Reform vitesini büyütmeliyiz

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

 



Türkiye’nin zaten oldukça zorlu olan 2013’e yönelik yol haritası, gezi parkı gerilimi ve küresel konjonktürdeki değişim ihtimali nedeniyle daha da çetrefilleşti. Üstelik önümüzdeki yılın çok seçimli bir siyaset yılı niteliğini taşıyacak olması, ekonomik ve siyasi reform vitesinin düşük kalacağı anlamına geliyor. Oysa kriz sonrası küresel belirsizliğin bir kez daha süresini uzattığı avans dönemi giderek kısalıyor; hedeflerimize inanıyorsak zaman savurganlığı yapmaya tahammülümüz olmasa gerek. Bu nedenle, alışkın olmadığımız bir gelişme olsa da, kentli ve eğitimli gençlerin çevresel ve kültürel duyarlılıklarından beslenen sosyal tepkisinin olumsuz etkilerini asgaride tutacak bir şekilde yönetilmemesi, aksine neredeyse ülkenin politik ve ekonomik istikrarını tehdit edecek bir kriz haline dönüşmesi, ekonomisi ve demokratik düzeyi ile bölgesel güç sayılan Türkiye’nin risk algısı ve özgüveni yönünden hiç de iyi bir sınav olmamıştır.

Kriz ya da tepki yönetimi

Aslında gençlerin deneyimsizlikleri nedeniyle hataları olsa ve aralarına sınırlı boyutlarda farklı gündeme sahip başka örgütler sızmış bulunsa dahi, olayın olumlu ve umut veren yanları da var. Öteden beri yakınıp durduğumuz zaafların biri de iç dinamiklerin yeterince gelişmemiş olmaması değil miydi? Şimdi en azından yeni kuşağın özgür düşünüp kendini serbestçe ifade eden, üstelik iletişim teknolojilerini gelişmiş dünya standartlarında kullanan ve farklı eğilimdeki başkalarıyla diyalog kurabilen özgüveni yüksek gençler olduğunu anlamış oluyoruz. En büyük zenginliği genç nüfusu olan bir ülke için tek başına bu bile umut verici bir gösterge sayılmalı.
Kaldı ki, seyahatler ve sürekli temasta bulunduğumuz yabancı dostlar nedeniyle tanık olduk ki gerilimin ilk yankıları ve yarattığı algı, hiç te Ortadoğu ülkelerine benzer bir düşük standartlı toplumsal kriz gibi değil, aksine gelişmiş ülkelerde sıkça rastlanan uygar bir sivil tepki hareketi şeklinde olmuştu. Uzun sürdüğü ve sert bir çatışma görünümü oluştuğu için, algı da giderek sosyal kutuplaşma ve siyasi istikrarsızlık haline dönüştü. Yine de bunun derin bir güvensizlik aşamasına gelmediği, yetkililerin zaman zaman yumuşayan söylem ve eylemlerinin bozulan ekonomik göstergelerde süratli bir düzelmeye yol açmasından belli. Yani öyle çok öfkelenmeye, hele paniklemeye gerek yok.

Reformlar da gecikince…

Konunun çağrıştırdığı başka bir husus ta var. Malum, yapısal sorunlarımızın başında insanımızı donatma ve işlevsel becerilerini artırma bağlamında eğitim sistemimizin çok yetersiz kalışı geliyor. Belli ki bu eksikliği gençler, internet teknolojisi ile gidermeye çalışıyorlar. Belki de okulların onlara sağlamadığı özgür öğrenme ve araştırma meraklarını elektronik iletişim dünyasında karşılamaya yöneliyorlar. Bu da ülkenin yöneticileri için, nasıl yararlanacaklarını ve yönlendireceklerini düşünecekleri zengin bir potansiyel anlamına geliyor.
Aslında sık sık sözünü ettiğimiz bir sorun da konuyla dolaylı olarak ilgili. İşlerin iyi gittiği zamanlarda yani güneşli günlerde yeterince hızlı olmamak, sadece potansiyel kadar gelişmemek gibi bir fırsat maliyetine yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni filizlenen ve öngörülmemiş gelişmelere de erken ve hazırlıksız yakalanmaya neden oluyor. Nitekim vergi reformunda da olan budur, eğitim ve işgücü reformunda da. Nasıl kayıt dışını azaltma ve vergi deliklerini tıkamadaki kararsızlığımız dolaylı vergi bağımlılığımızı artırıyor ve ahlaki risk pahasına vergi aflarını kaçınılmaz kılıyorsa, emek ve verimli istihdam ile teknik ve nitelikli eğitim konusundaki reformlarda gecikmemiz de en önemli avantajımız olan insan kaynağımızı gereğince kullanmamızı önlüyor.

Kırılganlıklar birikiyor

Zaten onca büyümeye rağmen şirketlerimizin bir türlü uygun ölçeklere ulaşamaması ve rekabet zorluğu çekmeleri de bu ve benzeri zaafların bir sonucu. Yenilikçiliğin, yaratıcılığın öncelikli koşulu olan özgür düşünce, analitik ve interaktif eğitim gibi alanlardaki yetersizlik, katma değeri yüksek olmasa da büyüyen ekonomide ve iç pazarda oluşan rant olanaklarına yoğunlaşmayı en akılcı alternatif haline getiriyor. Kaynak dağılımındaki yanlışlıklar da, gelecek için kurguladığımız hedefleri zorlaştıran kırılganlıkları biriktiriyor.
Kimbilir, belki de bir türlü yeterince geliştiremediğimiz verimliliğin, kurtulamadığımız çekişme ve kutuplaşmaların asıl nedeni yol haritalarını ve reform süreçlerini tasarlamakta, tasarlasak da uygulamakta yeterince kararlı olmayışımızdır. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019