İpek Yolu'nda uçuşan kurşunlara gümrük kalkanı yetmez
Hasan AKDOĞAN / Emekli Gümrük Başkontrolörü
Uzunca bir süredir zaman zaman etkisi başka olaylar gölgesinde kalsa da esasen gündemden hiç düşmeyen, başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere uzak doğu ülkeleri (Hong Kong, Makao, Tayvan, Güney Kore, Tayland, Malezya, Endonezya, Filipinler, Sri Lanka, Vietnam vb.) menşeli eşyalar ithalatı konusunda herkesin fikir sahibi olduğu bir ortamdan geçiyoruz.
Geçiyoruz geçmesine de, bu fikirlerin kime ne kadar yararının bulunduğu ve ne kadarının doğruları yansıttığı tartışma konusudur. Kuşkusuz bu konuda en fazla ses çıkaran ve görüşleri basın yayın organlarına yansıyanlar sivil toplum örgütleridir. Ki bu örgütler, kendi mensuplarının yararları penceresinden olaylara bakmakta ve genellemelere varıp muhtelif önerilerde bulunmaktadırlar.
Küresel krizin etkilerinin geçmesinden sonra, rekabetin söz konusu olduğu ileriki süreçte, acımasızlığı daha da ortaya çıkacak olan durumun, tüm çıplaklığıyla kavranabilmesi için bu konuda en çok korku salan ülke olan Çin Halk Cumhuriyeti ile ilgili bazı bilgilere bakmakta yarar bulunmaktadır.
Tarihsel açıdan Çin'in ticaretine baktığımızda, "Büyük Han" hanedanının yetkilisi Zhan Quian'ın Çin ve Hindistan arasında açtığı İpek Ticareti Yolu'nun çok önemli bir rol taşıdığı görülecektir. Eşek ve develerle ipek, porselen, kağıt, baharat, değerli taş gibi ürünler Takla Mahan Çölü'nden geçirilerek dünyaya bu yolla dağıtılmıştır. Tarihsel süreç içinde bu yolun uzadığı ve ürün çeşitlerinin de artmış olduğu, ve Yahudiler'in, Budistler'in, İranlılar'ın ve diğerlerinin İpek Yolu'nun başlangıç merkezi sayılan Xi An kentini sık sık ziyaret ederek ticareti geliştirdikleri bilinmektedir. Bu ticaret yolunun önemli kilometre taşlarından biri de İstanbul'dur. Gerek Bizans döneminde gerekse Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul şehrinin Avrupa ile Asya'yı birbirine bağlamasının bu ticaret yolu üzerindeki önemini her zaman hissettirdiği bir realitedir.
Günümüz Çin ticaretinin şekillendiği temel "Maoist bir Amerika" olarak dillendirilebilmektedir. Bu ticaretin ülkemizi de ilgilendiren bölümlerine baktığımızda, ucuz finans kaynakları, büyük kentlerden uzaklaştıkça 60 dolar civarında seyreden asgari ücret, çok ucuz veya bedava enerji, ucuz hammadde, gibi üretim girdileri ve %10 civarındaki vergi iadesi ve diğer teşvik unsurları ile yabancı sermayeye tanınan kolaylıklar bakımından Çin Halk Cumhuriyeti'nin yatırımlar için bir cennet sayılabildiği görülecektir.
Burada dikkati çeken bir hususu belirtmekte yarar vardır. Şöyle ki, Çin'in gelişmiş yörelerinde üretim koşulları yukarıda belirtilen şekilde değildir(örneğin; asgari ücretin Pekin'de ve Şanghay'da ise 150 dolar civarındadır. Keza enerji fiyatları da bu şehirlerde yüksektir). Dünya piyasalarını sarsan ürünler genellikle Çin'in az gelişmiş bölgelerinde yukarıda belirtilen koşullarda üretilmektedir. Bu koşullardır ki tarım sektöründen sanayi sektörüne milyonlarca Çinli'nin işgücü akabilmektedir. Belirtilen avantajlar çerçevesinde üretilen bir malın, dünya piyasalarındaki rekabet şansı oldukça yüksek olabilmektedir. Aynı veya benzer ürünleri üreten diğer şirketlerin, önlemler alınmaz ise sahneden silinecekleri kuşkusuzdur.
Çin şirketlerince üretilen ürünlerin kaliteli yada kalitesiz olması bir yere kadar önem taşıyacaktır. Ki, kabul edilebilir ölçülerde kaliteli ürünlerin de imal edildiği bilinmektedir. İpek Yolu'nun merkezini ziyaret edip ticaret yapan yabancılar gibi günümüzde de Çin Halk Cumhuriyeti'ne gidenlerin anlattıkları da bu yöndedir. Her ne kadar dışarıdan gelenlere çok görkemli ve modern tesislerin özellikle gezdirildiği hususu dikkate alınsa da kaliteli ürünlerin çok ucuza üretilebildiğini ithalata konu olan bazı mallarda da görebilmek imkan dahilindedir. Ki bu durum ile Çine gidenlerin anlattıkları/belgelere aktardıkları birbirini doğrular mahiyettedir. Hal böyle olmasa idi sadece kalitesiz ve çok ucuz mallarla dünya ticaretinde Çin'in yükselen bir payı elde etmesi mümkün olamazdı.
Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de üretimle ilgili kişi, şirket ve kurumların bu gidişattan rahatsız olmamaları imkansızdır. Hele hele istihdam alanlarının daralması sonucunu da beraberinde getirecek olan bu durumdan en çok gelişmekte olan ülkeler etkilenecektir. Ülkemizde, çeşitli kesimlerce, Çin malı ürünlerin birçok alanda yüzde 90'lara varan oranda piyasa payı edindiği ileri sürülmektedir. Bazı iddialara göre; oyuncakta %95, hırdavatta %40, kimyevi maddelerde %40, elektrikli cihazlarda %60, kırtasiyede %45, manifaturada %45, hediyelik eşyada %40, klimada %50, trikoda %40 (liste daha da uzatılabilir) gibi oranlarda Çin malının pazarlara hakim olduğu söyleniyor.
Merkez Bankası Başkanımız'ın, iktisatçıların çalışmalarına dayanarak belirttiği, "ithalatın kaliteli mal temini amacıyla arttığı" şeklindeki görüş kısmen doğru olmakla birlikte, özellikle, fiyatı çok düşük tüketim mallarına olan rağbet de dikkat çekici boyuttadır. Bu durum kuşkusuz halkın gelir düzeyi ile yakından ilgilidir. Bununla birlikte tüketici bilincinin ekonomik maksimizasyon her zaman uyumlu olduğunu söylemek zordur. İktisadi anlamda fayda maliyet analizleri tüketici açısından her koşulda geçerli olamayabiliyor. Öte yandan; yarı mamul/ara mal ve hammadde ithalatındaki fiyat düşüklüğü ise iktisadi açıdan genellikle olumlu bir durum olarak değerlendirilebilmektedir (Ülkelerin yatırımları açısından cazip görünmekte ise de ulusal ve uluslararası şirketler ucuz hammadde kaynaklarına ulaşıp oradaki elverişli koşullarda üretim yapma stratejilerinin geçerli olduğunu burada vurgulamakta yarar vardır. Nitekim, Türk şirketleri de dahil çok sayıda şirketin Çin Halk Cumhuriyeti'nde doğrudan yatırım yapmış oldukları ve birçoğunun da sıraya girdiği bilinmektedir).
Krizden önce çokça dillendirilen "Çin mallarının istilası" başlıklarını 2010 yılında sık sık duyarsak şaşırmayalım. Kaçak mal girişlerinin önlenmesi, özellikle gümrük vergisi olmak üzere ithalat vergilerinin arttırılması, kota konması, dampinge karşı vergi konması, kıymet ve miktar denetiminin yapılması, ihtisas gümrüklerinin devreye sokulması, TSE uygulamalarının yaygınlaştırılması, gibi önlemlerin alınmasını isteyenlerin sesleri hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır. Yasal ticaret açısından meseleye bakılırsa, sözü edilen önerilerin bir kısmının uygulanması imkan dahilinde görünmüyor. Çünkü; dünya uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi için çaba sarf etmekte ve Dünya Ticaret Örgütü ile diğer kuruluşlar tarafından çeşitli kurallar konulmaktadır. Ülkelerin bu konudaki taahhütleri ve imzaladıkları metinler bazı uygulamaları yapmaya elvermemektedir. Ancak; yine de yukarıda belirtilen hassasiyetler dikkatle değerlendirilmeli ve yapılabilecek çalışmalar son ana bırakılmamalıdır.
Şikayetlerin ve hassasiyetlerin çok boyutlu olduğu ve birçok kesimi ilgilendirdiği bilinmesine karşın, gümrük idarelerini ilgilendiren yüzü sürekli olarak gündemde kalabiliyor. Keza, gümrük idareleri üzerine düşeni yapıyor mu yapmıyor mu sorusu herkesin aklına gelebiliyor.
Dünyadaki ticaret hacmi sıralamasında yirmilerin altında yer alan, on binlerce ithalat ve ihracat şirketine sahip Türkiye'nin gümrük idarelerinde alınabilecek önlemler bütün boyutları ile konuşulup tartışılmakta ve çeşitli kararlar alınıp uygulanıyor. Öte yandan, süreçle birlikte Gümrük Müsteşarlığı'nın merkez ve taşra birimleri de önlem alıyor. Gümrük İdarelerinde eşyanın fiziki kontrolü için kırmızı hat uygulamasına özellikle önem veriliyor.
Gümrük uzmanlarınca yapılan risk analizleri Risk Analizleri Dairesi'nce değerlendiriliyor. Her ne kadar çok çeşitli kriterler söz konusu olsa da Uzakdoğu menşeli ürünlerin özelliği her zaman önem taşıyor. Risk taşıması söz konusu olan eşya grupları, sektörler ve şirketler belirleniyor. Risk analizlerinde elde olunan veriler de değerlendirilerek, gümrük müfettişleri ve gümrük kontrolörlerince yüzlerce şirket denetime tabi tutuluyor. Yapılan inceleme ve soruşturmalar neticesinde çok sayıda şirket/kişi hakkında adli ve idari işlem yapıldığı biliniyor. Yapılan çok boyutlu inceleme ve soruşturmalar sürdürülmekle beraber, kaçak eşya girişlerinin önlenmesi, eksik kıymet beyanı, miktar farklılıkları, GTİP farklılıkları, menşe sapması ve dış ticaret önlemlerinden kaçınma gibi konularda daha da sıkı ve etkin bir denetim sağlanması amacıyla fiziki kontroller kapsamında ikinci muayene sistemi de geniş kapsamlı olarak devreye sokuluyor. Ayrıca, gümrük muayene memurlarının özverili çabaları da dikkat çekiyor.
Şurası da bir gerçektir ki, bahis konusu olan uzak doğu ülkelerinde yapılan ithalat, dış ticaretimizin bir bölümünü oluşturuyor. Keza; ticaret hacminin büyüklüğüne paralel olarak artan gümrük işlemlerinin konusunun sadece ithalat olmadığı da biliniyor ama gümrük işlemlerinin çeşitliliği (ithalat, ihracat, transit, dahilde işleme, gümrük kontrolü altında işleme, hariçte işleme, geçici ithalat, antrepo vb.) detaylı olarak bilinemiyor.
Sorunun gümrük boyutu Gümrük Müsteşarlığı'nca denetim altına alınmış bulunmakla birlikte, konu ile ilgisi bulunan diğer kurum ve kuruluşlar ile kişilerce neler yapılıyor, yapılanlar yeterli midir diye sormak gerekiyor.
A) Kamu İdaresi'nin faaliyetleri
Gümrük İdaresi'ne ilişkin tespitler yukarıda belirtildiğinden burada ayrıca yer verilmesini gerek bulunmamaktadır. Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki; gümrük işlemleri açısından yapılanları yeterli görmeyenler var ise bunların fikirlerinden yararlanmak da gerekir.
2. Maliye Bakanlığı'nca, belge düzenine geçiş ve faturasız mal satılması konusundaki çalışmaları büyük önem arz ediyor. (Serbest dolaşıma giren eşyanın tamamının fiziken kontrolü mümkün olmaması -ki dünyada böyle bir ülke yoktur- günümüz ticaretinde buna hiç de gerek olmaması, kontrollerin çeşitli tekniklerle yapılabiliyor olması, durumları dikkate alındığında etkin denetimin istenen neticeleri vermesi bakımından bağlantılı olan dahili piyasa önem arz etmektedir. Çünkü; belge düzenine geçilmesi için yapılan çalışmaların mevcudiyetine karşın dahilde faturasız mal satışlarının olması ile kaçak olarak yurda giren mallar arasında doğru bir ilişkinin olduğunu söylemek mümkündür)
Dış Ticaret Müsteşarlığı alınan dış ticaret önlemlerinin sürdürülmesi ve referans fiyat uygulamaları, damping soruşturmaları, dampinge karşı vergi uygulamaları, kota uygulamaları, gözetim ve izin belgeleri verilmesi uygulamalarında hassas davranılması ve ülke ihtiyaçlarının dikkate alınması yolundaki çabaların devam ettirilmesi gerekiyor..
Türk Standartlar Enstitüsü birimlerince verilen TSE belgeleri ile ilgili uygulamaların bilimsel esaslara dayandırılması ile birlikte kişilerin ve ülke çıkarlarının gözetilmesi yolundaki çalışmalarda hassasiyetin devamlılık arz etmesi gerekiyor..
Şirket ve ticaret erbabı ile kişilerin hakları bakımından Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, insan sağlığı bakımından Sağlık Bakanlığı, gıda maddeleri ve hayvan ithalatında Tarım Bakanlığı, tarafından verilen uygunluk-yeterlik- kontrol vb. belgeleri alanında yapılan uygulamalar konusunda mevzuatları gereklerinin yerine getirilmesi bakımından hassasiyetin sürdürülmesi gerekiyor.
Dış ticarette önemli bir unsur olan kur politikasının ithalat ve ihracatı etkileme niteliklerinin MB ve Hazine Müsteşarlığı'nca zamanında değerlendirilmesi icap ediyor.
Genel ekonomik politikalar bakımından, ihracatı, yatırımları ve yabancı sermaye yatırımlarını teşvik sisteminin, geliştirilmesi gerekiyor.
B) Odalar, dernekler, özel kuruluşlar ve yabancı örgütlerin faaliyetleri
TOBB'un geniş bir perspektiften bakarak, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Dünya Ticaret Örgütü'ne üyeliğinin getirdikleri-fırsatlar ve riskler başlığıyla hazırladığı raporda yer alan; karşı önlem alma konusunda mevcut mevzuatın elverişli olduğu, buna ilişkin enstrümanların sistem içinde yeterli olduğu, esasen bunların süratle ve kararlılıkla uygulamaya aktarılmasının gerektiği, konularının günümüzde daha da detaylandırılmış olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan; sorunun ana alanlarından biri olan tekstil sektörüne global anlamda bakacak olursak, en önemli çabalardan birinin Avrupa Tekstil ve Hazır Giyim Organizasyonu (EURATEX) tarafından gösterilmekte olduğu anlaşılacaktır. EURATEX Çin tehdidi karşısında çözümler üretebilmek amacıyla Dünya Ticaret Örgütü nezdinde uzunca bir süredir girişimlerde bulunuyor. Bazı neticeleri aldığını söylemek mümkündür. Amerikan Tekstil Üreticileri Enstitüsü (ATMI) ve Amerikan Üreticileri Ticari Eylem Komisyonu (AMTAC) İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri ile oluşturulan deklarasyon sonucunda kotaların süresinin uzatılması çalışmalarının sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması gerekiyor.
Ülkemizde konunun odağında bulunan Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD), İstanbul Hazır Giyim İhracatçıları Birliği (İHKİB), İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) ve bu alanda faaliyet gösteren diğer dernekler ile Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) çalışmaları muhtelif çerçevelerde benzer şekilde yürütüle geliyor. Kuşkusuz bu çalışmaların izlenmesi, devam ettirilmesi ve ilgilerce değerlendirilmesi gerekiyor.
C) Tüketici davranışları
Halihazırda, gelir düzeyi ile de alakalı olarak tüketici ucuz mallara meyledebiliyor. Bu itibarla, ucuz olan ürünün her zaman uygun olmadığının kavratılabilmesi ve faturasız mal alınmamasının sağlanabilmesi bakımından eğitim ve basın yayın kuruluşlarına çok iş düşüyor. Özellikle garantisiz, kalitesiz ve bozuk ürünler konusundaki şikayetlerin peşinin, tüketici derneklerince bırakılmaması gerekiyor.
Netice olarak;
Başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere Uzakdoğu ülkeleri menşeli malların "istila" sayılabilecek oranda ithalata konu olması ve bu durumun yerli imalatçıları mağdur etmesi konusunda yapılan şikayetlerin giderilmesi ve kaçak eşya girişinin önlenmesi, kıymet-miktar-GTİP farklılıkları, menşe sapması, dış ticaret önlemlerinden kaçınma gibi şikayet konularında Gümrük Müsteşarlığı'nın yukarıda detayları belirtilen çalışmaları yapmakla görevini büyük ölçüde yapmakta olduğu anlaşılıyor. Bununla birlikte, konunun temelli çözümünde gümrük denetiminin yalnız başına yeterli bir araç olmadığı bütün çıplaklığıyla görülüyor. Yurtiçinde konunun tamamen çözümünün diğer kurum ve kuruluşların da etkin çalışmasından ve işbirliğinden geçtiğini herkesin bilmesi gerekiyor. Ancak, konunun yurt içinde çözümünde gümrük önlemlerinden etkin bir şekilde yararlanılması çeşitli kesimlerce arzulanmakta ise de uluslararası arenada gümrük önlemlerinin şirketlerimize bir rekabet gücü katması beklenmemelidir.
Uluslararası pazarlarda yer bulmak isteyen şirketlerin iktisadi kurallar içinde düşük maliyetli üretim yapmaları rekabet gücü açısından önem taşıyor. O halde, meseleye makro açıdan bakılarak sanayicimizin uluslararası düzeyde mukayeseli sektörler bazında seçici davranması ve rekabet ortamına kendisini evvelemirde hazırlaması elzemdir. Yasal çerçevelerin geliştirilmesi bakımından, sanayicilerce aşındırılacak kapılar da bellidir. İstihdamın artırılmasına katkı yapacak olan bu tür çabaların büyük destek bulması da mümkündür. Gümrük, sınırlar içini kontrol altına almada sadece bir araçtır. Uluslararası alanda bu aracın atış gücü ile sanayicinin menzile varması mümkün değildir. Sanayici özellikle de tekstilciler Tarihi İpek Yolu kulvarında ilerleyen Çin kurşunuyla vurulmak istemiyorlarsa; öncelikle korkmasınlar, araştırma geliştirme yatırımları yapsınlar, reklama önem versinler, moda ve marka yaratsınlar, tüketici alışkanlıklarının belge düzeni kalıbına girmesi için yardımcı olsunlar, bunlardan daha da önemlisi kaliteli malı ucuza imal etme yolunda devletten beklenilenler dışında iktisadi yol yöntemleri geliştirsinler. Ulusal politikaların belirlenmesine tüm güçleri ile katılsınlar, uluslararası ticari mevzuatı ve kuralları iyi öğrensinler, Rekabette sadece Çin yoktur yarın başkaları da olacaktır. Rekabete hazır olmayanları vuracak kurşunlara (her sektör, her eşya ayrı bir kurşundur) gümrük kalkanı kafi gelmez. Bunun bilinmesi dileğimdir.