Obama nasıl kazandı?
Burak KÜNTAY / Bahçeşehir Ünv. Öğr. Gör. Foundation for Defense of Democracies Kıdemli Analisti
Seçimlerden önceki son yazımda Barack Obama'nın seçimin galibi olacağına olan inancımı ifade etmiş ve bunu sebepleriyle analiz etmiştim. O yazıyı yazarken aklımda, seçimden sonraki ilk yazımda, Obama'lı ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin nasıl gelişeceğini ele almak vardı. Ancak bu yazımı bir dahaki haftaya bırakıp Obama'nın bu seçimi nasıl kazandığının üzerinde durmak istiyorum.
Bir buçuk sene evvel ABD'ye gidip think-tank vazifeme başladığımda, durum çok farklıydı. Obama'nın adı yeni gündeme gelmişti ve herkesçe karizmatik ve ilginç bir aday olarak yorumlanmasına rağmen, kendisine seçimde en ufak şans tanınmıyordu. Demokrat Parti'de seçimlerin galibinin Hillary Clinton olacağından herkes emindi. Dolayısıyla, Hillary 1 sene evvel çoğunlukça ABD'nin yeni başkanı ilan edilmişti. Obama, çıkışını sürdürüp belli bir noktaya gelmeye başlasa da, herkes ne olursa olsun ön seçimden çıkamaz diyordu. Obama ön seçimlerde arka arkaya 10 eyaleti alınca, insanlar şaşkınlık içerisinde şansın Ohio ve Teksas'tan sonra tekrar Hillary'ye döneceğini söylüyorlardı. Obama Demokratlar'ın resmi adayı ilan edildiğinde McCain ile karşı karşıya kaldı. Kamuoyu yoklamalarında oyu McCain'in 8 puan önüne geçtiğinde bile birçok kimse hâlâ Amerikan halkı son anda karar değiştirir, bir siyahi adayın seçilmesi mümkün değil demişti. Obama seçildi ve başkan. Birçok kişi hâlâ Obama'ya başkanlık yaptırmazlar diyor. Görünüş o ki, Obama dört artı dördün sonunda başkanlığı bırakırken bile hâlâ inanmayanlar olacak.
Peki nasıl oldu da Obama başkan oldu?
Sebeplerini tek tek ele alalım.
İlki Başkan Bush. ABD son sekiz sene Bush tarafından iyi yönetilmedi. Dış politikada hasar aldı, ekonomide yaralandı, sosyal politikalar iflas etti, reformlar durdu. Yani, Bush görevi bırakırken "Allah razı olsun" diyen ve diyecek çok seçmen kalmadı. Çok doğal olarak, Cumhuriyetçi bir başkanın yerine seçilecek olan başka bir Cumhuriyetçi aday bu şartlarda kolay kolay seçilemezdi. Bush'tan sonra Cumhuriyetçiler'in adayı değil McCain, Demokratlar'ın en efsane başkanlarından Kennedy, Clinton ya da Franklin D. Roosevelt bile olsa bu seçime büyük eksiyle başlayacaktı. Halef selef etkisi Obama'ya çok yaradı.
McCain tüm seçim kampanyasını dış politika ve ulusal güvenliğe dayandırdı. Ancak, tüm kampanyasının üzerine oynadığı bu kartlar ABD halkının gündeminde son dönemde yer bulamayınca McCain'in kampanyası mesnetsiz kaldı.
Pallin seçimi; orta sınıf Amerikan oyunu almak, kadınlara hitap etmek ve McCain'i yeteri kadar muhafazakar bulmayan Cumhuriyetçiler'i ikna etmek için çok iyi bir seçimdi. Velakin, insanlar McCain'e bir şey olursa "Pallin Başkomutan olabilir mi?" sorusunu sorunca, bu popülarite yerini eksiye gidişe bıraktı.
Teşkilatlanma. Amerika'da partiler bizdeki gibi disiplinli ve sürekli değil. ABD'de partiler seçimden seçime büyür ve küçülür. Seçimlerde partilerden ziyade yük madden, manen adayın üzerindedir. Obama teşkilatlanması ile büyük iş yaptı. Oy vermemiş yeni seçmeni sokağa çıkardı. Şüphesiz bu da Obama'ya oy olarak geri döndü. Maddi olarak da teşkilatlarıyla büyük paralar topladı. Hem Hillary'yi hem de McCain'i büyük farkla geride bıraktı.
ABD'de son üç senedir gözle görülür bir ekonomik gerginlik ve kötüye gidiş var. Bu kötüye gidiş son aylarda zirveye tırmandı. Üstüne bir de seçime bir kaç hafta kala dünya piyasalarında yaşanan dengesizlikler eklenince tüm fatura Bush'a ve temsil ettiği Cumhuriyetçi fikriyata kesildi. Neticede tüm Amerikan halkının ekonomik gidişattan dolayı eleştirdiği bir partinin adayının, ekonomiye yenilik getirme ihtimali halk nezdinde inandırıcı görülmedi ve Obama büyük puan topladı.
11 Eylül sonrası, ABD'nin izlediği dış politika tüm dünyada agresif ve tek taraflı bulundu. Gün geçtikçe bu negatif düşünceler dünyada anti-Amerikanizm'e yol açtı. İlk dönemlerde, insanlara ABD'nin demokrasi istediğini buna karşı olanların da haliyle Amerika'ya karşı oldukları söylemi, ikna ediciydi. Belli bir süre sonra artık ABD halkı tüm dünya haksız, bir biz mi haklıyız eleştirisini yapmaya başlayınca denge değişti. Dış politikada uzlaşmacı ve yapıcı tavır sergileyen Obama bu konuda da büyük puan topladı.
Dünyada seçim kampanyaları bazen tek kelime, bazense bir cümleye sığar. Eğer, halkın arzu ve isteklerine hitap eden, kampanyayı da o isteklerin içine sığdıran bir kelimeyi ya da cümleyi bulursanız büyük yol alırsınız. McCain bu sözü bulamadı. Obama ise dimağlara kazıdı: "Değişim."
İşte çok kısa bir özetle, Obama'ya seçimi kazandıran hamleler. Artık geleceğe bakmak lazım. Umalım, başta Türkiye olmak üzere tüm dünya için bu seçim iyilikler getirir.