'Yüzde 40'ı aşan oy oranı belirsizliği sınırlar'
Maliye Bakanı Şimşek, yüzde 40'ı aşan desteğin cumhurbaşkanlığı seçimine dair belirsizliği sınırlayacağını, yine de bu durumun büyüme için riski koruyacağını söyledi
BATMAN - Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu hafta pazar günü yapılacak yerel seçimlerde partisine yüzde 40'ın üzerinde bir destek çıkması halinde bu yılki cumhurbaşkanlığı seçimine dair belirsizliklerin sınırlı kalacağını ancak seçim sonrası siyasi belirsizlik algısı azalsa da bu yılki yüzde 4'lük büyüme tahminine yönelik risklerin aşağı yönlü olduğunu söyledi.
Geçen yerel seçimlerde yüzde 39 oy olan AK Parti bu oy oranını korumaya çalışırken, 17 Aralık'ta yolsuzluk iddialarıyla başlatılan soruşturmalar ve Gülen cemaati ile yaşanan çatışmaların oy oranını olumsuz etkileyebileceği belirtiliyor.
Batman'daki seçim çalışmaları sırasında soruları yanıtlayan Şimşek, gelecek hafta açıklanacak olan 2013 büyümesinin yüzde 4 civarında olmasını beklediğini ve hedefledikleri büyümeyi yakalayacakları kanısında olduğunu kaydetti.
"Eğer önümüzdeki hafta sonu siyasi istikrarın tehdit altında olmadığı sonucu çıkarsa yani yüzde 40'ın üzerine bir destek çıkarsa muhtemelen cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin belirsizlik sınırda olur, fazla etkili olmaz" diyen Şimşek, "Dolayısıyla büyüme üzerindeki risk o zaman esas itibariyle parasal sıkılaştırma kaynaklı olur. Parasal sıkılaştırmada da her ne kadar nominal faizler yükseldiyse de aslında reel faizler daha düşük. Bu noktada önemli olan güvendir. Geçmiş dönemde Türkiye'de reel faizler yüksek olmasına rağmen büyümeyi yakalamış. Bunu güven, istikrar ve olumlu beklentilerle açıklarsınız. O nedenle ben 30 Mart'ı önemsiyorum. Seçim siyasi belirsizliği ortadan kaldırırsa büyümeye aşağı yönlü riskleri tamamen para politikası ve makro ihtiyati tedbir kaynaklı yavaşlatmanın bir sonucu olarak görürüm, ilk çeyrek hariç. Seçimlerde istikrara yönelik tehdit algısı çıkarsa büyümeye yönelik aşağı yönlü riskler artar ve revizyon yapılabilir" dedi.
Fed'in tahvil alımlarını azaltmaya başlaması ve faiz artışına başlayacak olmasının gelişmekte olan ülkelere dönük risk iştahını azalttığını söyleyen Şimşek, emtia fiyatlarının düşmesinin, Avrupa'nın krizden çıkıyor olmasının ve Asya ile Latin Amerika için kritik önemde olan Çin ekonomisindeki daralmanın Türkiye için o kadar büyük öneme sahip olmamasının Türkiye'nin avantajları olduğunu kaydetti.
Büyüme açısından kamu yatırımlarının milli gelire katkısının son derece sınırlı olduğunu ama gerekmesi halinde maliye politikasının bazı enstrümanlarını kullanacaklarını söyleyen Şimşek, "Ekonomiye destek vermek zorunda kalırsak, maliye politikasında manevra alanımız var. Onu da akıllı şekilde kullanırız, ama şu anda böyle bir ihtiyaç olduğu kanısında değilim" dedi.
Maliye politikasını kullanırken çok dikkatli olmaları gerektiğini ve ikiz açık istemediklerini kaydeden Şimşek, "Çok sınırlı ve seçici olarak 2009'da sektörel vergi indirimleri yaptık, çok da başarılı olduk ama şu anda gündemimizde değil" diye konuştu.
Son dönemde Türkiye'nin itibarını zedeleyen gelişmeler olduğunu kaydeden Şimşek, "Bu dışarıda kısmen etkili oldu; Türkiye'nin itibarını olumsuz etkiliyor. Türkiye son 8-9 aydır bu süreçleri yaşadı ve algı mühendisliği sonucunda dışarıda ciddi bir itibar kaybıyla karşı karşıya kaldı. O nedenle bu seçimlerden siyasi istikrarın tehdit altında olmadığı şeklinde bir sonuç çıkması ve bunun ardından Türkiye'nin son gelişmeleri reform için bir fırsata dönüştürmesi gerekiyor" dedi.
İstikrar ile birlikte başarıyı sağlayacak olanın reform olduğunu kaydeden Şimşek, dinleme kararlarının zorlaştırılması ve özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının önemli adımlar olduğunu vurguladı. Şimşek, Türkiye'nin daha şeffaf ve hesap verilebilir hale gelmesi gerektiğini ve siyasetin finansmanına yönelik düzenlemelerin yerinde olacağını belirterek, Sayıştay'da bir çalışma grubu oluşturduklarını, tavsiyelerine göre gerekli düzenlemeleri yapacaklarını söyledi.
Kamu İhale Kanunu ilk çıkarıldığında önemli eksiklikleri bulunduğunu kaydeden Şimşek, "KİT'ler için Avrupa’da çok daha esnek düzenlemeleri varken Türkiye'de bu düzenlemeler yapılmamış. Bundan dolayı da zaman zaman istisna yapılmış. Şimdi buna rağmen bu konu çok tartışılıyor. Ön çalışma yapılmasını istediğim bir konu var. AB müktesebatını alalım, bütün eşik değerleri Türkiye için baz alalım, bütün istisnaları da kaldıralım. KİT'ler için AB'deki KİT mevzuatı olabilir. Bunu kökünden çözmek lazım" dedi.
Tedbirlerin sonuçlarını almaya başladık
Şimşek kademe kademe devreye aldıkları iç tüketimi azaltmaya yönelik adımların sonuçlarını almaya başladıklarını belirterek, "Makro ihtiyati tedbirler, para politikası ve tedbirler çalışıyor mu açısından, en önemli gösterge 13 haftalık hareketli ortalama kredi artış hızı yüzde 15'e indi" dedi.
İkinci olarak şubatta ithalattan alınan vergilerde kurdaki artışa rağmen yavaşlama olduğunu kaydeden Şimşek, "Üretimde bunun etkisini göremedik. O da muhtemelen dış talebin güçlenmesinden dolayı. Ocak ayı sanayi üretimi herkesi şaşırttı, KKO makul düzeyde devem ediyor, PMI pozitifte. Bir tek tüketici güven endeksinde ciddi bir düşüş var, onu da anlayışla karşılamak lazım, tüketici ekranlardan Türkiye'nin gündemiyle meşgul. Alınan tedbirler ve uygulanan politikalar ilk sonuçlara göre çalışıyor, istenilen sonuçlar alınmaya başlandı" dedi.
Bütçe açısından trendde ciddi bir bozulma öngörmediklerini; genel devlet bütçesinde GSYH'nin yüzde 1.1'i kadar açık hedeflediklerini bunun tutturulabileceğini kaydeden Şimşek, "Bir kerelik geliri kenara koyduğunuzda merkezi bütçede GSYH'nin yüzde 2.1-2.2'si olan açık, bu sene yüzde 1.9'a düşmüş olacak. Bu tutturulabilir. Performansta iyileşme devam edecek" dedi.
Şimşek, bütçede harcamalara mümkün olduğu kadar riayet edeceklerini belirterek, "Gelirler öngördüğümüzden çok daha iyi gelirse her zaman olduğu gibi bir kısmını altyapıya verebiliriz. OVP'nin revize edilmesine şu an itibariyle gerek yok" dedi.
Fıtch'in değerlendirmesi
Şimşek, kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in dün yaptığı EMEA ülkelerine uygulanan stres senaryosunda en yoğun riske maruz kalanlar arasında Türk şirketlerinin yer aldığı analizinin yüzeysel değerlendirmelerden kaynaklandığını söyledi.
Devletin net döviz fazlası olduğunu, bankacılık sektörünün net bazda döviz açığı bulunmadığını, hanehalkının yaklaşık yüzde 190 milyar doların üzerinde döviz fazlası bulunduğunu kaydeden Şimşek, "Şimdi reel kesimin finans dışı reel sektör firmalarının toplamda 174 milyar dolarlık döviz pozisyon açığı var. Bu döviz açık pozisyonunu sadece 18 milyar doları kısa vadeli" dedi. Şimşek, "Genel anlamda ben döviz borcu olan şirketlerin döviz geliri olduğu kanısındayım ve Türkiye'nin dışarıdan göründüğü kadar kırılgan değil" diye konuştu.