Natalie Portman “Jackie”yle Oscar’a uzanır mı?

Sinemalarımızda bugün vizyona giren film, John F. Kennedy Suikasti’nin hemen sonrasındaki birkaç günde Jacqueline Kennedy’nin yaşadıklarına odaklanıyor. Filmde “Jackie”yi canlandıran Portman’ın performansı dikkat çekici...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME


NERMİN SAYIN

Vizyona genel beğeninin uzağına düşme korkusuyla çok az biyografik film giriyor artık. Bu hafta onlardan birini izleyebileceğiz ve bunu da üç önemli faktöre borçluyuz: Yalnızca tarihin en bilinen “First Lady”lerinden biri değil, aynı zamanda bir stil ikonu da olan Jacqueline Kennedy’yi -namıdiğer Jackie’yi- anlatmasına, başrolde 13 yaşındayken oynadığı “Leon”dan bu yana kariyeri daima yükselen Natalie Portman’ın yer almasına ve tabii ki kısa bir süre önce sonuçlanan Altın Küre’ye “En İyi Aktris” dalında aday olarak Oscar’a göz kırpmasına...

Öncelikle çerçeveyi çizmekte fayda var, biyografik dedik ama, “Jackie” doğumundan ölümüne bir Jacqueline Kennedy portresi değil. Geçen yıl bir de “Neruda” filmi çeken 1976 doğumlu Pablo Larrain’in yönettiği yapıt, ana hatlarıyla John F. Kennedy Suikasti’nin hemen sonrasındaki birkaç günde odaklanıyor. Suikastten, cenazeden ve Jackie’nin Beyaz Saray’dan taşınmasından sonrasına ise yaslı kadınınbir gazeteciyle olay üzerine yaptığı söyleşiyle gidiyor. Fakat bu söyleşi de zaten bilinçakışıyla olaya dönüş yöntemi olduğu için, filme suikastin hemen sonrasının Jackie açısından anlatılan öyküsü, denebilir pekâla da.

Oyuncuya verilen malzeme

Gerilim dozu tutturulmuş olsa da duygusal olarak bence derine inmekte zorlanan ve akıcılığı tartışılır bir senaryodan çekilen filmin en büyük kozu, elbette bu rolüyle Altın Küre’ye aday olan, Oscar listesine gireceğine de kesin gözüyle bakılan Natalie Portman. Eşi gözünün önünde vurulan, kucağında ölen, o travmayı atlatmadan güvenlik açısından riskli bulunan bir cenaze törenini olabildiğince görkemli kılmaya çalışan, tüm bunları yaşar ve hissederken bir yandan iki çocuğunun geleceği için endişelenen, diğer yandan da bu olayın neden kendi başına geldiğini sorgulayan bir kadın var elinde Natalie Portman’ın... Böyle yoğun bir malzeme her zaman ele geçmez! O da, dış basında “Kariyerinin en iyi performansı” olarak anılan -doğrusu ya ben “Siyah Kuğu”yu kesinlikte tercih ederim- “Jackie”de, senaryonun kendine sunduğu imkânları zorlamasını biliyor. Ama yine de Oscar şansı düşük bence... “Bobby Kennedy”yi oynayan Peter Sarsgaard ve “Nancy Tuckerman”da Greta Gerwig başta olmak üzere, tüm oyuncu kadrosunun belli bir kaliteyi tutturduğunu da belirtmek lâzım.

Filmin ana izleklerinden biri de, Jackie’nin First Lady olduğu günlerde Beyaz Saray’ı halka tanıtmak üzere çektiği televizyon programı. Bu programın “rengi”yle yasın siyahını karıştıran kurgu, Jackie’nin filmin sonunda andığı rüya ülkesi Camelot’un nasıl bir yer olduğunu seyirciye sezdirebiliyor.

Sanat yönetimi başarılı

Tüm bunları yaparken de bence en büyük şansı sanat yönetimi ekibi olmuş. Başta Jacqueline Kennedy’nin modayı etkileyen kıyafetleri olmak üzere, o yıllar gerçekten başarıyla yansıtılıyor. Yakın tarihe ilginiz varsa, özellike o dönem ilginizi çekiyorsa ve iyi bir aktris izlemek istiyorsanız “Jackie” doğru seçim olabilir. Fakat ağır bir tempoyla ve doğal olarak kasvetli bir öyküyle karşılaşmaya hazır olun.

10 MADDEDE JACQUELINE KENNEDY

- 1929’da Jacqueline Bouvier adıyla doğdu. Aslan burcu.
- Anne ve babası, o 11 yaşındayken boşandı.
- George Washington Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezunu.
- 1953’te 36 yaşındaki John F. Kennedy ile evlendiğinde 24’ünü sürüyordu.
- 4 kez doğum yaptı. İlk çocuğu Arabella 7 aylıkken, son çocuğu Patrick 2 günlükken öldü.
- “First Lady”lik döneminde kıyafetleri ve tarzıyla stil ikonuna dönüştü.
- Yarattığı modanın yanı sıra sanata yakınlığıyla da biliniyordu.
- Kennedy’nin ölümünden 5 yıl sonra, Yunan armatör Onassis’le evlendi.
- Ocak 1994’te kendisine lenfoma teşhisi kondu.
- Teşhisten 4 ay sonra, 19 Mayıs 1994’te öldü.

Bu konularda ilginizi çekebilir