Bir CEO'nun hatıra defterinden...

Alaattin AKTAŞ

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

O muhteşem boğaz manzaralı odama girdiğimde her sabah bir tedirginlik hisseder olmuştum. Koskoca holdinge yeni yatırımlar gerekiyordu ve bunları gerçekleştirmek de büyük ölçüde benim görevimdi. Elime çanta alıp kapı kapı dolaşarak Avrupa'da ortak yatırım yapabileceğimiz şirket arayacak halim yoktu elbette.

Ama yatırım için kapımızı çalanların sayısı da giderek azalıyordu. Yalnızca bizim için de geçerli değildi bu durum. Ters giden bir şeyler vardı, holding olarak bizim hatalarımızdan kaynaklanıyor da değildi bunlar, ama bir yanlışlık, bir terslik vardı sonuçta.

Sekreterim sabah kahvemi getirdi, sonra elinde küçük tabletiyle odama geldi.
- Avrupa'daki A ülkesinden A şirketinin CEO'su sizinle bir yatırım görüşmesi yapmak istiyor. Zaten kişisel tanışıklığınız da varmış. Buraya gelme niyetindeler, randevu istiyorlar.

Harika, diye söylendim kendi kendime, bugün iyi başlıyordu, sırtımdaki "Yatırım yapmalıyız" yükünü biraz olsun atabilecektim.

Güzel, dedim. "Bir hafta kadar sonraya randevu verelim, önerinin üstüne atlamış gibi olmayalım."

★★★

Geldiler. Holding merkezimizde toplandık. Bu yatırım bizim için çok önemliydi. Daha açık söylemek gerekirse benim için. Burada yatırım yapmak istiyorlardı, ama birçok konuda kafalarında soru işareti bulunuyordu.

"Bakın" diye söze başladı A ülkesinin A şirketinin CEO'su. "Bu projeyi gerçekleştirmek için çok büyük yatırım yapmak gerekecek. Yatırım tutarının geri dönüşü de çok uzun bir zaman alacak. Yani biz kısa vadeli bir işbirliği olarak görmüyoruz bunu. O yüzden, aklımıza takılanları açık açık masaya yatırmakta ve soru işaretlerini gidermekte yarar görüyoruz"

"Bu girizgahın ardından ne geliyor acaba" diye düşündüm bir an.
- Son yıllarda ülkenizdeki çok büyük bazı şirketler üzerinde siyasi nedenlerle baskı kurulmaya çalışıldığına ve çok büyük tutarlarda vergi cezaları kesildiğine ilişkin iddialar var, doğru mu?

Avrupalı değil miydi, lafı döndürüp dolandırmadan tam damardan bir soruyla başlamıştı işte.
- Yani, zaman zaman böyle iddialar ortaya atıldı. O cezaları tümüyle şirketlerin iktidarla olan ilişkilerine bağlayamayız.
- Hükümete yakın olanlara ceza gelmemesini tesadüf olarak mı niteliyorsunuz?
- ...
"Gerçekleştiği takdirde bizim yatırımımıza da güzel tesadüfler umalım" diye devam etti konuk CEO.
- Yatırım bitti, üretime başladık. Biz yatırıma başlarken o üründeki dış ticaret rejiminin uzun süre değişmeyeceğini, en azından çok radikal değişiklikler olmayacağını bilmek isteriz. Oysa bu rejimde oynamak suretiyle de şirketler dolaylı olarak korunabilir ya da cezalandırılabilir.

İşi şakaya vurmak istedim.
- Siz de her şeyi didik didik edip gelmişsiniz, ama bunlar teorik olarak her ülke için geçerli.

CEO, elindeki bir tomar belgeyi ve gazete kupürünü önüme uzattı. Dile getirdiği örneklerle doluydu. Sustum. Sonra konuyu değiştirmenin iyi olacağını düşündüm.
- Ama biliyorsunuz, bizde faizler adım adım düşürülüyor, bir süre sonra yatırım yapmak çok daha kolaylaşacak.

"Aslında o konuya girmeyi hiç istemiyordum ama siz açtınız" dedi CEO.
- Bağımsızlığı üstünde siyasi otoritenin gölgesi dolaşan Merkez Bankanız, bugün için bu baskıları göğüslüyor. İyi ama ya yarın Banka yönetimi değişir ve ülkeniz, bağımsız Merkez Bankası olmayan bir ülke haline gelirse, ne olacak? Faiz ekonomik gerekler dışında siyasiler istiyor diye düşürülürse kur bir anda fırlayıp gitmeyecek mi, bu durum bizim yatırımımızı pahalı hale getirmeyecek mi? Sayın CEO, siz sanıyor musunuz ki biz böylesine büyük bir yatırım planlaması yaparken ülkenizin geçmişte yaşadıklarını masaya yatırmadık. 1994'te de siyasi otoritenin olmadık istekleri yüzünden krize girmiştiniz, hatırlatırım. O krizi ikimiz de hatırlayacak yaştayız.

Denizden yeni çıkan balığın elden kayması gibi bir hisse kapılmaya başlamıştım. Daha yatırımın teknik detaylarına girmeden ülkenin makro dengeleri ve yönetim tarzı sıkıntılar yaratmıştı. Aslında bunları biliyorlardı da, acaba bizden samimi itiraflar duymayı mı bekliyorlardı, anlamamıştım ki.

Son bir hamleyle "Ama biliyorsunuz bizde işgücü çok ucuz" diye atıldım. "Sayın CEO, pek sayılmaz, ayrıca sizdekinden çok daha ucuz işgücüne sahip ülkeler var" karşılığını aldım mevkidaşımdan.

"Biz nüfusu hızla artan büyük bir ülkeyiz, pazar sıkıntısı yaşamayız" diyecek oldum; gülümsedi, "Tesis başka ülkede olsa sanki buraya ihraç etmekte sıkıntımız mı olacak ki" diye yanıtladı.

Ne söylesem, duvara çarpmış gibi geri dönüyordu. Hissediyordum ki bu yatırım görüşmesinden olumlu sonuç çıkmayacaktı.
- Biz ülkenizle ilgili biraz daha araştırma yapalım. Kararımızı size daha sonra bildiririz. Gerekirse teknik detayları konuşuruz.
- Peki, tamam; diye kekelediğimi hatırlıyorum.

★★★

Avrupalı nezaketi ve disipliniyle birkaç hafta sonra başka bir ülkeyi seçtiklerini bildirdiler. Aslında bize gelmeden o ülkeye gitmişler de, bizimle de görüşmeden böylesine büyük bir yatırıma girişmek istememişler.
Artık boğaz manzarasını makam odamdan değil, sahilde bir emekli olarak yürüyerek izliyorum.