Vasatlık sorunu ve ülkelerin duygusal cazibesi

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Sadece kendi çevrenizde, kentinizde ya da ülkenizde olup bitenlerle yetinmeyip dünyayı da izliyor ve üstelik bunu aktüalitenin ötesine taşıyıp gelişmelerin arka planına ve tartışmaların ayrıntısına taşıyorsanız, sık sık hayalkırıklığına uğramanız kaçınılmaz. Bu konuda farklı alanlarda verilebilecek pek çok örnek arasında ortak özellik olarak öne çıkan bir nitelik var: Vasatlık. Gerçekten de eğitimden sanata, bilimden spora, sanayiden kentleşmeye hiçbir konuda küresel ölçüleri umursamadığımız, kerameti kendimizden menkul kalite çıtaları ve başarı göstergeleriyle avunmayı hatta övünmeyi tercih ettiğimiz ortada. Aziz Nesin'in “Biz bize benzeriz” sözünü teyit edercesine başarı göstergeleri, rol modelleri ve ödül / ceza sistemi açısından tamamen kendimize özgü ve doğrusu hiç de matah olmayan bir model oluşturmuş durumdayız. Kaldı ki bu modelin omurgası da yeterince sağlam değil; başta standartlar olmak üzere kapsayıcılık ve stratejik tutarlılık gibi yönlerden ciddi boşluklar söz konusu.

Vasatlık çıkmazını aşmalıyız

Oysa bizim gibi iddialı bir ülke için, tabii iddialarımızda ve söylemlerimizde samimiysek, neredeyse her gün resmi ve sivil ağızlardan duyduğumuz hedeflere ulaşmanın yolu, hemen her konuda ama özellikle diğer alanlardaki kapasiteyi de güçlendirmesi bakımından kalıcı büyüme bağlamında vasatlığı aşmaktan geçiyor. Gelgelelim bırakın aşmayı, teknoloji düzeyinden verimliliğe, nitelikli işgücünden alınan patent sayısına, tasarruf oranından sermaye piyasalarına birçok kilit göstergede vasata bile ulaşmış değiliz. Böyle olunca ne yurtiçi katma değeri yükseltip iç dinamiklerden, ne de yatırım ortamını çekici kılarak dış dinamiklerden yararlanarak gerçek bir başarı hikâyesi yaratamıyorsunuz.

Özellikle eğitim kalitesini, hukuk güvenliğini ve üretimin ortalama teknoloji düzeyini değiştirmedikçe bu kısır döngüden çıkmamız kolay görünmüyor. Çünkü bu üçü, ekonomiye esneklik ve direnç kazandıracak, dolayısıyla toplumsal sigortaları sağlamlaştıracak diğer kurumsal kapasite faktörlerinin de gelişmesini önlüyor. Daha da açarsak, üretilen katma değer yükselmedikçe tasarruf kapasitesi de artmıyor, vergi ödeme kapasitesi de. Üstelik verimsiz üretim alanlarını vergi dışı bırakarak mevcut kaynakların da yanlış dağılmasına yol açıyoruz. Zaten arada bir sağladığımız istihdam başarıları da, yeni istihdam bu verimsiz alanlarda yoğunlaştığı için büyümeye yeterli katkı sağlamıyor. Sonuç olarak bölgenin ekonomik potansiyeli ve sanayi yapısıyla yıldız ülkesi adayı olmanıza rağmen, büyüme dinamiğiniz ithal malları tüketimi ile rezidans talebi gibi derde deva olmayacak değişkenlere, döviz dengeniz de büyümeden değil dalgalanmalardan ve kısa vadeli getiriden beslenen sıcak para girişlerine bağlı kalıyor. Başarı açlığımızı da ya sıradan basiretli tüccar hikayelerini çarpıcı başarı gibi sunan medya haberlerinde ya da ilk defa bir futbolcumuzun daha evvel pek çok yoksul üçüncü dünya ülkesi çocuklarının başardığı zirvedeki bir dünya kulübüne transferinde doyurmaya çalışıyoruz.

Ülkelerin imaj ve itibar sıralaması

Vasatlık sarmalının muhtemel nedenleri üzerine akıl yürütünce çağrıştırdığı farklı noktalar var. Ama bana kalırsa bazıları öne çıkıyor. Öncelikle strateji ve sistem kurgulama becerimiz kısıtlı. İkincisi 35 yıldır dışa açık bir ekonomiye sahip olduğumuz halde toplumsal zihin kodlarımız hâlâ yeterince dünyalı değil, içine kapalı bir kimliği yansıtıyor. Nihayet dünyayı ve hayatı algılayışımız, ideallerimiz, etik ilkelerimiz kısaca ortak yaşam kültürümüz konusunda ciddi bir kaos yaşıyoruz. Başarılarımızın da, ekonomik parlamalarımızın da geçici ve tesadüfi olmasında bunun payı var.

Bu bağlamda bazı somut örnekler zikretmekte yarar var. Hem kişisel hobim olduğu, hem de geçen yıl sonlarına kadar sürdürdüğüm spor kulübü yöneticiliğim nedeniyle üç yıl kadar önce ziyaret ettiğim Paris yakınlarındaki tenis akademisinde (çeyrek Türk kökenli) Patrick Muradoğlu, onca uzakta olduğu Türk sporu hakkında kısa söyleşimizde yıllardır izlediğim spor camiamız ve basınında hiç duymadığım bir teşhis yapmıştı. Demişti ki, “Erkek sporları artık güç oyununa döndü, kuşak değişimi gerek, uzun sürer. Kısa vadede başarı istiyorsanız kadın sporlarına odaklanın.” Birden bizim başta voleybol ve basketbol olmak üzere kadın sporlarında neden başarılı olduğumuz üzerine hiç de stratejik düşünmediğimizi hatırladım. Diğer bir örnek, oldum olası başımızın hoş olmadığı uluslararası endekslerin pek fazla bilinmeyen ve geçenlerde 2015 ile ilgili olanı yayınlanan biri, “İtibar Enstitüsü'nün, en yüksek milli gelire sahip 55 ülke hakkında G8 ülkelerinin 27 bir vatandaşına sorarak oluşturduğu 'Ülkeler İtibar Sıralaması'”. Bu endeks, ülkeleri imajları, verdikleri güven, uyandırdıkları hayranlık ve saygı itibarıyla sıralıyor. Rapor her ülke için toplumun güvenliği, refahı, mutluluğu, başkalarına dostça yaklaşımı, yönetimlerinin sosyal ve ekonomik politikaları ve hatta ülkenin güzelliği gibi 16 özelliği irdeliyor. Sıralama ile ilgili grafik aşağıda. Gördüğünüz gibi ilk 10 ülkenin Avusturalya ve Yeni Zelanda dışındaki 8'i kuzey yarı küreden, 7'si Avrupalı ve askeri açıdan tarafsız, ABD bile süper güç olmanın maliyetini ödeyerek ancak 22. Teknoloji ve marka gücü gibi rasyonel göstergelerdeki üstünlüğüne karşılık duygusal nitelikteki diğerlerinde zayıf kalmış. İngiltere, Almanya, Japonya ve Fransa gibi güçlü ülkeler de ancak 2. on arasına girebilmiş. 24. olan Çek Cumhuriyeti'nden sonrakilerin puanı küresel ortalamanın altında ve zayıf ya da çok zayıf sayılıyor. Türkiye de 39. sırada. Diğer ülkelerden Polonya 23., Yunanistan 28., Birleşik Arap Emirlikleri 34., Mısır 41. ve Suudi Arabistan 48. sırayı almış. Irak ise doğal olarak son sırada. Sıralamayı bir anlamda “duygusal cazibe” sıralaması da saymak mümkün. Yani diğer endeksler gibi bu bakımdan da durumumuz iyi değil. Sizi bilmem ama bana hiç sürpriz gibi gelmedi, aksine yukarıda söylediklerimin teyidi gibi geldi. Ne dersiniz?
 

eryjkey.png

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019