Millî şirkete devlet yasağı!

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan taylane@dunya.com

 

 

Türkiye'nin  petrol politikası 58 yıl 6326 sayılı Petrol Kanunu ve bağlamındaki mevzuat ile yürütüldü. Yerli ve yabancı şirketlerin ülke coğrafyasındaki arama, sondaj ve üretim faaliyetleri bu kanun hükümleri doğrultusunda yönetildi. Bir süre sonra yerini Türk Petrol Kanunu alacak.
 
6326 sayılı Kanun 1950'li yıllarda siyasi gündemde iz bırakan konulardan biriydi. Demokrat Parti iktidarının 1954 yılında TBMM'ne getirdiği tasarı, özellikle yabancı sermayeye ilişkin teşvik düzenlemeleri nedeniyle, başta CHP olmak üzere dönem muhalefetinin sert tepki ve eleştirilerine hedef olmuştu.
 
Petrol Kanunu, sonraki yıllarda da gündemdeki önemini ve yerini korudu.1960'lı yılların ikinci yarısında güçlü bir kamuoyu duyarlılığıyla desteklenen "millî petrol" kampanyaları, yoğun entelektüel ve siyasi tartışmalar, 1970'li yıllarda Mersin'deki ATAŞ Rafinerisi'ni millîleştirme girişimleri bu duyarlılığın yansımalarıydı.
 
6326 ile ne oldu?
 
Türkiye'de petrol var, yok tartışmaları bazen gündemin "gözde" konuları arasına giriyor. Özellikle  genel veya genel yerel seçim öncelerinde denizde veya karada bir yerlerde yeni petrol yatakları bulunduğuna dair gazete haberlerine, bakan açıklamalarına alışkınız!
İyi de, gerçek ne? Gerçek,  6326'nın yerine geçecek olan Türk Petrol Kanunu Tasarısı'nın genel gerekçe bölümünde. Durum şu: 58 yılda yabancı yerli firmalara 5 bin 40 arama ruhsatı verilmiş. 3 bin 190 ruhsat sahasında 229 yerli ve yabancı şirket çalışmış. Şirketlerin yüzde 77 si yabancı, 33 ü yerli.
 
2011 yılı sonunda verilen ruhsatların yüzde 30 unda 1,700 arama kuyusu açılmış; 118 ham petrol, 51  doğal gaz olmak üzere 169 üretim sahası bulunmuş. Arama kuyularındaki keşif oranı yüzde 10 olmuş. Bu yönüyle Türkiye yabancı yatırımcılarca "riski yüksek ülkeler" sınıfında değerlendiriyormuş.
Rezervlere gelince; 2011 yılı itibarıyla 1 milyar tonluk rezervin 183 milyon tonu üretilebilir nitelikte. Doğalgaz ise yok denecek seviyede. Yerli kaynaklardan hâlen yılda 2,4 milyon ton ham petrol üretiliyor, bu miktar yıllık ülke tüketiminin yüzde 8'ini karşılıyor.  Üretimdeki kuyu sayısı yaklaşık 1,000. Kuyu başına günlük üretim ortalama 45 varil. Kuyularda ortalama üretim derinliği 1,500-3,000 metre;  verim de 1-700 varil arasında değişiyor.
 
Yeni kanunla ne olacak?
 
Petrol arama yüksek maliyetli bir iş. Karada ön araştırmalar dahil 2.500-3.000 metre derinlikte bir kuyunun maliyeti 3-5 milyon dolar arasında. Maliyet deniz aramalarında su derinliğine bağlı olarak 10-200 milyon dolara kadar yükseliyor. Türk Petrol Kanunu Tasarısı, bu noktada arama ve üretim yatırımlarını kapsamlı ve uzun vadeli teşviklerle deniz sahalarına yönlendirmeyi hedefliyor.
 
Tasarıda bu hedef doğrultusunda bürokratik işlemleri sadeleştirecek, maliyet azaltıcı düzenlemelerle, yatırım indirimi, vergi istisnaları, yabancı şirketler için sermaye ve kâr transferi kolaylıkları, ruhsat başvuru ve değerlendirme süreçlerini "yatırım odaklı" düzenleyen maddeler dikkati çekiyor.
 
Dikkati çeken bir madde daha var ki tasarının haklı olarak en fazla eleştirilen ve TBMM aşamasında mutlaka düzeltilmesi istenen maddesi bu. Türkiye'nin millî şirketi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) nın ülke toprakları, denizleri ve belirlenecek münhasır ekonomik bölgelerde "devlet adına" petrol ve gaz arama, üretme, işletme ruhsatı alma ve kullanma hakkı, tasarıyla kaldırılıyor.
 
TPAO'nun 58 yıldır kullandığı bu hakkın kaldırılması büyük bir yanlış! Çünkü Karadeniz ve Akdeniz'den beklentiler, son olarak Yunanistan'ın Ege Denizi'nde tek taraflı "münhasır ekonomik bölge" girişimi (Vatan, 8.1.2013) dikkate alındığında millî devlet şirketinin arama hakkının neden stratejik değerde olduğu anlaşılıyor. Meclis, TPAO'yu tüm haklarıyla ve güçlendirerek korumak zorunda!
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013