Bavuldan 'girişim' çıkardı

SABAH YÜRÜYÜŞLERİ / Yasemin SALİH

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yasemin SALİH

O bir İzmirli. Doktor bir baba ve öğretmen bir annenin kızı olarak, tam anlamıyla “jilet gibi” geçmiş öğrencilik hayatı. Her daim çalışkan, disiplinli ve hedefe odaklı... Bu yüzden uluslararası kolları güçlü büyük bir şirkette gayet başarılı giden kariyerin sağladığı konfor ortamını bir anda bırakıp kendi işinin patronu olmak gibi maceraya atılması şaşırtmış çevresini. Hem de öyle bir alanda şansını deniyor ki insana ilk duyduğunda “Nasıl yani?” dedirtecek cinsten.

Pabbler şirketiyle son günlerde start-up dünyasının dikkatini çekmeyi başaran Ceren Süngü Kalpaklıoğlu, e-ticaret şirketleriyle DHL gibi lojistik firmaları arasında gezginlerin bavullarından oluşan bir köprü kurdu. Yenilikçi bir iş modeli yarattığı için gerek kadın girişimci organizasyonlarının gerekse Türkiye’den Amerika’ya kadar fonların dikkatini çekti. Yatırım teklifleri birkaç ay içinde geldi. Hayali ise şirketini Amazon gibi devlere satmak. Biz de bu yeni nesil kadın girişimciyle bir araya gelerek kafasında dönen tilkileri bir bir ortaya dökmek istedik. Bu arada hemen belirtelim; çiçeği burnunda iş insanı Ceren Hanım tam bir spor tutkunu...

Nasıl başladı bu yolculuk?

Her zaman okumayı, çalışmayı çok seven bir insan oldum. Aslında ailecek öyleyiz diyebilirim. Ben de Türk Koleji’nin ardından Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı’nda okurken aynı anda Hacettepe’de formasyon dersleri aldım. İkisini aynı anda bitirdim, çünkü babam bütün kız babaları gibi öğretmen olmamı istiyordu. Babamın gönlü olsun diye formasyon dersleri alsam da ben hep farklı sektörlerde çalışmayı hayal ediyordum. Üniversiteden sonra medikal bir firmada staj yaptım, arkasından aynı şirketin İstanbul ofisine geçmem teklif edilince İstanbul’a taşındım. Sonra MBA yaptım. Ardından 12 yıl Doluca’da satış ve pazarlama yöneticiliği yaptıktan sonra Arkas’a geçtim ve uluslararası pazarlama müdürlüğüne kadar geldim. İzmir’deki bağın kuruluşunda görev aldım, Vedat Milor’la çalışma fırsatım oldu. Çok sık seyahat ediyordum, her hafta bir ülkeye gidiyordum. Bu tempoyu seviyordum ama hâlâ içimde kendi işimi yapma isteği vardı.

Bu karşı konulamaz bir dürtü gibi mi? Sanırım hepimizin başına gelen bir his değil...

Evet sanırım, çünkü benim içimde her zaman vardı ve hiç ölmedi. Ben organizasyon seviyorum ki bu, özel hayatımda da öyledir, arkadaşlarımla da bir yerlere gidilecekse tüm planları ben yaparım. Arkas’taki deneyimim ve Vedat Milor’un da desteğiyle bir yeme-içme aplikasyonu yaptım. Başarılı bir işti, İTÜ Çekirdek’te ödül aldık. Daha sonra farklı projelere yöneldim, daha farklı bir şeyler yapmak istiyordum.

Peki asıl istediğiniz neydi?

İnsanlara dokunan, somut olarak değer yaratan bir iş yapmak istiyordum. Gördüm ki sebat eden, aklına koyduğunu yapan, bıkmayan başarıyor. Yaptığım her şeyde insanların hayatını kolaylaştırmayı hedefledim. Aslında hayatımın tüm alanlarında öyleyim, bildiklerimi, imkânlarımı paylaşmaktan yanayımdır. Kurumsal anlamda rekabetçi olamadım hiç, rakibimle paylaşmayı seçtim imkânları, anlayışım böyleydi. Elimde bir miktar birikimim vardı, bir süre iletişim, pazarlama danışmanlığı yaptım büyük şirketlere. 6 ay cepten yedim. ABD’ye gittim, kadın girişimcilikle ilgili organizasyonları takip ettim. 500 start-up’a katıldım. Orada Garage Technology Ventures’in kurucusu, girişimcilik gurusu Guy Kawasaki’nin sunumunu izledim ve sonunda kendimi sahneye atıp önce selfie çektim ardından da dönüp ona, “Ben İstanbul’dan buraya senin için geldim. Girişimci olmak istiyorum, bana sadece bir öğüt ver, yol göster” dedim. Bana şunları söyledi: “Eğer 90’larda gelseydin sana donanıma gir derdim, 2000 yılında gelseydin sosyal medyayla ilgili bir şeyler yapmanı söylerdim ama şimdi diyorum ki paylaşım ekonomisine yönelik bir iş yap. Tıpkı Uber gibi.”

Bu müthiş kıymetli bir bilgi, ayrıca çok da çılgınca... Ne yaptınız peki sonra?

Aslında bir şeyler kafamda şekillenmişti, sadece netleştirmiş oldum. Çok seyahat ettiğim için bavulların yaratacağı sinerjiyi hayal etmem zor değildi. Founder Institute adında San Francisco merkezli bir kuruluştan eğitim aldım. 3.5 ay sürdü ve oldukça zor bir programdı. Hem sınavla öğrenci kabul ediyor hem de kolay kolay mezun vermiyor. Ben Women in Tech adında bir kuruluştan burs alarak gittim. Burs almak konusunda iyiyimdir, girişimciliğin birinci kuralı utanmamak, doğru kişilerden inandığın şeyleri istemek. Bu kurs bitince Pabbler oturmuştu.

Anladığım kadarıyla bir tür kuryelik yaptırıyorsunuz insanlara. En yalın haliyle anlatır mısınız Pabbler sistemini?

Pabbler biraz edebiyatçı tarafımın ürünü. Hansel ve Gratel’in yolunu bulmasını sağlayan “pabbler stone” dan yani “çakıl taşı” ndan geliyor. Bavulları bu çakıl taşlarına benzettik, bir sürü çakıl taşımız olsun dedik. Büyük taşıma sistemleri yerine bir sürü insan para kazansın istedik. Yine DHL gibi firmalarla çalışıyoruz ancak paketleri onlara gezginler götürüyor. Bavullarınızda yer açın, para kazanın diyoruz insanlara.

“Facebook’un hukuk ofisiyle çalışıyoruz”

- Sistem nasıl işliyor?

Diyelim ki Almanya’ya gideceksiniz. Pabbler’ın sitesine giriyorsunuz. Gidilecek tarihleri, ülkeyi, nereden nereye seyahat edeceğinizi seçiyorsunuz. Ekranda o tarihlerde Almanya’ya gönderilecek ürünlerin listesi beliriyor. Bir seferde en fazla 10 ürün seçilebiliyor, bavuldaki yere göre. Bunlar vergisi ödenmiş ürünler. Bütün hukuki konuları halledilmiş durumda, bu konuda Facebook’un avukatlık ofisiyle çalıştık. Ürünler sigortalanıyor. Genellikle ceket, saat, takı, ayakkabı gibi ürünler oluyor listede. Seçtiğiniz ürünler evinize gönderiliyor. Bunların kontrolünü yapıp aplikasyondan onaylıyorsunuz. Almanya’ya gittiğinizde DHL ofisine paketi teslim ediyorsunuz. Onlar da size bir fatura, makbuz gibi belge veriyor. Bunun fotoğrafını çekip sisteme yüklüyorsunuz. 3 gün içinde para hesabınıza yatıyor. Biz de bu gönderiden komisyon alıyoruz. 3 ayda 200 ürün taşıdık, 20 bin lira kazandırdık. E-ticaret siteleri genellikle son dakika siparişlerin yetişmesi konusunda bizden yararlanıyor.

“Gezginler orta düzey beyaz yakalılar”

Peki olayın art niyetli kullanılmayacağını nasıl bilecek insanlar?

Öncelikle herhangi bir gönderi taşınmıyor. e- ticaret sitelerinde ne satılıyorsa onlar götürülüyor. Sadece yurtdışına taşıma yapılıyor. Taşıyıcı ürün geldiğinde sipariş koduyla aynı olup olmadığını kontrol ediyor, onay veriyor ve taşıma süreci ancak öyle ilerliyor. Bilmediğimiz bir evrak vs. almıyoruz. Sadece teslim edilecek kişiyi bilmiyoruz.

Gezgin havuzu nasıl oluşuyor?

Bir web sitemiz var. Sosyal medyayı iyi kullanıyoruz; “Valizinizde yer açarsanız para kazandırabiliriz” diyoruz. Aslında Uber mantığına benziyor, biz de valizi kiralıyoruz. Gezginler orta düzey beyaz yakalılardan oluşuyor çoğunlukla. Yüzde 65’i kadın. 25-45 yaş arasında. Çoğu uluslararası firmalarda çalışıyor. Aralarında oldukça fazla expat var. Yüzde 18’i Amerika, yüzde 7’si İngiltere’ye sık gidiyor. Aylık havuzda 500’e yakın gezgin var. Bir seferde 60 ila 300 dolar arasında para kazanabiliyor.

“Yemekleri eşim yapıyor”

Bu arada gayet fitsiniz, spor ve yemeklerle aranız nasıl?

Aileden gelen bir kaliteli beslenme alışkanlığım var zaten ama benim şu sıralar günde 20 saat gibi bir çalışma tempom var, bu yüzden evde yemekleri eşim yapıyor. Yıllarca Vedat Milor’la çalışınca bu konuda işinin kolay olduğunu söyleyemeyeceğim. İyi yemekten anlarım, en çok da deniz ürünlerine meraklıyım. Spora gelince sıkı koşucuyum. Adım Adım kapsamında iyilik peşinde koşuyorum. Bu yıl Lokman Hekim Vakfı için koştum. Eşimle Belgrad Ormanları’nda düzenli olarak koşuyoruz. Geçen yıl TEV için koşmuştum. Spor hayatımda hep vardı. Lisede tenis, üniversitede squash oynadım.

Bu konularda ilginizi çekebilir