Kadıköy'de sanat dünyasının ezberini bozacak

60’ların İstanbul’unda önemli bir buluşma ve sosyal aktivite adresi olan Kadıköy Sineması, mülk sahiplerinin işi 30 yıl sonra ele almasıyla yeni kimliğine bürünüyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME


Kadıköy Sineması’nı bilenler bilir. Sadece ilçede değil tüm İstanbul’da özellikle 60’lı yılların vazgeçilmez sanat organizasyonlarına ev sahipliği yapan efsane mekânlardan burası.

Şimdilerde yeniden ayağa kalkmaya, tıpkı 54 yıldır yaptığı gibi ekonomik sıkıntıların getirdiği ölü toprağını üzerinden atmaya çalışıyor. Bu uyanışın arkasında ise sinemanın mülk sahipleri olan Kocadağ ailesi var. Kurucu Erol Kocadağ’ın kızı Funda Kocadağ, önemli bir yatırımla yenilediği sinemada gişe endişesiyle hareket etmediklerini vurguluyor. Dünyadaki önemli sanat destinasyonlarında olduğu gibi festivallere yakışır felsefik, mesaj içerikli işleri sinema meraklılarıyla buluşturma hayaliyle yola çıkmış. Bu yolda en büyük yardımcısı ise 28 yaşındaki avukat oğlu.

Funda Kocadağ farklı bir iş insanı. Çok uzun yıllardır yoga yapıyor. Hayatında marka ve tüketim olgusuna pek yer yok. 15 yaşından beri aynı kiloda, sağlıklı besleniyor. Funda Hanım’la doğayla iç içe yaşadığı evinde bir araya geldik.

- Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Hikâyenizi anlatır mısınız?

Baba tarafından ailem üç göbek İstanbullu ama kökenimiz Kayseri’ye dayanıyor. Annemin babaannesi Gülistan Hanım, Üsküdar Amerikan Lisesi mezunu. Faytonlarla okula gittiklerini anlatırmış. Ben de aynı okulda okudum. Sonra da Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdim. Babam hep farklı hayalleri olan bir insan olarak anlatılır. Gerçekten de öyleydi. Farklı hobileri olan, fotoğrafçılığa gönül veren bir gençmiş. Sonra bu tutku sinemaya kaymış.

Çocukluğumuzda kendi kısa filmlerini çeker bize izletirdi. Bu tutku onu bir sinema salonu sahibi yaptı. Kadıköy Sineması’nı satın aldığında ben dört yaşındaydım. Sonraki 25 yıl orayı titiz bir şekilde işletti. Sinemanın en parlak yılları olan 60-70’lerde çok güzel günler geçirdi ailemiz.

- Sonra neden yürümedi?

Sonra videolar, televizyonun yaygınlaşması gibi yenilikler geldi. Sinema bunlara direnmek zorunda kaldı. Butik sinemalar yok oldu. Bugün ise daha çok AVM sinemaları revaçta. Babam da ekonomik olarak sinema kendini kurtaramayınca başka işlerle uğraşmaya başladı. Sonra da kiralayarak işletmesini devretti. Ta ki 1.5 yıl öncesine kadar. Şimdi biz onun mirasına sahip çıkıyoruz.

- Nasıl karar verdiniz sinemayı yeniden ele almaya?

Ocak ayında kiracı çıktı. Biz de aile olarak burayı yeniden işletelim dedik. Tiyatro ve sinema çocukluğumun büyük bölümünü oluşturuyor. Bugünkü beni, hayal dünyamı oraya borçluyum. Babamın daha sonra bu alana küskünlüğü, kırgınlığı olduğunu düşünüyorum. Ancak onun yüreğinde ayrı bir yeri olduğunu da biliyorum. Bu nedenle işe el attık. Ancak yapılacak çok şey vardı. 318 kişilik salonun yanında 50 kişilik ikinci bir küçük salon daha var. Ses ve ışık düzeni o dönemin teknolojisine göre çok iyi yapılmış. Biz de düzenlemeler yaptık elbette.

- Motivasyon kaynağınız nedir?

Bağımsız sinema bizim en büyük motivasyon kaynağımız. Burada yer vereceğimiz her eserin hümanist mesajları olacak. Gişe değil mesaj kaygısı olan filmlere yer vereceğiz. İyi vakit geçirmek isteyenleri hedeflemiyoruz. Fuayesinde fotoğraf, resim sergileri başladı bile. Ayrıca oda müziği, mini kütüphane gibi sunumlar da olacak. Orada söyleşiler yapmak, dönemin kitaplarını, müziklerini tartışan sohbetler düzenlemek istiyoruz. Bu farklı bir konsept olacak. Avrupa’da var ama Türkiye’de ilk. Şu anda Kadıköy, Moda gittikçe artan bir entelektüel kitleye sahip. Onlara hitap edecek burası.

- Bir İstanbullu olarak en çok neyi özlüyorsunuz?

Bahçe içindeki köşkleri, konakları, çiçek kokulu apartman hayatını özlüyorum. Doğadan kopuş beni üzüyor. Bu yaşam tarzı, çiplerimize aykırı. Böyle bir hayata sürüklendik. Çocukluğumdan bu yana doğanın bir parçası olduğum öğretildi bana. Giydiklerim, yediklerim. Katkısız ve doğal olmalı. Ben böyle yaşamayı tercih ediyorum.

- Peki bunu nasıl başarıyorsunuz?

Altı ayımı Ayvalık’ta geçiriyorum. En büyük lüksüm doğanın içindeki bu ev. Ayvalık’ta doğal yaşam daha kolay. Yıllarca yazları Bodrum’a gittik, sonra orası ticari olunca Gömeç’e yerleştik. Değerler çok hızlı tüketiliyor. Kesinlikle bu kadarına ihtiyaç yok.

- Toplumdaki tüketim trendi sizi rahatsız mı ediyor?

Evet, bu kadar fazla tüketim ihtiyaçların ötesinde. Çılgınlık bu. Markaların dünyası haline gelmiş. Benim marka merakım yok. Markayla kendimi iyi hissetme halim hiç olmadı. Sürekli öğrenerek, kendimi geliştirerek iyi hissetmenin peşinden koştum.

- Ne yer, ne içersiniz, özel bir diyet var mı?

Hayır. Moda beslenme biçimlerine itibar etmem. 15 yaşından beri aynı kilodayım. Bence doğru olan doğal ve dengeli beslenme. Canan Karatay ekmek yemeyin diyor ama eski buğdaylar kalmadığı için öyle söylüyor. Ata tohumu, Kavlıca, Siyez tohumlarını çoğaltmalıyız bence. Doğal buğday olmalı.

54 yıldır ekonomik boğuşuyor sorunlarla

Bahariye Caddesi Kadıköy Pasajı adresinde yer alan Kadıköy Sineması, 2 Nisan 1964 tarihinde tiyatro salonu olarak kullanıma açıldı. Arslan Ekşioğlu tarafından yapılan binanın Mimarı ise; Melih Koray’dı. Yıldırım Önal, 1967 yılına kadar üç sene boyunca salonda, topluluğuyla beraber tiyatro etkinliklerini sürdürdü. Mimari tasarımı tiyatro olarak yapılmış olan salon, ekonomik sorunlar nedeniyle 18 Mayıs 1967 tarihinden itibaren sinema olarak kullanılmaya başlandı. Salonun sinema olarak kullanılmaya başlanmasının ardından Arslan Ekşioğlu hisselerini, Halil Toktaş’a devretti. 1968 yılı sonunda Halil Toktaş da salonu Erol Kocadağ’a devretti. Salonun mülkiyeti tümüyle Erol Kocadağ’a geçti. Daha sonraki yıllarda salonun işletmecileri de değişti. 1968 ile 1980 yılları arasında kışın sinema gösterimleri yapılan salon, yaz aylarında da tiyatro topluluklarına aylık olarak kiralanan bir turne mekanı olarak hizmet verdi. Burada oyunlarını sahneleyen tiyatro toplulukları arasında; Nejat Uygur, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu ve Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nun adları sayılabilir.

'Tarım yapmak istiyorum'

- Hayalinizde ne var?

Hayallerim uzun metrajlı film gibi. Çoğunu çok şükür gerçekleştirdim zaten. Örneğin Ayvalık’ta uzun süre yaşamayı hayal ediyordum, buna ulaştım. Böyle bir ev hayal ediyordum, sahibim. Kendime bu şekilde şımarma izni veriyorum. Şimdi ise iki hayalim var. Birincisi sinemayla ilgili. Kadıköy Sineması’nı çok iyi yerlere taşımak, özgür ve bağımsız sanat çalışmalarının adresi haline getirmek istiyoruz. Güzel planlarımız var. İkincisi de Kırklareli’nde bize ait bir arazi var. Orada bir çiftlik kurmak ve tarım yapmak istiyorum. Hayalim dışarıdan hiçbir şey almadan hayatımı kendi üretimimle sürdürebilmek.

İyi gün dostu daha gerçek

- Sosyal hayatınız nasıl, orada da sadelikten yana mısınız?

Sosyal kelebeğim. Lise, üniversite, yazlık kısacası dokunduğum her yerden çok sayıda arkadaşım vardır. Elbette gerçek dostlar farklıdır. Benim için gerçek dost kötü değil iyi günde belli olur. Eğer iyi gününde en az senin kadar seviniyorsa o gerçek dosttur. Sana ikramiye çıktığında senin kadar seviniyor mu bence buna bakmak lazım. Ben bu konuda şanslıyım. Arkadaşlarım kardeşim gibi. “Ne yapıyorsun biz de yapalım” diye sorarlar.

Anı yaşayın plan yapmayın

- Sizce insanlar iyi yaşam konusunda nerede hata yapıyor?

Anı yaşamıyorlar. 'An’da kalamıyorlar. Öyle hızlı bir yaşantı var ki anlar akıp gidiyor ellerinden. Bu anı yaşarken bir sonrakinin planını yaparsanız her şeyi kaçırırsınız. İkinci olarak da insanlar çok uzun süre oturuyor. Hızlı ve kötü besleniyorlar. Doğru nefes almayı bilmiyorlar. Bütün bunlar insanın doğal çiplerine aykırı. Uzun yıllardır meditasyon ve yoga ile anda kalmanın hayatı nasıl değiştirdiğini keşfettim.

Bu konularda ilginizi çekebilir