Çözüm üretme kültürümüzü artıran gelişmeler...

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

Hayat nedir?

Ünlü filozof Karl R. Popper'a göre "problem çözmektir."

Gerçekten de öyle değil mi?

Adına hayat denilen, "üzerinden bir defalık geçilen köprü" boyunca işimiz gücümüz problem çözmek...

Sadece kişi olarak değil...

Bir bütün olarak yaşam da böyle ilerliyor...

Sorunlar ve çözümleri, ilerlemenin ana motoru...

Sosyal hayatta...

Ekonomide...

Teknolojide...

Hayat, sorunlar çözüldükçe gelişiyor...

Gelgelelim, herkes "çözümcü" değil…

Ünlü sanayici Henry Ford;

"Çoğu insan problemlerin çevresinden dolaşmaya, onları çözmeye çalışmaktan daha çok zaman harcıyor"

diyor...

Bizde de öyle değil mi?

Geçenlerde bir yazısında araştırmacı gazeteci Faruk Türkoğlu, "Çözüm üretme kültürümüzün zayıflığından" söz

ediyordu...

Kişisel ve gündelik sorunlara, pratik çözümler bulma kültürümüz epey gelişmiştir de…

Sosyal ve ekonomik sorunların çözümü konusunda zaaflarımızın olduğu ortada…

Ama ben bugün sizlere zaaflarımızdan, çözüm bulmak yerine nasıl mazeret ürettiğimizden bahsetmeyeceğim…

Aksine…

Beni bizde projeye, çözüm üretmeye verilen değerin artmaya başladığını göstereceğim…

Bunu da, son bir-iki haftada kah jüri üyeliği, kah gözlemci sıfatıyla tanık olduğum üç gelişmeden örnekler

vererek yapacağım…

Birincisi Akbank Düşünce Kulübü...

2008 Eylül'ünde kuruldu...

Gençlikle...

Yani, gelişim ve yenilikçiliğin en önemli kaynağı ile...

İletişim kurmak...

Trendleri takip etmek...

Yeni ürün ve hizmetlerde onların fikirlerini almak...

Gençlerin sorunlara bakış açısını öğrenmek amacıyla...

Sloganı:

Düşünüyorsun, öyleyse var mısın?

Hem sosyal etkileşimler...

Hem bilimsel çalışmalar yapmayı hedefleyen bir oluşum...

Faaliyetleri halen 12 üniversitede devam ediyor...

Bilgi, Bilkent, Boğaziçi, Çukurova, Dokuz Eylül, Eskişehir Anadolu, Galatasaray, İTÜ, Koç, Marmara,

ODTÜ ve Sabancı Üniversitesi'nde...

Her yıl bir tema üzerine projelerin hazırlandığı bir de yarışma düzenliyorlar…

Jüri projeleri, üç kriteri baz alarak;

Yenilik, uygunluk ve uygulanabilirlik temelinde değerlendiriyor...

Kazanan ekibi Akbank Harvard yaz okuluna gönderiyor...

Hem Akbank kazanıyor, hem gençler...

İlk yıl tema, "Türkiye'de küresel iddiası olan bir ortam/kültür yaratma" olarak saptandı...

İkinci yıl projeler, "Hayatları etkileyen trendler nerelrdir ve bu trendler doğrultusunda finansal ürün ve hizmetler

neler olabilir?" teması üzerine hazırlandı...

Bu yılın teması ise "Dijital dünyada Akbank- Varolma, kazanım ve iletişim"di.

Dörder kişiden oluşan 5 ekibin;

Ürün, hizmet, iş modeli, alternatif kanal ve strateji içeren sunumlarını dinledik...

Bu yaz burslu olarak Harvard'a gidecek takım üç endüstri mühendisi ve bir felsefeciden oluştu...

Boğaziçi Felsefe'den A. Büşra Sertalp, Bilkent'ten Cansu Acar, Koç'tan Deniz Uzun ve ODTÜ Endüstri

Mühendisliği'nden O Selçuk Sabuncu...

Akbank Düşünce Kulübü, Sabancı Üniversitesi Yönetim Birimleri Fakültesi öğretim üyesi Oğuz Babüroğlu'nun

deyişiyle "sadece fikirlerin yarıştığı tek seferlik bir çalışma" değil...

"Bir süreç olarak tasarlanmış bir uygulama..."

Kulübü, "Genç arkadaşlarımızın sınavda gelmeyeceği için kendilerine bile sormadıkları soruları soracağımız,

cevaplar üzerine birlikte düşüneceğimiz, gözlemlerimizi ve düşüncelerimizi birbirimize aktarmayı deneyeceğimiz

bir platform" diye tanımlıyor Akbank'ın insan kaynaklarından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Bade

Sipahioğlu Işık...

Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt, "ortak geleceğimiz için çalışıyoruz" diyor...

Ortak gelecekten kasıt, gençler ve onlara bırakılacak miras...

Uzak bir tarihin değil...

Bugünün konusu olarak...

Bu mirasa ilişkin yazılacak senaryoda en büyük söz hakkını onu devralacak gençlere vererek...

"Çünkü biliyoruz ki" diyor Akkurt, "Türkiye'nin küresel anlamda yükselmesi yaratıcı fikirlere değer veren bir

kültürün oluşması ile mümkün olacak.

Yaratıcı kültürü geliştirecek olanlar ise yine geleceğimizin güvencesi gençler..."

Ahmet Rasim...

Tarihçi, besteci, milletvekili...

En çok da gazeteci...

Darüşşafaka'nın ilk mezunlarından...

Birincilikle bitirmiş okulu…

Dört yıldır Darüşşafaka adına bir gazete yarışması düzenliyor...

6, 7 ve 8'inci sınıf öğrencileri katılabiliyor...

Özel Darüşşafaka İlköğretim Okulu Müdürü Çiğdem Kaya, yarışmayla, "Ahmet Rasim'in anısını yaşatmanın

yanında öğrencileri, çevrelerinde, ülkemizde ve dünyada yaşananlar konusunda duyarlı kılmayı, yazmaya

özendirmeyi amaçladıklarını" söyledi…

28 Nisan'daki törende…

Ve ekledi: "Tabii, öncelikle iyi insan olmadan iyi yazar olunamayacağını öğretmek..."

"Ahmet Rasim Yaşıyor!" yarışmasını düzenleyen Türkçe Bölümü Başkanı Gülsün Kaya çağırdı, gittik...

Funda Özkan ve Vahap Munyar dört yıldır jüride emek veriyorlar...

Funda Özkan; yine bir Darüşşafakalı, Akşam Gazetesi köşe yazarı...

Vahap Munyar Hürriyet Gazetesi Ekonomi Müdürü...

Yarışmaya katılan gençlere, kürsüden, "Ben de artık Darüşşafakalı oldum değil mi?" diye seslendiğine göre o

da "Daçkalı"... 

Daçkalı ya da değil, yarışmaya katılan çocuklarımızla hepimiz gururlandık…

Bilirim, ne yöneticilerimiz vardır…

Koca koca şirketleri yönetirler de…

İş iki satır yazı yazmaya gelince, tıkanıp kalırlar…

Yazınca da, benim gibi iki satırla yetinemezler…

Yazıyı uzattıkça uzatırlar…

Oysa iyi yazının en önemli kıstaslarından biri mümkün olduğu kadar kısa yazmaktır…

Adına yarışma düzenlenen Ahmet Rasim'e iş görüşmesine gittiği gazetenin patronu yazıları için ne kadar

istediğini sormuş…

Ahmet Rasim hemen;

"Uzun yazı yarım, kısa yazı bir altın" diye cevaplamış soruyu…

Ne mutlu ki, yarışmaya katılan çocuklarımızın çoğu, bu sorunları şimdiden aşmış görünüyor…

Fütüristler...

Son gittiğim toplantılarında...

"Geleceği şekillendirmekten sorumluyuz" diyordu Fütüristler Derneği Başkanı Ufuk Tarhan...

Microsoft kucak açmış toplantılarına…

Microsoft Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çağan, parmak kaldırtarak konferansa katılanlar

arasında mini bir anket yaptı...

Görüldü ki, Microsoft'taki toplantılara gelen dernek üyeleri, dernek merkezini bilen üyelerden daha fazla...

Her neyse...

Bu toplantıda, bir "Fütürist Senaryo Yarışması" yapıldığından haberimiz oldu…

Hem de üçüncüsü...

Özel Sezin Okulu ve Fütüristler Derneği ortaklaşa hazırlamış...

Geleceği tasarlamada hevesli olan gençleri konusunda uzman kişilerle bir araya getiriyorlar...

Sloganları; "Gelecek bizim hayallerimizle biçim bulacak..."

Amaç; yarışma aracılığıyla taze beyinlerin geleceği yaratmadaki fikirlerini, takım çalışması ruhunu, üretkenliğini

ortaya koymak...

19 Nisan'da yapılan "Gelecek ve İnsan" konulu yarışmaya;

Kadıköy Anadolu Lisesi,

TEV İnanç Türkeş Özel Lisesi...

Darüşşafaka Lisesi...

Özel Alev Lisesi…

Özel Eyüpoğlu Koleji…

Özel Irmak Lisesi…

Özel Sezin Lisesi…

Saint Joseph Fransız Lisesi…

Özel Enka Lisesi katılmış…

"Gelecek kodumuz kimliğimizdir" sloganıyla oluşturmayı düşündükleri genetik sensörler sayesinde güvenli ve

tam denetimli rahat bir hayat öngören Darüşşafaka Lisesi birinci...

Işınlanma, fobi aşıları, Mars'a yolculuk, okyanus altında tatil, kendi kendine terapi, biyonik organlar, doğada

çözünen poşetler, balon evler ile tasarladıkları geleceği anlatan Özel Eyüpoğlu Koleji ikinci...

Sağlıklı nesiller için gen taraması, nano banyolarla su tasarrufu, güneş enerjisine dayalı tüketim, insan ömrünün

uzaması, iletişim aktarıcısıyla sevdiklerimizle görüşebilme, alternatif beslenme olanakları ve bütün gelişmeler

rağmen birliktelik ve paylaşıma duyulan ihtiyacın önemine değinen Özel Sezin Lisesi üçüncü olmuş…

Geleceği düşünmek iyi bir yatırım...

Mevlana, "Önce fikir sonra iş gelir" diyor…

Mevlana'dan deyişlere konuşmalarında sık sık yer veren, "projeci" sıfatıyla tanınan yazarımız Rüştü Bozkurt'a

göre proje;

"Öngörmektir…

Önlemler tasarlamaktır…

Fırsat ve tehlikeleri dengelemektir…

Hesabını kitabını bilmektir…

Çünkü proje fayda-maliyet hesabına dayanır…"

Ve son tahlilde…

"Uzun dönemde, geleceği güven altına almaktır…"

Gençleri projeciliğe yönelten, çözüm üretme kültürlerini artıran herkese teşekkürler… 

Zamansız Sınavlar

Ahmet Rasim gazetecilik yarışmasının köşe yazısı dalı birincisi 7'inci sınıf öğrencisi Fatih Tekin'in yazısı,

seçme-yerleştirme sınavları karşısında gençlerimizin durumu hakkında çarpıcı ipuçları veriyor...

Zaten, yazısının başlığı:

Zamansız Sınavlar...

Bazı bölümlerini sizin için aşağıya aktardım:

Benim tıpkı maratona katılacak gibi sınavlara hazırlanmam gerekti. Hayır, hayır maraton değil. Maraton kadar

uzun ama... 4x4 bayrak yarışı gibi bitmeyen, hep yeni sınavlara girmesi gereken bir yarışa hazırlanmalıydım...

Bu yarışa hazırlanmam için hemen bir antrenör tutuldu bana. İyi bir dershanenin on kişilik özel sınıfında hatta en

ön sırada otururken buldum kendimi. İyi bir liseye gitmeliydim ve bunun yolu çalışmaktan geçiyordu. Ama

annem onun seçtiği liseye gitmem için o kadar kararlı ve istekliydi ki, dershane yetmezdi...

Hemen yine annemin gitmek istediği üniversitenin en iyi bölümünde okuyan öğrencilerden bir düzine hoca

tutuldu. Okuldan kalan vaktimi dershanede, dershaneden kalan vaktimi özel öğretmenlerimle geçiriyordum.

Hala da geçiriyorum ya, neyse...

Ondan kalan vaktimi de yine annemin çocukken yapamadığı spor, sanat aktiviteleriyle geçirmeyeliydim. Ama

bunları nasıl olsa yapardım. Ne zaman, diye düşünmeye gerek yok. Ben önce SBS'den iyi bir puan alıp, iyi bir

liseye yerleyeşim, sonra üniversite sınavından iyi bir puan alayım, annemin istediği bölüme yerleşeyim. Tabii,

artık üniversite mezunu olmak da yetmiyor. Yüksek lisans yapmak için dil sınavını falan da geçmeliydim. Yetti

mi?

Şimdilik hayır ama zamansız sınavlardan kurtulursam iyi resim yapmak için çalışır, keman çalabilir ve iyi bir

yüzücü olabilirim...

Eğitim topluma faydalı bireyler yetişirir. Bu bireylerin yetişip yetişmediğini de sınavlar ölçer. Günün birinde

toplum için iyi birşey yapmak istediğimde sınavların bitmesini beklemem gerekecek...

Vicdan Kapıyı Çalarsa Miyop Ne Yapar?

Ece Ökmen, Ahmet Rasim Yaşıyor yarışmasının Darüşşafaka birincisi...

Köşe dalında...

İşte 7'inci sınıf öerencisi Ece'nin köşe yazısından pasajlar:

Ocak ayındaydık, yarıyıl tatili için teyzemdeydik..

Batman'ın adını gazetelerde okuduğum "genç kız intiharları" haberlerinde çok görmüştüm.

Batman bu ayda, beyazlara brünmüş bir gelin gibiydi. Annem, ablam ve ben sokaklarda yürümeye başlamıştık.

Birden bir okul çıktı karşımıza... Güneydoğu Anadolu'daki sınıfları merak etmişimdir hep. (...) Meraklı

gözlerle, okulun penceresinden, ufacak sınıfa baktım. (...) Evet, içeride on erkek öğrenci vardı ama kızlar

yoktu... Kitap okuyan kızlar neredeydi? Eğitim gören, geleceğin ışığı, kültürlü kızlar?

Erkeklerin yüzleri korku içindeydi. Bir cinayete ya da işkenceye tanık olmuşlardı sanki. Acaba o kızlar da

28.03.2009 tarihli bir gazetede yayımlanan "Töre cinayetine intihar maskesi" haberindeki Batmanlı küçük Elif

gibi töreye mi kurban gitmişti? Yoksa Zülfü Livaneli'nin "Mutluluk" romanındaki Meryem gibi o kızların eline de

kendilerini asmaları için bir ip mi verilmişti?

"Haydi Kızlar Okula", "Baba Beni Okula Gönder" kampanyaları yetmiyor muydu bizlere? Yoksa gözümüze

miyop gözlük takan, elimizi kolumuzu bağlayanlarda mıydı suç? Düşünce özgürlüğümüzü kısıtlayanlarda mıydı?

Yoksa "cahil ana-babalarda" mıydı?

Tüm bu olaylara sustuğum için kendimi çok suçlamıştım o gün. Ama birilerine el uzatmam gerekiyordu artık.

Yolculuğum boyunca taşıdığım sırt çantamı açtım ve düşündüğüm şeyleri hiç beklemeden yaptım. Elime gelen

her kitabı, defteri, kalemi önüme gelen her çocuğa dağıttım. Onların mutluluk saçan gözleriye bende mutlu

olmuştum. En azından bir süreliğine...

Benim gözüm açıldı. Bu miyopluk sadece okuyan kızları değil, "insanlar"ı da görmemizi engelliyor. İnsanın

insana eziyet ettiği hatta bundan zevk aldığı bu zamanda bu konuyu duymaktan, okumaktan bıktığınızı da

biliyorum. Türkçe dersinde bir metinde okumuştuk. Vigny, "Gerçek insan daha dünyaya gelmedi, biz o türün

öncüleriyiz" demiş. Anday da bir şiirinde "Biz insanın ceddiyiz..." diye yazmış... "Gerçek insan", uygar insan

dünyaya gelse haberimiz olurdu herhalde, değil mi miyop arkadaşlarım?

Böylece iki resim arasındaki yedi farkı bulmak kolay olurdu bence...

(…)

Bu yıl yarışmaya 73 ilköğretim okulundan 213 öğrenci katıldı…

Haber dalında İTÜ Geliştirme Vakfı Özel Dr. Natuk Birkan İlköğretim Okulu öğrencisi Cem Gökmen, köşe

yazısı dalında Özel Burç Gülten Nakipoğlu İlköğretim Okulu öğrencisi Fatih Tekin birinci oldu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar