan her şey bant genişliğidir. Bu ikisi bir araya geldiğinde dünyada bir değişim olacak. Bu değişimi şöyle özetleyebiliriz: İnsan bundan 10 binlerce yıl önce tekerlek bile icad olmadan sadece 15-20 hanelik köylerde yaşıyordu. O zaman gördüğümüzü görüp, avladığımızı avlıyorduk, konuştuğumuz kişiler sadece etrafımızdakilerle sınırlıydı. Ama hiper bağlantı ve gerçek bant genişliği ile bütün insanların birbiriyle 10 bin sene önce ki gibi istediği zaman istediği insanla gerçek bant genişliğinde görüşebilmesi, istediği lokasyonla ilgili bilgiyi bulunduğu alana getirmesi bir insanın 10 bin sene önceki bütün kabiliyetini yakalamış oluyor. Ama  bu yetmiyor. Bu donanım buna bir faktör ilave etmek gerekiyor; o da yazılım. Bu donanım üzerine yazılımı da ilave edersek dünya tamamen değişiyor. Hiper bağlantıların olduğu, genişbant alt yapısıyla herkesin birbiriyle gerçek bant genişliğinde görüştüğü ve bunların bir akıl oluşturduğu bir bambaşka bir dünya" diye konuştu.  
 
Mobil abone sayısı 6 milyarı  geçti
Küresel bilişim pazarının büyüklüğünün bugün 3,7 trilyon dolara ulaştığını kaydeden Altay, dünya pazarını rakamlarla şöyle anlattı:
 "Global ekonomik büyüklüğün yüzde 6'sını oluşturuyor şuanda. 4-5 yıl sonra bu rakamın iki haneli noktalara, yani bilişim teknolojilerinin küresel pazarda yüzde 10'unun üzerinde yer alacağı belirtiliyor" diye konuştu.  Dünya nüfusunun 7 milyara  ulaştığını, geçen sene sonunda mobil abone sayısının ise 6 milyarı geçtiğini dile getiren Altay, "Bu dünyada herkesin bir mobil telefona sahip olduğunu gösteriyor. Veri trafiği yüzde 30 artıyor. Akıl cep telefonu pazarı ise yüzde 50 büyüyor. Dünyada gelişimi tetikleyen, makineden makineye iletişim, iş zekası gibi yeni bileşenler, bilişim pazarındaki büyüklüğü daha da tetikleyen etkenler olacaktır. 2012 yılında mobil veri trafiği büyüme oranı yüzde 131. 2012 yılında dünyadaki bilişim teknolojilerindeki büyüme beklentisi yüzde 4.7. Dünyada bilişim pazarı istihdamı artırması, daha fazla iş gücünü katma değer yaratması ve ülkelerin büyümesine katkıda bulunması nedeniyle büyüyor. Küresel girişim sermayesi yatırımların yarısından fazlasını bilişim odaklı yapıyor. "
 
Türk bilişim pazarı bu yıl yüzde 7,4 büyüyecek
Türkiye'de devlet ve özel sektör 2004 yıllarından itibaren bilişim pazarına çok önem verdiğini kaydeden Altay, bilişim pazarında 2009 -2012 yıllarında arasında yıllık bileşik büyümenin yüzde 11 olarak gerçekleştiğini, bu rakamın Avrupa çapında bir rekor olduğunu ifade etti.  Altay, "Türkiye bundan sonra da büyüme hızını devam ettirecek. 2012 yılında bilişim pazarında yüzde 7,4'lük bir büyüme bekleniyor. Türkiye'nin büyümesinde daha hızlı büyüme bekleniyor. Bu 2013-2014'de devam edecek" dedi. 
 
Tüketici artık üreticiyi yönlendiriyor
Dünyanın çok hızlı bir şekilde değiştiğini ve bu unsurun teknolojik hızdan kaynaklandığını ifade eden Altay, "Teknolojik gelişimde bir çok değişimden söz edebiliriz. Değişimin en büyük motoru bilişim sektörüdür" dedi. 20 yüzyılda sanayici Henry Ford'un müşterilerine yazdığı "İstediğiniz renkte araba sahibi olabilirsiniz, yeterki siyah olsun" sözü ile bilişim sektöründeki gelişimi özetleyen Altay, bu sözün o dönemdeki teknolojinin durumunu anlattığını, söz konusu dönemde beğenen alır, beğenmeyen almaz anlayışının hakim olduğunu  dile getirdi. 21. yüzyılda ise bugünün tüketicisinin kendisine dayatılan ürünü kabul etmektense ne istediğine kendi karar verip üretiyici yönlendirdiğini ifade eden Altay, "Hatta kendi istediğini kabul etmeyen üreticiyi de cezalandırıyor. Bu da üreticiyi rekabete sokuyor. Bu ortamda tatmin olmayan tüketicinin üreticiyi yok etmesi, üretici değiştirmesi bunun sonucu oluyor. Tüketiciler sosyal medyada tecrübesini paylaşmakla yola çıkıyor. Üreticiye bunu yapacaksın diye sosyal medyada diretiyor. Hatta sosyal medyada bir araya gelip özel fiyat, özel ürün bile istiyorlar.  21. yüzyılda oyunun kurulları değişti. Tüketici davranışları, rekabet dinamiklerinde değişim küresel fiyatların uyuma odaklanmasına neden oldu. Teknolojinin önemi fark edildi" dedi. 
 
Teknoloji gelişimini TİME kapaklarıyla anlattı
Medyanın teknolojiye bakış açısını Time dergisi kapaklarıyla örneklerle açıklayan Müjdat Altay, bilgisayarın hayatımıza yeni yeni girdiği 1983 yıllındaki dergi kapağında insanın bilgisayara uzaktan baktığını, 1994 kapandığı internetin tanıtıldığını hatırlattı. 2006 yılında ise 10 yıl içinde tüketici konumunun nasıl değiştiğinin dergi kapaklarına yansıdığını ve derginin yeni  başlığının okuyucu yılın insanı seçtiğini ifade eden Altay, "Çünkü insan kontrolü ele almış. Tüketicinin kendisi bilgisayarıyla üreticileri kontrol altına almış" dedi. Altay, sınırsız bir iletişime geçme motivasyonuyla Time dergisinin gelecekteki kapanığının ne olacağının merakla beklendiğini ifade etti.
 
Ürünün giysisi ambalaj 9 milyar dolar büyüklüğe ulaştı 
 
Ambalaj Sanayicileri Derneği Başkanı Sadettin Korkut, 2005 yılında 4.75 milyar dolar büyüklüğü olan ambalaj sektörünün ülke ekonomisinden daha hızlı büyüyerek, 2011 yılında 9 milyar dolar büyüklüğe ulaştığını söyledi. Korkut, 'Ambalaj Ticarette Stratejik bir Araçtır' başlıklı konuşmasında şunları kaydetti:" Ambalaj sektörümüzün büyüklüğü 9 milyar dolar ama 300 milyar dolarlık bir ekonomik hareketliliği etkiliyoruz. Ambalaj bir ürünün giysisidir. Ürününüz ne kadar iyi olursa olsun giysisi iyi değilse satmanız zor olacaktır. Özellikle ihracat ürünlerinde ambalaj unsuru öne çıkıyor." 
 
3 milyar dolar ihracat
Türkiye'de ambalaj sektörünün dünya ortalamasının üstünde bir büyeme elde ettiğine dikkat çeken Korkut şöyle konuştu: "Türkiye'de 2006'da 1.5 milyar dolar olan ambalaj ihracatımız, 2011'de 3 milyar dolara çıkmış durumda. Dünyada 180 ülkeye ihracat yapıyoruz. 2011'de en çok ambalaj ihraç edilen ülkelerin başında Almanya, İngiltere, Irak, Fransa, İran, Hollanda, İtalya, İsrail, Rusya ve Yunanistan geliyor. Bu ihracatta yüzde 69'luk oranla en fazla payı plastik ambalaj geliyor. 500 milyar dolar ihracat hedeflenen 2023 yılında ise, sektör olarrak hedefimiz ihracatımızı 28-30 milyar dolara çıkarmak." 
 
109 dolar kişi başı tüketim
Ambalaj sanayinin 20 bin kişiye istihdam sağladığını hatırlatan Korkut şöyle devam etti: "Türkiye'de ambalaj sektöründe büyümek için halen büyük bir potansiyel var. 2011'de dünyada kişi başı ambalaj tüketimi 78 milyar dolar. Bu rakam türkiye'de 109 dolar iken, Avrupa Birliği (AB) ortalaması 250 dolar, ABD ve Kanada ortalaması 350 dolar. Ambalajın en yoğun kullanıldığı Japonya'da ise kişi başı tüketim 550 dolar oldu. Sektör olarak hedefimiz Türkiye'de kişi başı ambalaj tüketimini 2023'e kadar 300 dolara çıkarmak." 
 
İlk binde 53 şirket 
Ambalajın ihracatı mümkün kılan en önemli stratejik araç olduğunu kaydeden Korkut, "Türk ambalaj sanayi, ülkedeki imalat sanayiindeki genişlemeye cevap verecek durumdadır. İstanbul Sanayi Odası (İSO) en büyük 1000 şirket araştırmasında 2009 yılında 50 ambalaj sanayi şirketi yer aldı. 2010 yılında bu rakam 53'e çıktı. Bu 53 şirketin 22'si derneğimiz üyesi." 
 
2014'te 600 milyar dolara yaklaşacak 
Dünya ambalaj sanayisindeki gelişmelere de değinen Sadettin Korkut şu bilgileri verdi: "2008'de başlayan küresel kriz sürecinden önce dünyada ambalaj endüstrisi 500 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahipti. 20009'da pazarın büyüklüğü 429 milyar dolara indi. Bundan sonra ise sektörde her yıl yüzde 3.5 büyüme kaydedildi. 2014'de sektör büyüklüğünün 597 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor." 
 
Defterleri sadece vergi memuru için çıkartmayın
DÜNYA Gazetesi yazarı Rüştü Bozkurt ise Türkiye'nin önünde çok önemli fırsatlar olduğunu ifade ederek "Türkler fırsat kaçırma fırsatını hiç kaçırmaz derler. Bugün Türkiye'de en az 10 sektörde dünyanın bir numaralı şirketlerini çıkartabilecek potansiyel var. Ama alışkanlıklarımızı değiştirmemiz lazım. Türkler muhasebe defterlerini sadece vergi memurlarına göstermek için çıkartıyorlar. Halbuki defterleri sadece Maliye'ye göstermek için değil işlerimizin nasıl gittiğini analiz etmek içinde çıkartmak lazım" dedi. 
 
Dünyanın hiçbir yerinde hava güneşli değil
Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi ve DÜNYA Gazetesi yazarı Prof. Dr. Taner Berksoy, "Dünyanın hiçbir yerinde hava güneşli değil. Ama ekonomik anlamda bakarsanız karda yağmıyor" dedi. Bir yıl önceye kıyasla dünya ekonomisinin daha iyi bir yerde olduğunu söyleyen Berksoy, sorunların daha önceki yıllara göre biraz daha çözülmüş olduğunu ifade etti. Berksoy, şunları söyledi: "Dünya ekonomisinde özellikle atılan iki adım sorunların çözümü yolunda önemli etki yaptı. Bunlardan bir tanesi Avrupa'nın euroya sahip çıkması, diğeri Avrupa Merkez Bankası'nın likidite vermesi ve likidite vermeye devam edeceğini açıklaması. Dolayısıyla hava açmaya meyilli" dedi. Berksoy, Çin'in büyüme hedefini yüzde 7.5'a düşürmesinin de krizin atlatılması için atılmış çok önemli bir adım olduğunu söyledi. Krizin temelinde ticari dengesizliklerin olduğunu Çin'in fazla aralarında Türkiye'nin ve ABD'nin de olduğu bazı ülkelerinde dış açık verdiğini aktaran Berksoy, "Çin'in kararı önce bir problem olarak algılandı ama bence krizin çözülmesi için atılmış çok önemli bir adım. Dünya ticaretindeki bu dengesizlikler giderilmeden bu kriz dinamiğinin çözülme ihtimali yok. Krizin atlatılmasına fren koyanda Çin'in büyüme hevesi. Çin'in yavaşlamayı kabul etmesi, aslında bu dengelenmeyi kabul etmesi anlamına geliyor. Bir süre sonra Yuan'ın da biraz daha esnekleştireceklerini düşünüyorum" diye konuştu. Bundan sonraki süreçte ani bir fırtına beklemediği yorumunu da yapan Berksoy, petrol fiyatlarında da aşırı bir yükseliş beklemiyor. 
 
 

 

Bu konularda ilginizi çekebilir