Yanlış döviz fiyatında ısrar edersen, dengeye gelemezsin

Ekonominin Duayenleriyle Söyleşiler’in ilkinde gündemi yorumlayan Ege Cansen, küresel ekonomide ikinci bir büyüme dalgasının ancak yeni icat ve keşiflerle geleceğini belirtti…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Son dönemde dünyada, piyasalarda bir türbülans yaşandı. Herkesi etkiledi, Türkiye’yi de… En kısa yoldan söyleyelim, dolar 2 liraya çıktı. Bankacısından Anadolu’daki KOBİ’ye iş dünyasının çoğu aktörünün aklında birbiriyle bağlantılı iki soru var: Tam ABD iyileşiyor, gelişmiş ülkeler yeniden büyüyecek, bu da tüm dünyayla birlikte bizi de olumlu etkileyecek denirken... Bir; bu türbülansı niye yaşadık? İki; bundan sonra ne olacak? Özellikle Fed ne yapacak? Önce ‘tahvil alım programını azaltabilirim’ dedi, sonra vazgeçti. ‘Piyasanın şantajına boyun eğdi’ gibi yorumlar yapılıyor…

Kim kimin şantajına boyun eğiyor? Gülünç bu sözler ama oraya gelmeden önce, bu soruyu yanıtlamak için, tamam taş devrine kadar gitmeyelim ama biraz temelden başlamamız lazım. Esas mesele şu: Büyüme… Nasıl oluyor? Hayat tek bir göstergeden izlenemez ama biz şimdilik teke indirelim, kafalarımız karışmasın. Milli geliri esas alalım. Çünkü milli gelirin artması temel parametredir. Milletler nasıl zengin olur? Temel soru budur! Niye bazıları zengindir, bazıları değildir? Üstat Adam Smith, bir ahlak felsefesi profesörüydü ama yazdığı kitap ‘Milletlerin Zenginliği...’ Çünkü işin özeti milletlerin zenginliğidir! Dün de, bugün de derdimiz budur.

Bugün bu süreç nasıl işliyor?

Zaman içinde oluşan yasaları var ekonominin… Ekonomi esas itibariyle birkaç dinamikle ileri gider. Belli kanunları var! Ama fizik kanunlarından farklıdır. Mesela Newton Kanunu… Hani, kafasına elma düşüp de, yer çekimini bulan ünlü fizikçinin adını vermişiz o kanuna… Ona saygıdan dolayı ‘Newton Kanunu’ diyoruz. Yoksa yer çekimi ezelden beri var. O Allah’ın kanunu... Neyse, iktisada dönersek… Büyük filozoflardan Hayek’in ki, -Şikago ekolünün babasıdır, bir tabiri var; “iktisat insan yapması değildir ama içinde insan vardır.” Bu yanıyla iktisat fizik bilimlerden ayrılır, sosyal bilimdir. İş adamlarımız bu kanunları, farkları pek bilmez…

Neden?

Biz vahiy kültürüyle yetiştik. Akil ve nakil derler ya... Biz nakil tarafındayız. Bizde ‘O dedi ki…’ çok ön planda. Doğa karşımızda duruyor, bakmıyoruz ama bir kitap açıp önümüze, konuş Allah konuşabiliyoruz! Esasa gelmiyoruz. İş adamlarımız da iktisadi hayatı bilmiyor. Bilmeyince şaşırıyor. İşte şimdi bir sürü laf dolaşıyor ortada. Siz söylediniz; ‘Fed, piyasaların şantajına boyun eğdi’ gibi… O lafları doğru kabul ederek sonuçlar çıkarmaya çalışıyorlar. Oysa yanlış yanlışı doğurur…

Nasıl bakmak gerekir sizce?

Bakın, ekonominin gelişmesi keşiflerle icatlarla olmuştur. Amerika’nın kendisi bunun güzel bir örneğidir. Amerika ekonomisi hem keşifle hem icatlarla büyüdü. Amerika gibi dev bir ülke, yeni bir toprak parçasının bulunmasıyla başlamıştır. Ama ABD’yi esas yürüten motor ise icatlar ve icatçılar olmuştur. En meşhuru Edison... ABD hâlâ en çok patent alan ülkedir. Şimdi işin özünde olan şu: Amerika’da keşif ve icatlar yavaşladı. Ekonomi de yavaşladı. İkinci bir büyüme dalgası yeni bir keşif ve icatla gelebilir.

Ya internet? O önemli bir icat olmadı mı?

İnternet yepyeni bir inovasyon oldu... İnovasyon, icadın ticarileşmesidir. İnternette hem iletişim var ama proses de var. Müthiş etkili. Bu Amerika’da bir dalga yarattı. Ancak şimdi o da olgunluğa geldi. Ve bir süredir, Amerikan ekonomisini taşıyacak, ileri götürecek -ki hala dünyanın motoru, tek motor değil tabi ama en önemli motor hala- icatlarda ve keşiflerde duraklama var. Durmadı, bitmedi ama durakladı... Bazı önemli gelişmeler de yok değil...

Ne gibi gelişmeler var mesela?

Mesela kaya gazı... Yer altında kayalar arasında sıkışmış gaz vardı. Çıkarılmıyordu ama oradaydı… Giderek petrole sıkışınca, birisi dedi ki, ‘bu kayaların arasına su basalım gaz yukarı çıksın!’ Neyle? Teknolojiyle, getirdiği inovasyonla… Çok önemli. O gaz orada hep duruyordu. Şimdi, Amerika doğalgazda kendine yeterli hale geliyor. Bir tek bu parametre bile dünyada birçok parametreyi bozacak. Hatta şimdi, acaba sıvılaştırıp ihracat yapalım mı, ona bakıyorlar. Belki bu kaya gazı hadisesi, ‘ABD yavaşladı, geri kaldı’ derken, yeni bir hareket getirebilir. Çünkü ABD’nin fosil yakıt talebinde kendine yeterli hale gelmesi çok şeyi değiştirebilir. Mesela Ortadoğu’ya bakışı... Mesela Arapların fakirleşmesi...

Büyüme için, inovasyon bu nedenle o kadar kritik...

İnovasyon ve verimlilik. Ama verimliliği bir yere kadar zorlayabilirsiniz. Sonuçta, dünya, yeni ve dişe dokunur keşifler ve icatlar olmadan hızlı büyüyemez. Keşiflerde bir noktaya gelindi. Keşfedilecek toprak kalmadı. Tabii uzay var. Ancak şimdilik çok pahalı. Başka? Denizler var. Denizleri tam keşfettik diyemeyiz. Orada büyük imkanlar olabilir. Ama asıl olan icatlar. ABD, Avrupa veya Çin’den inovasyon çıkması lazım. Yoksa var olan teknolojilerle geldiğimiz yer burasıdır. Yine büyüme olur ama yüzde 1’ler, 2’ler, bilemediniz 2.5’lardüzeyinde olur.

Büyümenin düşmesi neden bu kadar gürültüye yol açsın?

Milli gelire bakalım, diyoruz ya… İnsanlar, milli gelir artışıyla zengin olamayacaklarının farkındalar. Mesela Türkiye’nin kişi başına milli geliri uzun zamandır yüzde 3-3.5 civarında büyümüş. Net artışı söylüyorum. Net artış derken mesela, geçen sene 2.2 büyüdük. Nüfus artışımız da 1.5. Demek ki, aslında gelir dağılımı değişmezse ve nüfus yüzde 1.5 artarsa benim önümüzdeki sene gelirim de ancak yüzde bir artar. 2 bin lira ise aylık gelirim, 2020 lira olur. Ama 20 lira artsa, haydi 20 değil de, 2050 lira olsa ne olur?

Böyle bakınca hayli umut kırıcı...

Genç adam bakıyor, ‘abi ben ne zaman, ne kadar kazanacağım da, bu daireyi alacağım?’ diyor. Senelerce hiç yemese hesap tutmaz. O zaman, ‘abi dişten artmaz! Pozisyon alacaksın!...’ İyi de nasıl, nerede? Eee, borsa var, piyasa var. Altına mı, dövize mi? Sen ondan haber ver! Hisse senetlerini nasıl görüyorsun? Ya da, ‘abi, bizim bir arkadaş 3 daireye girmiş, daha parasını ödemeden kârla satmış...’ Arsa, borsa, emlak, hisse senedi spekülatörü olmaya başlıyoruz. Yeniler devreye girdikçe, saadet zinciri gibi eskiler kârlı hale geliyor. Hakikaten aldığını satıp, para da kazanıyor. Ama bir yandan da varlık fiyatları hiç bir temele dayanmaksızın yükseliyor.

Hiç bir temele dayanmıyor derken, ne kastediyorsunuz?

Mesela, bir zaman önce aldığınız ev... Aynı yerde, aynı büyüklükte, dolayısıyla faydası ve maliyeti olarak hiçbir şey değişmiyor. Hatta ev eskiyor. Ama değeri 200’den 400’e çıkıyor.Görünüşte zenginleşiyorum. Ne alırsan al, 1’e al, yarın 2’ye sat! Böylece varlık balonu oluşuyor. ABD’de de böyle oldu. Varlık balonu oluştu...

Sonra da patladı...

Balon oluşmuşsa patlar. Ve nerede oluşmuşsa orada patlar. ABD’de varlık fiyatları balonu oluşmuştu. Neden? Tamamen insanların birbirini gaza getirmesiyle fiyatların artmasından.Bankalar da onlara dayanarak kredi vermişti, teminatlar patlayınca krediler de patladı. Kazanmadan, değer yaratmadan zenginleşme arzusu bu patlamaya yol açtı ve mali kriz derken iktisadi kriz oldu. Bütün krizlerin sebebi budur. Finanstan çıkar ve reel sektörü vurur ama arkasında hep balon vardır. 1929 krizinde de borsa balonu olmuştur.

Belki de 1929 krizinin sonuçlarını iyi bildiği için FED bu kez daha farklı davrandı. Piyasaya para verdi. Bu tavrı da çok eleştirildi. Şimdi de öyle alıştı ki piyasalar bu para verme işinin sonu gelmesin istiyor...

O da çok doğru anlaşılmıyor. Fed bu yola niye gitti? Bundan sonra ne yapacak? Bunu yanıtlamak için önce şu soruya yanıt vermek lazım: Alternatifi var mıydı? Varlık balonuna dönersek… Bunun kötü tarafı şudur; eğer öz kaynakla kendine yazlık, kışlık yapmışsan sorun yok. Ama yok bunlar başkasının parasıyla yapılmışsa… Şimdi düşünün, ben mevduat sahibiyim, 3-5, Allah ne verdiyse, paramı bankaya koyuyorum. Birileri de geliyor bankaya iki puan fazla verip, kredi alarak yatırım yapıyor, kağıt üzerinde zenginleşiyor… Sonra balon patlayınca banka diyor ki, ‘Kredilerim teminatsız kaldı, ben de battım. Kredi geri dönmüyor!’ O zaman ne yapılacak?

Mevduat sahibi ne olacak?

Evet, aynen... Peki, mevduat sahibi ne olacak? ‘Benim ne günahım var? Ben kumar oynamadım. Seni banka bildim, devlete, denetime güvendim, paramı bankana yatırdım. Param ne olacak?’ diyor. Buna bir cevap vermek lazım. O zaman merkez bankası başkanı diyor ki ‘Adamlar haklı. Ben bütün teminatsız alacakları devralırım, karşılığında para basarım ve mevduat sahibinin parasını batırmam.’ Şimdi, paralı olanlar da soruyor ki ‘Para dağıtıyorsun da bu işin sonu nereye varır?’ Ama işin aslına bakalım. Milyonlarca ailenin mevduatı yanmış olsaydı o işin sonu nereye varırdı?

Amerikan Merkez Bankası’nın başka şansı yoktu o zaman…

Boşuna mı her ay 85 milyar dolarlık tahvil alıyor, çürük teminatların yerine bankalara teminatlar veriyor. Bu işin sonunu soranlara ben de soruyorum, sen bankaya gittiğinde ‘abi senin mevduatın sıfır’ denseydi o ne yapacaktı? Fed’in sisteme likidite şırınga etmesini bazı aklı evveller eleştiriyor, ‘bu işin sonu çok kötü’ diyorlar. Adam seni denizden çıkartıyor, boğuluyordun, ‘Ama çıkarırken elimi fazla sıktın’ diyorsun.

Fed, önümüzdeki günlerde nasıl bir yol izleyebilir?

ABD ekonomisi toparlandıkça miktarsal genişlemesi daralacaktır. Şunu bilmemiz lazım: ABD, iki şeyi göze alamaz. Bir, doların büyük çapta değer kaybını göze alamaz. Çünkü bu içeride enflasyonu patlatır. İki, hiçbir zaman temerrüde düşmez. Düşmemek için her şeyi yapar. Ama toplam para arzında anormal genişleme gördüğünde miktarsal genişlemeyi kısacaktır.

Tabii, Fed’in yaptıkları sadece ABD’yi etkilemiyor. Bizim Merkez Bankası ne yapar sizce?

ABD’nin politikası her tarafa etki eder. Hatırlarsanız, bizim Merkez Bankası, iki sene önce ‘yumuşak iniş’ dedi. Aslında bu, ‘döviz fiyatlarının artışına izin vereceğim’ demektir. Eh bir yere de geldik. Özellikle son dört seneye bakarsak; 1.60’lardan 2’lere geldi. Aslına bakarsanız yarım kaldı bu gidiş. Bunun birçok yansıması oldu ve olacak. Yabancı yatırımcı için de bir tehlike var gelinen noktada. Orayı iyi izlemek gerekiyor. 2 liradan girer 2.15’ten çıkmaya kalkar, aldığı bütün faiz gider. İşin özü şudur: Yanlış döviz fiyatında ısrar edersen, dengeye gelemezsin. Yabancı sermaye için de denge önemlidir.

Türkiye’ye eskisi gibi döviz, fon gelmeyecek deniyor…

Bir laf vardır; “Kaşağıyı al eline ahıra gir, uyuz olan at kaşınır.” Biz zaten el parasıyla yaşıyoruz. O bakımdan, herkesin içi çürük. El atıyla gezmeye çıkmanın sonu bu. Biz, farkında değil miyiz neler yaptığımızın? Herhalde değiliz ki, ABD bir şey yapıyor, ‘Ya abi, burada bir tuhaflık var’ diyoruz. Her yıl 50–60 milyar dolar kısa vadeli para toplarsan, ABD kendine göre bir pozisyon değişikliğine gidince, ‘Bu da olur mu ya’ dersin. Çünkü görüyoruz ki, sallanacak vaziyetteyiz. Kırılganlık diyorlar ya... Aslına bakarsanız, yarım kaldı. Fed alım programının miktarını düşürmekten bir süreliğine vazgeçti. Süreç devam etseydi, Türkiye biraz toparlayacaktı. Döviz fiyatı dengelenecekti. Şimdi yine cari açık büyüyor. Döviz fiyatını doğru yerde dengeleyemediğimiz sürece de büyüyecek.

Şimdi Fed’in tahvil alım programını ne kadar sürdüreceği merak konusu...

Sonsuza kadar süremez. Orası net! Ama icap ettiği kadar sürer.

ABD’deki çatışmanın felsefi temelleri var!

ABD’de Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında ciddi bir kapışma yaşandı. Şimdilik atlatıldı görünüyor ama aslında sorun ocak ve şubat ayına ertelenmiş oldu. Görünen siyasi çekişmenin dışında arka planda farklı bir şey var mı? diye sorarsanız, ciddi bir felsefi çatışma var. ABD, bir nevi sosyalizme kayıp kaymama kavgası veriyor. Sosyalizm derken kasıt ‘sosyal devlet...’ Ama ABD standartlarında ‘sosyalist’, AB standartlarında ‘sosyal demokrat’… ABD’de imkan değil fırsat eşitliği, Avrupa’da fırsat değil imkan eşitliği esastır. ABD’de bütçe konusunda hükümete karşı olanlar bir felsefeyi temsil ediyor. Bu kesim, ‘ABD insanlara burada bedava yemek var’ diye kurulmadı. Biz, en büyük ekonomiysek, dünyanın en büyük ordusuna, en iyi üniversitelerine sahipsek bu bir felsefenin sonucudur. Sosyal devletin dik alası Avrupa’da var ama ne oldu? Çöktü! Onun ötesi Sovyet sistemi. O da çöktü!Şimdi biz, ‘sosyal devlet’ peşinde koştukça, Amerika’yı Amerika yapan, bizi yükselten temelleri sökmeye, ipleri kesmeye başladık’ diyorlar.  Biz şimdi bakıyoruz, Cumhuriyetçilerin dediklerine, Çay Partisi’nin Obama’ya tepkilerine, diyoruz ki, ‘Ya, bunlar kötü adamlar, fakire tekme atıyorlar!’ Ama bunu neden diyorlar, onun üzerinde pek durmuyoruz. Çözüm onların söylediği midir? O ayrı… Ama önce ne dediklerini, neden dediklerini iyi anlamamız lazım. Amerika’daki çatışmanın arkasında da böyle bir felsefi farklılık var. ABD’yi ABD yapan dinamizm nedir? Sen onu öldürüyorsun! Amerika, bugüne o felsefe ile geldi. İnsan her gün ekmeğini taştan çıkaracak. Amerika’daki kültür ‘Bedava yemek yoktur!’ üzerinedir.Avrupa’da ise kültür imaret üzerine kuruludur. Bizde de öyledir. Tabii, dediğim gibi, ideal nokta nerede, o ayrı…

Bu konularda ilginizi çekebilir