Tedbir alınmazsa Türkiye kronik et ithalatçısı olur

Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin GÖKÇE

ANKARA - Özellikle haftasonları düzenlediği basın toplantılarıyla tarım kesiminin sorunlarını somut örneklerle Türkiye'nin gündemine taşıyan Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, et fiyatlarındaki sorunun yeniden yaşanabileceği uyarısında bulundu.

Sanayicilerin anlaşmayla 70 kuruşun üzerinde belirlenen sütü 45 kuruşa aldığını ifade eden Yetkin, "Et ithalatı yapılan dönemde de benzer şeyler olmuş ve süt hayvanlarının kesime gönderilmesiyle ithalat ihtiyacı ortaya çıkmıştı" dedi. Yetkin yine aynı yine aynı noktaya gelindiğini belirterek "Korkum şu... 2008 yılındaki gibi süt fiyatlarını tribünlerden izlemekle kalıp, tedbir alınmazsa ve damızlık hayvanlar kesime gidilirse bu iş biter. Onun için, acilen süt endüstrisi kurumu gibi bir müdahale kurumunun derhal kurulması gerekir" uyarısında bulundu.

Yağışların şimdilik iyi gittiğini ancak bir hafta daha sürmesi halinde hububatta pas hastalığı dahil sıkıntılar çıkabileceğini belirten Yetkin, seçimlerde AKP'nin elde ettiği başarıyı ise yeterince örgütlü olmayan çiftçilerin geleneksel yöntemlerle oy kullanmasına bağladı.

Temelde Türkiye'nin kısa, orta ve uzun vadeli bir üretim planlamasının olması gerektiğine dikkat çeken Yetkin, ilk olarak  ithalatına halen yılda 6-7 milyar dolar para verilen üretimine geçilmesi gerektiğini söyledi. Ankara Sohbetlerine konuk olan Yetkin, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe'nin sorularını cevaplandırdı.

İktidar partisi açısından sürprizle dolu bir  seçimi bıraktık, sonuçları tarım sektörü açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de hiçbir şey bizim gördüklerimiz, yaşadıklarımız gibi değil. Gördüklerimizle gerçek tablo çok farklı.İnsanlarla sohbet ederken, herkes dert yanıyor. Sen de doğal olarak "Bu değişimin bir işareti" diye düşünüyorsun. Fakat seçimlerde bir bakıyoruz ki çok faklı bir tablo çıkıyor. Bana kalırsa, bizim kırsal kesim, üretici, çiftçi, kendisini bir işletme sahibi gibi hesabını kitabını yapıp, zararda ya da kâr da olduğunu hesaplayıp da oy vermiyor. Babası hangi partidense ona göre oy veriyor. Bu davranış biçimini değiştirmediğimizde bu uzun yıllar bu şekilde devam eder. Bu bilinç ve örgütlülük işidir ve Türkiye'de üreticilerin örgütlü olduğunu söyleyemeyiz.

Aradaki oy farkını sadece davranış biçimleriyle açıklayabilir misiniz?

Muhalefet seçimden sadece 2-3 ay önce köylere giderek oy toplamaya çalıştı. Oysa bu çok mantıklı değildi.  O köyün içinde en önde gelenle, kanaat önderiyle temasa geçeceksin. Bu temas seni iyi yerlere taşıyacak ondan sonra toparlayacaksın. Mesela diyorlar ki fındık para etmedi ama Giresun'da yüzde 61 oy çıktı. Ama biz bu işin perde arkasını göremiyoruz, bu görünen kısmı. Doğru fındık para etmedi, üretici de tepkili ama bizim görmediğimiz şu; girilmeyen köy kalmadı.

Bunu neyle yapıyor? Köy nüfusundaki her ailenin hanımına 50 lira veriyor; çocuğunun kitabını, defterini al diyor. 150 lira daha veriyor, harcamalarını yap bununla diyor, köyüne kadar yolunu getiriyor, eve bu şekilde girmiş oluyor. Adam da o zaman fındık üreticisiyim, fındık para etmedi düşüncesinden uzaklaşıyor. Örneğin bundan önceki seçimlere birkaç gün kala dondan zarar gören üreticilere ciddi ödeme yapıldı. KÖYDES projesi ile de köylerin tamamına girildi.

Gelecek seçimlerde de aynı davranışlar mı sergilenir size göre?

Aslına bakarsanız ben  4 sene sonra seçim olacağına da inanmıyorum. Çok büyük bir ihtimalle yarı başkanlık sistemi gelecek. Programları da ona göre yapıyorlar zaten.

Ankara dahil bu sene yağışlar çok iyi gidiyor ancak bu kadar fazla yağış rekoltede sıkıntı yaratmaz mı?

Aslında 15-20 gün öncesine kadar özellikle hububat üremimizde bir sıkıntı söz konusu değildi. Yaklaşık 21 milyon ton civarında buğday bekleniyor ve TMO da aynı şeyi düşünüyordu. Ancak bundan sonra,  yağışlar 10 gün daha sürerse pas hastalığı dahil sıkıntılar olabilir.  Başak daha dolum noktasında o yüzden onlar daha etkilenmiyor ama Çukurova'da hasat bitti.

Yağmurun asıl etkisini hasadın henüz yapılmadığı İç Anadolu ve Trakya bölgelerinde göreceğiz. Şimdiki bu bölgeler için hala faydalı gibi gözüküyor yağışlar. Tekrar ediyorum eğer yağışlar 1 Temmuz'u geçerse ciddi sıkıntı olacak.

TMO da zaten henüz fiyat açıklamadı….

TMO halen fiyat açıklamadı, bunun sebebi de piyasada oluşan fiyatı yeterli görmesi. Orta kalite buğday, şu anda 65 kuruş ve TMO bundan daha yüksek veremeyeceği için piyasaya giremiyor. TMO piyasaya girse fiyatı düşürecek ama şöyle bir endişem var; diyelim hasat bitti, bu sene fiyatı açıklamadı, buğday tüccarın elinde olacak. Tüccarın elinde olunca, hasattan 2- 3 ay sonra belirleyici tüccarlar diyecekler ki "piyasaya çıkartmıyorum buğdayı" ve Türkiye'deki arz talep dengesini tüccar belirleyecek.

Bu ne kadar doğru, ne kadar yanlış, bu konuda benim endişelerim var çünkü fiyatlar yükseldiği zaman birisinin piyasaya girip ateşi düşürmesi lazım ve bunu düşürecek olan da TMO. Örneğin, geçen sene TMO'nun elinde stok olarak 2 milyon ton daha buğday olmasaydı, fiyatlar bugün 2 ye 3 e katlanırdı.

Ona rağmen, ithalatı da sıfırladılar ne olur ne olmaz diye. Bu sene vaziyetimiz gayet iyi, kritik bir durum yok. Ama dünyada da ciddi bir alt üst oluş var, özellikle hububat, buğday üreticilerinde ciddi bir biçimde kuraklıklar oluşuyor.

Rusya'da, Kazakistan'da görüyorsunuz, en son Çin'de görüldü bu kuraklık, adamlar tedbirler aldılar sonra sel oldu. Özellikle Hindistan'da, Brezilya'da bu sellerden dolayı, iklimsel değişimlerden dolayı, amerikanın bile şeker stoklarının eridiği ifade ediliyor.

Hem coğrafyamızdan ötürü, Arap ülkelerindeki değişim, dönüşüm Türkiye'yi çok ciddi şekilde etkiliyor. Türkiye'nin özellikle buğday ve şekerde ürün stokuna gitmesi gerekir.

Türkiye'nin en büyük sorunu sulanabilir toprak alanımız istenilen düzeyde değil. Hala dörtte biri sulanabilir, sulamayla ilgili bir altyapıya ihtiyaç var Türkiye'de ve bu bizim için bir dezavantaj.

Bugün 6 milyar lirayla yüzde 25'lik bir nüfusu ayakta tutmaya çalışıyorsunuz ve bu biraz zor iştir. Tarım kanununa göre de, gayri safi milli hasılatın yüzde birinden az olmamak üzere sektöre destek verilmesi öngörülüyor ki diyor, bu da 12 milyar gibi bir para ediyor.

Avrupayı sarsan EHEC bakterisiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bu süreç bana göre doğru yönetilmiyor. Olay Avrupa'da çıktı, Avrupa bunu tartıştı ve hala sıkıntılar devam ediyor. Türkiye'de muhatap olması gereken bakanlık, Sağlık Bakanlığı'ndan önce Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'dır. Bir hastalık geldikten sonra Sağlık Bakanlığı'nı ilgilendirir ama gelmeden Türkiye'nin bu sorunu gözden geçirmesi lazım.

Türkiye'de bu görülmüyor ve böyle bir hastalık yok ama en azından böyle bir tartışma Avrupa'da yaygınlaşmışken, geçici de olsa işlenmemiş tarım ürünleri ithalatını biraz zayıflatarak veya biraz bekleterek bu dalganın bitirilmesi gerekir. Türkiye işlenmiş gıda ürünlerinde ihracatçı ama işlenmemiş tarım ürünlerinde çok kötü bir noktadayız.

Et ithalatı meselesine gelirsek, sizce piyasa duruldu mu?

Bana göre bu süreç  ithalatın başlangıç noktasından bugüne kadar yanlış uygulandı ve piyasa da durgunlaşmadı. Anadolu'daki tablo şu, hayvan pazarı kalmamış, besici hayvanını götürüp kesemiyor, satamıyor, böyle bir kitlenme var bir de fiyat düşüşü var. Üretici halen eski fiyatlara kesim yapıyor. Ancak Türkiye'de et fiyatları istenilen ölçüde düştüğüne ben çok inanmıyorum, görüşümde iddialıyım.

20 TL den 30 TL ye çıktı, yüzde elli arttı, yüzde 20 düşse, 24 TLye geliyor. Yani fiyat halen yüksek...

Ne değişti? Türkiye'de hayvan sayısında artış da olmadı. Bu süreçte besi hayvanında artış görülmedi. 2008'de süt fiyatları para etmeyince dibe vurdu 42-43 kuruşa ve o dönemde bir çok damızlık hayvan, anne gitti ve et fiyatlarını tetikleyen de oydu. Bu çok önemli çünkü yine aynı noktaya geliyoruz bir aydır ve biz yine 2008' i yaşarsak bu iş bitmiştir. Türkiye'de kronik et ithalatçısı olabilir.

Bakın süt sanayicisi üreticiyle 71.5 kuruşu anlaşma yaptı, bakanlık da hakemlik yaptı ama şu anda bana gelen bilgilere göre en iyi 55-56 kuruşa alınıyor. Hatta 44-45 kuruşa kadar inen yerler bile var.  Korkum şu: 2008 yılındaki gibi süt fiyatlarını tribünlerden izlemekle kalıp, tedbir alınmazsa ve damızlık hayvanlar kesime gidilirse bu iş biter. Onun için, acilen süt endüstrisi kurumu gibi bir müdahale kurumunun derhal kurulması gerekir.

Peki üretimdeki açıkları nasıl kapatacağız?

Temelde Türkiye'nin kısa, orta ve uzun vadeli bir üretim planlamasının olması lazım. İlk olarak açık olan ürünleri tespit edip ona yönelmek gerekiyor. Çünkü bu ürünlerin ithalatına halen yılda 6-7 milyar dolar para veriyoruz.

Hangi ürüne fazla prim verirseniz üretici de o ürüne yöneliyor. Yönlendirme politikası ve prim sistemiyle bu açıklar kapanabilir. Dört beş yıl önce mısırda büyük bir prim vermişlerdi, böylece mısır üretimi arttı. Bunu teşvik olarak yapabiliyorsunuz ama tabii ki bunun için de planlama yapmak gerekiyor.

Türkiye'de üretim sürecinde kaymalar oldu, hem ekim hem hasat dönemlerinde kayışlar var. Buğday bir ay geriye gitti ve bu gecikirken siz pamuk üretimini Çukurova'da yapamıyorsunuz çünkü onu kaldırıp pamuğu ekmeniz gerekiyor.

Halen kullanılan fiyat mekanizmasıyla ürün yönlendirme yapılamıyor mu?

2011 bütçesinde sektöre 6 milyar lira kaynak ayrılmıştı, bunun bazıları kullanılmadı ve kullanılmayan kısımlar kendi içinde tarımın başka kısımlarına aktarıldı. Örneğin hububata verilecek paranın tamamı hayvancılığa yönlendirilmiş.

Türkiye süt tozu dağına döndü

Süt fazlalığına ilişkin süt tozu teşvikleri yeterli olmuyor mu?

Türkiye'de 12.5 milyon ton süt üretiliyor. Özel sektör bunun 8.5 milyon tonluk kısmını kullanıyor. Bana göre bu fazla süt devlet tarafından bedava dağıtılsa, hayvan varlığındaki olumsuz etkilenmeyi önleyeceği için devlet daha karlı olur. Hatta şöyle yapılması gerekli bence, fazla süt 3,5-4 milyon ton gözüküyor ve kamu kuruluşlarına, belli yerlere bu sütü alıp dağıtsa bile yine devlet karda oluyor. 1 milyon hayvan gideceğine devlet o fazla sütü sübvanse edebilir.

Az önce ifade ettiğiniz gibi devlet sanayiciye prim veriyor sütü toza çevirsin diye. Bugün Türkiye süt tozu dağına döndü ve bu nasıl çözülecek bu süt tozu orada duruyor. Daha yeni 35-40 gün önce ihracatı kolaylaştıran kararlar aldılar ve illaki bir şey olduğu zaman mı bizim tedbir almamız gerekiyor. 2008'deki gibi olumsuzluk geliyor. Bakın dünya hayvan fiyatlarını Türkiye arttırdı, çünkü dünyanın her yerinden bize hayvan gelmeye başladı ve damızlık, besilik girse anlarım ama ithalatın yüzde 85-90'ı kasabın canlı hayvan ithalatı veya işlenmiş et olarak geliyor. Bunlar hayvan sayımızı arttırmak için girmedi. Mesela Konya Şeker'in yaptığı iş mükemmel bir iş, adamlar elli bin kapasiteli çiftlik kurdular, damızlık, besilik, kasaplık getirdiler, şimdi elli bin olmayabilir ama o kapasiteye ulaşacak.

GDO'lu ürünlerde üretim yeterliliğimiz olsa biz GDO riskinden  kurtuluruz

Bir de beyaz etçiler ve yem sanayicileri GDO yüzünden başta mısır olmak üzere yem hammaddesi bulamamaktan yakınıyorlar…..

Bakın Türkiye'nin elinin zayıf olduğu ürünler var, pamuk, koza ve mısır gibi. Aynı zamanda da ilginçtir yem olarak da soya ve mısır kullanıyoruz. Mısır üretiminde problem var, soya üremimizde dibe vurmuş durumdayız, elli bin ton üretiyoruz yılda dört yüz dörtyüzelli bin ton yurtdışından getiriyoruz. Bunun için yem bitkileri açığını üretimi artırarak kapatmanız gerekmekte, oysa biz önemli yem ithalatçılarından birisiyiz.

Bakın bu GDO'lu ürünlerde bizim üretim yeterliliğimiz olsa biz GDO riskinden de kurtulmuş olacağız. Son dönemde özellikle Çukurova bölgesinde mısır üretimimiz iyiydi, 5-5.5 milyon tonluk bir ihtiyacımız vardı, biz 5 milyon ton kadar üretiyorduk, beşyüz bin ton kadarı yurtdışından geliyordu. Üreticiler mısırdan pamuğa yönelmeye başladıklarını gözlüyoruz.

Tarım ithalatında gümrük denetimi yeterli değil

Türkiye’de gümrüklerin istenilen ölçüde denetim gücüne sahip olmadığını düşünüyorum ve pekala kaçak ürünler geçirebiliyorsunuz.Bunu toplum olarak hepimiz biliyoruz. Örneğin sınırlardan tonlarca karpuzun diğer meyvelerin ve sebzelerin girdiğini biliyoruz. Normal yolla ithalat yapmazsanız kaçak yollarla bu girebilir. Türkiye’ye kaçak yollarla işlenmemiş giren ürünler bir risk kaynağı. Sınır ticareti de bir risk. Gümrüklerde yeterli analizi yapacak laboratuvarlar var mı bunu tartışmamız lazım.

Ayrıntılardaki İbrahim Yetkin

Ferit B.Parlak

Tarım ve hayvancılıkta plansızlığın sıkıntılarını çekiyoruz son yıllarda…

Önce bakliyat ve hububat; sonra meyve ve sebze; daha sonra et fiyatları, düşen ihracat, artan ithalat plansızlığın göstergesi…

Ürün politikaları geliştirmeyişimiz, arz fazlalığı nedeniyle bazı ürünleri depolarda çürütüp, yakıp, denize dökerken bazı ürünlerde arz yetersizliği nedeniyle dışa bağımlı hale gelmemiz bir diğer gösterge…

Greyfurtumuzu, elmamızı dalında çürütürken, dışardan greyfurt, elma getirme lüksü ise farklı bir gösterge…

Listeyi uzatmak mümkün.

Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin geçtiğimiz yılın başında da uyarmıştı, "Et ithalatı, et fiyatını geçici düşürdü, tekrar yükselişe geçecek", "Kredi ödemelerinde sorun var, bankaların portföyünde arazi ve hayvan sayısı çoğalırsa şaşırmayın",  "EBK yetmez, yem sanayi ve SEK de yeniden canlandırılmalı", "Uyarılarımızı dikkate alıp, 3 yıl önce damızlık getirselerdi, bugün ithalata muhtaç olunmazdı". Yetkin ile yaptığımız bu sohbet de uyarılarla dolu.  

 

Bu konularda ilginizi çekebilir