Güner: Eksileri görmem artılara bakarım

Ona 'Kapalıçarşı’nın Ayhan Abisi' diyorlar. Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Güner hayattaki en büyük kazanımlarından birinin Kapalıçarşı gibi bir okulda büyümek olduğunu söylüyor. "Çünkü orası işi değil hayatı öğretir uzlaşmayı güvenilirliğin gücünü ve nefret etmemeyi öğretir" diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yasemin SALİH

Ayhan Güner, yaklaşık 30 yıl önce çırak olarak girdiği Storks'u geçtiğimiz aylarda bünyesine kattı. Ekonomi haberciliğinde sevilen bir tablodur bu. Geriden gelme, başarı hırsı, satın alma... Ne ararsan var. Ancak "Kapalıçarşı'nın Ayhan Abisi"ne göre bu durum bir satın alma değil, eski ustaya vefa hikâyesi.

Eğer her sabah saat 6 ile 8 arasında Yeşilköy sahiline giderseniz, ihracat dünyasından ünlü isimleri hararetli sohbet eşliğinde spor yaparken yakalarsınız. Biz de Ayhan Güner'e her sabah saat 7'de başladığı rutin yürüyüşünde eşlik ettik. Sohbetimiz sırasında iş dünyasından ünlü isimler geldi geçti önümüzden, hızlı hızlı, tempolu... Yanımıza gelip selam veren beyefendileri, "Ünlü tekstilci, makine ihracatçısı, yanında 3 bin kişi çalışıyor" gibi iş dünyası jargonuyla tanıştıran Güner, bu sabah sporlarının "her bakımdan" faydalı olduğunu söylüyor. İş dünyasında dostluk ve vefanın sanılanın aksine önemli olduğunu vurgulayan Güner'le kariyer öyküsünden Kapalıçarşı yolculuğuna, futbolculuk hayalinden dedelik heyecanına kadar her detaya girdiğimiz uzun ve keyifli bir söyleşi yaptık.

- Mart ayında içinde büyüdüğünüz Storks'u satın aldınız. Bu sizde ne gibi duygular uyandırdı?

Ben buna satın alma demiyorum, benim gözümde doğal bir birleşmeydi. Evet bir bedel ödedim ama aslında bir vefaydı bu yatırım. Ustam bazı nedenlerle 4-5 yıldır çalışmıyordu, hayata küsmüştü. "Şirketi sen al" dedi. Ben de aldım.

- İstanbul'da büyüdünüz. Çocukluğunuzun İstanbul'unu anlatır mısınız? 

Ailem ben bir yaşındayken, 1956'da gelmiş İstanbul'a. Okmeydanı'nda geçti çocukluğum. Dedem yazlık sinema işletiyordu. Sadece sinema değil konserler de olurdu. Bu nedenle çok eğlenceli geçti her anı. Hem çalışıyor hem de eğleniyorduk. Engelli arabalarıyla Darülaceze'den 100 kişi gelir, sinema izlerdi haftanın belirli günlerinde. Şimdi hâlâ yapılıyor mu öyle şeyler bilmiyorum ama bana çok değişik gelirdi, o insanlara yardım ederdik, hayatımızın içindeydiler.

- İş adamı olacağınız o zamanlardan belli miydi, hayaliniz neydi?

Aslında değil. Maçka Teknik Lisesi'ni bitirdim, ardından Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ni kazandım. Sonra ani bir karar aldım ve "heykeltraş olmayacağım" dedim. Aileme söylemeden gidip askere yazıldım. Askerden dönünce babamla market açtık. Bu arada da amatör kümede Abide-i Hürriyet Spor Kulübü'nde futbol oynuyordum. Yani başka hayallerim vardı.

- Şimdi baktığınızda sizce neden gerçekleşmedi onlar?

Farklı bakıyordum hayata. Gençlik işte. İdealisttim. Marketimiz bölgenin en büyüğüydü, birçok çalışanı vardı. Pazar günleri bile elemanları çalıştırıyor, tatil yaptırmıyor diye gidip babamı şikâyet ettim. 25 yaşındaydım, bu doğru görünüyordu. Sonunda marketi kapatmaya geldiler.

- O hızla mücevhercilik alanına mı girdiniz?

Boşta kalınca Storks Mücevher'in patronu olan akrabamız "gel bende çalış" dedi. 10 yıl neredeyse hiç otobüsten inmeden bütün Anadolu'yu dolaşarak mücevher sattım, pazarlama yaptım. Kapalıçarşı'da Sümer Kuyumculuk şirketinde sektörel anlamda birçok ilke imza attık. Storks'la ilk markalaşma, ilk ihracat, ilk yurt dışı ofis gibi... İyi ki de yapmışım, bugün Anadolu'da kalacak çok evim var bu sayede.Bir de çok iyi para kazandım, kendi işimi kuracak kadar sermaye yaptım.

- Biraz başkalarına bağlı kalamayan bir yapınız mı var? Babadan ayrılma, akrabanın şirketinden kopup kendi şirketini kurma...

Öyle denilebilir. Kendi şirketim olan On Mücevherat'ı 20 yıl sonra kurdum. En büyük sermayem çok müşteri tanımaktı. Rusya'da bir fuara katıldım, büyük ilgi gördü çalışmalarımız. Moskova, Dubai, Brüksel'de mağazalar açtım. En güzel mağazayı da Soçi'ye yaptım. Bizim için en acı olay iki yıl önce Rus uçağının düşürülmesi oldu. Rusya'da beş mağaza kapattım. İhracatımızın yüzde 40'ı Rusya'dan geliyordu, bir anda kesildi. Elbette Türk iş adamları olarak her şeye hazırlıklıyız. O yıl 15 fuara katıldık. Öyle saldırdık ki, her zaman pırlanta mücevher ihracatında ilk 3 arasındayken birinciliğe oturduk. Öte yandan o yıl Alanya'da 500 kuyumcu kapandı, bu da bir gerçek. Sektör kötü etkilendi bu krizden. 250 milyar dolarlık bir sektör bu, desteklenmeli çünkü kilosu 250 bin dolar olan bir ihracat yapıyoruz.

- Hırslı bir insan mısınız?

Çok hırslıyım, sınırları zorlarım. Hayatım boyunca kapasitemin çok üzerinde iş yapmayı hedefl edim. Mutlaka yanlış yatırımlar olur ama biz Kapalıçarşı'da başka türlü bakarız yanlışlara. Kapalıçarşı insana hayata farklı bakmayı öğretir. Biz eksilere bakmayız, artılara odaklanırız. Her Kapalıçarşılı bunu iyi yaptığında ilerleyeceğini bilir.

- Başka neler öğretti Kapalıçarşı size?

Arkanı sağlama almayı öğretir çarşı size. Sürekli tedbirli olmak zorundasın. Orada niyetini bile satın alırlar çünkü. Kimse kimseye acımaz. Duvara yaslanmadan yaşatmazlar sizi. Bir de söz vardır, söz senettir ama güvenilirseniz. Paranın değil sözün kredisi vardır, oranın en büyük zenginliği budur ama kullanabilene. Ben iyi kullananlardanım. Kapalıçarşı bir de size uzlaşma kültürünü öğretir.

- Belki bütün liderlerin Kapalıçarşı'yı görmeleri gerek, ne dersiniz?

Kesinlikle, bence politikacılar Kapalıçarşı'nın tedrisatından geçmeli. Orası uzlaşmanın sembolü. Yani en azından benim dönemimde öyleydi. Eski esnafl ar azaldıkça bu özelliği de azalıyor sanki. Şimdi gençler daha hızlı zengin olmak istiyor, daha sabırsızlar, eksilere tahammülleri yok. Olsun, onlardan da bir şeyler öğreniyoruz. Bence sadece politikacılar değil, şirket liderleri de bir süre yaşamalı orayı.

"Birkaç lisan öğrenmediğim için pişmanım"

- Meraklı bir insan mısınız?

Evet. En çok da çevremde iyi şeyler yapanların hikâyelerini, yöntemlerini merak ederim. Kıskanmam ama arkasını araştırırım, sonra da uygularım.

- Pişmanlıklarınız var mı?

Elbette var. En çok da 2-3 lisan konuşmayı öğrenmediğim için pişmanım. Lisan öğrenmeyi çok isterdim. Bir de çok iyi eğitim almış olmayı isterdim.

- Sizin kuşak hep iş odaklı yaşamıyla bilinir. Sosyal yaşam, arkadaşlık desem, kendinizi bu konuda da başarılı buluyor musunuz?

Evet, elbette. Örneğin arkadaşlarımdan oluşan bir "salı grubu" var. Tekstilci, iplikçi, sinemacı, sadekar gibi birçok meslekten iş adamının yer aldığı 10 kişilik bir grup. Her salı mutlaka toplanır, yemek yeriz. Sohbet ederiz. Çok eğlenceli geçer. Her şeyimizi paylaşırız. Bu şekilde birkaç grubum var. Oldukça arkadaş canlısıyımdır. En çok da bana olan güvenlerini severim.

"İyi arkadaşlığın sırrı kusurlarını kabul etmektir"

- Arkadaşlarınıza sorsam sizi nasıl anlatırlar?

Güvenilir derler. Özüm sözüm birdir. İletişimim çok güçlüdür. Bana "Kapalıçarşı'nın Ayhan Abisi" derler.

- Sizce iyi arkadaşlığın sırrı nedir?

Bence iyi arkadaşlığın sırrı, onun kusurlarını kabul etmektir. Kusurlarına odaklanmam arkadaşımın, tıpkı ticaretteki gibi, artılarına bakarım. Arkadaşlık bana göre tolere etmektir. Bu felsefe de Kapalıçarşı'nın mirasıdır.

"Torun heyecanı sardı beni"

- Şu anda sizi en çok heyecanlandıran şey nedir?

Torun geliyor, bu beni çok heyecanlandıran bir bekleyiş.

- Sporla aranız nasıl?

Yedi yıl öncesine kadar düzenli olarak voleybol ve futbol oynuyordum ama artık vücudum izin vermiyor. Ben de her sabah bir saat Yeşilköy sahilinde yürüyorum. Birçok işadamı ile hemen hemen aynı saatlerde burada yürüyüş yaparak hem sohbet ediyor nem de sağlığımızı koruyoruz. Artık torun da geldiğine göre kendimize daha iyi bakmamız lazım. Dedeliğin tadını çıkarmalı.

"Emeklilik bana göre değil"

- Emeklilik hayalleri var mı?

Tam bir kopuş değil ama yavaş yavaş işlere çocuklarımı dahil ediyorum. Oğlum Amerika'da okudu, Dubai ofisinde çalıştı. O yurtdışında yalnız yaşamaya alıştı. Oraları o yürütüyor. Kızım da güzel sanatlar eğitimi aldı, tasarım okudu. Altı yıldır birlikte çalışıyoruz. Yavaş yavaş bırakıyorum ama emeklilik bana göre değil. Ben bu işten büyük heyecan duyuyorum.