'Çıkış stratejisi' olmayan büyüyemiyor!

Yıllık kredi kullanımının şirketlerin büyüme hızından daha yüksek arttığına işaret eden Besfin Yönetim Kurulu Başkanı Ferda Besli, şirketlerin nakit yaratmakta zorluk yaşadığını söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

Şirketlere yatırım yapan özel sermaye fonları ya da risk sermayesi fonları gibi gruplar bir şirkete yatırım yaparken sadece ‘nasıl ortak olurum’ ya da ‘getirim ne kadar olur’ diye bakmıyor. Bir şirkete yatırım yaptığı zaman 5 veya 7 yıllık bir süre sonunda o şirketten çıkış stratejisini de baştan hesaplıyor.

Besfin Yönetim Kurulu Başkanı Ferda Besli, artık girişimcilik ekosisteminde ilk fikrin sahibinin de yatırıma başladığında ‘çıkış stratejisini’ cebine koyması gerektiğine inanıyor. Besli, ‘çıkış stratejilerinin’ girişimciler için büyüme yönünde atılmış hedefler haline geldiğine vurgu yaparak “Çıkış stratejisi olan firmalar büyüme azmiyle hareket ediyor. Bu yolda atılan her adım onları her seferinde bir üst lige taşıyor. Bu da kar anlamına geliyor. Çıkış stratejisi olmayan büyümekte zorlanıyor ve yabancı kaynaklara bağımlı hale geliyor. Şirketlerin rekabet gücü azalmaya başladı. Nakit üretimi konusunda zorlanıyorlar. Büyümek için trend analizlerini çok iyi yapmak gerekiyor” dedi.

Uzun yıllar bankacılık sektöründe çalıştıktan sonra Besfin’i kuran ve yaptıkları işi ‘şirket doktorluğu’olarak tanımlayan Ferda Besli ile girişimcilikten reel sektör- banka ilişkisine kadar gündemdeki konuları değerlendirdik. Ferda Besli’nin açıklamalarında dikkatimizi şunlar çekti:

Şirketler krediye bağımlı

► Bir şirketin finansal sonuçları yaptığı tüm faaliyetin resmidir. Şirketlerimizin rekabet güçlerinin gelişen teknoloji ile beraber azaldığını görüyoruz. Bu da şirketlerin karlılıklarını düşürüyor. Bugün şirket karlılıkları yüzde 4-5 seviyesinde. Artan satışlar ve eriyen öz kaynak nedeniyle şirketler eskisinden daha fazla kredi ile çalışmak zorundalar.

► İSO’nun yayınladığı ‘500 Büyük Sanayi Kuruluşu’ verilerine baktığımızda şirketler 210 milyar TL civarında bir kredi kullanımında bulunuyorlar. Verilere baktığımızda şirketlerin, 610 milyar TL’lik aktif büyüklüklerine oranladığınızda bilançolarının neredeyse yüzde 35’i finansal borçlardan oluşuyor. Öz kaynak azalıyor, finansal borçlar artıyor. Bunun sonucunda da faaliyet karlarının neredeyse yarısı banka borçlarının ödenmesi için kullanılıyor.

Şirketlerin kalbi çok hızlı çarpıyor

► Türkiye’de uzun zamandan beri sanayi şirketleri yeterince yatırım yapmıyor. Hem Türkiye’de hem de dünyada sanayi şirketlerinin bilançolarını inceledik. Dünyada benzer şirketlerin bilançolarının varlıklar kısmında yüzde 40’ı dönen varlıklardan yüzde 60’ı duran varlıklardan oluşuyor. Türkiye’de uzun zamandan beri yatırım yapmadıkları için yüzde 55’i dönen varlık haline dönüştü. Şu anda, işletme sermayesi için yoğun kredi kullanılıyor ancak krediyi yatırım amacı ile değil, alacak-verecek için kullanılıyor, bunun sonucunda da stoklar fonlanıyor. Yüksek enflasyon döneminde ne kadar stokunuz varsa o kadar zengindiniz ama şimdi yüksek enflasyon döneminde değiliz ve riskiniz var. Örneğin, 10 milyon dolar stokunuz var bu miktarda bir kredi aldığınızda bu fon için faiz ödüyorsunuz ancak stokun değerinin düşme ihtimali bugünlerde geçmiş yıllara göre daha yüksek ve para kaybediyorsunuz hem faizden hem de değer düşüşünden. Şu anda şirketlerin kalbi çok çarpıyor. Sanayi şirketlerinde bundan 10 yıl önce öz kaynakların oranı yüzde 60’tı şimdi ise yüzde 38.

Rekabeti fiyat odaklı yaşıyorlar

► Global ekonomide; fiyat, şirketlerin rekabet gücünü belirleyen faktör olarak ön plana çıkıyor. Fiyat rekabeti yapabilmek için, işin içine teknoloji ve fikir girmesi gerekiyor. Herkesin yaptığını yaptığınızda rekabet edebileceğiniz tek alan ‘fiyat’ kalıyor. Biri fiyatı düşürdüğünde siz de düşürüyorsunuz. Şirketlerin rekabet gücünde azalma, fiyat gücünü ve dolaysıyla karlılığı azaltıyor. Bu nedenle elektrikten maaşa, hammaddeye kadar tüm ödemelerde yoğun kredi kullanılıyor.Şirketler artık ‘kendi yağıyla kavrulamaz’ noktasına geldi.

Yaratılan nakit şirketlere yetmiyor

► Şirketler yeterince fon yaratamadıkları için şirket sahiplerinin koydukları sermaye karşısında temettü alamaz duruma geldiler. Karlar çok düşük. Kar etseniz de ödeyecek yeterli fon yok. Temettü ödemek için şirketlerin kredi kullanmaları kaçınılmaz.

► Şirketlerdeki pozitif FAVÖK’e (EBITDA) rağmen işletme sermayesindeki artış, CAPEX, ödenen faiz ve vergi nedeniyle serbest nakit yaratamıyor. Örneğin, Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu toplam yaklaşık 76 milyar TL FAVÖK (Faiz, Amortisman, Vergi öncesi Kar) yaratmasına rağmen nakit ihtiyaçları nedeniyle 24 milyar TL civarında fona ihtiyaç duymaktadır. Yıllık kredi kullanımı, şirketin büyüme hızından daha hızlı artıyor.

► Ürettiğiniz ürünün satış kabiliyetini arttırma (ciro, fiyat gücü) noktasında ise; İş inovasyona, kaliteye ve farklılaşmaya geliyor. Türk firmalarının ortalama brüt kâr marjı yüzde 15-17 arasında. Giderleri çıkarttığınızda şirketlere neredeyse yüzde 4-5 kalıyor. Bu marjın daha yüksek olması lazım ki şirketler nakit yaratabilsin. Bunu sağlayabilmek için daha yüksek rekabet gücü olan katma değeri yüksek, farklı ürün ve hizmetler üretmeliyiz ki kâr marjımız yüksek olsun. Daha fazla fon kaynağına başvurmak, daha fazla faiz ödemek anlamına geldiğinde de şirketlerin yapısı değişiyor.

Bankaların en anlayışlı olduğu dönemdeyiz

► Bankaların şirketlerle her zamankinden daha yakın çalıştığı düşüncesindeyiz. BDDK verilerine göre bankacılık sektöründe tahsili gecikmiş alacak oranı (NPL) yüzde 3,1. Bu oran hem Avrupa’nın (yüzde 5,5) hem de dünya (yüzde 4,3) ortalamasının altında. 2017 yılı birinci çeyrek büyümesi, beklentilerin üzerinde gerçekleşerek yüzde 5, ikinci çeyrek ise yüzde 5,1 şeklinde gerçekleşti. Bu dönemin sorunsuz bir şekilde devam etmesi için ekonomik büyümenin sürmesi kritiktir. Bu büyümenin uygun koşullarda (faiz, vade, teminat) fonlanması oldukça önem arz etmektedir.

Çıkış hedefini koyan şirketin vizyonu genişliyor

► Öz kaynaklarını kuvvetlendirme noktasında, Türkiye’deki şirketlerin yeni finansal ya da stratejik ortaklara daha fazla açılması lazım. Çok üstünde duruyoruz ancak fazla mesafe katedemediğimiz bir nokta da halka arzlar. Tüm regülatörlerin ve paydaşların desteklemesine rağmen halka arzlar çok sınırlı. Aracı kurumlar sadece büyük arzlara ilgi gösteriyor. Son yıllarda yapılan halka arzlarda da yatırımcılar arzu ettikleri getiriyi elde edemediler.

► Gelişmiş ülkelerde ister girişimci olsun ister stratejik ya da finansal ortak konumundaki bir fon olsun; Eğer bir fikre, bir şirkete yatırım yapmak istediğinde çıkış stratejisini de ortaya koyar. Uçağa bindiğinizde görevliler size önce ‘exit’i gösterir. Bizde iş sahipleri genelde çıkış stratejisini planlamıyor. Türkiye’de şirket satın alma ve birleşme işlemleri (M&A) havuzu çok sığ. Son 10 yılda dünyada yaklaşık 500.000 M&A işlemi gerçekleşmişken, Türkiye’nin bu işlemlerden aldığı pay yüzde 0,6 olup, ekonomik büyüklüğüne kıyasla oldukça düşüktür. Bu durum bizlere şirket sahiplerinin çıkış stratejisini pek değerlendiremediğini gösteriyor.

► Gözlemlediğimiz şirketlerin değerleri ile ilgili bir hedefleri yok. Halbuki “Bugün şirketimin değeri 5 milyon dolar, 5 yıl sonra 50 milyon dolar yapacağım ve ortak alacağım çıkış yapacağım, sonra da farklı bir iş yapacağım, işimi büyüteceğim” hedefi koyulsa tabii ki vizyon daha farklı olur. Yüzde 5 kâr marjıyla bir şirkete değer kazandırmak çok zor. Gelişmiş ülkelerde girişimcileri tamamen ‘exit’ odaklı stratejiler geliştirdiğini görüyoruz. Son 10 yılda M&A işlemlerinden ABD’nin aldığı pay yüzde 23, İngiltere’nin yüzde 6, Rusya’nın ise yüzde 5 civarındadır. Bu ülkelerin işlemlerden aldıkları pay dünya ekonomisinden aldıkları payların üzerindedir.

Trend analizlerini iyi çalıştırmak lazım

Besfin; finansal strateji, proje finansmanı danışmanlığı ve şirket satın alma ve birleşme (M&A) danışmanlığı hizmeti veriyor. Proje finansmanı danışmanlığı kapsamında trend analizinden gelir-gider analizine kadar işin tüm boyutunu incelediklerini de anlatan Ferda Besli, “Besfin olarak 3 aşamalı bir modelle projeleri değerlendiriyoruz. Trend analizini, senaryo ve duyarlılık analizlerini yaparak hazırladığımız finansal model ile yatırımcının kararını verirken önünü daha net görmesini sağlıyoruz. Hatta doğru bir yatırım olmadığını düşündüğümüzde yatırımcıları bu yönde bilgilendiriyoruz. Yatırımcıya projenin yaratacağı nakit akışına uygun alternatif finansman modelleri sunarak projenin en doğru yapı ile finanse edilmesini amaçlıyoruz. Bugüne kadar 5,3 milyar USD tutarlı yatırım projesine 1,2 milyar USD finansman sağlanması sürecinde danışman olarak çalıştık. Yatırımların analizinde sektörel trendlerin doğru öngörülmesinin hayati bir önem taşıdığını düşünüyoruz.

Örnek vermek gerekirse; uzun süre önce tüketici alışkanlarının her geçen gün hızlıca değiştiğini ve ileride daha farklı kanallara yöneleceğini öngörmüştük. Bugün görüyoruz ki online kanallar aracılığıyla alışveriş büyük kitleler tarafından kabul edilir hale geldi. Hatta bu konuda dünyada sektörün lider şirketleri arasında stratejik ortaklıklar artarak devam etmektedir. İlerleyen zamanlarda online alışverişin yeni yeni duymaya başladığımız ‘voice shopping’ ile daha farklı bir boyuta evrileceğini öngörüyoruz. Özetle projenin modellenmesinden finansman kaynağına erişimine kadar yatırımcıların yanındayız.

Sanayi tarafında kıpırdanma var

“Sanayi şirketlerinin yatırımlarında ufak kıpırdanmalar var” diyen Ferda Besli, bu hareketi aslında yatırım teşvik belgelerindeki gelişimin de teyit ettiğini belirtti. 2016 yılı temmuz ayı itibariyle 3.600 civarında olan yatırım teşvik belgesi adedi, 2017 Temmuz ayında 4.400 seviyelerine gelerek geçen yılın aynı dönemine kıyasla adet olarak yaklaşık yüzde 20 artmıştır. Özellikle enerji, ihracata yönelik imalat ve hizmetler tarafında yatırımların arttığını gözlemliyoruz. Nitekim Besfin olarak, danışmanlık hizmeti verdikleri son projelerin yaklaşık yüzde 50’sinin de sanayi şirketlerinin yatırımlarından oluştuğunu kaydeden Besli, “Bu yatırımların hayata geçmesi zaman alacak. Gözlemlerimiz 2017 yılının şu ana kadar 2016’dan daha iyi gittiği yönünde” diye ekledi.

Öz kaynağını güçlendiren şirket teşvik edilmeli

"Şirketlerin öz kaynak sorunu kısa vadede çözülecek gibi durmuyor. İlgili ekonomi otoritelerince, bundan sonraki süreçte şirketlerin öz kaynaklarının güçlendirilmesi teşvik edilmelidir. Daha az kredi kullanarak mali yapıların kuvvetlendirilmesi sağlanabilir. Öz kaynağını güçlendiren firmaya vergisel bir teşvik getirilebilir, ödediği faizin bir kısmı sübvanse edilebilir. Ancak, yine uzun vadede bu sorunun çözümü yüksek katma değerli, rekabetçi, farklı ürün ve hizmet üretiminden geçiyor."