“Sosyal medya bilginin Monaco pistidir”
Reklamcı Alp Üstüngör “Bugün artık herkes kendini ifade etmeyi, ‘orada’ olmayı ve ‘ interaksiyon’ sanatını öğrenmek zorunda. Bunu pratik etmenin ve uygulamanın en gözde mekânı sosyal medya” diyor.
EMRE ALKİN
Bugünkü konuğumuz Alp Üstüngör. Kendisi çok küçük yaşta Londra’ya taşınarak reklamcılık okumuş. Kısa sürede önemli markalarla çalışmaya başlamış. İstanbul’a geri dönerek M&C Saatchi İstanbul’un başkanı ve kurucu üyesi olmuş. Kurulan bu yeni ajans, global müşterileriyle çalışmaya devam ediyor. Aynı zamanda lokal müşterilere de hizmet veriyor. Biz de kendisiyle reklamcılık sektöründen, sosyal medyadan, çocukluğundan ve daha pek çok şeyden bahsettiğimiz samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Paylaşmasak olmazdı…
Okuyucuların tanıması için tam olarak bugüne kadar ne yaptığınızı kısaca anlatır mısınız?
Tam bir hayalperesttim. Yaramazdım ama yakalanmazdım. 13 yaşımda Londra’ya gittim. Yaklaşık 10 yıl burada yaşadım. Reklamcılık okudum. Bir gün bile pişman olmadım. Önce Cenajans’ta reklam yazarı oldum. Çok kısa sürede büyük markaların filmlerini, ilanlarını, radyo spotlarını yazdım. Sonra Publicis grubu için 8 ay yurtdışında çalıştım. Istanbul Publicis’te yaratıcı yönetmenlik yaptım. 2008’de “Inspired” adında bir ajans kurdum. İlham almak, ilham vermek için gecemi gündüzüme kattım. Sonra bir gün çocukluğumun kahramanları beni ziyarete geldi. “Bir daha asla başkasının yanında çalışmam, kimseyle ortak olmam,” derken reddedemeyeceğim bir teklif sundular ve ben de ajansımın hisselerinin bir kısmını M&C Saatchi’ye sattım. O gün bugündür reklamcılık dünyasının ünlü soyadlarından birini taşıyorum ve mutluyum.
Yaptığınız işi seçmenizde yaşadıklarınız mı etkili oldu, yoksa çocukluktan gelen bir motivasyon mu?
9 yaşımdayken Uludağ’a gitmiştim. Babamın bir arkadaşıyla tanıştım. Çok ünlü bir reklamcıydı. Üzerinde şahane, kırmızı bir kayak montu vardı. Karizmatik, dik duruşlu ve güzel saçlı bir adamdı. O gün reklamcı oldum.
“Baskılara cevap veren bir kişiliğim yok”
Anne ve babanızın, ailenizin hayattaki seçimlerinize etkisi oldu mu? Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Gençlik yıllarımı İngiltere’de ailemle birlikte geçirdim. Buraya göç etmemizin sebebi ortanca kardeşimin 7 yaşındayken bir trafik kazasında ölmesiydi. Bu yüzden birbirimize çok bağlı ve her anı birlikte geçiren bir aileydik. Hâlâ da öyleyiz. Hayattaki seçimlerime tabii ki etkileri olmuştur ama, baskı yaptılar mı derseniz, hayır. Baskılara cevap veren bir kişiliğim yok.
Bugün istediğiniz yere geldiğinizi düş ünüyor musunuz?
“Cennet, sahip olduğunuz şeylerle mutlu olduğunuz yerdir,” derler. Bulunduğunuz yerde kendinizi cennetteymiş gibi hissetmelisiniz. Ben böyle hissediyorum. Dolayısıyla evet, istediğim yerdeyim. Ama bu asla “dur” anlamına gelmiyor. Elinden gelenin yüzde 110’unu yapacaksın ve sonra, geldiğin yer neresi olursa olsun gülümsemesini bileceksin. Daima daha iyi olmak isteyeceksin, daima daha yükseklere uçacaksın. Ama gülümsemesini bileceksin.
“Orijinal ihtiyacı geri döndü...”
Sosyal medya yaptığınız iş te ne kadar etkili?
Bugün, “Sosyal medya önemli değil” diyen kişi ya ne dediğini bilmiyordur ya da trend’lere gözünü kapamayı seçiyordur. Sosyal medya bilginin Monaco pistidir. “Conversation” ilk orada olur. Bugün artık herkes kendini ifade etmeyi, “orada” olmayı ve interaksiyon sanatını öğrenmek zorunda. Bunu pratik etmenin ve uygulamanın en gözde mekânı sosyal medya. Etkisi muazzam...
Yaptığınız iş dünden bugüne ne kadar değişti?
Çok gelişti. Temel sebebi internet ve sosyal medya. Bilginin ve iletişimin maksimum hız yaptığı bir alanda bütün fikirler anında test edilebiliyor, tüketici içgörüleri doğruyla yanlışı hemen birbirinden ayırabiliyor, orijinal ve daha önce hiç yapılmayanın dışında hiçbir fikir gerçek anlamda para etmiyor. Orijinal olanı bulamıyorsan ağlamak sızlanmak yok. Rekabetçi bir pazarda hayatta kalmaya çalışacaksın ve tatsız sonu erteleye erteleye zar zor nefes alacaksın. “Orijinal” ihtiyacı geri geldi. Ama bu defa bakın yanında kimler var: Çok yüksek teknoloji, çok hızlı internet, çok akışkan bir “sosyal medya feed.” Onu bulabilirsin.
Başka hangi mesleği tercih ederdiniz ya da ne yapmak isterdiniz?
Film yönetmeni olmayı hep isterim. Yaşlı insanların hayatlarının son çeyreğinde kaliteli bir yaşam sürebilmeleri için “genius” bir fikir bulmayı hep isterim. Bunların dışında, “reklamcılık forever.”
Hiç unutamadığınız bir anı var mı?
Sizi çok güldüren ya da şaşırtan, belki de kızdıran... Nişantaşı’nda bir binanın ikinci katında, mütevazı bir ofiste çalışıyorduk. Çok hızlı gelişen bir konkur sebebiyle bir hafta içinde HP’nin Ortadoğu–Asya şefine bir sunum yapmamız gerekti. Bu kadar küçük bir ajansta, bu kadar büyük bir müşteri ağırlanamayacağına göre şapkadan tavşan çıkartmak zorundaydık. Beşinci katı kiraladık. Sabah Gazetesi’nde çalışan bazı arkadaşlarımız vardı, bir günlüğüne ajans çalışanı yaptık. Sunuma üç saat kalana kadar koku yapmayan boya ile duvarları boyuyor, Ikea’dan masaları taşıyorduk. Ve tabii bir yandan da koca bir sunum hazırlıyorduk. Nihayet kadın geldi. Sunuma başladık. En fazla yarım saat olmuştur, bizi durdurdu ve “Tamam, gerisini anlatmanıza gerek yok. Biraz Nişantaşı’nı gezmek istiyorum, 17.00’de uçağım var. İş sizin” dedi. Kadını yemeğe bile götüremedik, alışverişe çıktı.
“Bütün insanların en iyi hallerini ödünç alıp daha iyi olmak isterim”
Yaptığınız iş te örnek aldığınız kim ya da kimlerdir?
Her an dünyanın bir yerlerinde örnek alınacak bir iş, bir insan var. Charles Saatchi’nin doğru bildiğini her şart altında ifade edebilme yeteneğini örnek alırım meselâ. Ya da yeni spor bakanımızın gecenin ortasında arabayı durdurup “Sayın bakanım, lütfen…” yalvarışlarına rağmen sokak çocuklarıyla basketbol oynamasını. Ya da Türk Hava Yolları için bir reklam filmi çekiminde zaman aşımına uğramamıza rağmen “çok fazla endişe ediyorsun” diyen “Tanrı’nın sesi” Morgan Freeman’ı. Ama hiçbiri idolüm değildir. Onlar gibi olmak istemem. Onların ve bütün insanların en iyi hallerini ödünç alıp daha iyi olmayı isterim, o kadar.
“Öğrenmek, ölmemek anlamına gelir”
Bu işte eğitimin, iliş kilerin ve tecrübenin payı size göre yüzde kaçtır?
Özellikle sizin mesleğinizde... Hayal edebilmenin payı en yüksektir. Dünyanın en iyi okullarından en yüksek derecelerle mezun olabilirsiniz, Steve Jobs amcanız, Trump dayınız olabilir ama düş kurabilme yetiniz yoksa siz berbat bir reklamcısınızdır ve bunu hiçbir şey değiştiremez. Ama lise terk birinden de “o iş” olmaz. Eğitimi çok ciddiye almalısınız. Mezun olduktan sonra bile sürekli öğrenmelisiniz. Sizden 20 yaş küçük insanlara para verip özel dersler almalısınız. Çünkü öğrenmek, ölmemek anlamına gelir. İlişkilerden ziyade, ilişki yönetiminin ustası olmalısınız. Her gün karşınıza onlarca sorun, yüzlerce insan çıkar. Bazıları sizi test eder ama etrafınıza iyi niyetli insanları toplamayı öğrenmelisiniz. Müşteri de olsa, çalışan da olsa, tedarikçileriniz de olsa iyi niyet uzmanı olmalısınız. Çünkü bu iş sürekli arkanızı kollayarak yapılacak bir iş değildir.
Bu iş te ekmek var mı? Varsa nereden başlamalı?
Bu işte “hayat” var. Bir düşünün; başka hangi meslek için bunu söyleyebilirsiniz? Hangi meslek sizi sabahın 05.00’inde havaalanında, 09.00’da başka bir ülkede, 12.00’de mükemmel bir sofrada, 15.00’te bir devlet başkanının sarayında ağırlar ve sonra evinize gelir, çocuklarınızla tenis oynarsınız? Dünyada reklamcılık vardır ve diğer meslekler. Bu yüzden tabii ki ekmek var. Ama siz ekmek peşinde koşmayın, hayat peşinde koşun. Ekmek zaten sizi bekliyor olacak.