Avrupa'nın yükselen yıldızı oldu

Portekiz'in başkenti Lizbon, sadece turistik olarak değil yaşamak için de tercih edilen bir kente dönüşüyor. Herkesin kendisini burada rahat hissetmesi bunda etkin… Tarihi dokunun yanısıra mutfağı da pek çok gezginin 'gusto'suna hitap ediyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Volkan AKI

Benim gibi gezgin bir ruha sahipseniz gittiğiniz her şehirde sevecek bir şey bulursunuz… Sanıyorum tüm gezginler için de bu böyle… Fakat bazen tüm gezgin ruhluların birden ilgi gösterdiği destinasyonlar oluyor. Bu o yerlerin kendi içinde de bir yükseliş yaşamasıyla da alâkâlı. Bugünlerde ilginin en yoğunlaştığı kentlerden biri Lizbon… Galiba bizim için biraz daha özel olabilir bu kent, birçok kişi gibi ben de İstanbul'u andırdığını düşünüyorum. Belki Tejo Nehri'nin iki yakasına kurulmuş olmasında bir "Boğaz efekti" hissediliyor. Nehirdeki yolcu gemileri bizim Boğaz'da seyahat ettiklerimizin sanki küçük bir kopyası, iskele çıkışında bir şeyler satan satıcılar da sizi benzetme yapmaya itiyor. Ama bu özelliklerinin ötesinde Lizbon'da rahat hissetmenizi sağlayan, bu kente özel pek çok şey var.

Öncelikle çok ilginç, kendinizi hiçbir yerde turist gibi hissetmiyorsunuz. Herkes İngilizce biliyor, her yer tertemiz ve dünyada suç oranı en düşük kentlerden biri. Merkezi küçük ve her yere kolayca ulaşmak mümkün. Ve tabii yeme içme: Deniz mahsüllerini seviyorsanız bir cennete gelmişsiniz demektir. Üstelik, örneğin bir Barselona'da yiyebileceğinizin belki yarı fiyatına ve daha güzellerine ulaşmanız mümkün... 24 saat yaşayan bir şehir; gece yarısı rahatça gezenleri gördüğünüzde şaşırmamalısınız. Lizbon'a çok yakın bir bölgede yer alan yeşillikler arasında bir tepedeki Sintra ve deniz kıyısındaki Cascais ise mutlaka ziyaret edilmesi gereken mütevazı, ama çok güzel merkezler.

Baxia Pombalina ve eski kent merkezi

Lizbon kent merkezi - eski şehir birkaç yer dışında yürüyerek gezilebilir. Eski şehrin en önemli meydanlarından biri olan Rossio, bir taraftan daracık sokaklarla Baixa Pombalina'ya veya Aşağı Şehir'e, diğer taraftan da Avenida da Liberdade'ye ulaşıyor. Rossio'dan Comercio'ya doğru uzanan dar sokaklar Baixa'nın merkezini oluşturuyor. Burayı Beyoğlu'na benzetebilirsiniz; dükkânlardan restoranlara Lizbon'un en popüler yeri, diyebiliriz. Sao Jorge Kalesi'ni de neredeyse şehrin her yerinden görmek mümkün… Kentin kurulduğu yer olarak kabul edilen bu bölge, su kaynakları yönünden zenginmiş. Kale ve çevresindeki dar sokaklar kafe, restoran ve hediyelik eşya mağazalarıyla çevrili… Tepe oldukça dik, sokaklar dar. Turist otobüsleri pek bu bölgelere giremiyor, ama yakın semtlere kadar çıkan asansörler var. Eğer hırsızlığa karşı dikkatli olursanız tramvayla da çıkabilirsiniz. Lizbon'da "tuk tuk" adı verilen 3 tekerlekli motor taksiler de her yerde kullanılıyor…

Mavi çiniler sembol olmuş

Biraz da şehrin binalarını kaplayan "Azulejo"lardan bahsedelim. Mavi ağırlıklı, çiniyi andıran seramikler Lizbon'un da rengi gibi, 1500'lerden günümüze kadar geliyorlar… Sokak levhalarında mavi fayanslar hemen dikkat çekiyor. Pek çok turistik dükkânda bunlardan bulmanız mümkün… Dış duvarları azulejolarla süslü tarihi yapıların içinde butik oteller, harika restoranlar bulabiliyorsunuz. En güzel bölgelerden biri de kalenin tam karşısında kalan Bairro Alto olarak da adlandırılan Chiado… Manzaralı teraslardan kaleyi ve Tejo Nehri'ni seyretmenin yanında korunmuş dar sokaklarda gezinmek gerçekten keyifl i. Önemli bir merkezden daha burada bahsetmekte fayda var: Fatima… Porto ve Lizbon arasında bulunan ve Hıristiyanlığın Hac merkezlerinden biri olarak kabul edilen Fatima'da yılın her günü binlerce ve her 13 Mayıs günü de yüzbinlerce insan toplanıyor. Lizbon tüm bu özellikleriyle hem gezilecek hem yaşanacak bir şehir…

Fado ve Amalia Rodrigues

Fado kelimesinin Latince "Fatum" yani kader kelimesinden geldiği kabul ediliyor... Blues müziğine çok benzeyen Fado şarkıları, Keşifler Çağı'nda uzun deniz yolculuklarına çıkıp da geri dönmeyen denizciler için söylenmeye başlanmış... Bir başka tanımla Fado müziğininin kökenini, Portekizli kadınların gidip de dönmeyen denizcilerinin ardından yaktığı ağıtlar oluşturmuş. Tarih boyunca Portekiz, denize o kadar çok kurban vermiş ki bütün teknelerde bugün bile siyah bir şerit bulunuyor. Biraz da ünlü Fado şarkıcısı Amalia Rodrigues'den (1920-1999) bahsedelim… Fransızlar için Edith Piaf ne ise Portekizliler için de Amalia Rodrigues odur, diyebiliriz. Çok genç yaşta keşfedilen ve on dokuz yaşından altmış yaşına kadar sahneye sürekli siyah giysiler içinde çıkan Amalia Rodrigues tiyatrolar, filmler ve konserlerle ün kazanmış. Portekiz'in başkenti Lizbon'da hem güzel yemekler yiyebileceğiniz hem de geleneksel ezgileri Fado'yu dinleyebileceğiniz pek çok mekân bulunuyor.

Tramvaylar şehrin sembolü

İstanbul'a benzerliğinden bahsetmiştik; tabii sembolik anlamda ama, Lizbon da 7 tepe üzerine kurulmuş. En önemli sembolü kuşkusuz 'electricos' denen tramvaylar. İlki 1901'de hizmete girmiş. 6 tramvay hattı bulunan kentte neredeyse tüm tepelere bu araçlarla ulaşmak mümkün. Bütün gün şehri turlayan turistik hatlar da var. Kalabalık tramvaylarda hırsızlık olaylarının olduğuna ve rehberlerin o yüzden bunları tavsiye etmediğine de dikkat çekelim. Ama tepeleri ağır ağır tırmanan bu nostaljik tramvaylar yeşilli, sarılı renkleriyle çok güzel fotoğraf veriyorlar. Bunun yanı sıra İstanbul'un Tüneli'ne benzeyen Bica, Gloria, Larva fünikülerleriyle Santa Justa asansörü Lizbon'un aşağı ve yukarı mahalleri arasındaki bağlantıları çok güzel sağlıyor. Bunlar çok nostaljik görüntüleriyle de çok keyifli…

Mantarın anavatanı

Portekiz, dünyanın önde gelen şişe mantarı imalatçısı… Bu mantarlar 30 yaşını aşmış bir meşe ağacı türünün kabuklarının iç kısmından elde ediliyor. Bu ağaçlar Alentejo Bölgesi'nde yoğun. En kaliteli şişe mantarları blok olarak kesilen mantarlardan üretiliyor. Kentin her tarafında o yüzden mantardan yapılmış süs eşyaları, çantalar, şapkalar, pek çok aksesuar hatta giysiler bile bulunuyor. El emeği, farklı tasarımları olan pek çok orijinal parça da bulabilirsiniz. Horoz heykelcikleri de kentin sembollerinden...

Güzel çatıların ve terasların kenti

Lizbon için "Miradouros'lar ve Belvederes'lerin" yani güzel çatıların ve terasların şehri tanımı da yapılıyor. Daracık sokaklardan bazen inanılmaz manzaralı bir seyir terasına ulaşıyorsunuz. Sokaklar ise genelde Arnavut kaldırımı ya da kare parlak küçük taşlı… Yani topuklu ayakkabıya pek uygun değil!

Tam bir yeme içme cenneti

Bu yazdıklarımın hangisinden etkilenip siz neden gidersiniz bilemiyorum ama, benim nedenim müthiş deniz ürünleri olabilir… Tüm bu sayfayı buradaki alternatiflerle doldurabilirdim. Nereye gitseniz ürünler güzel ve lezzetli… Lizbonlular ayaküstü atıştırmalıklara bayılıyorlar, böyle küçük pek çok restoran bulunuyor ara sokaklarda. Sahil tarafına, marina ve çevresine giderseniz lüks restoranlara da rastlayabilirsiniz.

Senin tercihin neresi olur, derseniz yanıtım Ramiro: Bildiğiniz deniz mahsüllerinin esnaf lokantası. Karides ve yengeçlerin büyüklüğüne şaşırabilirsiniz, nedeni hepsinin okyanustan tutulması… Percebes denen bir tür kaya midyesi ilginç, başka yerde tadamazsınız, herkese göre de değil, ama deneyin, derim… Portekizliler "bacalhau"yu (tuzlanmış ve kurutulmuş marina balığı) çok seviyorlar. Yılın her günü için bacalhau pişirmenin 365 yolu olduğunu söylüyorlar. Bir de ızgara yaptıkları büyük sardalya, milli yemek gibi bir şey. Gelirken konservesini alabilirsiniz. Gel de Lizbon'u sevme. Tatlıda ise Pastel de Nata (muhallebili turta.) Meşhur Belem Bölge'sindeki Belem Pastanesi'nde de yapıldığı için Belem Tatlısı diyen de var. Şehrin her yerinde bulabilirsiniz. Belem Bölgesi'ni gezmeyi de atlamayın…

Bu konularda ilginizi çekebilir