Moin Moin!(*)

Kuzey'in denizci, tüccar, entelektüel, serseri delikanlısı; Hamburg... Özetle tezatların bir arada yaşadığı kent. Milyonerler ve ötekiler... Operalar ve batakhaneler... Gökyüzü gri diyenlere inat renkli yaşamıyla, görülesi bir rota...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

HANDAN SEMA CEYLAN 

Hamburg’la tanışmamı bir Fransız’a borçluyum! Jules Verne’in “Dünyanın Merkezine Seyahat”i Hamburg’ta başlar. Her ne kadar hikâye İzlanda’da devam etse de, Hamburg’ta dönemin bilim camiası Johanneum’ü, 1842’deki büyük yangını, Elbe ve Altona’yı çocukken bu sayede öğrendim. Ama Hamburg’a asıl aşkım on yıl önce bir aile büyüğümün beni çıkarttığı St. Michaelis Kilisesi’nin kulesinde başladı. Kanallar, köprüler, kiremit renkli binalar, limanların kule vinçleri, gemiler, ağaçlar ve taş binalar... Sonra yine kanallar, köprüler... Kent, 2 bin 700 köprüsüyle Amsterdam ve Venedik’ten daha çok köprüye sahip. Bu nedenle Hamburg’a ‘Kuzey’in Venedik’i diyorlar. Ama yine de buranın başka bir kentin muadili olduğunu söylemek ayıp olur. Merkezde deniz olmasa da, Hamburg Elbe'nin üzerine kurulmuş limanlarıyla çok eski bir denizci kenti. 2 milyona yaklaşan nüfusuyla Almanya’nın ikinci büyük şehri, Avrupa’nın altıncı metropolü. Şehir olarak tek başına Almanya’nın 16 eyaletinden biri.

810 yılında kurulduğundan beri Hamburg, tüm tezatları içinde barındırıyor. Liman, Hamburg’u hem milyonerlerin hem asilerin kenti yapmış. Hem çok Alman hem son göç dalgasından çok çok önce, yüzyıllardır farklı coğrafyalardan insanlara ev sahipliği yapan, asla kendinizi ‘yabancı’ hissetmeyeceğiniz bir şehir. Hem Sternschanze’de en ünlü markalardan alışveriş yapabilirsiniz hem şehrin St. Pauli’de Reeperbahn’ında gece hayatını keşfedebilirsiniz. Ortaçağ’da karantina bölgesi olarak kullanılan St. Pauli, günümüzde marjinal ruhuyla 24 saat yaşayan bir yer. Eğer “cesursanız” buradaki kulüplerde sabahlayıp, bizdeki ‘çorba geleneği’nin muadili İtalyan pizzacılardan küçük pizzalar yiyip şehir uyanırken günü kapatabilirsiniz! Ama St. Pauli’yi sadece altkültürün marjinal çocuğu olarak tanımlamak yeterli değil. Dünyanın en meşhur rock gruplarının çıkış yaptığı sahneleriyle bir dönemin gençlik heyecanlarına yön vermiş bir merkez. Örneğin İngiliz Beatles’ın asıl ününü yakaladığı yer.

Dev camlarından süzülen ışıklarıyla; hauptbahnhof

Sadece Hamburg için değil, tüm Almanya için seyahat edeceklerin öğrenmesi gereken hayati bir kelime var: Hauptbahnhof... Başistasyon olarak çevirebileceğimiz bu kelime Alman kentlerinin hem yaşam alanı, hem buluşma noktaları hem de her yere ulaşım sağlayabileceğiniz bir merkezi. Hamburg Hauptbahnhof devasa boyutlarda muhteşem bir mimariye sahip. Hızlı tren, metro, tüm raylı taşıtlar, dışarda otobüs ve taksi bağlantılarıyla Avrupa’nın en yoğun ikinci ulaşım merkezi. Büyük bir keşmekeşin içinde olduğunuzu, dev camlardan sızan güneş ışığının mekâna bir film platosu izlenimi verdiğini düşünseniz de, sakin olun. Çünkü çok iyi bir tabela sistemine sahip istasyon, rehberiniz olmadan rahatlıkla istediğiniz yere gitmenizi sağlıyor. Ama küçük bir uyarıda bulunayım; sadece Hamburg’ta değil, Almanya’da metroda dikkat edilmesi gereken önemli bir şey var. Kapılar üzerindeki ışıklı düğmeye basmazsanız, durakta açılmıyor!

Varsayalım Hamburg Hauptbahnhof’tan metroya bindiniz ve aslında çok da uzakta olmayan Landungsbrücken’de indiniz. Dışarı çıkar çıkmaz bazen nefes almayı güçleştiren kuzey rüzgârlarını içinize çekin. Landungsbrücken ‘mealen’ bir aktarma köprüsü. Limana gelen malların burada indirilerek, ülke içine dağıtılması sağlanıyor. Yönetim binası yine kentin tarihi dokusunun önemli bir parçası. Köprünün altında, bizim Galata Köprüsü’ndeki balıkçılara benzer mekânlarda haftanın her günü balık yiyebilirsiniz. Ama meşhur Fischmarkt’a gidecekseniz, pazar günü sabah saat 6:00’da balık pazarında olmalısınız. Landungsbrüken’den ayrıca Elbe üzerinde tekne turlarına da katılabilirsiniz. Yeri gelmişken hatırlatalım; Elbe ve Alster, Hamburg’un iki yanındaki nehirler. Alster iki ayrı göl olarak kent merkezini de çevreliyor. Ama kente asıl kimliğini Elbe veriyor. Harika bir kız çocuğu ismi de olurdu; Elbe...

Altona eşittir Altınova!

Hamburg, reddedilemeyecek bir şekilde Türklerin de kenti. Bu kulaklar; Fatih Akın filmlerinden hatırlayacağınız Altona semtine, Altınova diyenleri de duydu. Hamburg’un en eski banliyölerinden Altona’nın metro durağından çıktığınızda dikkatinizi çekecek ilk mekân ise Köz Urfa Kebap Salonu! Hazır olun; yolda yürürken kulağınıza Hamburg dolaylarından bir türkü çalınabilir...

(*) Kuzey Almanya’da günaydın ve selamlama ikilemesi. Öğleden sonra selamlaşması için tek moin yeterli...

Hamburg'un hayalet operası: Elbphilharmonie

İddia o dur ki Roma’nın Kolezyum’undan sonra insanoğlunun yaptığı en pahalı ikinci konser alanı; Elbphilharmonie. İnşaat maliyeti tamtamına 789 milyon euro. Bu haftaki Türk Lirası kurundan yaklaşık 3.7 milyar lira! Elbe nehri üzerindeki bir yarımadada 1875 yılında yapılan bir antreponun üzerinde, özel döküm camlardan oluşan modern bir mimariyle inşa edilen binanın yapımı, yılan hikâyesine dönmüş. Tıpkı hayalet bir opera gibi Elbe'nin üstünde yükselmiş.

Mimarlar Jacques Herzog ve Pierre de Meuron’un taviz vermediği inşa süreci ve artan maliyet Hamburgluların tepkisine neden olmuş. 2007'de şehir parlamentosunun onayıyla başlayan proje, ancak 10 yıl sonra, Ocak 2017’de açılabilmiş. Limanda yani kentsel dönüşümle sanatçıların ve zenginlerin yeni adresi olan Hafencity’de yer alan binaya Hamburglular kısaca ‘Elbphi’ diyor. Bir yay gibi eğitimli yürüyen merdivenlerinden yukarı çıkarken, önümdeki Hamburgluların sırf ‘bu kadar paraya nasıl bir yer yaptılar’ merakıyla geldiklerini fark ediyorum.

Yine de benim için Elbphi, büyülü bir yer. Geleneksel konser salonlarının aksine, büyük bir mağaraya benzeyen ana salonda orkestra tam ortada olacak şekilde dizayn edilmiş. Böylece konseri dinlerken, herkesle birlikte olduğunuzu hissedebiliyorsunuz. En ön ve en arka sıra arasındaki ‘fark’ bu sayede en aza iniyor. Unutmamak gerek, Elbphi sağlam bir gemi trafiğinin yanı başında. Ama geçen gemilerin düdükleri akustik açıdan mükemmelleştirilmiş binanın içine giremiyor. Hamburg'un gezi alanları bunlarla sınırlı değil. Lunaparkı Dom ile de neşeli bir zaman vadediyor. Danimarka'ya 1.5 saat uzaklıkla. Size iki küçük de bilgi: Kentin plakası HH resmi adı Hansestadt Hamburg'u temsil ediyor ve 'Hamburger' Hamburglu demek!

Görmeli!

‘Ötekiler'in futbol kulübü St.Pauli

‘Futbol asla futbol değildir’ diyenler, bu sözün vücut bulmuş hâlini Hamburg’da görebilirler. Kentin iki önemli takımı var. Bundesliga’da top koşturan Hamburg SV ülkenin en eski futbol kulüplerinden biri. Ligin üst sıralarında yer alamasa da –hatta aramızda kalsın, son dakikada ligde kalmış olsa da- çok şık bir stadı var. St. Pauli ise marjinal mahallesine uygun, tüm ötekilerin takımı. Futbolda başarı gelmese de taraftarıyla kentin önemli bir sembolü...

St Nikolai; Bir 2.dünya savaşı anıtı

Yara izlerini severim. İnsanın karar vermeden yaptırdığı dövmeler gibidir. Sadece kötü anıları hatırlatmaz. İyileşmeyi, iyi olmayı, yaraları sarmayı, yeniden ayağa kalkmayı da simgeler. Hamburg’un da böyle bir simgesi var: St. Nikolai Katedrali. 1874’te yapımı tamamlanmış. 2. Dünya Savaşı’nda bir hava bombardımanında yerle bir edilen katedralden geriye sadece çan kulesi kalmış. Bir açık hava katedrali gibi muhafaza edilen alan, tok sesli çanlarıyla geçmişte yaşananları yeni nesillere hatırlatıyor.

Alster’in kuğuları kentin markaları

Kuğular 400 yıldır Hamburg’un Alster Gölü’nün sakinleri. Kentle birlikte markalaşmış durumdalar. Öyle bir dokunulmazlıkları var ki insanlardan artık çekinmiyorlar. Öyle ki göl kenarında otururken, yaşlı bir kadının kuğuları beslemesini fotoğrafl amadan geçemedim. Elbette Hamburg’un başka önemli markaları da var. Nivea da, Bild de Hamburglu. Hamburg Ticaret Odası’na 140 binden fazla şirket kayıtlı. Güçlü sektörleri liman-lojistik, havacılık, medya ve bilgi teknolojileri.

Wunderland'ta ‘küçük' bir gezi

Dünyanın en büyük demir yolu minyatürü Minatur Wunderland da Hamburg’ta uğramanız gereken noktalardan. 6 bin 400 metrekarelik alana kurulu, 170 bilgisayarla yönetilen minyatür şehir. Model ve maket tutkunlarının kaçırmaması gereken bir yer. İnanılmaz ayrıntılarla tam bir şehri bulabileceğiniz minyatürde gece gündüz döngüsü de var. İddia odur ki bir insan tek başına bu minyatürü ancak ara vermeden 65 yılda yapabilir!

Bu konularda ilginizi çekebilir