Kayganlık büyük buhran mı, yoksa krizden çıkış mı ?
A. Levent ALKAN / ARAŞTIRMACI-YAZAR
Küresel ekonomi, Eylül 2008 depreminden başlayarak sürdürdüğü koordineli kurtarma hareketlerinde yeni bir evreye giriyor. ABD'de IT şirketlerinden başlayıp, bankalarla süren 2010 ilk çeyrek karlılığı; GSYH'nın %3.2 büyümesiyle de teyit edilerek bu coğrafyada risk iştahını besliyor. O günleri hatırlarsak; mevduat güvencelerinden, banka kurtarmalarına kadar bir seri operasyonda, Avrupa ve Japonya ABD ile eşgüdümlü hareket etmişlerdi. Bu arada gelişen BRIC'lerle gelişmişler ayrışacak mı, ayrışmayacak mı yaman bir tartışma yaşıyorduk. Krizin ilk etkilerine göre; Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan'da olumsuz etkilenmişlerdi. Oysa geçen zaman içinde Hindistan, 2009 yılını %7 büyüyerek tamamlıyor; Çin, eski büyüme temposuna hızlıca geri dönebiliyor; hatta kredi koşullarında daraltma önlemlerine bile başvuruyor. Oysa Avrupa 2010 ilk çeyrekteki %0.2 büyümesiyle, ABD ve gelişen ülkelerin gerisinde nal bile toplayamıyor; avucunu yalıyor. Hep bahsettiğimiz krizin asıl nedenleri; denetim, asil-vekil çelişkisi, batamayacak kadar büyükler ya da kurtarmalardaki ahlaki riziko boyutu; Goldman Sachs soruşturmasıyla memnun edici platforma taşınıyor. Kurtarma faturalarının yükü değişiyor, umudu parıldıyor.
AB'nin gediklisi Fransa, Yunanistan'a yardım sırasında Euro'dan çıkış tehdidi savuruyor. 750milyar dolarlık kurtarma girişimi, FED'in SWAP kredi desteğiyle likidite meselesini çözer çözmesine de; ya ödeme yeterliliği meselesi? Ayrıca FED kanadından SWAP kredilerine gelen itirazlar da olayın bir diğer boyutudur. 2008 Eylül'de AB ülkesi merkez bankalarına ve onların da kendi ticari bankalarına kullandırdıkları 500milyar dolarlık SWAP kredisi, o günün koşullarında olmazsa olmaz bir adımdı. Bugün için FED'in geldiği nokta, onun oyun alanını daraltmıştır. Bu nedenle kongreden, yabancılara yardımı tekrar gözden geçirelim sesleri yükseliyor. Diğer etkiler sabit kalsa bile SWAP, doların diğer para birimleri karşısındaki değerini yükseltecek ve ABD'nin ihracat - üretim - istihdam çemberini daraltacaktır. ABD yeni dünya düzeninde bir kreditörden çok, borçludur; bir istihdam merkezinden çok sistemli bozulan ekonomidir. USD, küresel ticaretin kullandığı paradır. Öte yandan, devasa üretim kapasitesi altında istihdamı daralmakta, tüketimi durmadan artmaktadır. Küresel ekonominin dörtte birini temsil ederken; susadıkça deniz suyu içen, içtikçe susayan bir ülke yapısında korkularımızın kaynağı olmaktadır.
Çin de hane halkı tüketimi GSYH'nın %37'si düzeyindeyken, endüstri ve gelişen ülkeler genelinde tüketim, %50'den fazladır. Hindistan ve Çin'i de içine alan Asya Bölgesi tüketimi, 1980'den başlayarak kararlı bir düşüş trendi içindedir. Ancak Çin, bu eğilimde başat rolünü üstlenerek, en keskin düşüş kaydeden ülke konumundadır. Çin ekonomisinde hızlı büyümeyi işleyen, hep aşırı korunmacı kalmış bir tüketim anlayışıdır. Bu defansif yapının ardında yatan; sağlık, yaşlı nüfus ve eğitimde özel giderlerin yükseklik payıdır. Çin gibi, küresel ekonominin en önemli oyuncusu; devasa büyüme hızıyla, 1850'lerdeki ABD'nin tüketiminden daha düşük bir tüketime sahiptir.
Tüketim,
i) tasarruf eğilimindeki artışla
ii) Harcanabilir gelirdeki düşüşle gelişebilir.
Oran, tasarruf bölü harcanabilir gelir olduğuna göre; ya tasarrufların artması ya da harcanabilir gelirlerin düşmesi; 1990'daki 11 olan oranın 2007'de 25'e yükselmesinde etkili güç oluyor. 1990 ile 2007 arasındaki hane halkı tasarruf oranının %9 artışında, GSYH'deki tüketim payının gerilemesinden kaynaklı güç; %13'de kalıyor. Tasarrufun bu inatçı artışında, %87 payla harcanabilir gelirlerdeki düşüş belirleyici oluyor. Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisinde gelir artışı, ideal bir gelir dağılımından çok, küresel ekonomide yeni bir çarpık dağılım olarak yerini alıyor. Çin, Afrika'nın yağmur ormanlarında bir Sahra çölü devesi ne kadar az su tüketirse, o kadar su harcayarak yaşıyor. Çin GSYH'da %6 olan kamu sektörü mevcut sosyal harcamalarını, tüketimden tasarrufa kaymaların ana neden olan; sağlık, yaşlılık koşulları ve özel eğitim giderlerini üstlenerek artırabilir. Ancak böylece daha fazla harcanabilir gelir oluşabilir ve tüketim kamçılanabilir. Araştırmalar hane halkı tasarruflarında marjinal daralma, GSYH'nın %1'i kadar olursa; harcamalar, GSYH'nın %0.56'sı ile %1.03'ü arasında değişen ölçülerde genişleyebiliyor.
Çin enflasyonuyla korkutuyor. Çin, dış ticarette tüm dünyaya mal veren ülke konumuyla, küresel ekonomiye enflasyon ihraç ediyor. Yuan'ı bir para politikası olarak dolara sabitlemiş Çin, parasını düşük tutarak, ihracat elini kuvvetlendiriyor. Türkiye'nin 2001 krizini hatırlayalım: 1999-Kasım 2000 döneminde, sabit kur sistemi TL'yi değerli para yapmış, enflasyonu dizginlemede etkili olmuştu. Çin'de parasını değersizleştirirken, bizim 2001 krizi arifesinde uyguladığımız aşırı değerlilik-deflasyon ilişkisinin tersini yaşıyor. Yani değersiz Yuan, Çin'de enflasyona yukarı yönde baskı yapıyor.
Piyasalar kayganlıklarıyla korkutuyor. DJIA, 6 Mayıs 2010'da 1929 krizinden sonraki en sert düşünü yaşayarak, 1000 puanlık sert bir geri çekilme kaydediyor. Çok değil üç gün sonra, DJIA tam bir ralli havasına teslim oluyor. Çünkü Avrupa Bölgesi kurtarma planları, 10 Mayıs 2010'da dünya gündemine bomba gibi düşüyor. Yatırımların kriz dönemi tercihlerini kritik eden yaklaşım, 2008 Eylül'ünden itibaren büyük bir hızla ABD hazine bonosu tahvillerine yönelişi ve hisse senedi yatırım tercihlerinden kaçışı işaret ediyor. Çünkü en güvenli liman ABD bonoları, en güvensiz de hisse senetleri olarak görülmüştü. Oysa 2008 Eylül - 2010 Mayıs döneminde hisse senetleri piyasası önemli kazançlar elde etmiş ancak, tercihleri bu yönde yoğunlaşmayan uluslar arası yatırımlar, fırsatları değerlendirememişti.
AB 750milyar dolarlık kurtarma operasyonuyla, Yunanistan bonosunu bünyesine katarak, aktif kalitesini düşüren bir ECB doğurdu. Ya 2010 için Fransa'nın da bütçe açığının %8 olarak öngörülmesine ve "borç / GSYH" oranının %80 olmasına ne demeli? Böyle giderse Euro'yu kurtaracak sağlam ülke kalmayacak. İçlerinden Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Kanada, Japonya'nın yer aldığı geniş bir ülke grubu için; "bütçe açıklarını faiz dışı fazla vererek kapatma" reçetesinin uygulanması, küresel ekonominin krizden çıkışı aşamasında, çok uzaklarda duran bir olasılık olarak görünmüyor. AB böylesi çöküşe gebe yaşadıkça, bütçe disiplini adımları, Büyük Buhran benzeri bir talep körelmesini tetikleyebilir. Avrupa Bölgesi kontrol edemediği birlik yapısını, dağıtmak cesaretliliğinde reformist bir adımla da taçlandıramıyor. Büyük Buhran dönemi, altın standardını lav etmeye zorlayan gelişmelerle gelmişti. Avrupa Bölgesinin Euro'dan çıkış kararını veremeyerek kendini nasıl bir kısır döngünün içine çektiğini görüyoruz ve korkuyoruz; bu kriz, Büyük Buhran'a mı dönüşüyor, yoksa krizden çıkışa mı?