”Zorunlu karşılık, vergiye dönüştü”

TBB Genel Sekreteri Keskin, "Sadece bankacılık sistemi üzerine odaklanmış bir yaklaşım büyümeyi önemli ölçüde etkileyecek" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Genel Sekreteri Ekrem Keskin, zorunlu karşılık oranlarının düzeyi ve uygulama biçiminin bankaların öz kaynakları üzerinden alınan yüksek oranlı bir vergiye dönüştüğünü savundu.

Keskin, Merkez Bankası'nın TL zorunlu karşılık oranlarını artırmasına ilişkin, kararın sektörün öz kaynak büyümesini sınırlandıracak bir karar olduğuna dikkati çekerek, özellikle Mart ayındaki gelişmelerin bankacılık sisteminde kredilerle ilgili eskiye oranla bir yavaşlama gösterdiğini söyledi.

Aylık bazda bir önceki aya göre artışlara bakıldığında, şubat ayında kredilerin bir önceki aya göre yüzde 2,8 oranında arttığına işaret eden Keskin, şöyle konuştu:

"17 Mart itibarıyla şubat ayına göre hemen hemen aynı kalmış. Şubat ayından bu yana kredilerde hemen hemen hiç kıpırdama yok. Hem TL kredilerde, hem yabancı para kredilerde... Dolayısıyla Merkez Bankasının aldığı kararların etkisi zaten zaman içinde görülür. Para politikası kararları çabuk alınır, ama etkisi zaman içinde görülür. Bu nedenle kararlar alındığında ertesi gün sonuçlarının görülmesi kolay değil. Aksi takdirde ekonomiyi birden bire durdurur. Şimdi alınan önlemlerden sonraki etkiyi bir süre sonra yeniden göreceğiz. Fakat munzam, zorunlu karşılıkların bu düzeyi, eskiden faiz ödeniyordu şimdi ödenmiyor, bu uygulamaların hepsi birden sektörün öz kaynaklarına doğrudan etki ediyor. Bu, bankaların davranışlarını etkileyecek ki zaten etkilemeye başlamıştı."

Başka politika araçları da olmalı

Ekrem Keskin, Merkez Bankası kararının bankacılık sektörüne etkilerine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

"Zorunlu karşılık oranlarının düzeyi ve uygulanma biçimi, bankaların öz kaynakları üzerinden alınan yüksek oranlı bir vergiye dönüşmüştür. Uygulama bankaların öz kaynaklarının büyütülmesini sınırlandıracak, kaynak maliyetini yükseltecek, uluslararası rekabet gücünü azaltacak ve kredi arzını sınırlandıracak, kredi maliyetini yükseltecektir. Alınan önlemlerin, hem bankalara hem de ekonomiye bir yansıması başlamıştır. Önemli olan Türkiye için en kritik konu olan büyümenin ve istihdamın istikrar içinde sürdürülebilmesidir. Bankacılık sektörü istikrarın korunmasını desteklemiştir. Ancak, istikrarın sağlanması sürecinde, umarım ekonominin zayıf halkasını güçlendirelim derken güçlü halkasını zayıflatmayız."

Bankacılık sisteminin, ekonomideki kararların sadece para politikası ayağına ve bankacılık sistemine dayalı olarak alınmasını arzu edilen hedefin gerçekleştirilmesinde yeterli görmediğini, başka politika araçlarının da olması gerektiğini düşündüğünü ifade eden Keskin, "Dolayısıyla sadece bankacılık sistemi üzerine odaklanmış, sadece para politikasına odaklanmış bir yaklaşım bankacılık sisteminin öz kaynaklarının büyümesini, ekonominin büyümesini önemli ölçüde etkileyecek diye düşünüyorum" şeklinde konuştu.

Yüzde 25 sınırı

Ekrem Keskin, kredilerde büyümenin yüzde 25 ile sınırlandırılmasına ilişkin de "Yüzde 25 sınırı, her kredi için ayrıca değerlendirilmesi ve tartışılması gereken bir konu. Bu da bankalar açısından şu anda yönetilmesi zor bir konu. Bundan sonraki süreçleri bilmiyoruz. Bundan sonra sadece bankacılık sisteminin davranışına bakarak "yüzde 20, 25 veya yüzde 30 büyür' demek kolay değil. Türkiye dışındaki gelişmelere de çok bağlı etkenler var" yorumunu yaptı.

Bu konularda ilginizi çekebilir