Bu kış ‘başkanlık’ tartışmalarıyla geçecek

Türkiye’nin siyasal sistemiyle ilgili tartışmalar yeniden alevlendi. Başkanlık sistemini ileri sürenler istikrar vurgusunu öne çıkarırken, parlamenter sistemin devamını isteyenler önceliğin özgürlük ve demokrasiye verilmesini istiyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

DÜNYA

Türkiye’de, “başkanlık” veya “yarı- başkanlık” sistemi önerileri, geçmişte de zaman zaman siyasal gündeme taşındı. Özellikle 1990’lı yıllarda, Turgut Özal ve Süleyman Demirel cumhurbaşkanlıkları döneminde bu önerileri dile getirdi. Ancak konu o dönemler kısa zamanda gündemden düşmüştü. Bugün ise bu tartışma son açıklamalarla daha canlı bir şekilde yapılıyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP, konuyu son iki yıldır gündemde tutuyor. Konu zaman zaman “Türk Tipi Başkanlık”, “Partili Cumhurbaşkanlığı” gibi kavramlar çerçevesinde de tartışılıyor. Son olarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, kısa süre önce ‘fiili durumun adını koyalım’ yönündeki açıklamaları tartışmayı daha da alevlendirdi. AKP de, başkanlık sistemiyle ilgili önerisini yıl bitmeden Meclis’e sunmayı, önerinin 330 ya da 367 oyla kabülü halinde 2017 yılı bahar aylarında halk oylamasına gitmeyi planlıyor. CHP ile HDP ise “özgürlükçü ve demokratik” bir parlamentler sistem konusunda ısrarlı olacağını açıkladı. Bu noktada başkanlık kavramının neleri kapsadığına, konuya nasıl yaklaşıldığına, ne tür eleştiriler aldığına bakmakta fayda var. Zira konu özellikle önümüzdeki ayları çok fazla meşgul edecek.

* Başkanlık sistemi ne anlama geliyor?

Başkanlık sistemi, genel olarak devlet yönetiminde tek bir kişinin başkanlığında hükümet etme ve devleti yönetme esasına bağlı siyasi sistem olarak tarif ediliyor. Yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma ve dengeye dayanan, yasama ve yargı organlarının demokratik denetimi içinde, yürütmenin iktidar olanaklarını genişleten bir hükümet sistemi olarak nitelenen başkanlık sistemi, ‘başkanlık hükümeti’ olarak da adlandırılıyor. Geçen yıl Özgürlük Araştırmaları Derneği için “Başkanlık Sistemi ve Türkiye” başlıklı bir çalışma hazırlayan Prof. Dr. Ergun Özbudun’un bu konuda şu vurgusu önemli: “Parlamenter Rejim, Başkanlık ve yarı- Başkanlık hükümeti tipleri, kuvvetler ayrılığı kriterine, daha doğrusu yasama-yürütme ilişkilerinin düzenleniş tarzına göre birbirinden ayrılan hükümet sistemleridir. Hukuk devletinin vazgeçilmez şartı olan yargı bağımsızlığı, hükümet şekli ne olursa olsun, bütün çağdaş demokratik rejimlerde korunduğuna göre, yargıyı bu tablonun dışında tutmak gerekir.”

Özbudun’a göre parlamenter rejimle başkanlık sistemi arasındaki en önemli fark, bunlardan birincisinde hükümetin parlamentonun içinden çıkması ve ancak onun güvenine sahip olduğu sürece görev görevde kalabilmesi. Başkanlık sisteminde ise ne yasama, yürütmenin hukuki varlığına son verebilir, ne de yürütme yasama organını feshederek yeni seçimlere gidebilir.

İstikrar ve sorun çözme

* Avantaj ve dezavantajları konusunda ne tür saptamalar yapılıyor?

Başkanlık sisteminin avantajı olarak kabul edilen özellikler arasında dört konu öne çıkıyor. Bunlar “Doğrudan yetki”, “hızlı karar mekanizması”, yasama ve yürütme açısından “kuvvetler ayrılığı”, “istikrar.” Başkanlık sistemini destekleyen ve direktörlüğünü Süheyl Öğüt’ün yaptığı Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi, başkanlık sisteminin istikrar özelliği kapsamında sitesinde şu hatırlatmayı yapıyor: “Türkiye’nin en uzun koalisyon hükümeti 3,5 yıl, en kısa koalisyon hükümeti ise 2 ay sürdü. Türkiye’de kurulan 64 hükümetten 16’sı koalisyon hükümetiydi. 52 yılda 16 koalisyon hükümeti kuruldu.”

Bunlara karşın başkanlık sistemine getirilen eleştirilerde ana başlıklar da şöyle sıralanıyor: “Otoriter rejime olan eğilim”, “kuvvetler ayrılığının oluşturabileceği siyasi çıkmazlar”, görev süresi dolmadan görevden alınamayacağı için “liderlik değişimindeki engeller”, “ülkelerin siyasi geleneklerine göre farklılıklar.” Kuvvetler ayrılığı konusunda Özbudun’un şu saptaması dikkat çekici: “Başkanlık sisteminde başkanın, yasama organını etkileme imkanları, parlamenter rejimdekine oranla çok daha sınırlıdır. Özellikle başkanlıkla parlamento çoğunluğunun ayrı partilerin (veya partiler bloğunun) elinde bulunduğu durumlarda, sorunu çözmek daha da güçleşir.”

* ‘Başkanlık’ ile diktatörlük’ ilişkisi nasıl değerlendiriliyor?

Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği’nin yayımladığı “Türkiye’nin Anayasa Gündemi” adlı kitapta görüşlerine yer verilen Doç. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz, Freedom House 2015 verilerine göre 49 tam demokratik ülkeden 6’sının başkanlık sistemi, 6’sının yarı başkanlık, 3’ünün meclis hükümeti ve 34’ünün parlamenter sistemle yönetildiğini hatırlatıyor. Demokrasinin temelinde “Eşitlik, kolektif karar karar alma ve dünyevileşme (laiklik) bulunmaktadır. Minimal (asgari) bir demokrasi için özgür, adil ve belli aralıklarla yapılan seçimler sonucu yasama/ yürütme organlarının oluşması, ifade özgürlüğü, alternatif bilgi kaynaklarına erişim hakkı, örgütlenme özgürlüğü ve eşit vatandaşlık haklarının bulunması gereklidir” diyen Boyunsuz’un yazısındaki şu vurgu da ilginç: “Araştırmacıların büyük bir kısmı parlamenter sistemin demokrasiyi destekleyen kurumsal bir altyapı sunduğunu kabul etmektedir. Araştırmalar 1946-1999 arasında her 23 başkanlık rejiminden birinin bir tür diktatörlüğe dönüştüğünü, bu oranın parlamenter rejimler için 58’de bir olduğunu göstermektedir. (…)Parlamenter rejimlerin ekonomik krizlerde demokrasiyi devam ettirebilme oranı, başkanlık sistemlerinin ekonomik büyüme dönemlerinde demokratik kalma oranına eşit bulunmuştur.”

* AKP başkanlık konusunu nasıl bir çerçevede ele alıyor?

Partinin “2023 yılı Vizyonu” belgesinde siyasi sistemle ilgili bakış açısı ise şöyle: “Cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören referandum kararından sonra Türkiye’de siyasi sistem değişikliği bir zorunluluk halini almıştır. (…)Partili Cumhurbaşkanı, yarı-başkanlık veya başkanlık sistemleri bu çerçevede tartışılmalıdır. (…)Yasama ve yürütme kuvvetlerinin tam ayrı ve bağımsız olduğu; yürütmenin yasama tarafından etkin denetlenebildiği; istikrarlı, etkin, güçlü ve tek başlı bir yürütmenin olduğu; krizlerin ve her tür sorunun çözümü için daha cesur ve hızlı kararlar alınabildiği; halka hesap verme ve halkın hesap sorması bakımından açıklık ve şeffaflığın bulunduğu bir sisteme geçilmesi zaruridir.”

Kararname çıkarılabilecek

*AKP’nin 2012’de, başkanlıkla ilgili önerdiği metinde ne tür ayrıntılar vardı?

Öneriye göre Başkanlık sistemi şöyle oluşacak: “ Siyasi partiler ya da en az 100 bin kişi tarafından aday gösterilebilecek başkan 5 yıllığına ve en fazla iki dönem seçilebilecek. İki turlu yapılacak seçimde yardımcıları da belirlenecek. Yine Başkan ve Meclis’in karşılıklı feshi olmayacak. TBMM, bütçeleri onaylayacak. Hükümetten gelen tasarılar yerine kanunlar, ‘teklif’ olarak milletvekilleri tarafından verilecek. TBMM’den geçen kanunlar, başkan tarafından onaylanarak yürürlüğe girecek. Başkanın, kanunları veto etme hakkı olacak. Ancak bütçe kanunları kapsam dışı olacak. Savaş ilanına TBMM karar verecek. Başkan da, ani bir silahlı saldırı olması halinde silahlı kuvvetlerin derhal kullanılmasına karar verebilecek. Yine başkan, genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda kararname çıkarabilecek. Başkan hakkında, kişisel ya da göreviyle ilgili bir suç işlediği iddiasıyla TBMM üye tam sayısının en az üçte ikisinin vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilecek. Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinden do kuzunu TBMM, sekizini de başkan seçecek. Meclisin seçeceği üyeler bakımından üye tamsayısının salt çoğunluğu yeterli olacak.”

Özdebir: Türkiye’nin işleyişini hızlandırır

Başkanlık sistemiyle ilgili konu her kesimde tartışılıyor. Bu kapsamda dün güncel açıklamalar yapan Ankara Sanayi Odası(ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada var olabilmesi için güçlü liderlik yapısına ihtiyaç olduğunu, denetlenmiş başkanlık sisteminin ülkenin işleyişini hızlandıracağını kaydetti. Hızlı karar alınmasının aynı zamanda ekonominin hızlı çalışması anlamına geleceğini vurgulayan Özdebir, Devlet Bahçeli’nin son çıkışıyla birlikte başkanlık sistemine ilişkin meyvenin olgunlaştığı nitelemesinde bulundu. Özdebir ayrıca, yeniden yapılandırmayla ilgili çıkarılan düzenlemenin ticari krediler yönünden çok işlevsel olmadığını, karşılıklar kararnamesinde düzenleme yapılarak, bankaların elinin rahatlatılması gerektiğini söyledi.

‘Yüzde 10’luk gri alan oluştu'

Andy-Ar Araştırma Başkanı Faruk Acar, 15 Temmuz darbe girişimi ve AKP’nin başkanlık sistemini içeren anayasa değişikliği teklifini sunacağını açıklamasının ardından sahada yaptıkları son anketin sonuçlarını 20 Ekim’deki açıklamasında değerlendirdi. Acar şunları söyledi: “Darbe girişimi ve başkanlık tartışmaları bir milat olarak değerlendirildiğinde, bu gelişmeler öncesi başkanlığa destek yüzde 35-40 bandında seyretmekteydi, bugün yüzde 42 civarında. Bu çok yüksek bir artış görünmeyebilir ancak daha önemli olan karşıt kitlenin artık bir blok halinde olmadığı gerçeği. Eskiden yüzde 55-60 aralığında gezinen başkanlığa karşıt kitle bugün yüzde 40 civarında görünüyor. İlk kez başkanlığa destek, karşıtlığın önüne geçmiş durumda. Yüzde 10-12 oranında da bir gri alan var.” Acar, AKP’nin darbe girişimi öncesinde kendi seçmen kitlesini de başkanlık için tam olarak ikna edemediğini, ancak bu seçmenin şimdi yüzde 98 oranında başkanlığa “evet” dediğini belirtti.

''Bir kişi milli iradeyi temsil edemez''

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün Genç Sosyal Bilimciler Derneği’nce düzenlenen “1. Ulusal Gençlik Akademisi”nin açılışında yaptığı konuşmada başkanlık konusunu da değerlendirdi. “Üçler ayrılığı, yasama, yürütme, yargının ayrı olmasıdır, çağdaş demokrasilerde bir de buna medya eklenir. Çünkü bunların tamamı milli iradeyi kullanırlar ve milli iradeyi temsil ederler” diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: “Bir kişi, milli iradeyi temsil edemez, demokrasilerde böyle bir şey yoktur. Güçler ayrılığı bu bakımdan çok önemlidir. Bu bağlamda başkanlık tartışmaları yapılırken, ‘Yasama ve yargı, benim için ayak bağıdır’ diye birisi söylüyorsa, onun demokrasiye ihanet ettiğini rahatlıkla düşünebilirsiniz.” Öte yandan CHP Milletvekili Deniz Baykal da, dün başkanlıkla ilgili açıklamaları nedeniyle ilgili ilginç bir tartışmanın içinde kaldı. Yanlış anlaşıldığını belirten Baykal, “Ben, başkanlık rejimi gelsin mi gelmesin mi sorusuna değil, bize rağmen gelirse CHP’nin ne yapabileceği sorusuna yanıt verdim. Elbette CHP, bu başkanlık projesine sonuna kadar ve tüm gücüyle direnmelidir ve direnecektir” dedi. Baykal, yanlış anlamaya neden olan soruya da makamın özelliklerine uygun iyi bir adayla oylarının artacağı yönünde yanıt verdiğini belirtti.

Bu konularda ilginizi çekebilir