Fındığa Ordu'dan bakmak
Ali KABAN / Ordu Valisi
Fındık gerek Türk tarımı, gerekse de ilimiz ekonomisi açısından önemli bir üründür. fındığın dış ticaretteki önemi, üretime bağlı olarak oluşmuş fındık entegre sanayi ve bu sektörde istihdam edilen insanlarımız, göç üzerine etkileri ve erozyonun engellemesi gibi önemleri göz önüne alındığında fındık, ilimiz için ayrı bir önem arz etmektedir. Tüm gelişmiş ülkelerin geçmişte tarımsal üretimden sanayie entegrasyon sürecinden geçtiği gerçeğinden yola çıkılarak, ilimizin kalkınması, insanımızın kalkınmasıyla birlikte gerçekleşecekse, bunun da bir ayağının fındık üretimi ve üretimden kaynaklanan pazarlama sorunlarının çözümünden geçtiği gerçeği ilimiz için göz ardı edilmemelidir.
İlimizde çoğunlukla atadan kalma geleneksel yöntemlerle yapılan fındık üretimi, kültürel işlemler için insan üstü çaba gerektiren yüksek eğimli arazilerde yapılmaktadır. Yüksek eğimde yapılan üretim maliyetleri yükseltmenin yanı sıra, düz arazilerdeki kıyaslarına göre fırsat eşitsizliğine neden olmaktadır. Fındığa bağımlı olan köy yaşantısı bu şartları cazip kılan faktörler etrafında şekillenmekte ve bazı yıllar düşük fiyat nedeniyle cazibesini kaybeden fındık üretimi köylerden şehirlere hızlı bir göç yaşanmasına neden olmaktadır. Oysaki dünya fındık üretiminin yezde 20'sini ve ülke üretimimizin yüzde 30'unu sağlayan ilimizde, fındık konusunda alınacak her kararın, uygulanacak her politikanın Ordu'da kayıtlı 83.000 işletmeye (çiftçi ailesi) direk etki edeceği gerçeğinden yola çıkarak öncelikle bu konuda bir mesafe kat etmenin gerekliliğini karşımıza çıkarmaktadır.
Bazı tespitler
Fındık konusunda yapılabilecekler noktasından yola çıkıldığında öncelikle bu zamana kadar yapılan bazı hataların, bazı yanlışların ortaya konulması ve bunların doğru tahlil edilmesi gerektiği görülmüştür. Örneğin, yıllardır fındık fiyatının düşük olmasının ihracatı artıracağı söylenmiştir. Ancak rakamlara bakıldığında durumun hiç de öyle olmadığı görülmüş, sanılanın aksine yüksek fiyatlarda daha fazla ihracat geliri elde edilmiştir. Bunu 2005 yılı ihracat rakamıyla 2002 yılı rakamlarını kıyasladığımızda kolayca görebiliriz, bir kilo fındığın 3,73 dolar olduğu 2005 yılında elde edilen döviz geliri 1,9 milyar dolar iken bu değer 2002 yılında kilosu 0,91 dolar karşılığında 593 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Fındık fiyatı yüksek olursa alıcılar bademe yönelir fikrinin de dünya badem ticaretine bakıldığında yanlış olduğu anlaşılacaktır. Çünkü dünyada arz fazlası yılda ortalama 61 bin ton badem bulunmakta olup, bu rakam fındık yerine ikame edilse dahi fındık piyasasını etkileyebilecek bir miktar değildir. Fındık konusunda diğer bir ifade de yüksek fiyatın çikolata sanayiindeki fındık tüketimini azaltacağı yönündeki ifadedir. Çikolata sanayiinde kullanılan fındık miktarı yüzde 5-30 aralığında olup yüksek fiyat toplam içerisinde kolay tolare edilebilir. Ayrıca pazarda revaç gören fındıklı bir ürünü sırf ucuz diye bademe çevirme gibi bir şans da yoktur.
Diğer taraftan artan üretim sahaları ve çok başlı yönetim düzeni hükümetlerin politikalarını etkisiz kılabilmekte, mevcut sorunlarıyla birlikte fındık ulusal manada sahip çıkılmadığı takdirde dış ticarete konu olan en önemli ürün olmaktan çok, Hazine'ye en büyük yük getiren tarımsal ürün olma noktasına doğru gitmektedir. Kendi haline, borsa mantığı çerçevesinde yürütülen bir serbest fındık piyasası bu yıl olduğu gibi her yıl alivre satış düzeninin de etkisiyle spekülatif bilgilerle sağlıklı bir fiyat politikası oluşturamamaktadır.
Fındıkta asıl sorun güven problemidir.
Hem uluslararası alıcılar, hem de üreticiler istikrarsız ve güvensiz bir piyasayla karşı karşıyadır. Her yıl yeniden açıklanmak zorunda olan ürün fiyatı ve bundan istifade etmeye alışmış bir kısım aracı, fındık ürünün çok olduğu yıllarda maliyetin altına ürün satışlarına ve döviz kaybına yol açarken ürünün az olduğu yıllarda da sağlanacak döviz gelirinin azalmasına neden olmaktadır. Halbuki dünya istikrarlı ve sürdürülebilir bir fiyat ve her dönemde olabileceği ürün istemektedir.
Yapılması gerekenler.
Fındık piyasası öneri kabul etmez bir hal almışken artık mantıksal yaklaşımla yeni fikirleri denenmelidir. Bu kapsamda uzun süreli bir fiyat açıklanması fikri benimsenmelidir. Yani tüm dünyaya 5 yıl süreyle kilo bazında 5 YTL müdahale fiyatı (veya alt ve üst sınırları belli, karşılığı dolar olarak sabit bir fiyat) ilan edilerek alıcılara fiyat ve stok yönünden garanti verilmelidir. Bu sayede alıcılar fiyatını bildikleri bir ürün karşısında güvende hissederek yeni ürün planlamalarını daha rahat yapacaklardır. Böylelikle dünya tüketiminin de artacağı unutulmamalıdır.
Kontrolsüz bir üretim, ilerleyen dönemde büyük sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Bunun için öncelikle fındık üretim alanlarında kadastro çalışmalarının bir an önce tamamlanmalı, öncelikle Hazine ve orman arazilerinde üretimin önüne geçilmesi ile işe başlanmalıdır. Fındık dışında her tür ürünün yetişebildiği verimli ovalarda bodur elma, kivi gibi fındığa kıyasla daha fazla gelir getirici faaliyetler teşvik edilmelidir. Fındık dışında değişik ürün yetiştirme şansı olan ancak fındık dikili arazilerde daha az gelir getiren ürün yetiştirenlere örneğin ülkemizin ithaline yıllık 1,6 milyar dolar harcadığı yağlı tohumlu bitkilerin yetiştiriciliği gibi faaliyetlere en az fındık düzeyinde elde edilen gelir kadar prim verilen bir destekleme politikası mevcut politikalarla değiştirilmeli, havza bazlı destekleme politikasına geçilmelidir.
Destek yerine istikrar.
Fındık piyasası borsa mantığıyla çalıştığından psikolojik öğeler ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle her yıl farklı kurumların açıkladığı farklı rekolte rakamları, uluslararası rekolte tahminleri, stok ve fiyat gibi fındık piyasasını etkileyen spekülatif kararların tek elden ve kararlı ve doğru bir şekilde yönetimi ve bu konuda istikrarın tesis edilmesi gerekmektedir.
İvedilikle lisanslı depoculuk faaliyetleri yaygınlaştırılarak daha sağlıklı bir ürün depolama sitemine geçilmelidir. Ürün senedinin nakit gibi ticari değerinin olduğu ve piyasa fiyatlarının oluşması üzerine olumlu etkileri olan bu depo şekli acilen hayata geçirilmeli bu tip girişimcilere destek olunmalıdır.
Üreten ancak tüketmeyen bir ülke.
Ülkemiz için en büyük çelişkidir ki fındık tüketmeyen en büyük üretici konumundan kurtulmak için iç piyasada tüketimi artırıcı kampanyalar düzenlenmelidir. Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına 1.5 kg fındık tüketimi göz önüne alındığında en azından yurtlarda kalan yaklaşık 461 bin ilk orta ve yükseköğretim öğrencisi, 515 bin aktif asker ve 25 bin sosyal hizmetler kapsamındaki insanımız kişi başına yılda 750 gram fındık hesaplandığında yılda yaklaşık 150 bin ton fındık tüketilebilecektir.
Fındık ihracatında katma değeri düşük ürünler yerine katma değeri yüksek mamul maddelere önem verilmelidir. Mamul madde üreten sanayici kurumlara bu konularda destek olunmalı; düşük faizli kredi ve sektörel destekleme araçlarıyla fındığa bağlı sanayi istihdama olan katkısı da göz önüne alınarak desteklenmelidir.
Piyasada düzenleyicilik rolü üstlenen Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) halen depolarında bulunan 3 yıllık fındığın da yağlığa ayrılması, karar sonucu elde edilecek sıcak nakit para, kalkan faiz yükü, depolamadan doğan kalite kaybı, depoda bekletmenin piyasaya olan baskısı da düşünüldüğünde sanılanın aksine ülke ekonomisine katkı sağlayacaktır.
Bahsedilen öneriler ışığında fındık ulusal bir problem olmaktan çok, tek elden yürütülen politikaların eşsiz bir meyvesi olması gerekmektedir. Bu kapsamda fındığın demografik etkileri de kapsamlı değerlendirilmeli fındığa sadece bir tarım ürünü gözüyle bakılmamalıdır. Fındık önceden olduğu gibi gelecekte de gelir getirici bir tarımsal faaliyet olarak kalmalıdır. Kendi ayakları üzerinde dengede durabilen bir piyasa yapısına kavuşturulması ilimiz insanın gelirini, dolayısıyla yaşam düzeyini etkilemesi bakımından önemlidir. Kırsal kalkınmaya temel olan bölgesel gelişmişlik düzeyleri farkının ortadan kaldırılması gerçeği dikkate alındığında bu zor coğrafyada yapılan fındık üretimine gereken önem verilmelidir.