İş sırrının korunması

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Av. Aylin Tarlan Tüzemen

atarlan@tarlan-baksi.com

İşletmeler arası rekabetin önemli oranda arttığı günümüzde, çalışanların iş ilişkisi devam ederken elde ettikleri gizli bilgilerin saklanması husundaki düzenlemelere giderek daha sık rastlanmaktadır. İş hayatının olağan bir sonucu olarak işverenler çalışanları ile, gerek kendi işletmelerine gerekse müsterilerine ait bütün verileri ve bilgileri paylaşmaktadırlar. Fakat çalışanlar yerine getirdikleri görev esnasında, kimi zaman çok gizli mahiyette olan bilgiler elde etmekle beraber bunların korunması ve ifşasının engellenmesi hususunda gerekli olan önem ve hassasiyeti göstermemektedirler.

İşte tüm bu durumlarda çalışanın borçlarından olan sadakat borcu devreye girmektedir. Sadakat borcu, iş sözleşmesinde taraflarca açıkça düzenlenmese bile, her iş ilişkisinde iş sözleşmesi devam ederken çalışanın kanunen var olan borçlarındandır. Bu çerçevede iş ilişkisi devam eden çalışan, işverenin işi ile alakalı olarak elde etmiş olduğu gizli bir bilgiyi yasal olarak üçüncü kişilere açıklamama yükümlülüğü altındadır. Buradaki üçüncü kişiler ille de rakip işletmeler olarak düşünülmemelidir ve üçüncü kişilerin kapsamına, çalışanın ileride yanında çalışmayı düşündüğü işveren, iş arkadaşları, bağlı bulunduğu sendika vb. de dahil edilmelidir. Gizli bilginin bir üçüncü kişiye sızdırılması ve söz konusu kişinin de sızdırılan bilgiden yararlanabilecek durumda olması, sır saklama yükümlülüğünün ihlali için yeterli sayılmaktadır. Kaldı ki; gizli bilgilerin bizzat çalışan tarafından kötüye kullanılması halinde de yükümlülüğün ihlali söz konusudur.

Sır saklama yükümlülüğünün var olması açısından çalışanın gizli bilgiyi öğrenme biçimi önemli değildir. Bir başka deyişle, çalışan kendisine işi gereği açıklanan gizli bilgiyi saklamak zorunda olduğu gibi, kendi çabasıyla öğrendiği gizli bilgiyi de saklamak zorundadır. Ancak bu yükümlülük, herhangi bir üçüncü kişinin fazlaca bir çaba göstermeksizin işletme ile ilgili söz konusu bilgiyi öğrenebilme imkanının olduğu durumlarda ortadan kalkar. Doğaldır ki; kanuna, genel ahlak ve adaba aykırı sırlar, çalışan tarafından saklanması gereken iş sırrı olarak kabul edilemezler. Bu tür konularda işverenin söz konusu sırların saklanması yolundaki iradesinin de bir önemi yoktur.

İş sözleşmesinin düzenlenmesi esnasında işveren ve çalışan, çalışanın sır saklama yükümlülüğünün kapsamını tespit edebilirler. Sır saklama borcu her ne kadar iş ilişkisinin temelinde mevcut ve dürüstlük kuralının bir gereği ise de kapsamını sözleşme ile genişletmek ya da daraltmak mümkündür. Sözleşmeye konulacak hükümlerle, bu yükümlülüğün neleri içereceği, çalışanın uyması gereken kuralların nelerden ibaret olacağı belirlenebilecektir. Böylelikle iş ilişkisinin devamı süresince var olan sır saklama yükümlülüğünün, iş ilişkisinin sonlanmasını takiben de devam ettirilmesi söz konusu olabilecektir.

4857 sayılı İş Kanunu 25. maddesi "İşçinin, (...) işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması"nı iş sözleşmesinin derhal feshi için haklı bir neden olarak belirlemiş, ancak doğruluk ve bağlılığa uymayan halleri sayma yoluna gitmemiştir. İşte bu noktada hangi davranışların doğruluk ve bağlılığa aykırı sayılması gerektiği konusunda iş hayatının gereklerini dikkate almak suretiyle her davranışın özelliğine göre bir sonuca varılması öngörülmüştür. Dolayısıyla her somut olayda bir bilginin gizli bilgi niteliğinde olup olmadığının, bunun açıklanıp açıklanmadığının ve söz konusu durumun sır saklama yükümlülüğüne aykırılık teşkil edip etmediğinin hakim tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.

Hal böyle olunca iş ilişkisinin devamında veya sonlanmasını takiben, çalışanların sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranarak işvereni zor duruma düşürmemeleri açısından bu düzenlemelere iş sözleşmesinde yer verilmesi çağımız iş hayatının gereklerindendir.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir