İran’a uygulanan yaptırımlar İran ve Türkiye için birer fırsat

ABD’nin uyguladığı yaptırımlara dikkat çeken Ali Rıza Bigdeli, “İran’a uygulanan yaptırımları, İran ve Türkiye arasındaki ilişkiler için bir fırsat olarak görüyorum” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Fulya KAZAKLI / Ferit PARLAK

ANKARA - Geçtiğimiz yıl İran ve Türkiye arasındaki karşılıklı ticaret hacminin 20 milyar doların üzerine çıktığını dile getiren İran’ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bigdeli, ilk 7 ayda ise bu rakamda yüzde 30’luk azalma gözlendiğini ifade etti. 

Hacimdeki azalmanın nedeninin, ABD’nin iki ülkenin ilişkilerini engellemek amacıyla uyguladığı yaptırımlar olduğuna dikkat çeken Bigdeli, “Ben, İran’a uygulanan yaptırımları, İran ve Türkiye arasındaki ilişkiler için bir fırsat olarak görüyorum” diyerek, milli otomobil, sağlık gibi pek çok alanda işbirliği fırsatının olduğunu kaydetti. İran Büyükelçisi Ali Rıza Bigdeli, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak ve arkadaşımız Fulya Kazaklı’nın sorularını yanıtladı. 

20 milyar dolarlık dış ticaret hacmini aştık. Bu rakam potansiyeli yansıtıyor mu, sizce neler yapılabilir? 

Doğrudur, Türkiye ile geçen yıl ticari ilişkilerimiz 20 milyar doların üzerine çıktı. Ama 2013’ün ilk 7 ayı içerisinde karşılıklı ticaretimizin yüzde 30 oranında azalmaya gittiğini gördük. Bu yüzde 30’luk kayıp kesinlikle Amerikalıların, İran ve Türkiye arasındaki ilişkileri engellemek adına öngördükleri bazı şeylerden kaynaklanıyor. Aslında bu ticaretin altyapısı hazırlanıyor, fakat yaptırım kurallarından ötürü gerçekleşmiyor. Örnek vermem gerekirse, ekonomi ve ticaret kuralları Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu doğalgaz ve petrolü İran’dan almasını gösteriyor. Ama yaptırımlar farklı bir seçenek sunmadan Türkiye’nin İran’dan doğalgaz ve petrol almamasını öngörüyor. Batılı ülkelerin İran ve Türkiye arasındaki mali döngüde yarattıkları engeller, iki ülkenin tüccarlarının kendi aralarında öngördükleri anlaşmaların da gerçekleşmesini engelliyor. Günümüzde biz aslında çok özel koşullarda yaşamaktayız. Bir Türk vatandaşı, Doğubeyazıt’ta veya sınır bölgesinde bir kentimizde, İran’a 100 dolarlık bir para göndermek istiyorsa, öncelikle bu parayı ABD üzerinden bunu İran’a gönderecektir. Ve ne yazık ki, bizler böyle bir durumun içerisine esir düşmüşüz. Bu şebekenin çalışmalarının neticesi de günümüzde kendini göstermektedir. Bugün Türkiye rakiplerinin eli İran pazarında odaklanmıştır. Avrupa ülkeleri rahatlıkla İran’a ihracat gerçekleştirebiliyorlar. Bunun yanında, Türkiye İran’la komşudur ve bu bir fırsattır. 

Bölgede oluşturulacak, AB gibi bir yapıdan mı bahsediyorsunuz?

Tam anlamıyla onu söylüyorum. Günümüz dünyasında birçok ülke, birçok bölge AB’yi kendisi için örnek olarak görüyor. AB’nin özelliği kendi üyeleri arasında kurulmuş özel bir iletişim şebekesinden kaynaklanıyor. Kesinlikle bizim aramızda olmayan şey de budur! Dolayısıyla bizler kendimize uygun ilişkilerimize uygun bağları bir an önce kurup geliştirmeye çalışmalıyız. Bahsettiğim bu bağların kesinlikle daha önce İran, Türkiye, Irak ve Suriye arasında kurulması gerekiyordu. Bu hem bizim gücümüzü artırırdı, hem de onurumuzu yükseltirdi. İran ve Türkiye bu doğrultuda çok istikrarlı iki ülkedir ve önder lider rolünü üstlenebilirler. 

Obama, Ruhani’ye telefon etti ve iki liderin sıcak konuşmaları oldu. Bu yeni bir dönemin başlangıcı mıdır? 

Aslıda bu ziyaret gerçekleşmeden önce, yani Sayın Ruhani, New York’a gitmeden önce de, bu ziyaret çerçevesinde İran’ın nükleer konusuyla ilgili bazı görüşmeler gerçekleşti. New York ziyaretinde, ABD Dışişleri Bakanı, İran Dışişleri Bakanı‘ndan görüşme talebinde bulundu. Bu olay 34 sene içerisinde ilk defa gerçekleşti. Sizin de bildiğiniz gibi, Sayın Obama, Sayın Ruhani’yi telefonla aradı ve bir görüşme gerçekleştirildi. Bu da aynı şekilde son 34 sene içerisinde ilk defa gerçekleşen bir görüşmedir. Şu ana kadar gerçekleşen sadece görüşme ve kelimeleri sözlerin değişme seviyesinde olmuştur. Biz her zaman şunu savunmuşuzdur ve demişizdir: Belli başlı ülkelerde görüşme imkanı kurma temeliyle herhangi bir sorunumuz yoktur.  

Türkiye-İran ekonomik ilişkilerinde bir takım sorunlar var. Bunların birkısmı da tabi ABD kaynaklı sorunlar olarak görülüyor. Burada neler yapılabilir? 

Bu konu aslında ekonomik işbirliklerimizden önce siyasi işbirlikleri konusuna dönüyor. Biz etkileşim çerçevesinde, birbirimize dayanma hususunda kararlıysak emin olun ki o zaman ekonomik sorunlarımızı da rahatlıkla çözebiliriz. İran ve Türkiye ilişkilerinin temelini kesinlikle tamamlayıcı ekonomik işbirlikleri temelinde gerçekleştirmemiz lazım. Nasıl ki Türkiye, İran için Avrupa’ya giriş kapısı olarak görülüyorsa, aynı şekilde İran’da Türkiye için Orta Asya’ya giriş yapacak bir kapı olarak görülmektedir. 

İran ve Türkiye’nin bu projede ortak çalışması mümkün mü? 

Kesinlikle iyi olur. Tabi bu doğrultuda birçok örnek daha verebilirim. Örneğin biz bir ilaç üretmek istiyorsak, fakat bunu sadece ülke içinde kullanacaksak, sadece iç tüketim için bu karlı olmayabilir. Bunu ithal etmemiz daha uygun olabilir. Fakat iki ülke halkını bir araya getirdiğimizde bunu üretirsek bu değerli olacaktır. Bununla beraber birçok alanda daha ortak çalışılabilir. Örneğin bildiğiniz gibi yeni teknolojiler var. Ne mutlu ki; iki ülkenin de gençleri bu doğrultuda çaba gösteriyor, üretimleri var. Dolayısıyla iki ülkenin ortak pazarını, Orta Asya ve Kafkasya pazarını göz önünde bulundurursak bu büyük bir önem arz ediyor. Birde sanayi alanıyla ilgili bir örnek vermek istiyorum. İki ülke şu anda ortak sanayi bölgesi kurma üzerinde çalışmaktadır. Bizim ülkelerimizde hem insan gücü hem de enerji avantajları mevcuttur. İran’da bahsettiğim gibi insan gücü ve enerji avantajları vardır. Türkiye’de de insan gücü ve sermaye avantajları mevcuttur. 

Sanayi bölgesi nerede kurulacak? Projeyle ilgili gelişmeler nelerdir?

Sanayi Bölgesi, Bazargan Hududu’nun (Gürbulak Sınır Kapısı) kuzeyinde kurulacak. İran’a gerçekleştirdiğim son ziyaret çevresinde, İran’ın yeni bakanları ile görüşme imkanı buldum. Ve bunların hepsinin de bu projeyi desteklediklerini gördüm. Bildiğiniz gibi, İran’da bir seçim süreci söz konusuydu. Bu seçimin neticesinde hükümetimiz değişti ve bu süre içerisinde de bakanlar arasındaki görüşmeler kesintiye uğradı. Ne mutlu ki; biz çok kısa süre içerisinde bakanlarımızı Türkiye’deki durum hakkında bilgilendirdik ve onları etkinleştirmeyi başardık. Çeşitli düzeylerde iki ülke arasındaki görüşmeler başladı. İki ülke arasındaki önemli konulardan biri de taşımacılık koridorları ve ticaret koridorlarıdır. İran’ın Ulaştırma Bakanı’nın Türkiye ziyareti çerçevesinde bu konu üzerinde detaylı bir şekilde görüşüldü ve bazı neticelerde elde edildi. Burada ihtiyacımız olan şudur; işbirliklerimiz doğrultusunda İran ve Türkiye’nin özel mekanizmalarını kullanabilelim. Örneğin halklarımızın arasındaki ticarette milli paralarımızı kullanmak gibi. Bizim üçüncü ülkelerin dayatmasından uzak mekanizmalar oluşturmaya, geliştirmeye ihtiyacımız var. Ben kesinlikle bu konuyu İran aleyhinde uygulanan yaptırımlara bağlamak istemiyorum. İran ve Türkiye’nin bölgesel, kendileri arasındaki işbirliklerinin temelini atmanın ve geliştirmenin temelini bu konu oluşturuyor. Ben bütün röportajlarımda hep vurgulamışımdır ki; İran’a uygulanan yaptırımları ben İran ve Türkiye arasındaki ilişkiler için bir fırsat olarak görüyorum. Bu fırsat da şöyle oluşuyor: Bizler beraber oturup, düşünebiliriz, mekanizmalar üretebiliriz, yeni haritalar çizebiliriz ve baskılardan uzak nasıl ilişkilerimizi geliştirebiliriz onun üzerinde çalışabiliriz. 

İran’a altın ihracatı çok tartışıldı. Bu konuda görüşleriniz nelerdir? 

Ben aslında bu gelişmeyi yaratıcı bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Yaptırımların çerçevesinin dışında, İran ve Türkiye arasındaki ticari ilişkileri canlandırabilir. Yoksa bizülkemizde güçlü altın kaynaklarına sahibiz ve halkın altın ihtiyacını karşılayamama gibi bir endişemiz yok. Diğer taraftan Türkiye’den ithal ettiğimiz altını başka ülkelerden de ithal edebilirdik. Ama bu bir fırsattı. Bir dönemdi. Biz bu fırsatı iki ülke arasındaki ilişkilerimizin seviyesini dönemsel olarak artırmayı başardık. Siz de çok iyi gördünüz ki; Amerikalılar hemen bunu peşinden altın ticaretine de yaptırım uyguladılar ve bizim bu konudaki karlılığımızı da engellemeye çalıştılar. 

Serbest bölgelere baktığımızda Fransız, İspanyol hatta Amerikalı firmaları görüyoruz. Sadece Türkler yok. Bunun neden nedir? 

Şunu belirtmeliyim ki; son zamanlarda Türk şirketleri de serbest bölgelere girdi. Aras Serbest Bölgesi’nde ben iki fabrikayı gezdim. Bu fabrikalar Türk firmaları tarafından kurulmuş. Burada sizin tarafınızdan, DÜNYA Gazetesi tarafından hazırlanan “Ayrıntılardaki İran” ilavesinin çok etkili olduğunu düşünüyorum. Türklerin yatırımlarının devam edeceğine inanıyorum. Türk işadamlarının, İran pazarına olan ilgisi çok büyük ve çok önemli bir ilgidir. Bizim uzmanlarımızın ve benim çalıştığım arkadaşlarımın raporlarına göre son bir yıl içerisinde bu ilgi giderek artmaktadır. Doğu Azerbaycan bölgesine yatırım yapma hususunda geçtiğimiz temmuz ayında Tebriz’de uluslararası konferans gerçekleşti. Bu konferansa Tebriz’e yatırım için 200’den fazla Türk işadamı katıldı. Ben de katıldım bu toplantıya. Dolayısıyla, şayet biz İran ve Türkiye arasında para döngüsü için gereken altyapı hazırlarsak, bu ilgide gitgide artacaktır. 

Bankacılık sorununu kesinlikle çözmemiz mi gerekiyor diyorsunuz?

Evet. İran ve Türkiye arasındaki bankacılık sisteminin, kesinlikle iki ülke arasında olan özgür bir sisteme dönüşmesi gerekir. Şayet biz bu işi başarabilirsek, kendimiz için belirlediğimiz bütün hedeflerde ulaşılabilir hedeflere dönüşecektir. 

‘Suriye konusunda ortak düşüncelere sahibiz’

Suriye, Türkiye ve İran arasında sıkıntı oldu; bazı gerginlikler yaşandı. Bu böyle devam edecek mi? 

Suriye’deki gelişmeler nasıl başladı onu bir kenara bırakalım ama bu gelişmeler daha sonra Ortadoğu bölgesindeki gelişmeleri denetim altına alabilmek için kullanıldı ve suiistimal edildi diyebiliriz. Bu, şu demek oluyor; Suriye’deki üst düzey bazı güçler bölgedeki kendi durumlarını ve kendi menfaatlerini korumak adına suistimal ediyorlar. Suriye’ye terörist grupların gelişi ve diğer taraftan o ülkede mevcut olan bazı etnik ayrılıklar, bu açıkları kullanarak bölgedeki ülkeleri kendi isteklerine göre kullanmaya çalıştılar. İran ve Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili tutumları konusunda Suriye konusu bir istisnadır. Bu, şu demektir: Biz bölgemizle ilgili bütün gelişmelerde benzer tutuma sahibiz. Aslında Suriye konusunda da benzer çerçevelere sahibiz. Bazı ortak düşüncelere sahibiz. Her iki ülke de Suriye’de istikrarın bir an önce kurulmasından yanadır. Her ikimiz de Suriye’deki akan kanın bir an önce durmasından yanayız. Her iki ülke de terörist grupların bir an önce Suriye’den çıkmasından yana ve Suriye içişlerine müdahale eden güçlerin de bir an önce çıkmasından yana. Her ikimiz de şuna inanıyoruz ki, Suriye’nin geleceğini Suriye halkı belirlemeli. İran ve Türkiye arasında Suriye ile ilgili olan fikir ayrılıkları da bu temellere ulaşma yolu ve çerçevesi üzerinde ortaya çıkıyor. Tabi bizlere karşı bazı akımlar da vardır ki, onlar Suriye’deki yorucu bir savaşın uzun yıllar sürmesinden yanadır. Bunlar, çatışmalardan yarar sağlayabilecek kesimlerdir. Tabi onlara kıyaslarsak, İran ve Türkiye yan yana duruyor. Ama biz şuna inanıyoruz ki, Suriye gelişmeleri öyle bitmelidir ki nihayetinde bu ülkenin yönetimi hakkında o ülkenin halkı karar vermelidir. Yabancılar hiçbir şekilde Suriye halkına kimin yönetimde kalıp kalmamaları hususunda dayatma yapma hakkına sahip değillerdir. 

Bigdeli’nin dikkat çektikleri

Söylenenlerin/beklentilerin aksine Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ilişkilerin son 3 yılda olumlu bir ivme yakaladığı gözlenmişti. 2009 yılında 5.5 milyar dolara düşen iki ülke arasındaki ticaret hacmi, 2011 yılında 16 milyar dolara yükselmiş, 2012 yılında 21 milyar doları aşmıştı. Suriye ve ambargo nedeniyle, 2013’e siyasi ve ekonomik ilişkilerdeki sıkıntıyla girdi İran ile Türkiye. Ancak, Ruhani’nin seçimleri kazanması ve tüm dünyanın dikkatini çeken ılımlı söylemleri İran ile Türkiye arasındaki ilişkilerin eski günlere döneceği yönünde umut veriyor. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan İran’ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bigdeli’nin, “Suriye konusunda sanılanın aksine ortak düşüncelere sahibiz”, “İran’a uygulanan yaptırımlar İran ve Türkiye için birer fırsat”, “Ticaret hacminde 100 milyar dolara ulaşabiliriz”, “Bankacılık sistemini iyileştirmemiz ticari ilişkilerimizi artırır” şeklindeki düşünceleri ise İran’ın istekliliğini gösteriyor.

Bu konularda ilginizi çekebilir