Açlığı teknoloji bitirecek

Başarılı bir profesyonelken Sinemia’yı kurarak girişimcilik denizine atlayan Rıfat Oğuz, geçtiğimiz aylarda ingiltere’de yayımlanan Finance Monthly tarafından “Yılın CEO’su” seçildi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Bazı insanlar dünyaya gelirken ellerine bir plan veriliyor sanki. Gün gün, ay ay, yıl yıl belirlenmiş bir ajandayla hayata başlıyorlar. Sinemia’nın kurucusu ve genç yaşına rağmen yurtdışındaki yatırımcıların ilgisini çekecek kadar başarılı fikirleri olan girişimci Rıfat Oğuz’la konuşurken de karşımda böyle biri olduğunu düşündüm. “Lise birinci sınıftayken girişimci olacağımı biliyordum, bütün üniversiteleri dolaşıp kendime uygun olanını belirlemeye çalıştım” sözleriyle düşüncemi destekledi Oğuz. Hayatın onu nereye götüreceğini o kadar iyi biliyormuş ki bütün hazırlıkları ona göre yapmış. “Elbet işime yarar” diye Can Gürzap, Derya Alabora gibi isimlerden oyunculuk dersleri almış. Zorlu PSM’de sergilenen Tersine Dünya Müzikali’nde başrol oynayacak kadar da başarılı olmuş üstelik.

Resmi iyi görmek adına fotoğrafçılık, her ortama uymak adına da tango ve salsa dersleri alması da onun renkli yanlarını ortaya koyan girişimleri. Sinemia ile hayatı güzelleştirdiğini düşünmekte haksız sayılmaz.

Sinemanın asla cazibesini yitirmeyeceğine inandığından Turkcell’deki unvanından vazgeçip girişimci olmuş. Şimdilerde sinema ve teknoloji yatırımcılarının buluştuğu Los Angeles’taki Silikon Beach partilerinin aranılan ismi olma yolunda ilerliyor. Vakit buldukça da ata biniyor. Biz de hikâyesini İstanbul Binicilik Kulübü’nde dinledik.

“Yılın CEO’su” seçilmek nasıl hissettiriyor?

Ben aday olmadım. Bir gün arayıp hakkımda bilgi almak istediklerini söylediler. Ben de kendimi anlattım. Sanırım Türkiye’deki fikir önderlerine de hakkımda sorular sordular. Üçdört ay sonra da listeye girdiğim açıklandı. Bu ödül daha çok Türkiye değil, ABD ve Avrupa’da yapılanmamızın güçlü olmasından kaynaklandı sanırım.

Girişimcilik aileden mi?

Evet, babam da annem de girişimci. Ben bunu daha stratejik yapmak gerektiğini düşündüm. Profesyonel hayatın sağladığı bir konfor var. Yükseliyorsunuz, size önem veriyorlar, arabanız, yolculuklar, unvan hızlı gelince bu konfor alanına alışmaktan korktum. Bu yüzden erkenden ayrılıp hayallerimin peşinden koştum.

Şimdi hayatınız İstanbul - Los Angeles (LA) arasında, bu zor olmuyor mu?

Orada kendime bir hayat kurdum. Zaten çok seyahat ediyordum. LA, Amerika’nın sosyal girişimcilikte Silikon Vadisi haline geldi. Ben de şirketimizin orada olması gerektiğini düşündüm. ABD’de aylık yüzde 70’in üzerinde büyüyoruz şu anda. Zor mu, evet elbette zor. Sabah 3’te kalkıyorum ki Türkiye’deki işlerimi yapayım. Saat 6-7’ye kadar Türkiye, 7-9 arasında Amerika’daki işleri toparlıyorum. Sonra rutin başlıyor. Çok fazla toplantı var. Gece 11’e kadar süren bir maraton. 11’de uyuyorum. İlişkiler çok önemli. Yatırımcılardan büyük ilgi görüyoruz. Farklı gruplardan yatırım talebi aldık ancak henüz yatırım turuna başlamadık. Yakında başlayacağız, 5-10 milyon dolar arasında tur planlıyoruz.

Hayalinizdeki yer neresi?

Sinemanın Facebook’u olmak istiyoruz. Evet yoğun bir tempo. LA’de açık hava sinemaları, partileri müthiş. Benim gibi teknoloji girişimcileri orada oluyor, dolayısıyla ben de gidiyorum mutlaka. Silikon Beach (Silikon plajı) çok hareketli ve işin piyasası. Elbette bir yerden sonra devam ettirmek zorlaşacak bu tempoyu. Belli bir yerden sonra başkanın görevleri azalıyor ama şu anda öyle değil.

Ata binmek sadece spor değil...

Neden atlar? Ne kadardır ilgileniyorsunuz?

Atları çok seviyorum. Köpekleri de çok severim ama atlar başka. Ata binmek sadece spor yapmak değil, binicilikte bir iletişim içindesiniz. Bir canlıyla iletişim kurarak vücudunuzu kullanıyorsunuz. Zor bir spor. Bütün kaslarınız ağrıyor. En güzel yanı atın size güvenmesini sağlamanız gerekiyor. At, bacaklarınızla onu nasıl sardığınızdan sizi anlıyor. Ona göre davranıyor size. O iletişimi iyi sağladığınızda ata binmek çok huzur verici. Kilyos sahilinde atla dört nala koşturmak çok keyifli.

At, sahil, huzur... Emeklilik hayali böyle mi?

Emeklilik demek doğru olmaz. Hayatımın bir bölümünü böyle yaşamak istiyorum. Yani bir ada yaşamı hayali kuruyorum. Çok uzun zamandan beri bir adada yaşamak istiyorum. Bana daha huzurlu ve steril geliyor. İlişkiler daha samimi orada bence. Hayatın daha sakin olduğunu düşünüyorum. Doğanın orta yerinde bir yaşam istiyorum. Ve o ada hayalinde mutlaka atlar var. Deniz kıyısında atla dolaştığım bir ada hayatı hayalimdeki.

"5 milyon kişi giriyor"

Çok basit şekilde Sinemia'da ne yaptığınızı anlatır mısınız?

Evde üyelik sistemlerini düşünün, Netfl ix gibi örneğin. Bunu sinema salonlarında yapabilir miyiz diye düşündüm. "Banka kartı altyapısını mobil uygulama ile birleştirip, kişisel üyelik başlatabiliriz" dedim. Üye oluyorsunuz, app’ten filmi seçiyorsunuz, kartınıza hemen biletiniz yükleniyor. Salon bunun farkında bile olmuyor. Kullanıcılar da aylık ücret ödüyorlar. Kartla aplikasyonu konuşturuyoruz yani. Bunu şu anda dünyada iki şirket yapıyoruz, Avrupa’da ise tekiz. 350 bin aktif üyemiz var ancak siteye her ay 5 milyon kişi giriyor. Türkiye’den üç yatırımcımız var. Türkiye’de 81 ilde aktifiz, Amerika’da bütün eyaletlerde varız.

İnsanlar sinemadan vazgeçmiyor. Türkiye’de pazar yıllık 200 milyon dolar, ABD’de ise 11 milyar dolar. Türkiye’deki pazarın büyük kısmını yılda bir kez sinemaya gidenler oluşturuyor. Bu üyelik sistemiyle penetrasyonu artırmış olacağız. Üyeliği olan yaptığı harcamayı bir şekilde değerlendirmek istiyor, mutlaka salona gidiyor. Sinema deneyimini eşsizleştirmeye çalışan bir teknoloji şirketiyiz. Şimdi “Baştan sona sinema” platformuyla perakendeyi de kapsayan bir anlayış getireceğiz.

"Elon Musk tipi işadamıyım"

Sinemia oturduktan sonra her şey bitmiş mi olacak?

O zaman yeni projelere dalacağım. Benim gibi işadamları Silikon Vadisi’nde çok var. Elon Musk gibi. Ben de onlardanım. Bir fark yaratmam gerektiğini, dünyaya gelmemin bir amacı olduğunu düşünüyorum. Bunun ne olduğunu kendi kendimize bulmalıyız. İnsanlığın gelişimine bir katkımız olmalı. Şu anda Sinemia ile hayatı güzelleştirdiğimi düşünüyorum. Bu beni mutlu ediyor.

"Besin takviyesi alıyorum"

Amerikalarda kendinize iyi bakıyor musunuz, bu tempoda...

Evet, çalışıyorum. Benim de ekibimin de hasta olmaya vaktimiz yok. İyi besleniyorum, protein ağırlıklı yiyecekler tüketiyorum. Bir de doğal besin takviyeleri kullanıyorum hasta olmamak için. Balık yağı gibi takviyeler orada oldukça zengin. Az ama kaliteli uyuyorum. Yemeklerimi genellikle kendim pişiriyorum. En çok kırmızı et ve sebze ızgara yapıyorum. Kahvaltıda yumurta beyazıyla omletler hazırlıyorum. Organik besleniyorum, şanslıyım ki LA organik gıda cenneti. Sonra her şey düzenli giderken Türkiye’ye geliyorum ve annemin Antakya yemeklerine dalıyorum. Gelip üç kilo alıp dönüyorum.

Sizce iş hayatında fit olmak etkili mi?

Evet. Özellikle LA’de herkes fit. Çünkü 12 ay denize giriliyor. Sürekli plajdalar ve ince olmaya önem veriyorlar. Biz Antakyalılar yemek için yaşarız, yaşamak için yemeyiz. O nedenle buraya gelince dikkat etmek durumundayım, yemeklerimize dayanamıyorum. LA’de sörfe başladım. Keyifl i bir spor. Herkes yapıyor. Ayrıca yaşadığım evin kompleksinde spor salonları var. Çok seyahat ettiğim için vakit bulamıyorum ama haftada iki saat mutlaka orayı kullanıyorum. Eskrim yapıyorum bir de. Bilkent’teyken başlamıştım, üniversite turnuvalarına katıldım. Şimdi de vakit buldukça yapıyorum.

Annem 'paça çorbası iç' dedi

Annesine düşkün bir oğul musunuz?

Evet, annem de bize çok düşkün. Günde 5-6 kez annemle Facetime’dan görüşüyoruz. Çok üzerimize düşer annem. Türkiye’deyken onun dediklerinin tersini yapardım hep. Şimdi hastalığa zamanım olmadığından biraz modum düşse hemen annemi arayıp ne yapmam gerektiğini soruyorum. Geçtiğimiz günlerde grip oldum, annemi arayıp "Ne yapayım" diye sordum. “Paça çorbası iç” dedi. Maslak’taydım orada bir paçacı buldum, çorbayı içtim. İyi geldi gerçekten. Amerika’da böyle bir imkan yok. Daha çok gıda takviyelerine yöneliyorum.

Açlığa çare arıyor!

Sizce insanlığın en büyük sorunu nedir?

Açlık. Uzun süredir en büyük derdim bu. Bununla ilgili projeler var kafamda. Hatta bir bir platform kurdum ama henüz üzerinde çalıştığım için ayrıntıya giremiyorum. Platformun adını vereyim sadece: “Noworldhunger”. Dünyada en temel sorun açlık. AIDS’ten ölenlerin toplam sayısı iki günde açlıktan ölenlere eşit ama bilim dünyası AIDS için daha çok çalışıyor. Üstelik açlık sadece Afrika’da var sanıyoruz, oysa yarısı Çin’de. Bir araştırma yaptık, problemi anlamaya çalıştık. Bence çözüm teknolojide. Ben de bununla ilgili bir sistem geliştiriyorum.

Baba olmaya vaktim yok

Aile ilişkileriniz güçlü mü? Özlüyor musunuz?

Çok geniş bir aileyiz. İki kardeşiz ama kuzenlerimle çok yakınım. O nedenle soranlara altı kardeş olduğumuzu söylüyorum. Ekipte üç doktor bir de eczacı var. Onlara da danışıyorum sağlık konusunda. Hangi takviyeleri almam gerektiğini onlar söylüyor. Bir de aramızdaki en güzel şey sahiplik duygumuzun olmaması. Kimse için bir değer taşımaz çünkü. Annem bize çok düşkün. Evlenmem için baskı yapmıyor ama babaanne olmak istediğini söylüyor sürekli. Ben de ona diyorum ki, "Sence benim böyle bir vaktim var mı". Gerçekten de yok. Konuyu böyle geçiştiriyorum.