Madenci 'tek makamdan ruhsat' ve 'mazota ÖTV desteği' istiyor

Aralarında Ciner grubu ve TÜPRAG’ın da yer aldığı madenciler yuvarlak masada buluştu. Ruhsat sürecinin uzamasından şikayetçi olan madenciler maliyetlerinin yüzde 70’ini oluşturan mazot için de teşvik talebinde bulundu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yeşim ARDIÇ- Beste GÜÇER

Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Madencilik Komitesi ve Taşocakçılığı Sanayi komitesi üyeleri, DÜNYA yuvarlak masa toplantısında bir araya geldi.

Komite üyeleri özellikle ruhsat sürecinin uzamasının kaynakların ekonomiye kazandırılmasını geciktirdiğinin altını çizerken, enerji maliyetlerine yönelik ÖTV teşviki verilmesini istediler.

Yeniden yapılandırmalarda hem kapsam dışı kalan devlet hakkı borçlarının da taksitlendirilmesi gerektiğini dile getiren komite üyeleri, idari para cezalarının sektörün belini büktüğünü bildirdiler. Komite üyeleri, bir ihaleyi kazandıktan sonra ruhsat ve izinler için çok zaman kaybettiklerinin altını çizerek, bunun yerine madenlerin her türlü izin ve ruhsat süreci tamamlanarak ihaleye çıkılmasını önerdiler.

Kocalar İnşaat ve Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Seyit Koca: Enerjimizin büyük kısmını ruhsat peşinde koşarak harcıyoruz

Kocalar İnşaat olarak Ankara’da kırma eleme tesislerimiz var. Kalker işliyoruz, genelde inşaat ve hazır beton sektörüne mal ve hizmet üretiyoruz. Bunun yanında da yine konut imalatlarımız var yani topyekun inşaat sektörü ağırlıklı çalışıyoruz. Sektörümüzle ilgili sıkıntılar, genellikle madencilik sektörü anlamında, ruhsatlarımızla ilgili yaşanıyor.

Devletin ihaleye çıkartmış olduğu bir sahada işletme ruhsatı alıncaya kadar yıllar geçiyor. Devletin ihalesinde, devlet kurumlarından izin alamıyoruz. Süreç uzayınca da ruhsatlarımız düşme noktasına geliyor. Veyahut boşuna harçlar bedeller ödemiş oluyoruz. Yani bir alanı, “Burada maden var” deyip ihaleye çıkmak çok doğru bir şey değil. Tespitlerin, rezervlerin doğru yapılıp en kısa sürede de ekonomiye kazandırılması lazım. Başka bir ifade ile biz enerjimizin önemli kısmını ruhsat peşinde koşarak harcamayalım.

Bir alan için başvuruda bulunduğunda Tarım Bakanlığı’ndan, Orman Bakanlığı’ndan, DSİ gibi kurumların da yer aldığı 18 ayrı kurumdan izin alıyorsun. Üstelik birinin izin süreci tamamlanmadan diğerinden izin alamıyorsun. Bu süreci kısaltmak adına devletin daha kârlı çıkması için, bir sahada herhangi bir maden varsa, ülke ekonomisi için faydası olduğuna inanıyorsa, gerekli izinleri hazırlayıp, ruhsata hazır hale gelip öyle ihaleye çıksın. Bu pratiklik sağlar ve ülke enerjisinin ortaya çıkmasını sağlar. Çünkü problem çözmede kamunun maharetiyle özel sektörün mahareti aynı değil. Bir de ülkemizde enerjide dışa bağımlılık çok yüksek.

Her yıl yaklaşık 60 milyar dolar civarında enerjiye para ödüyoruz. Kömür ithal etmek zorunda kalıyoruz. Bunun yerine kendi kömür kaynaklarımızı değerlendirmeliyiz. Bizim petrolümüz yok ama buna karşılık gelebilecek o kadar çok yeraltı zenginliğimiz var ki. Bunların bir çoğu da işletilemiyor. Mermer konusunda Türkiye, dünyanın en zengin ülkelerinden birisi. Ancak bu yeterince işlenemiyor. Bu ürünün içeride, çok ucuz paralara kullanılıyor, kalitesiz ürünler var. Ciddi anlamda yatırım yapılıp uç ürün olarak yurt dışında satılması gerekiyor.

Tüprag Metal Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz: Bütün izin ve ruhsatlar tek makamdan alınmalı

Tüprag Metal Madencilik Yönetim Kurulu Başkanıyım, aynı zamanda ASO’da Madencilik Komisyonu Başkanlığı görevini yürütüyorum. İzinlerin alınmasında gerçekten çok uzunca bir süre sıkıntılar yaşandı. Maden ruhsatlarının çıkartılması konusundaki gecikmeler olduğu gibi maden ruhsatını aldıktan sonra almanız gereken başka izinler de var. Orman izni, mera izni, iş yeri açma izni ve benzeri. Bunun sebepleri var, geçmişe yönelik devletin yaşadığı bazı sıkıntılarda daha ince eleyip sık dokuması gibi sebepler vardı.

Biz mesela bir projemizde 3-3.5 yıl orman izni bekledik. Nihayetinde aldık ama yatırımımız bu süreçte gecikti. İstihdam yaratacak bir çok imkanı ertelemek zorunda kaldık. Bunların da ekonomiye yansıması ister istemez oluyor. Orman bedelleri de ayrıca bir sıkıntı. Bu orman izinlerinin çıkması. Yani izinleri önce bir alacaksınız sonra bedelini konuşacaksınız. Orman bedelleriyle ilgili de biz sayın Enerji Bakanımızın yaptığı birkaç toplantıda bu konuları hep gündeme getirdik ve kendisi ruhsatlarla ilgili problemin kısa süre içinde çözüleceğini söylemişti. Bir diğer önemli bir konu da kamu arazileri.

Madencilik amaçlı, kamuya ait bazı arazilerin kullanımı söz konusu. Meraların, hazine arazisi veya taşlık, tescil dışı olan yerlerin. Bunları almak gerçekten eskisi kadar kolay değil, çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Sadece ruhsatı alıp gidip hemen madenciliğe başlayamıyorsunuz. Madencilik emek yoğun bir sektör ve bir jeoloji mühendisi olarak söylüyorum bunu; Türkiye’nin çok büyük madencilik potansiyeli var. Bu kadar fay zonlarının olması negatif görünebilir ama bunların bu coğrafyaya getirdiği çok büyük bir doğal kaynak zenginliği var. Aynı zamanda çeşitliliği var. Bizim bunları çok hızlı bir şekilde ekonomimize kazandırmamız lazım. Neticede madenciliğin önü ne kadar açılırsa hakikatten doğal kaynağın zamanında, bir mal para ettiği zaman satılır, metal fi yatları da her zaman böyle çok üst düzeyde giden bir trend izleyemeyebiliyor.

Bazen yükseliyor bazen düşüyor. Bu iyi zamanlarda iyi bir katma değer yaratarak, iyi istihdam yaratarak bu sektörü ateşleyip lokomotif olarak kullanabileceğimizi düşünüyorum. Sektöre yönelik olumsuz algı konusundan da bahsetmek istiyorum. Madenci daima dağ başında yaşadığı için şehirlerdeki lobi faaliyetlerinin genelde hep dışında kalmıştır. Hatta madencilikteki halkla ilişkiler kamuyla olan ilişkiler son 5, 10 senede gelişmeye başladı. Bizler mevzuatta, idari işlemlerde “aleyhimize bir şeyler oluyor bir dakika biz de kendimizi anlatalım” demeye yeni yeni başladık.

Size samimiyetle söyleyeyim, DÜNYA Gazetesi bu işte çok önceden ön almış bir gazetedir. Madencilik sektörüne çok ciddi inceleme ve irdeleme anlamında katkı koymuştur. Çünkü bunlar konuşuldukça ortaya çıkan şeyler. 1986 yılında biz ilk altın madenciliği ve altın aramacılığına başladığımızda Türkiye’de altını rafine ettireceğimiz bir rafineri yoktu. Ama çok şükür şimdi bizim Türkiye’de gerek kapasite gerek sertifikasyon anlamında 4-5 tane rafinerimiz var. Ürettiğimiz altını zaten yurt dışında satmıyoruz çünkü Türkiye’nin ihtiyacı 150- 200 ton civarında biz zaten 30 ton yapıyoruz.

Türkiye’nin, bu önemli bir şeydir geçmişte yapılan çalışmalarda, yer altı maden varlığının aşağı yukarı 3 trilyon dolar civarında olduğu söylenir. Bu korkunç bir değerdir. Eksiğimiz yok mudur, kötü örneklerimiz yok mudur? Mutlaka vardır ama bunu bertaraf etmek için madenciliğin çok önemli özelliklerini de göz ardı etmemek lazım. Madencilik emek yoğun bir sektördür, köyden kente göçü önleyen bir sektördür, şehirlerdeki suç oranının düşmesinde emin olun madencilik sektörünün gelişmesinin çok büyük katkısı olacaktır. İnsanların oturduğu, köyündeki kapısına iş götürüyorsunuz.

Sosyal ruhsat çok önemli’

Sosyal ruhsat dediğimiz olgu var. Bunun içinde her şey var. Yani siz, arka bahçesinde kazı yaptığınız köylüye artık her şeyi anlatmak zorundasınız. Sen anlamazsın dediğiniz anda kıyamet kopuyor, herkesin kendine göre öğrenme isteği veya haklı olarak ben de bileyim ne oluyor deme hakkı oluşuyor, buna da saygı gösteriyoruz. İlk başta orada çalışan köylüleri işe alıyoruz. Zaten gelip kendileri işin içinde oluyorlar.

Madencilik sektörünün gelişebilmesi için aramaların, önünün açılması lazım, bunun da en temel yolu ruhsat güvencesidir. “İptal ederim, bunu yapmazsan ruhsatın gider” diyerek bu iş olmaz. Orman bedelleri madenciliğin belini ciddi şekilde büküyor. Bir dönüm araziyi parasını verip satın aldığınız arazinin, orman olduğu takdirde ödediğiniz orman bedeli, arazi bedelinin 10 katını buluyor ve bunu her yıl ödüyorsunuz. Kanada ile karşılaştırmasını yaptık. Kanada’da yuvarlak hesap 5 dolar olan yer, Türkiye’de 10 bin doları bile aşıyor. Kanada devlet hakkı alıyorsa, ayrıca orman bedeli almıyor. Bu sektör bu memlekete çok büyük katkıyı yapmaya hazır her zaman.

Adasan Kum Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Salih Elmalı: Hammadde üretim izni alan ruhsatsız şekilde üretim yapabiliyor

Adasan olarak taş ocakçılığı, kum ocakçılığı ile iştigal ediyoruz. Ben de hammadde üretim izinleri ile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Hammadde üretim izinleri kamu hizmetlerinin daha seri bir şekilde yürütülebilmesi için iyi niyetle çıkarılmış bir düzenlemeydi. Ama maalesef şuanda hammadde üretim izinleri nedeniyle özellikle taş ocakçılığı konusunda bir çok arkadaşımız mağdur oluyor. Arkadaşların, bizim de yaşadığımız bir olay, kendi ruhsatlı alanımızın hemen bitişiğine hammadde üretim izni alıyor bir şirket. Kamu işi yapıyor, yol işi yapıyor hammadde üretim izniyle oradan malzemeyi tedarik ediyor. Aslında kamuya maliyeti bizim satış fiyatımızla aynı oluyor. Çünkü o şirket orada çıkarırken yapmış olduğu masrafı beyan ediyor örnek verecek olursak biz 6 liraya dolguyu veriyoruz, o zaten 6 lirayı devletten alıyor. Patlattım diyor, deldim diyor, yükledim diyor, taşıdım diyor 6 lirayı alıyor. Aynı şekilde bizden de gelip almış olsa devlet aynı şeye mal olacak ama ne olacak?

Bizlerin kamuya vereceğimiz ya da toplu, büyük devlet yatırımlarına vereceğimiz malzemeyi maalesef işi yapan müteahhit firma alıp götürüyor. Bulunduğumuz yerde devlet hakkını biz ödüyoruz, ruhsat bedellerini biz ödüyoruz bu nedenle bizim sektörde piyasa haddinden fazla daraldı. Bunun haricinde devlet haklarının belirlenmesinde çok büyük adaletsizlik oluyor.

Çünkü fi yatı maden işleri belirliyor. Şu an, halen daha Ankara’da 8 liranın üzerinde mıcır satan yok ama buna rağmen tek kelime etmeden 13 buçuk liradan, direkt tonaj hesaplamasından devlet hakkı alıyorlar. Yaptığınız her harekette, her eylemde para istiyorlar. Müracaat ediyorsunuz müracaat parası, ruhsat alıyorsunuz ruhsat harcı, ruhsatı aldıktan sonra belli bir müddet içerisinde eğer edinimlerinizi yerine getiremediyseniz idari para cezaları, gününü geçirdiniz idari para cezası. Yani dosyaya bakan memurlarda da maalesef öyle bir olmuş ki “nereden ne noksan bulsam da idari para cezası yazsam?” her ay bir idari para cezası geliyor. Şunun gününü geçirdin 21 bin lira, bunu yapmadın 50 bin lira.

Bunun haricinde, yasada var madenciliğe öncelik verilir diye. Ama bir mera alanda açmaya kalktığınız zaman Tarım Bakanlığı’ndaki bir memuru aşamıyorsunuz. Onlar meranın taş ocağı, maden ocağı olarak verilmesini sanki vatan hainliği gibi algılıyorlar. 1970’li yıllarda özellikle Polatlı tarafında kadastro harici taşlık olan bölgelerin tamamı mera olarak yazılmış. Tamamı, yani meralık vasfı taşısın taşımasın. Kayalık bir alan, üzerinde ot dahi yok, meralık vasfıyla hiç ilgisi alakası yok ama mera olarak kaydedilmiş.

Kum ocakçılığında eski özel idarenin yerine Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) diye bir kurum oluşturuldu. Büyükşehirlerde de kum ocakçılığı buraya verildi. Özel idare belli bir deneyime sahipti. Yıllardan beri bu işi yapıyordu. Bunlar YİKOB’a dönüşünce bütün personel dağıldı, konu yabancı insanların elinde kaldı. Kum ocağı işletmeciliği ayrı işkence haline geldi. Bence yasada emredici amir hükümler olması ve noktayı koyması lazım, yani yoruma açık olmaması gerekiyor.

Son çıkan Maden Yönetmeliği dahil tüm maddelerin sonunun ayın olduğunu görürsünüz. Ben bunun bilinçli olarak yapıldığına inanıyorum. Bu bizim işimizi zorlaştırıyor, emredici amir hüküm olsa tartışmaya gerek kalmaz, talebi yaparsınız, o da yapmak zorunda.

Park Teknik Elektrik Madencilik Ali Coşkun Duyak: Çevreyle entegre olmayan bir proje başarılı olamaz

Ciner Grubu Enerji ve Madencilik Grubu başkan yardımcısıyım. Bizler de enerji üretimi, soda külü, üretimi ve madencilik sektöründe iştigal ediyoruz. Sektörün özellikle izin konusundaki problemleri hepimizde ortak. Çünkü madencilik zaten yatırım süreci uzun olan bir sektör. Geriye dönüşü zaman alan bir sektör, bu izinlerin uzaması da bu zamanın daha da uzamasına sebep oluyor. Özellikle orman ve tarım dışı kullanım izinleri ve mera tahsis değişiklikleri gerçekten bugün yatırımcının şuan önündeki en büyük engeller olarak bahsedebiliriz. Buna ilaveten, belediyelerde büyük ölçekli entegre tesislerin yapı denetimi ve ruhsatlarının takibini yapacak bir altyapı olmadığı için bunları normal bir toplu konut gibi değerlendiriyor ve hakikaten ruhsat aşamasında, yapı denetim aşamasında çok önemli zaman kayıpları ve problemlerle karşı karşıya kalınıyor. Onun dışında diğer sorunlar aşağı yukarı ortak sorunlarımız.

Sadece madencilik değil, çevreyle ve bölge insanıyla entegre olmayan bir projenin başarılı olacağına inanmıyorum. 1980’li yıllarda Türkiye’de madencilik ve enerji üretiminde yoğun yatırım yapıldı. Bu dönemlerde, hem toplumda çevre bilincinin eksikliği, hem yasaların yetersizliğinden dolayı bir takım eksik işlerden dolayı madencilik üretiminde ve termik santral işletmeciliğinde toplumda bir yanlış algı oluştu. Bunların hepsi, ciddi şeklinde kirlettiği algısı var. özellikle son 15 yılda teknoloji çok gelişti, toplumda çevre bilinci oluştu, yasalarla bu çok güçlü hale geldi. Bugün artık kimse istediği gibi madencilik yaparım gibi bir durum söz konusu değil. Hükümetin şu andaki elektrik enerjisi üretimindeki kömür politikasını destekliyoruz. Bu çok önemli. Bugün cari açıktaki en önemli etken doğalgaz ithalatı. Bunun da düşürülmesinin yegane yolu yerli kaynakların ekonomiye kazandırılması. Burada bizim en büyük dezavantajımız genç olduğu için ithal ürünlere göre kalorisi daha düşük.

Teknoloji de çok gelişti ve bu tip kömürleri yakma teknolojisi çok gelişti. Kömür üreticileri ve termik santral yatırımına yönelik, kömür üretiminin mutlaka desteklenmesi gerekir. Birtakım teşvikler var ama arttırılmalı. Özellikle kömür madenciliğinin maliyetlerinde çok önemli kalemler var. bunların mutlaka teşvik edilmesini istiyoruz.

‘Madenlere ÖTV’siz mazot verilmeli’

Soma faciasından sonra çok acele çıkarılan bir maden kanununda birtakım değişiklikler var. Bunlar kömür madenciliğinde çok önemli maliyetler oluşturdu. Bunların yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. çünkü madencilik gerçekten ithalat yapılmadan, doğrudan ihracat potansiyeli olan ve bizim doğal kaynaklarımızın olduğu spesifik bir sektör.

Burada şimdi önemli birtakım maliyetler var. Sizin bu yatırımı yapabilecek birtakım avantajlarını sağlanması lazım. dolayısıyla burada önemli bir mazot teşvik olabilir. Açık ocaklardaki en büyük maliyet mazottur. Neredeyse yüzde 70’i bulur. Bugün devletin deniz araçlarına ÖTV’siz yakıt verdiği bir ortamda, madenci ÖTV ie büyük bir ana girdi maliyetiyle karşı karşıya. Bu doğrudan maliyete etki eden bir unsurdur. Artık iş güvenliği konusunda özellikle yeraltı madenciliğinde, işin realitesinden uzak talepler var ve bunların yeniden değerlendirilmesi gerekiyor.

Erişmak Makine Yönetim Kurulu Üyesi Kazım Eriş: İdari para cezaları sektörün belini büküyor

Biz de taş ocağı ile iştigal ediyoruz. Sorunlarımız elbette ki var ama öncelikli olarak iyi bir düzenlemeden bahsetmek istiyorum. O da şu bizim açımızdan; tabi sadece ruhsat sahibi değiliz rödovansçı olduğumuz sahalar da var. Yani ruhsat sahibi başka birisi biz rödovansçı olarak o ruhsatı kiralıyoruz, yeni düzenlemede rödovansçıyla ruhsat sahibi arasındaki anlaşmazlık durumlarının çözülmesine ilişkin adım atıldı.

Ortak sorunlardan birisi idari para cezaları. En düşük ceza 20 bin liradan başlıyor. Maalesef bu da ruhsat sahibinin belini büküyor. Tabii hak ediyorsan cezayı keseceğiz ama idari para cezasının da biraz insaflı olması gerekiyor. Türkiye şartlarında ticaretten, o kadar yatırımı yapıp para kazanmak o kadar zor ki. Bu sorunları ve çözümleri konuşurken atladığımız bir durum var. Türkiye’nin birinci kalemi inşaat sektörüdür. Şu 15-20 yıl içinde de hızla büyüyen, gelişen, köprüsüyle hava alanıyla. Biz bu inşaat sektörünün neresinde olduğumuza bakarsak, kalbinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Mıcır, taş ocağı, kum ocağı olmaz ise inşaat neyle yapılacak? Biz göbeğinde olmamıza rağmen, niye hep üçüncü, beşinci, on beşinci sırada yer alıyoruz. Bizim bütün sıkıntımız bu. Türkiye en büyük ana sektörü inşaat olduğuna göre, yetkililer bizlerle otursun, biz de şapkamızı önümüze koyup, en faydalı yöntem ne ise onu yapalım.

Erişsan Yönetim Kurulu Üyesi Kazım Eriş: Devlet hakkı borçları da yapılandırma kapsamına alınmalı

Sorunlarımız aynı aşağı yukarı. Hatta ilaveleri var. Benim ilave edebileceğim bu husus, son yıllarda birkaç kez vergi affına yönelik düzenlemeler çıktı. SGK prim borçları ve vergiler dahil bir çok borcun ödenmesinde kolaylık sağlandı. Peşin ödemede indirim yapıldı, faiz oranında indirim yapıldı şu bu. Bir tek çıkmayan devlet hakları için. Neden? Bu da vergi, bu da devlete bir gelir. Zamanında, 10 liraysa bu olmuş 100 lira. Şunu beklerdik ki devletten, yetkililerden bunu da kapsama koysaydınız da vatandaş, işletmeci ama peşin ama vadeye yıllara yayarak ödeseydi de devlete bir gelir kapısı olurdu bu süreçten de çıkmış olurduk.

Koza Altın İşletmeleri Genel Müdürü Salih Güzel: Maden sahalarını 10 katı ağaç dikerek terk ediyoruz

Madencilik, masanın karşına geçtiğiniz zaman ülkenin gelecek bin yılında iz bırakabilecek radikal dönüşümlere sebep olan bir sektör. Elbette madenciyiz, kazanmak istiyoruz ama bu vahşi madencilikten akıllı, ileri madenciliğe taşınması gereken bir süreç. Bu süreçte iktidar, hükümet elbette toplumdan alacağı desteği dikkate alarak, sivil toplum kuruluşlarının baskısıyla madencilerin önündeki engelleri bir taraftan kaldırmak isterken bir taraftan da toplumda, topografyada kalıcı izler bırakmadan, yer altı sularını zehirlemeden, meraları yok etmeden bir madencilik politikası üretmek zorunda.

Biz de şirket olarak, masanın iki tarafını da düşünerek diyoruz ki, elbette madenciliğin önü açılmalı. Özellikle kıymetli metal madenciliği konusunda Türkiye’nin geleceğinin orada olduğuna inanıyoruz. Çünkü petrolümüz yok bu belli bir şey. Ama altınımız var, krom diğer şeyler. Anadolu topografyasında tamamen deprem alanlarından, fay kırıklarından oluşan çok ciddi yapısal jeolojik durumlarla karşı karşıyız. Bu durumda hem ülke ekonomisinin biran önce güçlenmesi, refaha kavuşması için yer altı zenginliğinin biran önce yer üstüne çıkartılması ve gelecek nesillere miras olarak yer altındaki madeni değil de yer üstündeki zenginliği bırakmamız gerektiği inancı doğrultusunda yol almamız gerekir. Şirket olarak biz, akıllı madencilik konusunda dijital teknolojinin getirdiği tüm imkanları kullanmak, iş güvenliği konusunda sıfır hata çok güzel bir şey ama onu yakalamak mümkün olmayabiliyor, sıfıra çok yakın bir hata ile işletmecilik yaparak insanımıza gelebilecek zararı ziyanı sıfıra indirgeyerek ve yatırımlarımızı da bir yandan büyüterek faaliyet gösteriyoruz.

Piyasada müthiş bir talep bolluğu var. Özellikle altın konusunda, arz eksiği var. Ülkemizin 130, 140, 200 ton altına ihtiyacı varken yıllık ürettiğimiz 30 ton altın. 30’da da tutunamıyoruz altına iniyor. Dünya’da yaklaşık 2 bin tona yakın altın üretimi varken diğer ülkelerde. Kanada 90 ton, Çin 450 ton, diğerleri de aradakiler. Bizim ürettiğimiz 30 tonlarda. Biz bunu biran önce 100 tona çıkartmalıyız. 6 bin 500 ton varsayılan yeraltı altın zenginliğimiz varken 30 tonla bunu 300 yılda falan yerüstüne çıkartma şansımız gözüküyor. Enerji Bakanımız Berat Bey genç, dinamik ve gerçekten ufku olan, enerjisi olan bir bakanımız. Ondan çok ümitlerimiz var. Bizi topladı, konuştuk. Belki şunu yapmak lazım, burada taş ocağı, mermer ocağı, metal madenciliği, bunlar arasındaki ihtiyaçları tespit ederek öze dönük yani konuya odaklanan bir çözüm peşinde koşmamız lazım.

Çok özel tedbirler alıyoruz, çok özel kimyasallar kullanıyoruz. Sonuçta, orayı terk edeceğimiz ve rehabilitasyon yapılacak bütçeyi biz koyuyoruz işin başına. 10 milyon TL, 20 milyon TL bir kenara koyuyorsun ve tarım toprağını, zirai toprağı bir kenara depoluyorsun. Yer altından alman gereken o bin bir çabayla bulunacak o incecik rezervler, cevherler bulunduktan sonra 10 milyon ton 20 milyon tonluk kayayı bir kenara yığıyorsunuz oradan birkaç tonluk cevheri madeni alıyorsunuz. Sonra tekrar bunları eski haline döndürüyorsunuz.

Madencilik sektöründe faaliyet gösteren firmaların alt başlıklarla yeniden dizayn edilmesi, her alt başlığın sorunlarına dönük özel çözümler getirilmesi ve paçal olarak toptan madencilik sektörüne uzaktan bakıp çözüm üretilemeyeceğini söylüyoruz. Bir de madencilik algı sorunumuzun önemine değinmek istiyorum.

Örneğin, altın madenciliğinde siyanür kullanılıyor. Siyanür hayatımızdaki deterjan ne kadar tehlikeliyse o da tehlikeli. Doz aşımında su bile insanı zehirleyebiliyor. Dolayısıyla algı yönetmek söz konusu olduğunda suyun bile insanı zehirlediğini söyleyebiliriz. Temizlikte kullanılan çamaşır suyu da aynı. Altınla ilgili gelişmiş teknoloji kullanıyoruz. Hassas iş güvenliği kurallarına uyduğumuz için siyanür yüzde 100 kontrol altında kullanılıyor, ancak bunun tersi algı da oluşuyor. Mesela madenimizin olduğu köylerden, düz işçi almışız, daha sonra bunlar formen olmuş, çocuğunu okutmuş mühendis yapmış ve biz onu da işe alıp idareci yapmışız. Dolayasıyla kıymetli metal madenciliğinin çevre ile 15-20 yıl hikayesi oluyor, sonra kapatılıyor.

Özyörük Maden Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mete Özyörük: Soma faciasından sonra Maden Kanunu çok hızlı değişti

Biz de Ankara’da taş ve kum ocakçılığı işi yapıyoruz. Sektörümüzün bir çok sorunu var. Örneğin, hepimizi çok üzen Soma’da bir maden faciası oldu. Fakat bu maden faciasından sonra alelacele bir maden kanunu çıkartıldı. Bu maden kanunu çıkartılarak bu faciaların önüne geçilecekmiş gibi bir durum oldu. Biz taş ocakçıyız, kum ocakçıyız bizim bu Soma’daki olan kazayla ne gibi bir alakamız veya yakınlığımız olabilir? Ama aynı kanun içerisinde çok ağır muadillere haiz olduk.

Yetkili büro diye bir kavram getirildi. Bizim zaten bir taş ocakçı kum ocakçı olarak daimi nezaretçimiz vardır. Tuttular yeminli tüzel kişilik getirdiler, çevre görevlisi istiyorlar. Maden mühendisimiz var, çevre mühendisi ve iş güvenliği istiyorlar. Yani sürekli ciddi yük getiriliyor üzerimize. Madencilikte çok ciddi, çok önemli proseslerle uğraşılan işler var. Aynı torbanın içine atılıyoruz yani bir altıncıyla, bir kromcuyla, taşçı, kumcu aynı önlemleri almak durumunda veya aynı zararı vermek durumunda değil. Bu idari para cezaları mesela sektörü çok zorluyor. Bizim toz indirgememiz vardı dediler ki toz çıkartmayacaksınız, çıkartmayalım. Üstünü kapatın, kapattık. Ben yine bakıyorum taş ocaklarına üstü kapalı, toz indirgemesi var yine taş ocağından toz çıkıyor. Çıkmaması çok zor, çıkmazsa zaten orası çalışmıyor demektir. Çevre Bakanlığı’ndan arkadaşlar denetlemeye geliyor, ama aslında ceza kesmeye geliyorlar. En ufak ceza 20 bin lira ikinci gelirse 40 bin lira. Bu toz zararlı bir toz değil ki. Doğanın, taşın, toprağın tozu. Çıkar şuraya konar ilk rüzgar ve yağmurda kalkar gider. Bu tozun niye bu kadar üzerinde durulup da sektöre böyle darbe vurulmaya çalışılıyor? Onun yanı sıra devlet haklarına hakikatten değinmeden geçemeyeceğim. Bugün Ankara’da ciddi bir rekabet var. Arz fazlası var veya taş fi yatları bir türlü yükselemiyor. 8 TL’nin üzerinde bir türlü, mümkün değil satılamıyor ki 6.5-7’ye satılıyor ama devletimiz devlet hakkını 13.5 liradan aldı geçen sene. Bu taşınabilir bir hal değil, götürülebilir bir hal değil.

O zaman bu devlet hakları ödenemiyor. Ödenemediği gibi ciddi faizle karşı karşıya kalınıyor, üstelik borç yapılandırmasında kapsama da girmiyor. Aynı şekilde ruhsat harçları çok yüksek fi yatlar yüklenildi son dönemde. Bu ruhsat harçlarının arkasına getiriliyor doğaya yeniden kazandırman için bir harç var. Paran yok, yatıramadın tekrar ona da ceza. Parası olsa adam zaten yatıracak. Yatıramadığın için idari para cezasıyla karşı karşıya kalıyorsun. Yatıramazsa faizi olur, gecikme cezası olur. İlave onu yatıramadığı için de bir idari para cezası oluyor. Bu tip sıkıntılarla karşı karşıyayız. Arkadaşlarımın da dediği gibi en azından kum ocakçılığı, taş ocakçılığı maden kanunun içerisinde daha farklı bir yerde değerlendirilip daha az kazancı olduğu aşikar bir sektör. Bu yüklerin üzerinden biraz hafifletilmesi gerekiyor.

Örneğin, daimi nezaretçi. Her sahaya bir daimi nezaretçi atanma zorunluluğu getirilmişti. Biz bir önerge vermiştik. Hiç değilse mücavir sahalarda, 20 kilometreye kadar olan sahalarda bir nezaretçi aynı firmaya birden fazla sahada hizmet verebilsin diye. Gördük ki son maden uygulama yönetmeliğinde bu doğrultuda bir düzenleme olmuş. Biz 5 saha demiştik 3 saha olmuş, ona da razıyız.

Öte yandan, ÇED süreçlerinin çok büyük sıkıntı yarattığını ifade etmek istiyorum. Zira biz işlerimizin her geçen gün kolaylaştırılmasını isterken, her geçen gün önümüze yeni engeller çıkarılıyor. ÇED görevlilerimiz var, müşavir firmalar var. Bunlar, “Biz Genelkurmay kapısından bile içeri giremeyiz” diyor. Sonunda olumlu görüşü altık ama 1 yıl bizim için çok büyük bir süre. Bu tip sektöre bakış açısının değiştirilmesini arzu ediyoruz. Çok önemli, büyük işletmeler bunlar. Bu denli keyfi basit uygulamalarla ruhsat alamazsanız, izinlerinizi yenileyemezseniz sektör yol alamaz. Bu hakikaten tüm sektörün içinden taş ve kum ocakçılarının veya tüm sektörün başlıklar altında ayrıştırılarak, ruhsat paraları, devlet hakları ve diğer uygulamaların müeyyidelerinin sektörel bazda gözden geçirilerek aynı yüklere haiz olamayacağını, güçlerin farklı olduğu ve yüklerin de bu dengeler gözetilerek paylaştırılmasını rica ediyoruz.