Küreselleşme yüzen nüfuslar yarattı

Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Direktörü Prof. Dr. Ahmet İçduygu, küreselleşmenin klasik göç kavramını değiştirdiğini ve sınırlar arasında sıklıkla yer değiştiren yüzen nüfuslar yarattığını söylüyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME


 

Didem ERYAR ÜNLÜ

İSTANBUL - İletişim ve ulaşım teknolojilerinin gelişmesi ile dünya daha fazla görülür ve daha fazla algılanır oldu. Oturduğumuz yerden dünyanın bir diğer ucundaki ülkede olup bitenleri izleyebilir konuma geldik. Küreselleşme, dünya genelinde insan hareketliliğini artırdı. Bu hareketlilik bugün dünya nüfuslarını da yakından ilgilendiriyor. Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (MireKoç) Direktörü Prof. Dr. Ahmet İçduygu, küreselleşmenin klasik göç kavramını değiştirdiğini söylüyor.

Prof. İçduygu, "Yoksul ve zengin ülkeler arasındaki fark, iletişim ve ulaşım araçlarının ve  eknolojilerin gelişimi ile daha fazla görülür ve algılanır oldu. Bu durum, hareketlenme ve göç isteğini ve imkanını artırdı. Küreselleşme ile klasik göç kavramı değişti. Artık yüzen nüfuslar var, sınırlar arasında sıklıkla yer değiştiren nüfuslar arttı. Yerleşmekten daha çok hareketlilik öne çıktı" yorumlarını yapıyor. Prof. İçduygu'nun dikkat çektiği bir diğer konu da, artık her ülkenin ya da bölgenin biraz göç alıyor ve biraz göç veriyor olması. Yani herhangi bir ülke için "mutlak olarak göç alıyor" ya da "göç veriyor" demek pek mümkün değil. Nitekim Türkiye de, son yirmi yıl içinde, geçmişteki göç verme rolünün yanı sıra, göç alan bir ülke olmaya başladı. "Farklı bir göçmen grubu Türkiye'ye yöneliyor. Emeklilik ya da güneş göçü dediğimiz akımla emekli Avrupalılar sahillere ya da İstanbul'a yerleşebiliyorlar. Ekonomik gelişme işgücü pazarında da göçmenlere yer açıyor" yorumunu yapan Prof. İçduygu'nun nüfus hareketliliklerine ve göçe yönelik değerlendirmelerini dinleyelim:

2050'de AB'de her üç kişiden biri 65 yaş üzeri olacak

Avrupa ülkelerinde toplumların yaşlanması 21. yüzyılda bu toplumları kökten etkileyecek en önemli unsurlardan birisi olacak. Bu toplumların ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yapıları ciddi olarak etkilenecek. 2040-50 yıllarında Avrupa'da sokakta gördüğümüz her iki kişiden birisi 45 yaşları civarında olacak. Şu anda AB ülkelerinde nüfusun yüzde 17'si 65 yaş üzeri kişiler. Eğer bu ülkeler göç almazsa, bu oran 2050 yılında yüzde 32'ye ulaşacak. Göç alma durumunda dahi 65 yaş grubu üzeri kişilerin oranı yüzde 28'in üzerinde olacak. Kısacası 2050 yılında AB'de neredeyse her üç kişiden birisi 65 yaş üzeri olacak. Bu olgunun anlamı çalışma yaşı içindeki kişilerin oranın ciddi olarak düşmesi demek. AB göç almaz ise çalışma yaşındakilerin oranı yüzde 25 düşmüş olacak. Öte yandan yaşlanan insanların artması ciddi bir bakım sorununu ve emeklilerin çalışanlarca maddi açıdan desteklenmesi olgusunu getirecek.

Türkiye nüfusu 2050'den sonra yaşlanmaya başlayacak

Türkiye nüfusu da benzer bir yaşlanma sürecine girecek, ancak Avrupa'dan çok daha geç olarak, 2050 yılı sonrasında. Eğitim ve günün teknolojik koşularına uygun çalışma deneyimi sağlanması ile birlikte, önümüzdeki yıllarda genç Türkiye nüfusunun AB gibi ülkelerdeki işgücü pazarında ciddi  talep görme ihtimali var. Tabii ki bu durum, o ülkelerin dillerini bilen ve o ülke ekonomilerinin ihtiyacı olan eğitimi alan kişiler için söz konusu. Bu arada AB'nin hala temizlik, yeme içme, seyahat, sağlık gibi hizmet sektörünün içinde daha az vasıflı işgücüne de ihtiyacı olacaktır. Türkiye'nin nüfus yapısı belirli koşullarda yalnızca Avrupa değil, yaşlanan Kuzey Amerika, Rusya ve Avustralya gibi ülke nüfusları içinde tamamlayıcı olabilir.

Türkiye, Avrupa'dan "güneş göçü" alıyor

[PAGE]

 

Türkiye, Avrupa'dan "güneş göçü" alıyor

Türkiye, son yirmi yıl içinde, geçmişteki göç verme rolünün yanı sıra, göç alan bir ülke olma konumuna gelmiştir. Türkiye'deki göç etme eğilimlerini ciddi olarak düştüğünü, daha doğru bir deyimle eskisi kadar yüksek olmadığını son yaptığımız araştırmalar açıkça gösteriyor. Tersine birçok farklı göçmen grubu Türkiye'ye yöneliyor. Emeklilik ya da güneş göçü dediğimiz akımla emekli Avrupalılar sahillere ya da İstanbul'a yerleşebiliyorlar. Profesyonel eğitimli insanların, yabancı değişim öğrencilerinin Türkiye'ye gelişi roket hızı ile yükseliyor. Birçok sektörde -ama ne yazık ki- kayıtdışı binlerce göçmen çalışıyor. Buna düzensiz göç şeklinde kayıt dışıgöç, sığınma hareketleri de eklenebilir. Türkiye ekonomik gelişmesi ile Güney Avrupa ülkelerinin yolunu izliyor. İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan da göç veren ülkelerdi, daha sonra göç alan ülkeler haline geldiler. Ekonomik gelişme işgücü pazarında göçmenlere yer açıyor. Türkiye'de yeni hazırlanan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, bu konuda politika üretenlerin Türkiye'nin göç alan ülke haline gelmesi gerçeğini algıladığını gösteriyor.

Göç konusunda eski mantık hakim

Türkiye'nin göç alma sürecine girmesi ve bu yönde yeni yasal düzenlemeler yapmasına rağmen, göç konusunu hala 1930'lara ait ulus-devlet mantığı içinde algılıyor. Küresel ve ulus-ötesi anlayışların hala çok gerisinde. 2006 tarihli İskan Kanunu 1934 İskan Kanunu'nun izlerini taşıyor ve Türkiye göçmen olarak "Türk soyundan ve kültüründen gelen" (hatta yazılı kural olmasa da, Müslüman olan) kişilere öncelik veren bir göçmen tanımını benimsiyor.

Yerleşmekten daha çok hareketlilik öne çıktı

Küreselleşme her coğrafyada insan hareketliliğini artırdı. Bunu turizm istatistiklerinden gözlemek de mümkün. Yoksul ve zengin ülkeler arasındaki fark, iletişim ve ulaşım araçlarının ve teknolojilerin gelişimi ile daha fazla görülür ve algılanır oldu. Bu durum, hareketlenme ve göç isteğini ve imkanını artırdı. Öte yandan küreselleşme klasik göç kavramımı değiştirdi. Artık yüzen nüfuslar var, sınırlar arasında sıklıkla yer değiştiren nüfuslar arttı. Yalnızca ciddi ekonomik ve siyasi baskı ile yer değiştirme yok artık, yaşam biçimi olarak ülkeler arasında gidip gelme çalışma da var. Yerleşmekten daha çok hareketlilik öne çıktı.

Beyin göçü değil, beyin dolaşımı

Dünyadaki ekonomik kriz bir açıdan göç ve sınır aşan hareketlilikleri olumsuz etkilese de, dünya üzerinde ve sınırlar içinde insan hareketliliğinin azaldığını söylemek olası değil. Artık her ülke ya da bölge biraz göç alıyor biraz göç veriyor, mutlak olarak göç alan ya da göç veren bölge ya da ülke tanımlamak zor. Örneğin Avustralya artık yalnızca göç alan bir ülke değil, aynı zamanda ciddi olarak göç de veriyor. Kısacası artık göç kavramı klasik bakış açılarıyla değerlendirilecek bir olgu değil. Örneğin dünyada öğrenci göçü denilen bir harekelenme var. Eskiden de öğrenciler eğitim için bir başka ülkeye giderlerdi, ama bu hareketin nitel ve nicel olarak değiştiğini görüyoruz. Artık "beyin göçü"nden değil "beyin dolaşımından" söz ediyoruz.