Peşin fiyatlandırma anlaşmaları
Serdar Sumay - Direktör - EY Vergi Bölümü
Küreselleşme, ekonomik ve teknolojik gelişmeler, artan rekabet, uluslararası ticaretin önündeki engellerin kalkmasıyla bugün, dünya ticaret hacminin önemli bir bölümü grup şirketlerinin kendi aralarında gerçekleştirdikleri işlemlerden oluşuyor. Bu ise, grup içi fiyatlandırma olarak açıklanabilecek transfer fiyatlandırması konusunun, şirketlerin ve vergi idarelerinin gündemini daha da meşgul etmesine sebep oluyor.
Her geçen gün, vergi idareleri kaynaklarını ve incelemelerini artırırken, mükellefler ise, vergi idareleri ile yaşanan ihtilafları çözmeye çabalıyorlar. Peşin fiyatlandırma anlaşmaları ise, mükellefler tarafından transfer fiyatlandırmasına yönelik bir ihtilafı daha başlamadan sonlandırmanın tek çözümü olarak görülüyor.
Vergi idareleri ile mükellefler arasında peşin fiyatlandırma anlaşmalarının imzalanmasıyla mükellefler, grup içi işlemlerine ilişkin yöntemler üzerinde İdare ile mutabık kalıyorlar. Böylelikle anlaşma, mükelleflere, transfer fiyatlandırması konusunda bir güvence veriyor ve şartlarına sadık kalındığında, olası bir vergi ihtilafını ve riskini ortadan kaldırıyor.
Ülkemizde de durum, dünyada yaşananlardan farklı değil. Vergi müfettişi sayısındaki artış, Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’nın kurulması, örtülü sermaye, transfer fiyatlandırması ve yurtdışı kazançlarla ilgili denetim yapmak adına ayrı bir grup başkanlığının teşkil edilmesi ve incelemelerin bu alanda yoğunlaşması, mükelleflerden transfer fiyatlandırması raporlarının düzenli olarak talep edilmesi gibi unsurlar dikkate alındığında, konunun Vergi İdaresi’nin gündeminde ilk sırada olduğunu söyleyebiliyoruz.
Mükellefler, belirsizliğin yüksek olduğu bu alanda, kendilerini güvenceye almak için, peşin fiyatlandırma anlaşması imkanından faydalanmak istiyorlar. Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesindeki Transfer Fiyatlandırması ve Değerlendirilmesi Müdürlüğü, yapılan başvurularla ilgili olarak yoğun çalışıyor, tüm başvuruları değerlendiriyor, transfer fiyatlandırması konusunda yaşanan gelişmeleri ve OECD rehberlerindeki değişiklikleri titizlikle inceliyor. Ancak yine de, diğer ülkelerin vergi idarelerinin istatistiklerine bakıldığında, ilgili başvuruları sonuçlandırmakta gecikebiliyor. Bu ise belirsizlikten kurtulmak amacıyla başvuru yapan şirketlerin, yeni bir belirsizlikle karşılaşmasına sebep oluyor. Kanunun yürürlükte olduğu 7 yıl boyunca sadece 4 tane anlaşmanın imzalanmış olması ise bunun göstergesi.
Ülkemizdeki uygulamaların temelini oluşturan, OECD ülkelerinde durum daha farklı seyrediyor. Aşağıda bazı ülkeler bazında 2013 yılı sonu itibarıyla imzalanmış peşin fiyatlandırma anlaşmaları istatistikleri yer alıyor.
Maalesef bu noktada ülkemiz rakip ekonomilerden geride. Konuyu uzun zamandır mevzuatında bulunduran ülkelerle ise büyük farklar var. Örneğin Lüksemburg’da 2013 yılında yapılan anlaşma başvuru sayısı 204. Bu rakam Hollanda’da ise 323.
Tek taraflı anlaşmalarının sonuçlandırılmasıyla ilgili sürelere dair de ilginç sonuçlar var. Örneğin bu süre Çek Cumhuriyeti’nde ortalama 8 ay iken, Macaristan’da sadece 4 ay sürüyor. Polonya istatistikleri ise 10 ay civarında1. Ülkemizde ise iki yılı aşkın süredir sonuçlandırılamayan başvurular olduğu biliniyor. Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından bu yönde yayımlanan bir veri yok ancak, şu an itibarıyla bekleyen 20’yi aşkın başvurunun olduğu tahmin ediliyor. Tüm bu süreç mükellefleri beklenen sonuca yaklaştırmıyor ve anlaşmayla ilgili “güvence” algısını ortadan kaldırabiliyor.
Ülkemizde faaliyet gösteren kurumsal şirketlerde vergi yönetimi anlayışı, genellikle vergi uyumuna dayanıyor. Şirketlerin temel yaklaşımı, vergi kanunlarıyla tam bir uyum içerisinde olmak ve ihtilaflardan uzak durmak. Peşin fiyatlandırma anlaşması ihtiyacı da, çoğu zaman, tüm dünyada uygulanan mevcut transfer fiyatlandırması yapısıyla ilgili olarak yerel İdare’nin onayının alınması ve öngörülmeyen risklerin yönetilebilmesi isteğiyle ortaya çıkıyor. Yöneticiler için esas olan, vergi uyumunun, bir inceleme neticesinde tarh edilen vergi ve cezalarla geriye yönelik olarak sağlanması değil, ileriye doğru tesis edilmesi.
İdarede imza bekleyen 20’yi aşkın başvuru dikkate alındığında, uygulamanın mükellefler nezdinde kabul gördüğünü söylemek mümkün. Transfer fiyatlandırması konusundaki vergi incelemeleri ve tarhiyatlar ise şirketlerin bu yönde bir ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Gelir İdaresi Başkanlığı’nda bu konuyla ilgili çalışan ekibin donanımı, iyi niyeti ve gayreti de sürecin her safhasında kendini belli ediyor. Geriye bir tek sürecin sonlandırılması kalıyor. Bu noktada dünyadaki örnekleri de dikkate alınarak, bekleyen anlaşma başvurularının hızlıca Vergi İdaresi tarafından sonuçlandırılması ve mükelleflerin zihnindeki vergi uyumu sorununun, mükellef, İdare işbirliğiyle çözülmesi gerekiyor.
Böylelikle, mükelleflerin Vergi İdaresine olan güvenleri artacak ve risklere dair daha öngörülebilir bir vergi dünyası oluşacaktır. Ayrıca bugüne kadar Vergi İdaresi ile olan iletişimi sadece denetim ve savunma biçiminde gerçekleşen mükelleflerin, İdare ile ortak bir çalışma platformu kurarak temelinde “adil paylaşım” ilkesine dayalı bir model üzerinde uzlaşıyor olmaları, her iki taraf açısından da şeffaflık prensibinin olabildiğince benimsenmesini sağlayacaktır.
(1) EY, 2014 Global Transfer Pricing Tax Authority Survey