Çin ve AB kaynaklı haberlere dikkat

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Atılım Murat

Çin ve AB kaynaklı haberler, 4-5 aylık aradan sonra tekrar piyasaya döndü. Şubat-mayıs döneminde dikkatler Çin ve AB üzerindeydi. Çin ekonomisindeki aşırı borçlanma o dönemde endişe yaratıyordu, daha sonra gündemden düştü. Son açıklanan enflasyon rakamı bu denkleme yeni bir boyut kazandırdı. Yüzde 3.5'lik Çin enflasyonu son 22 ayın en yüksek seviyesi. Reel faizler iyice negatif hale geldi. Yükselen enflasyon, Çin'in para musluklarını biraz daha kısmasına yol açabilir. Dört-beş ay önce, mevduat munzam karşılıklarının artırılması konuşuluyordu. Bu sefer faizlerin artırılması gündemde. Tabii bir aylık enflasyon verisi, bir 'trend' yaratmaz. Birkaç aya bakmak lazım. Çin enflasyonunu takip etmekte fayda var. Eğer Çin seri faiz artırımlarına başlarsa, bu küresel risk iştahını vurabilir. Faiz artışları, risk iştahı üzerinde, mevduat munzam karşılıklarının artırılmasından daha etkili olur. Çin enflasyonundaki artış, orta-uzun dönemde küresel enflasyonu da etkileyebilir. Ben küreselleşmenin artık 'enflasyonist' olduğu kanısındayım. Eski Fed Başkanı Greenspan döneminde globalizasyon enflasyonist değildi. Onun döneminde mal fiyatları, ABD seviyesinden Çin seviyesine doğru düşüyordu. Bugün fiyatlar tam olarak Çin seviyesinde, ve bu seviye yükseliyor. İş gücü kıtlığı, iş gücü maliyetlerini de artırıyor. Üç hafta önce yapılan Jackson Hole toplantılarında, merkez bankacılardan biri, '2004 yılı bir istisnaydı. Enflasyon, resesyon dönemlerinde hep düşmüştür' cümlesini kullandı. O 'istisna' yeni kural olabilir. 2004 resesyonunda, gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme, gelişmiş ülkelerin fiyatlarını da yükseltmişti. Bu teze göre; başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyon artışları (Hindistan enflasyonu yüzde 9.5), gelişmiş ülkelerin enflasyon rakamlarını da vurabilir.  

AB ülkelerindeki riskler de manşetleri yeniden süslemeye başladı. Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) haftalık verilerine göre; ağustos ayından beri en yüksek tahvil alımı geçen hafta yapıldı (İrlanda, Yunanistan, Portekiz tahvilleri). Tahvil alım rakamları düşüş göstermiyor. AMB piyasaya likidite veriyor, çünkü AB tahvil piyasasındaki sıkıntılar devam ediyor. Örneğin; bankalar arası piyasa, Portekiz bankalarına tamamen kapalı. Güven sıfır. Kısaca, AB bölgesinde değişen bir durum yok. Çin'in olası faiz artırımları, AB'deki sorunların gündeme gelmesi, zaten güçlü olan İsviçre Frangı (CHF) ve Yen'e (JPY) yarayabilir. USD/CHF'de pariteyi görebileceğimizi birkaç hafta önce yazmıştım. Bu hafta '1' seviyesi görüldü. Frank, risk iştahı düştüğünde Euro'ya karşı; risk iştahı arttığında Dolar'a karşı güçleniyor. EUR/CHF, 1.30 seviyelerinde. Daha aşağıları görebiliriz (1.25). CHF'yi Euro karşısında iyi buluyorum çünkü Frank'a dayalı kurumsal tahvillerin yüzde 93'ü AAA notuna sahip ülkelere ait. Bu oran Euro'ya dayalı tahvillerde yüzde 79. Bu oranın içinde Portekiz, İtalya, İrlanda, Yunanistan ve İspanya da var. Bu açıdan, 'Portföyde Euro mu Frank mı bulunmalı' sorusu bir kez daha düşünülebilir. Bu arada USD/JPY, '83' ile son 15 yılın en düşük seviyesine geldi. JPY'ye müdahale olasılığının düşük olduğunu, olsa bile 1-2 seans dışında etkili olamayacağını uzun zamandır vurguluyorum. Çünkü JPY, özellikle tahvil alımı yapan ülkelerin paraları karşısında değerleniyor (USD, EUR, GBP). Ayrıca; bir merkez bankası, para biriminde çok kısa dönem içinde sert hareketler gördüğünde devreye girer. JPY paritelerinde son haftalarda agresif hareketler görülmüyor.   

Bu konularda ilginizi çekebilir