'Erdoğan'ın Fidan'a verdiği önemi gösterir'

Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Hakan Fidan'a ilişkin ifade ettiği kanaatlerin, Erdoğan'ın Fidan ile MİT Müsteşarlığına verdiği önemi ortaya koyduğunu belirtti

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT Haber'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı. En öncelikli konularından birinin Çözüm Süreci olduğunu belirten Davutoğlu, sürecin toplumsal birlik ve toplumu geleceğe hazırlamak bakımından büyük önem taşıdığını söyledi. 

Toplumsal birliğin zemininin kuvvetlenmesi ve demokratik alanın güçlendirilmesi gerektiğine işaret eden Davutoğlu, "Çözüm Süreci ile bir taraftan kültürel sosyal dokuyu pekiştirmeyi düşünürken diğer taraftan da Türkiye'de şiddet dilinin, şiddet kültürünün silahlar ve terör üzerinden konuşarak bir sonuç elde edilmeye dayalı anlayışın tümüyle bütün bu süreçlerin dışına itilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani demokratik siyasetin gereği yapılmalı" diye konuştu.

Çözüm Süreci'nde herkesin görüşünü ifade edebilmesi gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, "Ama kimse de kendi siyasi düşüncesini şiddet kullanarak empoze etmeye kalkmamalı" ifadesini kullandı. 

Davutoğlu, 2013 Nevruz'unda ivme kazanan Çözüm Süreci'nin iyiliği veya özgünlüğünün tamamıyla yerli ve bu ülkenin aktörleri arasında yürütülen müzakere, görüşme ve istişarelerle yürütülmesinden kaynaklandığını anlattı. Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Çok önemli bir aşamadayken, tüm silahlı unsurların yurtdışına çıkması beklenirken Gezi provokasyonu oldu. Daha sonra yine birçok provokasyonlarla karşılaşıldı. Yani Çözüm Süreci'nin olmasını isteyen kadar olmaması için çaba sarf eden taraflar da var. Hem içeride hem dışarıda. Olmasını isteyen taraf, ben şimdi bütün Anadolu'yu geziyorum, Diyarbakır'da sıradan sokaktaki bir vatandaşımız, İzmir'deki ile aslında aynı hissi taşıyor. Kongrelerde de bunu görüyorum. Toplumsal destek çok kuvvetli. Yaptığımız bütün anketlerde Çözüm Süreci'ne destek de var, başarılması halinde çok önemli bir aşamanın geçileceğine dair güçlü bir inanç da var. Dolayısıyla bu konuda hiç tereddüt yok, toplumsal destek çok güçlü. İki yıldır çok ciddi bir çatışma ortamı, yani 'Anneler ağlamasın' dediğimiz şekilde, yüreklere ateş düşmeyen bir dönem yaşanmış olması önemli, yaklaşık iki yıla yakın. Tabii zor süreçler geçti."

"Herkesin üzerine düşeni yapması lazım"

Davutoğlu, Çözüm Süreci'ne en kritik darbe olabilecek gelişmelerin 6-7 Ekim olayları sebebiyle yaşandığını vurgulayarak "Tekrar bir şiddet ve terör estirerek bütün bu süreci bir anlamda ta en başına döndürecek, sıfırlayacak birkaç günlük stresli dönem yaşandı. Biz, hükümet kanadı olarak 2013 Nevruz'unda, Mart'ında neredeysek şimdi aynı yerdeyiz, ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyoruz" değerlendirmesinde bulundu. 

Çözüm Süreci Kurulu'nu 15 günde bir topladıklarını aktaran Davutoğlu, Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda olağanüstü hamleler yaptıklarını bildirdi. Kamu düzeninin olmadığı hiçbir yerde çözüm veya herhangi bir konunun ele alınamayacağını dile getiren Davutoğlu, Çözüm Süreci'ne destek veren bütün aktörlerin toplumsal tabanının güçlendirilmesi gerektiğini de vurguladı. Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Son günlerde bu anlamda ciddi bir ivme var. Ümit ederiz önümüzdeki günlerde bunun kıymeti doğru anlaşılır. Tabii biz, hükümet olarak zaten kurulları işleterek irademizin gücünü ortaya koyuyoruz. Bizim tarafta açık söylemek gerek, çok güçlü bir irade var. Muhataplarımız anlamında toplumun bütün kesimlerini muhatap görüyoruz. Burada herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Herkes üzerine düşeni yapmalı derken kastettiğimiz temel husus da kimsenin tek taraflı açıklamalarla, emrivakilerle ya da 'şu süreç şöyle işleyecek, yok bu olmazsa olmaz' olmazsa olmaz şartlı refleksle yürümemesi lazım.  Çözüm Süreci her şeyden önce terör, şiddet ve silahlı bir mücadele yönteminin terk edilmesi anlamına gelir. Demokratik siyaset içinde her şey konuşulur. Herkes özgürce konuşabilir ama bunun öncelikli olarak atılması gereken adımı Türkiye'de silahlı mücadeleyi kendilerince öngören tarafın kesinlikle bu yöntemi terk ettiklerini  ifade etmeleridir."

"Halkın iradesinin sandığa yansıma büyük önem taşıyor"

Davutoğlu, "Silah bırakma konusunda bir direnç mi var" sorusunu şöyle yanıtladı: 

"Bunun olmasını istemeyenler var. Olmasını isteyen taraflar olduğu kadar olmasını istemeyenler de var çünkü eğer eller tetikteyse her an provokasyona hazır demektir ortam. Şimdi Türkiye kamu düzeninin olduğu ve HDP milletvekilleri itibarıyla de söylüyorum seçimlerle iş başına gelen bütün milletvekillerinin her türlü görüşü açıkça serdedebildiği bir ülke. Hiçbir sınır, kayıt, yasak bu anlamda yok. Her şey konuşulabiliyor. Bu ortamda özellikle de seçime giderken halkın iradesinin sandığa yansıma büyük önem taşıyor ve böylesi bir baskı ortamının, çatışma ortamının yani 6-7 Ekim olaylarında olduğu gibi şehirlerimizde büyük bir travmaya sebebiyet verecek ortamın doğmaması önemli. Doğmaması yetmez bunun bir daha gündemde olmayacak şekilde güçlü irade sergilenmesi önemli. Bu da silahların terk edilmesi ve bu çerçevede her şeyin hukuk içinde legalite içinde yapılıyor olması, bu noktada adımlar atıldı mı her konu tartışılır, her çerçeve üzerinde konuşulur. Bu yönde de güçlü bir trend, ivme olduğu kanaatindeyim."

 Çözüm Süreci Kurulu'nu dün tekrar konuştuklarını, bu kurullarda görevi belirsiz kimse olmadığını anlatan Davutoğlu, 15 günde bir kimin ne yaptığını bizzat dinlediğini, süreci böyle yönettiklerini aktardı. Davutoğlu, "Herhangi bir yerde güvenlik sıkıntısı varsa Çözüm Süreci'ni olumsuz etkileyecek provokasyon varsa bunların ortadan kaldırılması, İçişleri Bakanımızın, MİT Müsteşarlığımızın görevidir, istihbari olarak yürütülen çalışmalar" dedi.

"Siyasetin normalleşmesi adına söylüyoruz"

Siyasal anlamda Başbakan Yardımcısı Akdoğan'ın HDP ile yürüttüğü görüşmeler olduğunu belirten Davutoğlu, HDP dışındaki aktörler ile yürütülen görüşmeleri de Başbakan Yardımcısı Arınç'ın sürdürdüğünü hatırlattı. Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Hepsinin koordinasyonunu da biz 15 günde bir araya gelip yapıyoruz. İrademiz güçlü, neyin yapılacağı konusunda net bir tutumumuz var. Önemli olan herkesin üzerine düşeni yapması. 2013 Nevruz'unda verilen sözün getirilmesi, biz bunu bekliyoruz. 2013 Nevruz'unda verilen söz, Mart'ında, 2015'te Türkiye'de silahlı unsurların çekilmesi ve daha sonra silahlı yöntemlere bir son verilmesi, bunu bekliyoruz ve bunu da bir sürecin ana unsuru, ana ekseni olarak görüyoruz. Aksi takdirde eğer bir silahlı mücadele yürüyecekse devlet bu konuda kendisine bir taraf ya da şerit kabul etmez ama konuşacaksak birlikte bir yola gideceksek ki Sayın Demirtaş'ın cumhurbaşkanlığı seçiminde kullandığı dil doğru dildi. Ben, kendisine de o dil dolayısıyla beni ziyarete geldiğinde, tebriklerimi ilettim. 'Bu dili sürdürün' demiştim. Ama Kobani'de kullandığı dil, bir şiddet diliydi, tahrik diliydi. Eğer o olmamış olsaydı muhtemelen bugün geldiğimiz noktaya Ekim ayının sonlarında gelmiş olurduk ve şu anda da çok daha ileri aşamada olabilirdik ama o tahrik dili ve kamu düzenine meydan okuyan dil, bugün Kılıçdaroğlu'nun da kullandığı dil ile aynı dil. O dile kapılmamak lazım.

Hukuk düzeni içinde herkes görüşünü serdeder ama halkın huzurunu bozacak hiçbir şeye, açık ve net söylüyorum, fırsat vermeyiz. Bu konuda atılacak adımlarda da ihmal göstermeyiz. Daha sonra tekrar HDP'nin son tartışmalarda değişik toplum kesimlerine açılma çabası var. bunlar güzel, herkesin normalleşmesi lazım. Ben HDP'nin Türkiye'nin her yerinde siyaset yapmasını savunurum, MHP'nin de her yerde siyaset yapmasını savunurum. Bazen üzerimize çok gelindiğinde Sayın Bahçeli'ye, MHP'ye, 'Doğuya da gidin' dediğimizde aslında siyasetin normalleşmesi adına söylüyoruz. Bir şekilde onu zor duruma sokmak için değil."

"Cumhurbaşkanımızın verdiği önemi gösterir"

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın istifasının ardından yaptığı açıklamalara ilişkin, "Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Hakan Fidan'la ilgili daha sonra ifade ettiği kanaatler aslında iki şeyi ortaya koyar. Bir; Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Hakan Fidan'a verdiği önemi, iki; Sayın Cumhurbaşkanımızın MİT Müsteşarlığına verdiği önemi. Yani bu iki makama da kişiye de çok önem vermiş olması dolayısıyla bu ifadelerin arkasında esas itibarıyla bu yaklaşım vardır" dedi.