Katma değer üretelim derken katma değer aktarıyoruz

KADED’in, İsveç, Hollanda ve Finlandiya konsolosluklarının da destek ve katılımıyla 1.5 yılda 500 KOBİ’yi birebir ziyaret ederek hazırladığı ‘Katma Değer Endeksi’ne göre Türkiye katma değer yaratayım derken dışarıya büyük katma değer aktarıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İbrahim EKİNCİ

Katma Değer Hareketi Derneği’nin (KADED) 500 KOBİ üzerinde yaptığı araştırma, hammadde ve ara malında dışa bağımlılığın çarpıcı sonuçlarını ortaya koydu. Araştırmaya göre KOBİ’lerin sadece yüzde 10’u tamamen yerli hammadde ile üretim yaparken kalan yüzde 90’ı yüksek oranlarda ithal hammadde kullanıyor. Yüzde 10’u üretiminde hiçbir yerli girdi kullanmıyor. Bu sonuçlar üretim yapısının katma değer üretirken, dışarıya büyük miktarda katma değer aktardığını da gösteriyor.

İki yıl önce Begüm Özdoğularlı başkanlığında kurulan KADED, 11 Mayıs’ta gerçekleştirilecek, “Uluslararası Katma Değer Hareketi Konferansı” na hazırlık kapsamında, “Ar – Ge ve İnovasyonda KOBİ’lerin Katma Değer Endeksi” konulu bir araştırma yaptı. Demir çelik, otomotiv, tekstil, elektrik-elektronik, enerji, inşaat, kozmetik ve bilişim alanlarında üretim yapan kuruluşlara birebir ziyaretlerle hazırlanan Türkiye Katma Değer Endeksi hakkında bilgi veren Begüm Özdoğularlı, katma değerli üretim alanında farkındalık yaratmak istediklerini söyledi. Özdoğularlı, “Türkiye’nin seçtiği sanayi kalkınma modeli emeğe dayalı hafif sanayi ve montaj ağırlıklı. Bu yaklaşım katma değerin sınırlı kalmasına neden oluyor. Son yıllarda yapılan ihracat hamlesi, ancak yüksek ithal girdi ile mümkün oldu. Düşük karlarla yapılan işler ve haksız rekabet, yüksek maliyet ve yenilikçilikten uzak bir çalışma ortamı yarattı. Sadece sanayi değil sağlık, eğitim, turizm, moda, sanat gibi diğer tüm alanlarda da yapılacak katma değeri yüksek ürün ve hizmetlerle ülkemizi hedeflerine ulaşabilir. Devlet teşviklerle bu oluşumun adımlarını attı. Ancak iş dünyası yeterince yol kat edemedi” dedi.

Araştırmada her sektöre göre ayrılan komisyonlarda çalışmalar yapıldığını, cirosu 5 milyon ile 20 milyon dolar arasındaki şirketlere ziyaretler yapıldığını anlatan Özdoğularlı, “Bir buçuk yılda 500 firmayla birebir görüştük. Kriterleri belirlerken kadın çalışan sayısı, yeni ürün ve inovasyona verilen önem, patentli ürün sayısı, yeril hammadde kullanımı ve iş güvenliği uygunluk konularını titizlikle inceledik. Türkiye’de bu alanda yapılan ilk ayrıntılı raporun sonuçlarını 11 Mayıs 2017’de düzenleyeceğimiz Uluslararası Katma Değer Konferansı’nda açıklayacağız” dedi.
Hammaddede ve ara malı ithalatında çarpıcı sonuç

Araştırmada, ithal hammadde konusunda çarpıcı sonuçlar çıktı. Firmaların yüzde 10.6’sı üretimde hiç yerli girdi kullanmıyor. Yüzde 9’unda girdinin yarıdan fazlası, yüzde 62’sinde yüzde 70’den fazlası ithal. Tamamen yerli hammadde kullananların oranı sadece yüzde 10.2. Bu da Türkiye’nin katma değer üretirken, yüksek ithal girdi nedeniyle, dışarıya yüksek miktarda katma değer aktardığını ortaya koyuyor.

Araştırmada kapsanan sektörlerden demir-çelik büyük ölçüde ithal hurdaya bağlı. Yüksek oranda boş kapasite var. Küçük demir çelik fabrikaları katma değeri düşük üretim yapıyor. Üretim değerini artırmanın yollarından biri konsolidasyon ve yüksek teknolojiye geçiş. Japonya, Kore ve Almanya demir madenleri olmadığı halde ithal cevherle dünyanın en yüksek katma değerli ürünlerini üretebiliyor.

Yan sanayide Ar – Ge’yi ana sanayi ihtiyaçları önlüyor

Otomotivde ithal ara malı katma değeri büyük oranda düşürüyor. Başta motor olmak üzere şanzıman ve diğer parçaların yüksek oranda üretimi yapılamıyor. Raporun ortaya koyduğu en çarpıcı bulgulardan birisi de otomotiv yan sanayii ile ilgili. Aslında en fazla Ar - Ge merkezine sahip olmakla öne çıkıyor. Ancak yapısal durum yan sanayi şirketlerini Ar – Ge’de teşvik etmiyor. Bu şirketler Ar – Ge yapmak yerine ana sanayinin “kısa sürede ve yüksek oranda düşük maliyetli üretim” önceliğine odaklı çalışıyor. Araştırmaya göre kimya sektörü yüzde 85 ithal hammadde ve ara mamulle üretim yapıyor. Katma değerli üretim için yüksek teknoloji, Ar-Ge çalışmaları, konsolidasyon, farklı tasarımlar ve ürün modelleri üzerinde çalışılması gerekiyor.

Yüzde 82’si aile şirketi çoğunda anayasa yok

Araştırmada kapsanan 500 firmadan 225’i 1980 – 90 arasında kurulmuş. Kalan 275’i daha genç. Özdoğularlı, “Yüzde 82’si aile şirketi. Bunların daha genç olanlarında firma kültürü henüz oluşmamış. Önemli kısmında aile şirketi olmanın yarattığı yönetim sorunları izlenebiliyor. ‘Aile şirketi’ yapısı ileri teknoloji ile katma değeri yüksek üretim yapmanın en büyük engeli. Aile anayasası bazılarında var ancak, işlevsel olduğunu söylemek zor. Almanya’da aile şirketleri ikinci kuşakta kardeşlerden birine kalıyor. Bizde zaman zaman uzun yıllar süren iç çekişmeler oluyor. Üçüncü nesle geçen sanayici oranı düşük. Bizde daha çok hangi aile bireyinin hangi pozisyonda olacağı gibi konular üzerine odaklanılıyor. Kendi iç yönetimlerinde bir yol haritası çizmede zorlanıyorlar. Çok ortaklı şirket oranı yüzde 10.6 gibi düşük düzeyde. Verimlilik düşük. Çok çalışanla düşük katma değer üretiliyor” dedi.

11 Mayıs’ta uluslararası konferans toplanıyor

KADED’in organize ettiği “Uluslararası Katma Değer Hareketi Konferansı” 11 Mayıs’ta Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği Konferans Salonu’nda gerçekleşecek. Panellerde İsveç, Hollanda, Finlandiya Başkonsolosları ülkelerindeki yaratıcı ve yenilikçi projeleri anlatacak. Aile şirketlerinin yatırımlarını teknolojiye uygun, yenilikçi ve yaratıcı yönetim modelleri ile nasıl ileriye götürebilecekleri tartışılacak. Sektörlerde başarı hikayeleri olan Hollanda firması Rockstart yöneticileri ve firmanın yatırım yaptığı start-up firmaları sunum yapacak. Finlandiyalı eğitimciler yaratıcı nesillerin yetiştirilmesi konusunda görüşlerini açıklayacak. Yabancı ve Türk Start-up firmaları ile melek yatırımcıların buluşacak.